Bir Rejim Krizi: Can Atalay Kararı
12punto yazarı Av. Ruşen Gültekin, Yargıtay'ın Can Atalay kararını değerlendirdi.
12punto
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığına, kararın uyulmamasına yönelik kararına tepkiler geliyor.
Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'la ilgili verdiği ikinci ihlal kararı Yargıtay'a gönderilmişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararında "AYM'nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok" dedi.
12punto yazarı Av. Ruşen Gültekin, Yargıtay’ın kararını değerlendirdi:
Öncelikle belirtilmelidir ki, Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi’nce (AYM) bir kişi hakkında iki kez ihlal kararı verilip bu kararların uygulanmaması bir ilktir. Bu bir yargı krizi değil bir rejim krizi olarak nitelendirilmelidir. Çünkü Anayasa’nın amir hükmüne aykırı olarak, Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması sürecinde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi gibi sadece yargısal makamlar rol almamıştır. Bunların yanı sıra hükümet ve onu destekleyen siyasi partiler, Hakimler ve Savcılar Kurulu ile yasama organı da Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasına yönelik davranmışlardır.
Konuyu açarsak; Anayasa Mahkemesi TİP Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez "hak ihlali" kararı vermiştir. Bunun üzerine AYM kararının gönderildiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın yeniden Yargıtay'a gönderilmesine hükmetmiştir.
3 Ocak 2023 tarihinde ise Yargıtay 3. Ceza Dairesi dosyayla ilgili skandal kararını vermiştir. Söz konusu kararda, "Anayasa Mahkemesi'nce verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını, bu bağlamda Anayasa'nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nin kararına uyulmamasına karar verilmiştir. Bahsi geçen Anayasa’nın 153. Maddesinin 6. fıkrası uyarınca, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” denilmektedir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM kararının "juristokratik bir davranış olduğu" nitelendirmesini yapmıştır. Jüristokrasi ise yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmakta ve demokrasiye zıt bir kavram olarak bilinmektedir. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.
Diğer yandan Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından, Anayasa'nın 84/2. maddesi yönünden Anayasa Mahkemesi'ne müracaat imkânı tanınmadığı ve AYM'nin bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı görülen kararda, anayasal zorunluluk gereği Atalay hakkındaki kararın gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığına tekrar gönderilmesine karar verilmiştir. Anayasa’nın 84. Maddesinin 2. fıkrası uyarınca ise “Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” denilmektedir.
Üzülerek görüyoruz ki, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin beş üyesi Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay hakkında verdiği “ikinci ihlâl” kararını da bugün bir kez daha ısrarla ve hatta inatla tanımamakla birlikte sadece "Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi mülgadır", demiyor; bunun da ötesinde "Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kanun devleti bile değildir" diyor...
Bir hukuk devletinde AYM’nin hak ihlali kararının anlamı gayet açıktır. Anayasa'ya dayanan kamu düzeni gereği Türkiye'deki tüm kurumlar AYM kararına derhal uymak zorundadır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi AYM'nin “uygulanabilecek bir kararın var olmadığı” gerekçesiyle AYM'nin “anılan kararına uyulmasına yer olmadığına” karar vermiştir. Dolayısıyla, AYM'nin kararlarına uymamakla kalmadığı gibi AYM'yi yetkisiz ve görevsiz ilan etmiştir. Diğer yandan Yargıtay vermiş olduğu karar ile sadece kişiyi özgürlüğünden alıkoyma ve görevi kötüye kullanma suçunu işlemekle kalmamış, aynı zamanda tüm anayasal hakları ve anayasal düzeni yerle bir etmiştir. Bugün bir milletvekili için tanınmayan AYM kararı, hiçbirimiz için hukuk güvenliği hakkının olmadığını da ifade ediyor.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararının özeti şöyle yazabilir: Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti değildir. Her ne kadar Anayasa’nın 2. maddesi uyarınca, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” denilmekteyse de verilen bu kararla devletin hukuk devleti niteliği fiilen ortadan kalkmıştır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki sözde “yargı krizi” ile yüksek yargı kendi içinde kavga ediyor etmesine ama gerçekte bu onların kavgası değildir. Basit bir AKP ve MHP restleşmesi de değildir. Yeni rejimin kendini "değiştirilemez" kılma çabasını anayasal düzeyde tescillemeye yönelik bir ön hazırlıktır. En başta söylediğimiz gibi bu bir rejim krizidir.
Ancak Türkiye bu krizi de aşacak ve yeniden hukuk devleti olacaktır. Biz hukukçular yeniden hukuk devletine dönmek için elimizden geleni yapacağız. Umutsuz değilim.
Son olarak, her ne kadar yok sayılmış olsa da hukuk fakültesine adım attığımızda edindiğimiz en temel bilgileri tazelemekte fayda var;
Yok ve sakat bir işlem veya hüküm kaç kere tekrar edilirse edilsin “YOK”tur, hukuka aykırıdır. Sadece haksızlığı ağırlaştırır!
“Ab initio nullum semper nullum”
(Başta batıl olan hep batıldır)
“Sakıt olan şey avdet etmez”(Mec.51)
“Ex nihilo nihil fit”
(Hiçlikten hiçlik çıkar)