Afet Yasası, yaşamımıza ve mülklerimize etkileri (1)

Arabulucu Avukat Nurdan Heris, Afet Yasası hakkında bilinmeyenleri, merak edilenleri 12punto için yazdı.

12punto

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

Ülkemiz, sayısı henüz net olarak belli olmayan, sürekli yenileri ile karşılaştığımız fay hatları üzerinde yer almaktadır. Gerek hareketli iki ana kara arasında yer alması ve gerekse üç tarafının denizlerle çevrili olması nedeniyle su taşkınları riski de taşıması dolayısıyla, doğal felaketler yaşamaya müsait bir konumdadır.

Cennet gibi bir vatanımız var, ancak her güzelliğin bir dezavantajı da bulunmakta. Vatanımızın güzelliğini doyasıya yaşayabilmek için bu riskleri bilerek önlemler alınması gerekmektedir. Keşke bu riskler de olmasa ama hayatın gerçeklerini de yok saymak olanaklı değil.

Bu amaçla, 31.05.2012 tarihli  28309 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Yasada amaç; “afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Yaşanan büyük felaketler, yasanın uygulanma alanını ve önemini artırmıştır. Yaşanması ihtimali olan başka olumsuzlukları ortadan kaldırmak için önlem alınması gerektiği bilim adamlarının ortak kararıdır. Nitekim, felaketlerin hayatlarının doğal akışı içinde yer aldığı Japonya gibi yüksek teknoloji ile yaşamayı alışkanlık haline getirmiş ülkeler bu sorunu çoktan aşmışlardır.

9 Kasım 2023 Tarihli 32364 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğü giren 7471 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 6306 sayılı yasa neredeyse tepeden tırnağa değiştirilerek yenilenmiştir.

Yeni getirilen hükümler ile kapsam çok genişletilmiş, mülkiyet hakkı kavramının zedelendiği ve mülkiyet kavramının riskli hale geldiği konusunda toplumda tereddütler yaşanmasına neden olmuştur.

AFETİ BEKLEMEK ŞART MIDIR?

Afet, büyük yıkımlara yol açan, olağanüstü bir durumdur. Gerçekleştikten sonra, yaraların sarılması bazan olanaksız olmakta, geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. O nedenle esasen, afet oluşmadan gereken önlemler alınmalıdır. Söz konusu yukarıda zikrettiğim yasal düzenlemeler, daha çok, afetin gerçekleşmesi sonrası uygulanacak hükümlerdir ve bu büyük yıkımın zararlarını ortadan kaldırmak için, kötünün iyisi denmek suretiyle, pek çok hak kayıplarına sebep olabilecek uygulamalara neden olabilecektir.

Öyleyse, bu aşamalara gelmeden, ne yapılabilir?

Üç küçük domuzcuk masalını bilmeyenimiz yoktur sanırım. Samandan, ottan çalıdan ve betondan ev yapan küçük domuzcuklar. En dayanıklı binaya sahip olanın hayatta kalmayı ve hatta yakınlarını da kurtarmayı başarabildiğine ilişkin bir masaldır.

Özellikle eski yerleşimlerin olduğu şehir merkezlerinde, eski binaların sayısı oldukça fazladır. Her ne kadar eski yönetmeliklere göre ve usulünce inşa edilmiş olsalar da zaman içinde yaşanan korozyon, binaların dayanıklılığını azaltmış olacaktır, bu da doğanın kuralıdır. Öyleyse, önemli olan,  eski binaları dönüştürerek, olası risklere hazır olmaktır.

Şehirlerin alt yapıları da dikkate alınarak ve gerekli geliştirmeler  yapılmak suretiyle, mevcut yapıların  yenilenmesi için bazı önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu, Devlet desteği olmaksızın uygulanamayacak bir yöntemdir. 

Şehirlerdeki eski yapıların bulunduğu yerlerde inşaat maliyetini büyük ölçüde karşılamaya yetecek miktarda kat artışı sağlanması zorunludur. Aksi halde, ekonominin bu derece yüksek bir enflasyonla seyrettiği bir ortamda insanların binalarını yıkarak kendi olanaklarıyla yenilemeleri mümkün görünmemektedir.

Kat artışı sağlanıp, maliyeti düşürerek tüm eski binalar yenilenmelidir. Risk gerçekleşip, yaşamlar yitirildikten sonra yapılacakların, artık pek çok şeyi geri getirmeyeceği malumdur. 

Üstelik, bu çözüm sağlanacak olunursa, kişilerin kendi iradeleri de rol oynayacak, hazırlıksız yakalanma gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Suistimali önlemek için karar nisapları yine salt çoğunluk olabilir, ancak, en azından kişiler inşaat maliyeti yükü altında ezilmeksizin veya çok küçük bir maliyetle karşı karşıya kalarak, yeni ve afetlere dayanıklı binalara, üstelik kendi yerleşim yerlerinde sahip olabileceklerdir. Bu çok değerlidir. Alıştıkları yaşam alanlarında hayatlarını sürdürmek aslında bir lüks değil, bizzat haklarıdır.

Hem hazırlıksız yakalanmak ve hem de varığını yoğunu, hatta canını yitirmenin karşılığı hiçbir şekilde tazmin edilemez.

O nedenle, gerçek çözüm, risk gerçekleşmeden, gerekli altyapı ve imar çalışmaları ile insanlara yaşama hakkını sürdürebilmelerine olanak sağlamaktır.

Aksi halde, göz göre göre, yaşama hakkı ellerinden alınmış olacaktır.

6306 SAYILI YASADAKİ TEMEL DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?

Yasanın amacından yukarıda söz etmiştik. Afet gerçekleşmeden, uygulanması kolay olmayacaktır. Çünkü mülkiyet haklarını, kişilerin yaşam alışkanlıklarını, sosyal durumlarını oldukça zedelemektedir. 6306 sayılı Kanunun uygulanmasında, kişilerin mülkiyet hakları ve sınırlı ayni haklarına sınırlama getirilmekte, paylı mülkiyette paydaşlıktan çıkarılma, kat mülkiyeti sona erdirilebilmektedir. Kişilerin malvarlıkları üzerinde, iradeleri dışında müdahale gerçekleştirilerek uygulama yapılabilmektedir. 

Normal yasal düzenlemelerde oybirliği ile alınması gereken esaslı suretteki kararlar, 6306 sayılı yasada üçte iki çoğunluk ile alınması şeklinde düzenlenmiş iken, yeni değişiklik ile salt çoğunluğun kararına bağlanmıştır. İlerideki yazılarda bu hususlar açıklanacaktır.

Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, riskli binaları re’sen belirleyebiliyor. Riskli bulur ise ve malikler tahliye etmezlerse, kolluk kuvvetleri marifetiyle, taşınmazın tahliyesini sağlayabiliyor. Bunlar, mülkiyet hakkını ve zilyetliği tümüyle ortadan kaldıracak olan düzenlemelerdir. Bu yasanın ile kamunun üstün menfaatinin korunması kavramı esas alınarak, bireysel mülkiyet hakkı neredeyse ortadan kaldırılmaktadır. 

Malikler, Başkanlığın/İdarenin riskli yapı belirleme kararına karşı yine Başkanlıkça belirlenecek üç kişi ve üniversitelerce belirlenecek dört kişiden oluşan yani yedi kişilik bir heyete itiraz edebilecekler. Bu itirazlar onbeş gün içinde yapılabilecek. Heyet itirazı inceleyip, karara bağlayacak. Yani bir binanın ve orada yaşayanların akıbeti, bu heyetin kararına emanet edilecektir.

Maliklere yapılacak tebligatlar da farklı niteliğe bürünmüştür. Örneğin, binaya yazı asılması, e-Devlet üzerinden bildirim veya muhtarlıklarda ilan edilerek 15 günlük ilan süresinin son gününde tebligatın yapılmış sayılması gibi usuller getirilmiştir. 

İnsanların belki bir ömür boyunca zorluklarla elde ettikleri, belki de tek malvarlıkları ile ilgili tasarruf yetkileri böylece büyük ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır.

Bu uygulamaların kamunun yüksek menfaati için yapılması durumunda, söylenecek pek bir şey kalmıyor. Ancak, bu derece büyük yetkilerin kötüye kullanılması riski oldukça yüksek. O nedenle çok iyi bir denetim mekanizması da bulunması gerekmektedir. Riskli alanların belirlenmesindeki mağduriyetlerin önüne geçmek gerekmektedir. 

Yazılarımın ilerleyen bölümlerinde, karşı karşıya kalınabilecek uygulamaların nasıl olacağını, aşama aşama kaleme alacağım.

Arabulucu Avukat NURDAN HERİS