Eğitim öğretim 200 güne çıkıyor... “Bakanlık eğitimin gerçek sorunlarını görmezden geliyor”
Eğitim sendikaları, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) eğitim iş günü süresini arttırmaya yönelik hazırlığını ve 2023 Eylül ayından beri MESEM projesinde 8 çocuğun iş cinayetine kurban gitmesini 12punto.com.tr’ye değerlendirdi.
12punto
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 180 gün olan iş günü süresini arttırmaya yönelik çalışmalar yapıyor. Öğrencilerin yılda 200 gün okula gidecek şekilde bir takvim oluşturulması için çalışmalara başladı. Eğitim sendikaları, Bakanlığın yeni uygulamasına tepki gösterdi.
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Bakanlığın eğitimin gerçek sorunlarını görmezden geldiğini vurguladı. Öğrencilerin maddi sorunlar nedeniyle Eğitim süresinin 180 günden 200 güne çıkarılmasıyla ilgili şunları söyledi:
“Milli Eğitim Bakanlığı yine eğitim uzmanlarına danışmadan ve çöküşe çözüm üretmek yerine ‘ben yaptım, oldu’ mantığıyla davranıyor. Eğitimdeki gerçek sorunlar görmezden gelinmeye devam ediliyor. Eğitim süresi 180 gün iken çocuklarımızda çok ciddi devamsızlık sorunları yaşanıyor. Devamsızlıkların sebebi olarak karşımıza yoksulluk çıkıyor. Dolmuş parası olmadığı için okula ulaşımını sağlayamayan ya da çalışmak zorunda kaldığı için iş yerinde olan binlerce çocuğumuz var” dedi.
Olayın iki yönden ele alınması gerektiğini söyleyen Özbay, “Birincisi pedagojik yönü var, ikincisi toplumsal - ekonomik yönü var. Pedagojik açıdan dünyada da şu tartışılır; tatil süreleri çok uzun olduğunda çocuklar öğrenme kayıpları yaşayabilir.
Ama biz günümüzde artık şunu görmeliyiz; eğitim-öğretim dediğimiz şey yalnızca okulda, dört duvar arasında ders aktarımı olarak yapılan bir süreç değil. Artık eğitim öğrenim ortamlarını çocuklarımızın sosyal ve duygusal gelişim açısından da uygun ortamlar haline getirmemiz lazım. Yani daha fazla ders saati yüklemekten öte çocuklarımızın duygusal ve fiziksel gelişimlerini destekleyecek bir eğitim ortamı yaratılmalı. Eğitim öğretim süresi uzatılabilir ama içine ne koyacağımız, neyle uzatacağımızla alakalı” dedi.
Özbay iktidarın eğitim-öğretim ortamında fiili bir işgal yaptığını belirterek şöyle konuştu:
“Bugün siyasi iktidarın yaptığı eğitim - öğretim ortamında şu anda fiili bir işgali var. Nedir bu fiili işgal? Ya Diyanet İşleri Başkanlığı’nı görüyoruz ya da sözde vakıf, dernek denilen tarikat ve cemaatleri görüyoruz. Eğitim - öğretim süresini arttırdığımızda aslında çocuklarımızın daha çok bunlara maruz kalmasını amaçlıyorsanız bu zaten büyük bir facia. Ama süreyi arttırmanızdaki amaç çocuğun öğrenme kayıplarını azaltmak, ara tekrarlarını bu işin uzmanı öğretmenler tarafından yapılmasını sağlamak ve okul dışında gittiğiniz sanat, spor, felsefe… gibi derslere girmek bunlarla çocuğun gelişimini sağlamaksa buna pedagojik anlamda hayır denmez.
Şunu görmek lazım; 180 günde bile çocuklarımız okula devam sorunu yaşıyor, en temel ihtiyacı olan beslenme hakkını sağlayamıyor. Bu gibi sorunlar devam ettiği sürece siz okul süresini arttırdığınızda aslında okula getirip aç bıraktığınız çocuklar, ulaşımını sağlayamadığınız çocuklar oluşacaktır. Olaya biraz buradan yaklaşmalıyız.”
Siyasi iktidarın eğitim aracılığıyla bir kültürel hegemonya dönüşümü sağlama amacında olduğuna dair şüpheleri olduğunu söyleyen Özbay, “Çocuklarımızı tek dinin, mezhebin dayatmasının olduğu bir baskı ortamına mı çekmeye çalışıyorlar yoksa pedagojik yönden mi hareket ediyorlar? Pedogojik yönden hareket ediyorlarsa söylediğim gibi öğrenme kayıpları acısından tatil süreçlerinin daha dinlenme sürelerine uygun yapılması gerekir. Burada şuna da bakmak lazım; bu işin veliler kısmı da var. Pedagojik açıdan ara dinlenme güzel geliyor. Ama velinin izin süresini ayarlayabilme imkanı yoksa bu çocukla kim ilgilenecek?” ifadelerini kullandı.
MESEM ZORUNLU EĞİTİM PARÇASI OLAMAZ
Özbay MESEM projesiyle ilgili sorulara ise şu şekilde cevap verdi:
“MESEM bir örgün eğitim modeli olamaz. Anayasamızda tarif ettiğimiz, uluslarasası anlamda kabul ettiğimiz 18 yaşın altındaki çocukların eğitimini sağlamak devletin temel görevidir. Bu eğitim okulda, öğretmenlerin gözetiminde olur. Devlet, okuldan kopmuş, suça karışmış veya sağlık problemleri olan çocuğu okula getirmeyi başaramamış ise 18 yaşını aştığında o birey meslek hakkında sertifika almak istediğinde MESEM dediğimiz kurumlar olur. Ama MESEM zorunlu eğitim parçası olamaz. Bu çocuk işçiliğine yasal bir kılıftır. Maalesef devlet, okulda tutması gereken çocuklarımızı ucuz iş gücü olarak görüyor. Bu anayasal bir ihlaldir.
Çocuğun eğitim hakkı gasp ediliyor. Yani çocuğa eğitim vermesi gereken devlet çocuğun eğitim hakkını elinden alıyor. Bir gün okula gelmekle eğitim mi olur? O bir günde de iki saatlik din dersi veriyor. Gerçekten eğitim falan yok ortada. Bir de sermayeye kamu kaynağının aktarılması yani hortumlatılması yöntemi haline dönüşmüştür. Bunu neden söylüyorum? Çünkü kamunun işsizlik fonu üzerinden işsiz kalan vatandaşlarımıza ayıracağı kaynak sermayeye aktarılıyor. MESEM üzerinden kayıtlı olan çocukların asgari ücretin yarısını devlet eliyle, devletin fonundan bu kurumlara aktarılıyor. Deniyor ki; asgari ücretin yarısını ben verdim sen de al çocuğu burada çalıştır. O nedenle burada bir peşkeş çekmek var, çocuk işçiliği var, eğitim hakkının gaspı var. Örgün eğitimin içinde olan MESEM’ler kapatılmalı, olmamalı. Eğitim sürecini tamamlayamamış ya da farklı eğitimler almak isteyen yetişkinler için MESEM sistemi bir yaygın eğitim yani bir halk eğitim modelindeki olduğu gibi olmalı.”
ZATEN YOĞUN BİR MÜFREDAT VAR
Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, Bakanlığın çalışmalarını kolektif şekilde yürütmediğini vurguladı. Zaten yoğun bir müfredatla çalıştıklarını belirten Uluocak şunları söyledi:
“MEB bu tip çalışmaları kolektif şekilde yürütmüyor. İş gününün arttırılmasını hangi çalışmaya dayandırdığını bilmiyorum. Şu anda bir söylentiden ibaret bildiğim kadarıyla. İçerik açıklandığında neden böyle bir şey yaptığını anlayacağız. Epey yoğun bir müfredatla çalışıyor. O yüzden sebebini anlayamadım.”
PROJENİN KENDİSİ SORUNLU
Uluocak, MESEM projesi hakkında da şunları söyledi:
‘’MESEM projesi çeşitli kanunlarla değişiklik yapılarak ortaya çıktı. 2021 yılının Aralık ayında mesleki eğitim kanununda bir değişiklik yapıldı. O dönem 120 bin civarında olan öğrenci sayısı iş verenlere teşviklerle 1,3 milyona yaklaştı. Bu çocuklar haftada 4 gün iş yerine gidiyorlar. Haftada bir gün okula geliyorlar. Doğru düzgün bir akademik eğitim almıyorlar. Ama onlara bu sürecin sonunda lise diploması veriliyor. Çocuklar son derece kötü koşullarda çalışıyor. Eylül ayından beri 8 öğrencimiz iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Güvencesiz ortamlarda çok düşük ücretle çalıştırılıyorlar. Bir bedava işgücü sağlanıyor. Ucuz iş gücü demek doğru değil. Çocuk yaşta kişiler burada çalışmak zorunda kalıyor. MEB son yaşanan ölümlerden sonra bunun bir iş güvenliği problemi olarak görüp çeşitli toplantılar yapılmasını istedi. Okullara çeşitli yazılar gönderildi ama bu bir iş güvenliği meselesinin dışında projenin kendisi problemli. MESEM projesini durdurulmasını, kapatılmasını ve çocukların akademik eğitim görmesini savunuyoruz. Bunun tamir edilecek bir yanı yok.’’