DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Av. Necdet Okcan 12punto'ya konuştu: İşçilere ‘Kara liste’ tuzağı
DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Av. Necdet Okcan, işçi sorunlarını ve haklarını 12punto.com.tr’ye değerlendirdi.
Kübra Karasu
Kübra KARASU - 12punto.com.tr
Türkiye'de işçiler, yasal düzenlemelere rağmen hukuki sorunlarla karşı karşıya. Özellikle sendikal hakların kullanılmasında yaşanan zorluklar işçilerin gündeminde. DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Avukat Necdet Okcan, işçilerin maruz kaldıkları sorunları ve haklarını 12punto.com.tr’ye anlattı.
İşçilerin, hak ve sorumlulukları mevcut yasal düzenlemelerle korunsa da işverenleriyle yaşadıkları sorunlar bitmiyor. İşlerini kaybetmemek adına mobbing, tehdit gibi uygulamalara mecbur bırakılan işçiler, sendikal hak ihlalleriyle de mücadele ediyor. Tüm bunlar, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) raporunda Türkiye’nin, 2023 yılında "çalışanlar için en kötü 10 ülke" arasında yer almasına neden olmuştu.
12punto’ya konuşan DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Avukat Necdet Okcan, “İşten çıkartılan işçilerin kara listeler ile yeni iş bulmaları engelleniyor.” dedi. Okcan’ın sorularımıza verdiği cevaplar şu şekilde:
KARA LİSTELER İLE YENİ İŞ BULMALARI ENGELLENİYOR
Türkiye’de işverenlerin işçilere/çalışanlara karşı yaygın olarak uyguladıkları suç teşkil edici davranışlar nelerdir?
"Ülkemizde işverenlerin çalışanlara karşı yaygın olarak uyguladıkları, ceza hukuku anlamında suç teşkil edecek davranışları ağırlıklı olarak sendikal hakların kullanılmasında karşımıza çıkmaktadır. Türk Ceza Kanununun “Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi” başlığını taşıyan 118. Maddesi: “Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü içermektedir. İşverenler, sendikal hakların anayasa ile tanındığı 1961 yılından bu yana, sendikalaşmak isteyen, farklı bir sendikadaki işçilere karşı aynı yöntemleri kullanmaktadır. İşçilerin sendikaya üye olduğunu öğrenen işveren önce, işçileri tehdit ederek sendikadan istifaya zorlamaktadır. Tehditlere rağmen istifa etmeyen işçileri ise işten çıkartmakta, sendikal nedenle işten çıkartılan işçiler için yaptıkları kara listeler veya olumsuz referanslar ile yeni iş bulmalarını engellemektedirler."
İŞÇİLER 45 SAATİ AŞTIKLARININ FARKINDA DEĞİLLER
İşçilerin/çalışanların bilmedikleri veya az bildikleri hakları nelerdir?
"İşçiler haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğu konusunda genel bir bilgiye sahip olmalarına rağmen, işverenlerin, işyerlerinde oluşturdukları çalışma düzeni (düzensizliği), belirsiz ara dinlenmesi saatleri vb. nedenlerle, haftalık çalışma süresini tam hesaplayamamakta, haftalık 45 saati aşan çalışma yapmasına rağmen, bunun farkında olmamakta ve fazla çalışma ücretini talep etmemektedir. Aynı durum, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma ve bu çalışmalardan doğan ücret haklarında da yaşanmaktadır."
KORUYUCU EKİPMANLAR VERİLMİŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR
İşçilerin/çalışanların iş sağlığı ve güvenliği açısından ve diğer tüm haklarla ilgili yeterince bilinçli olduklarını düşünüyor musunuz?
"Yeterince bilinçli olduklarını düşünmüyorum. Zira işçilerin özellikle işçi sağlığı ve güvenliği konusunda, çalışma ortamındaki riskleri, tehlikeleri algılayarak bunlardan korunmaları konusunda bilinçlenmelerini sağlayacak etkin bir eğitimden yoksun olduklarını düşünüyorum. Ülkemiz iş kazalarından kaynaklanan ölüm ve bedensel zararlar konusunda dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 4. Maddesi hükmüne göre İşverenler, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması yükümlülüğü altındadır. Ancak, iş kazası davası dosyalarında ortaya çıkan görüntü, birçok işverenin işçileri bu eğitimleri almış, koruyucu ekipmanlar verilmiş gibi gösterdiği işe girişte imzalatılan birçok belge ortaya çıkıyor. Oysa dinlenen tanık işçiler, bu tür eğitimlerin, koruyucu ekipmanların verilmediğini ifade etmektedirler."
İşçiler/çalışanlar en çok hangi konuda işverenleri hakkında hukuki yollara başvuruyor?
"İşçiler, daha çok işten çıkarıldıktan sonra, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve kullanmadıkları yıllık izinlerin ücreti gibi feshe bağlı hakları ile çalışma ilişkisi devam ederken ödenmeyen fazla çalışma ücreti, hafta tatili çalışma ücreti, ulusal bayram, genel tatil çalışma ücreti gibi haklarını dava ederek, haklarını almak istemektedir."
İŞÇİLER KAYIT DIŞI ÇALIŞTIRILIYOR
İşverenler çalışanlarını hukuki olmayan hangi durumlara mecbur bırakıyor?
"İşsizliğin yoğun yaşandığı ülkemizde, işverenler, işçilerin sosyal güvenlik haklarını vermeyerek, onları sigortasız, kayıt dışı çalışmaya zorlamakta, mecbur bırakmaktadırlar. Diğer bir zorlama da, işyerlerindeki çift bordro uygulamasıdır. İşçilerin gerçek ücretlerinin asgari ücret kadar olan kısmı prime esas kazanç olarak bordrolarında gösterilerek bu miktar banka kanalıyla ödenmekte, gerçek ücretiyle asgari ücret arasındaki fark ise elden ödenmektedir. İşçiler, işlerini kaybetmemek adına bu uygulamaya karşı çıkmamaya zorlanmaktadır."
ASGARİ ÜCRET ORTALAMA ÜCRET OLDU
Türkiye’de işçilere/çalışanlara adil çalışma şartları, adil ücret ödemeleri ve sosyal haklar sunulduğunu düşünüyor musunuz?
"Ülkemizde tüm çalışanların ancak yüzde 10’u toplu iş sözleşmesi kapsamında olup, toplu iş sözleşmelerinde yer alan sosyal haklardan yararlanabilmekte ve diğer çalışanlara göre, daha yüksek ücret alabilmektedirler. DİSK-AR’ın yaptığı araştırmalara göre, asgari ücret ülkemizde ortalama ücret haline gelmiş olup, çalışanların yarısı asgari ücret ve asgari ücretin çok az üzerinde ücret almaktadır. Buna göre çalışanlara adil bir ücret ödendiğinden bahsedilemez. Toplu iş sözleşmesi olmayan işyerlerinde, işçilerin yol ve yemek yardımı dışında herhangi bir sosyal hakları bulunmamaktadır. Türkiye OECD ülkeleri arasında en yüksek çalışma sürelerinin olduğu ülke konumunda. İşçilerin anayasal dinlenme hakkı çerçevelerinde kullanmaları gereken yıllık izinlerin kullanımında ciddi sorunlar yaşanmakta, işçilere uzun yıllar izinleri eksik kullandırılmakta veya hiç kullandırılmamaktadır."
YAZIŞMALAR VE GÖRÜŞMELER KAYIT ALTINDA TUTULMALI
Mobbing’e uğrayan işçi ne yapmalı?
"Mobbing, Türk Borçlar Kanunu madde 417’de “İşçinin Kişiliğinin Korunması” başlığı altında “psikolojik taciz” ifadesi ile yer bulmuştur. TBK madde 417/1’de “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. İşçilerin işyerinde mobbinge uğraması nedeniyle, bu konuda dava açmaları halinde, bunun ispatı konusunda çeşitli güçlükler yaşanmaktadır. Yargıtay İçtihatlarına göre işçinin mobbinge uğradığını gösterir belirtiler, izler sunması halinde, ispat yükü yer değiştirerek işverene geçmektedir. Bu nedenle, işçi iş yerinde psikolojik tacize muhatap olduğu andan itibaren yaşananları, olayları, uğradığı mobbing sonucunda düştüğü psikolojik durumu ayrıntılı bir şekilde not almalıdır. Buna ilişkin tüm e-mailler, WhatsApp yazışmaları, telefon görüşmeleri kayıt altında tutulmalıdır. Yaşanan psikolojik travma ile ilgili, psikolog/psikiyatriden destek alınmalı, bununla ilgili rapor istenmelidir. Özellikle, tanıksız ortamda yaşanan mobbing için, ipucu bırakabilmek adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iletişim hattı ALO 170, CİMER, Türkiye İnsan Hakları Kurumu gibi kanallar üzerinden şikayet oluşturulmalıdır. Kurumsal işyerlerinde, mobbing işveren vekilleri, çalışma arkadaşlarından kaynaklanıyorsa, şirket yönetim kurulu, üst kademe yöneticiler nezdinde de şikayet oluşturularak, işverenin TBK 417. Maddeki mobbingi önleme yükümlülüğünün hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır."
FESİH YAZILI OLARAK İMZA KARŞILIĞI YAPILMALI
İşverenlerin, işçileri/çalışanları işten çıkarma şekilleri uygun şartlarda mı gerçekleşiyor?
"İşverenlerin, işçilerin iş sözleşmelerini feshederken yasadaki yükümlülüklerini yerine getirdiklerinden söz edilemez. 4857 Sayılı İş Kanununun “Sözleşmenin Feshinde Usul” başlığını taşıyan 19. Maddesinde, fesih bildiriminin yazılı bir şekilde yapılması ve fesih nedeninin açık ve kesin bir şekilde belirtilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bunun yanında aynı kanunun 109. Maddesinde de, bu kanuna göre yapılması gereken bildirimlerin (fesih dahil) yazılı olarak imza karşılığı yapılması gereklidir. Ancak, birçok iş sözleşmesi feshinde, işverenler işçiyi işyerinden yaptıkları sözlü bildirimle, fiile olarak işten çıkartmakta, 4857 sayılı İş Kanunun 32. Maddesi hükmüne aykırı olarak, işçilerin çalışma ilişkisinden, fesihten doğan alacaklarını, tazminatlarını ödememektedirler."
UZUN YARGILAMA SÜRELERİ
Tüm bunlar sonucu mahkemelere başvuran işçi/çalışan ve işverenlerin mahkeme süreci nasıl ilerliyor? Bu süreçte izlemeleri gereken adımlar neler?
"İş sözleşmesi geçersiz, haksız bir nedenle feshedilen işçilerin, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 3. Maddesi hükmüne göre, kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Bu şart yerine getirilmeden dava açılması halinde, dava usulden reddedilecektir. İş mahkemelerinde görülen davalarda maalesef uzun yargılama süreleri ile karşı karşıyayız. Bir alacak davasında iş mahkemeleri ortalama iki yılda karar vermektedir. Verilen bu karara karşı istinaf mahkemesinde itiraz edilmesi halinde ise, istinaf incelemesi süresi dört yıla yaklaşmaktadır. İstinaf Mahkemesinde verilen yararın temyizen Yargıtay incelemesine tabi olması halinde ve yerel mahkeme kararının istinaf mahkemesi veya Yargıtay tarafından bozulması halinde yeniden yargılama yapılması durumlarında yargılama süreleri daha da uzamaktadır. İşçilik alacaklarına uygulanan gecikme faizlerinin, enflasyonun çok altında olduğu düşünüldüğünde, uzun yargılama süreleri sonunda işçilerin tazminat ve alacaklarının enflasyona yenik düştüğü, eridiği gerçeği ile karşı karşıyayız."