Çıkışsızlık çağı! Yoksulluk artık bir hal değil kapan
Aktivist Erkan Erdem yoksulluğu ve etkilerini yazdı: "Bu kapan Türkiye’ye özgü değil. Brezilya’nın gettolarından Hindistan’ın kenar mahallelerine, Amerika’daki siyah mahallelerinden İstanbul’un gökdelen gölgelerindeki hayatlara kadar küresel bir çöküş geometrisi artık bu"...
12punto
Kimi yoksulluklar geçicidir. İşsiz kalırsın, ayağa kalkarsın. Borca girersin, bir şekilde toparlarsın. Ama bir de çıkışı olmayan, adı bile ürperten bir başka yoksulluk türü vardır: Yoksulluk kapanı.
Bu kapan yalnızca cebine değil; zihnine, hayallerine, hatta çocuklarının geleceğine kurulur. O yüzden mesele sadece "paran yok" değildir. Mesele, çıkış kapısının olmadığını sanmaktır. Ve daha da korkuncu, bazen gerçekten çıkışın olmamasıdır.
YOKSULLUK DEĞİL, TUZAĞA DÖNÜŞEN BİR SİSTEM
Yoksulluk artık bireysel bir durum değil; sistematik olarak işleyen bir kader mühendisliği.
Eğitimin yoksa düzgün işe giremiyorsun. Düzgün işe giremediğin için gelirin düşük oluyor. Gelirin azsa çocuğunu özel derse, özel okula gönderemiyorsun. O da senin gibi “başarısızlığa yazgılı” bir döngüye sürükleniyor.
Kısacası: yoksulluk ne sende başlıyor, ne de sende bitiyor.
Bu kapan Türkiye’ye özgü değil. Brezilya’nın gettolarından Hindistan’ın kenar mahallelerine, Amerika’daki siyah mahallelerinden İstanbul’un gökdelen gölgelerindeki hayatlara kadar küresel bir çöküş geometrisi artık bu.
KAPANLAR ÇOĞALIYOR: ARTIK TEKİL DEĞİL, ÇOĞUL
Bugün artık yoksulluk kapanı sadece "köydeki yoksul", "işsiz kalmış amele" meselesi değil.
Daha incelikli, daha sinsice işleyen çok katmanlı kapanlar söz konusu.
EĞİTİM KAPANI
Devlet okulu ile özel okul arasındaki uçurum yalnızca bina değil; aynı zamanda özgüven farkı, dil farkı, gelecek farkı.
Çocuğunuzun sınıf arkadaşları "farklı" ise, o çocuk kendisini “eksik” sanarak büyüyor.
SAĞLIK KAPANI
Kronik hastalık, işe gidememek, ilaç parasını bulamamak, yoksulluğu kemikleştiriyor.
COĞRAFİ KAPAN
Ulaşım yoksa, internet yoksa, insan yok.
Bu, “yaşam yok” demek. Hele bir de o köyde doğduysan, o mahallede büyüdüysen, kapana doğuyorsun.
KURUMSAL KAPAN
Devlette “dayın varsa” işe giriyorsun. Yoksa, hiçbir sınav senin adaletine yetmiyor.
Ve devlet, sosyal adaletin sigortası olması gerekirken bugün yalnızca hayırsever bir holding gibi davranıyor.
Hak değil, sadaka veriyor. Lütufla yönetiyor.
Yoksulu, hak sahibi yurttaş değil, kuyrukta “teşekkür eden” tüketiciye indirgemiş durumda.
BEYAZ YAKALILAR: ARTIK KAPANIN İÇİNDE
Beyaz yakalılar, bir zamanlar “kurtulmuş sınıf”tı. Diploması vardı, ofisi vardı, erken rezervasyonu vardı.
Ama şimdi ofis var, umut yok.
İstanbul Planlama Ajansı’nın Haziran 2025 raporu, gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpıyor:
İstanbul’daki beyaz yakalıların %76’sı geçinemiyor ya da birikim yapamıyor.
%43’ü hiç birikim yapamazken, %10’a yakını temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.
Ortalama kira 20 bin TL’yi aşmış durumda. Beyaz yakalılar, ortalama maaşının %60’ını yalnızca barınmaya harcıyor.
OECD ortalamasına göre hane gelirinin gıdaya ayrılan oranı %12 iken, Türkiye’de bu oran %35’e çıkmış durumda.
Bu yeni tablo, yeni bir kapan türünü ortaya çıkardı: Statülü yoksulluk.
Yani: Beyaz yakalısın ama hayat standardınla değil, kartvizitinle varsın.
Beyaz yakalıların yoksulluk kapanı artık üç katmanlı:
1. Mali Kapan: Gelirin var ama yetmiyor. Borçlanıyorsun. Kira, kredi kartı, taksit zincirine mahkûmsun.
2. Sosyolojik Kapan: Kendini “başarılı” sanırken aslında sistematik olarak eriyorsun.
3. Kültürel Kapan: Yeni bir hayal kuramıyorsun çünkü her hayal “yük” demek: Ev almak yük, çocuk yapmak yük, seyahat etmek imkânsız.
Ve bu kapanlar daha da vahim çünkü:
Beyaz yakalı, yoksul olduğunu itiraf edemiyor.
Statü kaybı korkusu, kapanın en sessiz, en derin çukurudur.
Beyaz yakalılar artık ev kirasını ödemeyi zorlanmakla kalmıyor, hayatla kurdukları ilişkiyi kısmak zorunda kalıyor.
Sinema, tiyatro, dışarıda bir akşam yemeği... Bir zamanlar sıradan olan bu etkinlikler şimdi ciddi planlamalar gerektiriyor.
Tatil hayale, kitap PDF’e, doğum günü hediyesi ertelemeye dönüşüyor.
Maaşlar sadece geçimi değil, yaşamı sadeleştirme zorunluluğunu dayatıyor.
ÇOKLU TRAVMA SENDROMU: BUGÜNÜN YOKSULLUĞU
Bu artık sadece cebindeki eksik para değil.
Yoksulluk artık kimliksel bir aşınma, zihinsel bir kapan.
Düşün:
Bugün yoksul bir mahallede doğan bir bebek; devlet okulunda okuyorsa, hasta olduğunda ilaç sırasındaysa, hiç tatil görmemişse…
O çocuk yoksul değil, yoksulluğa mahkum doğmuş demektir.
Ve daha da kötüsü, beyaz yakalının çocuğu da artık bu mahkumiyete yaklaşıyor.
NE YAPMALI? UMUT NASIL YENİDEN İNŞA EDİLİR?
1. Bu kapanlara karşı çözüm; yardım kolileri değil, adaletli sistemlerdir.
2. Eğitimin niteliği mahallenin gelirine bağlı olmamalı. Devlet okulu, “fakirin zorunlu tercihi” olmaktan çıkarılmalı. Okullar sosyal adalet merkezlerine dönüşmeli.
3. Temel sağlık hizmetleri ücretsiz ve eşit olmalı. Zenginliğin değil, insanlığın ölçüsü bu.
4. İstanbul’da öğretmenler, mühendisler ev kiralayamıyorsa, bu bir barınma krizi değil; medeniyet krizidir.
5. Torpilin değil, liyakatin konuştuğu kurumlar kurulmadan yoksulluk bitmez.
6. Sadece yoksullara değil, yoksullaşanlara da politikalar geliştirmeliyiz.
Çünkü bu sınıfın düşüşü, tüm toplumun kaybıdır.
7. Beyaz yakalı, sözleşmeli, güvencesiz ve yalnız bırakılmış durumda. Onun sendikası yoksa, sesi de yoktur.
O yüzden yeni nesil sendikal örgütlenmeler bu kapanı kırmanın en net adımıdır.
SON SÖZ: KAPANLARI AÇACAK ANAHTAR NEREDE?
Yoksulluk artık açlıkla değil; umutsuzlukla tarif ediliyor.
Kapan dediğimiz şey, sadece çocuğun karnını değil, hayalini de doyuramıyor.
O yüzden:
Kapitalizmin “yarış başlasın” dediği yerde, bazıları hâlâ çıplak ayakla koşmak zorundaysa, ortada ciddi bir sorun var demektir.
Mesele; herkesin eşit ayakkabıyla, aynı çizgiden başladığı adil bir düzen kurmaktır.
Ve evet, bu kapanların içinden yazıyorum.
Çünkü bazen yazmak da direnmenin bir yoludur.