"Ayasofya'nın yaşaması için ziyaretler daha fazla kısıtlanmalıdır"

Sanat Tarihçisi Burhan Kurtulmuş Aytoslu, Ayasofya'nın yapısını ve tartışmalı işleyişini yazdı, ziyaretlerin kısıtlanması uyarısı yaptı.

12punto

Yüzlerce yıldır İstanbul'daki kutsal merkezlerin başında gele Ayasofya'yka ilgili tartışmalar devam ediyor. Müzeden Camiye çevrilen Ayasofya bir yandan da hem yıllara hem de uğradığı saldırılara direnmeye çalışıyor. 

Sanat Tarihçisi Burhan Kurtulmuş Aytoslu, Ayasofya'nın ayakta kalabilmesi için neredeyse sürekli restore edilmesi gerektiğini vurguladı. Aytoslu'nun yazısı şu şekilde:

İstanbul Ayasofya Camii Kebiri bir şekilde gündemime girmeyi başarıyor. Aslında gündemi girmeyi başaran elbette Ayasofya değil, hakkında alınan kararlar sebebi ile çok konuşuluyor. 

Geçmişe yönelik hep bir mitleştirme yaparız. Ecdadımız ne kadar muhteşem bir eser yapmış, ne büyük mimarlık harikası, asırlar boyunca nasıl da sağlam kalmış, falanca yapının sırrı var gibi güzellemeler yapmaya bayılırız. Aslında bu antik dönem için de geçerlidir. Özellikle Nazi Almanya’sının geçmişe yönelik kaybedilmiş üstün sanat ve teknik öykünmesinin bir benzerini görmekteyiz toplumsal bu yaklaşımda. SSCB’de ise aksine geleceğe yönelik birtakım akımlar cereyan etmişti. 

İşin özü tarihi boyunca mimari manada çok başarılı yapılar inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu devrinde de çok başarılı yapılar inşa edilmiştir. Ancak tüm bu başarılı çalışmaları kusursuz, muhteşem bir yapı olarak görmek ifade ettiğim gibi bir geçmiş miti yaratmaktan ibarettir. Ecdadımızın yaptığı, İslam’da beşinci makam kabul edilen Bursa Ulu Camii yahut erken dönem mimari eserlerinin zirvesi olan İmareti Sultaniye (Yeşil Külliye) yahut aklınıza gelen gelmeyen çoğu yapımız o kadar da sağlam yahut kusursuz değildir. Çoğu depremlerden ve iklimden ciddi şekilde tahrip olmuştur. Bu noktada Ayasofya ecdadımızın bina ettiği bir yapı değildir. Ancak mimari açıdan sorunlu olan bu yapı Osmanlı devrinde yıkılmaması için ciddi müdahaleler görmüştür. 

Ayasofya’nın dibi delik kova gibi restorasyonun bitmeyeceğini herkesin anlaması gerekiyor. Bir apartman için temel çukuru kazılır, kalıplar çakılıp beton dökülür, duvar sıva tesisat derken nakliyeciler eve yeni sahiplerinin eşyalarını taşır ve biter. Sonra da yıllarca orada rahatça oturabilirsiniz. Ancak Ayasofya’dan bunu bekleyemezsiniz. Ayasofya oldukça yaşlı bir yapıdır. Kubbesinden kaynaklı olarak sürekli dağılmak ister.

Yapıların mimari sırları yoktur. Günümüz tekniği ile yapıları ayakta tutmak için yöntemler geliştirilmiştir. Velhasıl Ayasofya’nın süslemeleri ile birlikte ayakta kalabilmesi için neredeyse sürekli restore edilmesi gerekir. Marmara Denizi’nde bulunan fay hatlarından dolayı muhtemel bir depremde İstanbul’da bulunan tarihi kültür varlıklarının başına neler geleceğini oturun siz düşünün. Bu sebeple restorasyondan kaynaklı geçici kapatmaları herkesin anlayış ile karşılamak gerekiyor. 

Ayasofya’yı hem müze hem de cami olarak defalarca ziyaret etme fırsatım oldu. Bir sanat tarihçisi olarak Türkiye’de yaşamak büyük bir şans. Hem müze envanterlerimiz hem de adeta açık hava müzesi olan bir ülkede yaşıyoruz. Ayasofya’nın ziyaretçi akınına uğramasının çok sebebi vardır. Ancak bu yapının bu akını kaldıracak hali var mıdır? 

Bir sanat tarihçisi olarak şunu açıkça söyleyebilirim; Ayasofya bütün tarihsel mirası ile birlikte bugün evet cami olmayı hakkediyor. Ne sebeple camiye çevrilmiş olursa olsun yapı bir ibadethane olarak inşa edilmiştir. İbadethane olarak kullanılması yapının ruhunu geri vermiştir. O kubbede hangi dinin olursa olsun ilahileri, duaları yankılanmazsa kubbenin bir anlamı kalmamaktadır. O mihraptan hutbe okunmayacaksa bir anlamı kalmamaktadır. 

Ancak belirttiğim üzere Ayasofya bu kalabalığı kaldıracak halde değildir. Çok yaşlı ve hasta birine saygı duyarsınız, fakat hasta odasına bütün sevenleri doluşursanız o ziyaret artık hastaya zarar verir. Bu sebeple Ayasofya’nın galerinin ücrete tabi turistik olarak kullanılması ziyaretçi sayısını kısıtlamıştır. Cami kısmının da kısıtlanması gerektiğini, mümkünse yılın bazı günleri kullanılmak üzere bir ibadet programının çıkarılmasının lazım geldiğini söylemeliyim. Ayasofya’nın az yahut çok toplumun belli bir kısmı için cami olarak değerli olduğunu anlamak gerekiyor. Belki tarihsel atıflarla beraber bugünün bağımsızlık sembolleri arasına sokulmaya çalışılmasını da anlayabiliriz. Fakat bağımsızlık Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesi değildir. Tam anlamı ile batı hegemonyasında yaşayan bir ulusun iktisadi, kültürel belki de dini manada bağımsız olması için somut bir adım atmıyorsak Ayasofya’yı ne yaparsanız yapın gerçek değişmeyecektir. 

Böylelikle Ayasofya’nın ziyaretçisini azaltacak uygulamalara ihtiyaç vardır. Burada yabancı ve Türk ayrımı yapılacaksa elbette kendi milletimizin çıkarı gözetilmelidir. Turistik ziyaretlerin galeriden ibaret tutulması bugünün şartlarında doğru bir uygulamadır. Yeri gelmişken bu uygulamanın eskiden beridir Ayasofya’da yapıldığını söylemeliyim. İznik Ayasofya’sı uzun yıllar önce kurullar ve usuller işletilmeden harabelikten camiye çevrildi. Bugün restorasyon açısından kötü bir örnek olarak hala ziyaretçilerini ağırlıyor. İbadet bölümü dışında turistik bir rampa ile diğer bölümleri gezebilirsiniz. Giriş herkese ücretsizdir. İstanbul Ayasofya’sında da aynı şekilde ibadet alanı dışında turistik ziyaretlerin yapılmasının görüldüğü üzere örnekleri vardır. 

Tarihi çevre koruma ve restorasyon kavramları da maalesef oldukça basit görülecek ki sosyal medya da herkesin konuya dair bir fikri vardır. Bunun ciddi ve bilimsel tekniklerle yapılan bir iş olduğunu anlayıp ona göre fikir belirtmek gerekir. Ayasofya’ya giren turistlerin can güvenliği için geçici olarak oluşturulan giriş kapısı bariz bir şekilde çarpıtılmaktadır. Her restorasyon çalışmasında benzer uygulamalar yapılmaktadır. “Ayasofya’ya garaj kapısı yapıldı” demek doğru değildir. Geçici modern unsurların kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur. Kaldı ki bu geçici kapının modern olması da doğrudur. Aksi halde hangi asır sanatı emsal alınarak yapılacaktır? 

Sonuç olarak tarih, sanat tarihi, mimarlık disiplinlerinin her bir ferdi için bu ve benzeri yapılara basit bir başvuru ile giriş ücretsiz ve serbest olmalıdır. Buna bu mesleklerin öğrencilerini de dahil etmek gerekir. Turistler ve vatandaşlar için ziyaret daha fazla kısıtlanmalıdır. Vatandaşların istediği her yere girebilmesi gibi saçma bir fikir siyasi maksatlarla dillendirilmektedir. Kimse istediği gibi yoğun bakım servisine, saraya, idari ofislere vb. giremez. Bunun vatandaşlıkla bir ilgisi yoktur. Ayasofya’ya değer verip ayakta kalmasını istiyorsak gözümüzü karartıp önlemleri sıkılaştırmalıyız. Belki bugün tepki çekilecektir ama bir asır sonra bu yapı alınan önlemler sayesinde yaşayacaktır. Binalar taştan betondan cansız varlıklardır. Ona ruhunu veren insanlardır. Evrensel değeri olan bir yapıyı elbette herkes bizim gibi görebilir ama bizden fazla değil. Ayasofya’nın bir toplumsal gündem olmasının sebebi yapının popülist söylemlerin aleti olmasıdır. Yoksa Müslümanların ne Ayasofya’ya ne de Sultan Ahmet Camii’ne ihtiyacı vardır. Hatırlatmak lazım İslam’ın diğer dinlerden şekilsel farkı vardır. İbadethaneleri aynı diğer dinler gibi pahalı büyük ve altın sırmalarla süslenince aradaki fark da silikleşir. Hurma dallarından kurulan ilk mescidin maneviyatını som altından da yapılsa hiçbir cami veremeyecektir. O yüzden binalar dine ne bir artı ne bir eksi getirir.