Cebimizde uyuyan tehlike – Fazla konfor bir ulusal güvenlik sorunu mu?
Emekli Deniz Kıdemli Albay-SAS Komutanı Alp Lüleci yazdı... Cebimizde uyuyan tehlike – Fazla konfor bir ulusal güvenlik sorunu mu?
12punto
“Aç, kapa… Sağ taraftan iki yumruk vur, düzelir…” Yaş almış olanların çok aşina olduğu söylemler değil mi? Evlerdeki her türlü elektrikle çalışan cihaz için büyüklerimizden öğrendiğimiz en etkili çözüm yöntemi. Ancak Rusya’da pek de işe yaramamış gibi. Her ne kadar ülkemizdeki fan(tezi)tastik haberler nedeniyle yankı bulmasa da 28 Kasım 2025 tarihinde yüzlerce Porsche marka aracın aynı anda çalışmaz hale gelmesi, yüzeyde teknik bir arıza olarak sunuldu. Oysa bu olay, modern ulaşım teknolojilerinin geldiği noktanın ve bu noktadaki ulusal güvenlik açığının somut bir göstergesi. Uydu bağlantılı alarm ve kontrol modüllerinin motoru kilitlemesiyle araçlar fiilen devre dışı kaldı. Bu durum, otomobillerin artık mekanik sistemler değil, uzaktan yönetilebilen yazılım platformları olduğunu net biçimde ortaya koydu.
Bugün otomobiller; kablosuz güncellemeler, merkezi yazılım mimarileri, telemetri ve uzaktan erişim yetenekleriyle çalışan hareketli dijital sistemlerdir. Bu yapı konfor ve verimlilik sağlarken, aynı zamanda tek noktadan müdahale edilebilirlik gibi son derece tehlikeli bir kırılganlık yaratmaktadır. Bir ülkede yüzlerce aracın eş zamanlı olarak kullanılamaz hale gelmesi bireysel bir mağduriyet değildir; bu durum şehir güvenliği, kamu düzeni ve kriz yönetimi açısından doğrudan alarm niteliği taşır.
Dünya genelinde elektrikli ve hibrit araç sayısı 40 milyonu aşmıştır. Türkiye’de ise bu sayı yüz binler seviyesine ulaşmış, özellikle büyükşehirlerde yoğunlaşmıştır. Ancak bu artış, altyapı ve güvenlik tartışmalarıyla paralel ilerlememektedir. Elektrikli araçlar yalnızca ulaşım aracı değildir; yüksek enerji yoğunluğuna sahip, kapalı alanlara park edilen mobil enerji depolarıdır. Bu gerçek, kamuoyuna anlatılmakta ancak ısrarla anlaşılmamaya çalışılmaktadır.
Tarih, yazılımın fiziksel dünyayı nasıl etkileyebileceğini açık biçimde göstermiştir. 2010 yılında ortaya çıkan Stuxnet, İran’daki santrifüjleri hedef almış; sistemler operatörlerin farkında olmadan kendi kendini tahrip edecek şekilde yönlendirilmiştir. Bu olay, siber müdahalenin yalnızca veri çalmakla sınırlı olmadığını, fiziksel sistemleri işlevsiz ve tehlikeli hale getirebildiğini kanıtlamıştır.
Benzer bir uyarı, 17–18 Eylül 2024 tarihlerinde Lübnan’da yaşanan pager cihazı olaylarıyla verilmiştir. Hizbullah mensuplarının kullandığı binlerce haberleşme cihazı eş zamanlı olarak patlatılmış; çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş veya ağır yaralanmıştır. Basit görünen elektronik cihazların dahi uzaktan müdahaleyle ölümcül sonuçlar doğurabildiği bu olay, teknoloji ile güvenlik arasındaki çizginin ne kadar inceldiğini göstermiştir.
Elektrikli araçlarda kullanılan lityum-iyon bataryalar bu çerçevede ayrı bir risk alanıdır. Yüksek enerji yoğunluğu, hücre bazlı zincirleme tepkimeler ve kontrolsüz ısı artışı, bu sistemleri klasik araç yangınlarından tamamen farklı bir kategoriye sokmaktadır. Bu tür olaylar uzun süreli, zor bastırılan ve kapalı alanlarda çevresel etkisi katlanarak artan sonuçlar doğurabilmektedir. Daha kritik olan ise bu bataryaların tamamının yazılım tarafından yönetilmesidir. Şarj limitleri, sıcaklık eşikleri ve acil kesme mekanizmaları dijitaldir. Sensör yanıltma, yazılım hatası veya dış müdahale, sistemi saniyeler içinde kararsız bir duruma sürükleyebilir.
Türkiye’de AVM’ler, yeraltı otoparkları, rezidanslar ve toplu yaşam alanları bu senaryolara hazır değildir. Havalandırma sistemleri, acil tahliye planları, termal olaylara müdahale kapasitesi ve itfaiye entegrasyonu büyük ölçüde klasik araç varsayımı üzerine kuruludur. Yüksek enerjili elektrikli araçların kapalı alanlarda yoğunlaşması, göz ardı edilen ancak giderek büyüyen bir güvenlik açığıdır.
Rusya’daki Porsche vakası bu nedenle sıradan değildir. Bugün araçlar uzaktan durdurulabiliyorsa, yarın aşırı yüklenebilir, kilitlenebilir, patlatılabilir (termal kaçak olayı) ya da riskli çalışma koşullarına zorlanabilir. Binlerce aracın aynı anda şehir içinde kontrol dışı kalması, artık bir trafik sorunu değil, ulusal güvenlik senaryosudur.
Son dönemde artan uçak ve helikopter kazaları da benzer bir gerçeği işaret etmektedir. Komplo teorilerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi gereken bu konu havacılıkta yükselen otomasyon seviyesi, sensör bağımlılığı ve yazılım karmaşıklığı, insanın karar alma sınırlarını zorlamaktadır. “Pilot hatası” etiketiyle geçiştirilen birçok olayın arkasında, insanın kontrol edemediği sistemler yatmaktadır.
Sonuç açıktır: Bağlı araçlar ve yüksek enerjili teknolojiler yalnızca ilerleme sembolü değildir. Denetlenmediğinde ve güvenlik perspektifiyle ele alınmadığında, kontrol dışına çıkma potansiyeli taşıyan sistemlerdir. Kamuoyunun artık şu sorular ile yüzleşmeli ve yetkililer tarafından gerekli güvenlik tedbirleri zaman geçirmeden alınmalıdır:
Cebimizde Uyuyan Anahtarın Kontrolü Bizde mi? Fazla Konfor Bir Güvenlik Sorunu mu?