Hemme’yi öldürmek için yola çıkan Eyüp'ün halayı…
Hilal Özdemir yazdı: Hemme’yi öldürmek için yola çıkan Eyüp'ün halayı…
12punto
Murat Fıratoğlu’nun yazıp yönettiği ve başrolünde yer aldığı “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, Türkiye Oscar Seçim Komitesi tarafından 98’inci Akademi Ödülleri’nde “En iyi uluslararası film” dalında Türkiye’nin resmi adayı olarak seçildi. Film, Venedik Film Festivali’nde jüri özel ödülü ve Altın Koza’da da en iyi film ödülünü kazanmıştı.
Sinema alanındaki bu güzel haberin ardından ben de uzun süredir izlemek için beklettiğim filmi izleme imkânı buldum. 2024 yapımı Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’nin başrolünde aynı zamanda filmin yönetmeni Murat Fıratoğlu veAli Barkın, Fırat Bozan, Salih Taşçı yer alıyor.
Murat Fıratoğlu’nun ilk uzun metraj filmi olan Hemme’nin Öldüğü Günlerden biri, halay sahnesiyle açılıyor. Bu ritmik açılışın ardından izleyici kendini bozkırın ortasında, güneşin kavurucu sıcağının altında koca bir alana yayılmış kıpkırmızı domatesleri tuzlayan mevsimlik işçileri izlerken buluyor. O işçilerden biri de İzmir’deki işinde batıp, borçlarını ödemek için Siverek’e çalışmaya gelen Eyüp.
İşçiler kendi aralarında konuşurken bir süredir yevmiyelerini alamadıklarından bahsediyor. Tabii bu duruma en sert tepkiyi veren Eyüp oluyor. Hemme’nin altında çalışan işçiler ona saygı gösterirken, Eyüp onu görmezden geliyor. Bu duruma bozulan Hemme, diğer işçilerde olduğu gibi Eyüp’ün de üzerinde baskı kurup saygı kazanacağını düşünse de öyle olmuyor. Tartışmaya başlayan ikiliyi diğer işçiler ayırmaya çalışıyor. Fakat Hemme’nin, Eyüp’ün annesine küfretmesi kırılma noktası oluyor. Hemme’yi öldürmeyi kafasına koyan Eyüp için de Siverek sokaklarındaki yolculuğu başlıyor.
İkilinin kavgası sırasında rüzgâra kapılıp amaçsızca domateslerin üzerinde uçuşan poşetler, tıpkı Eyüp’ün cinayet işlemek için çıktığı yolda, absürt şekilde bambaşka yerlere savrulmasının temsili gibidir.
Film, köy ve kasabalardaki çalışma koşullarını sade bir üslupla resmediyor. İzmir’de kendi işinin patronuyken, batıp Siverek’e dönen Eyüp, yalnızca coğrafi olarak yer değiştirmiyor, mevsimlik işçi olarak statüsünde de düşüş yaşıyor. Hemme ise patronluğun verdiği güçle kendisine saygı duyulmasını istiyor. Tüm bunların yanında bir de Hemme ve işçi arasındaki dengeyi sağlayan, fakat Hemme’ye daha yakın olan Ali yer alıyor. Eyüp’ü işe dönmeye ikna etmek için arayan Ali, Eyüp ne söylerse söylesin, çalışanların hakkını korumak yerine kendini çarkın dönmesine adayan bireyi temsil ediyor.
Diğer işçiler yaşadığı koşullara alıştığı için ‘iş olsun da yevmiyeleri elbette alırız’ diye düşünüp sessizken, Eyüp’ün bu duruma boyun eğmeyip ses çıkarması göze batıyor.
Film, başta dramatik bir hikâye izleyeceğiz etkisi yaratsa da sonrasında Eyüp’ün varoluş krizine dönüşüyor. Hemme’yi öldürmek için yola çıktığında zaten pek de düzgün çalışmayan motoru bozuluyor. İki köylünün sohbetine ortak oluyor, su almak için girdiği bakkalda Heidi izlerken uyuyakalan esnafı görüyor, sıcaktan yürüyemeyen yaşlı amcanın karpuzunu evine taşıyor, yolda uzun süredir görmediği tanıdığına denk geliyor. Tüm bunlar yaşanırken dikkat çeken şey ise herkes sadece kendini anlatırken kimsenin Eyüp’e ne olduğunu ya da ne yaptığını sormaması… Gerçi sorsalar da beklediği karşılığı bulur muydu orası meçhul. Çünkü sıcağın kavurduğu kasabada, fakirlikle sınanan insanların tepkisizliği artık bir yaşam biçimi haline gelmiş.
Hemme, yalnızca Eyüp ve işçilerin patronu değil, sistemin yarattığı zenginler ve sınıf çatışmasının adı.
Film bu bağlamda bana Kibar Feyzo’yu anımsattı. Feyzo, Maho Ağa’yı öldürdükten sonra hakime, ‘Maho Ağa ölmüştür. Başka ağa gelmiştir köyümüzün başına. Haber almışım, herkes Maho Ağa’yı arar olmuştur” der. İşte Eyüp’ün yaşadıkları da tam olarak budur! Hemme gibiler ölür, yerine başkaları gelir. Sistem, eskisinden daha katı şekilde döner…
Nitekim Eyüp de Hemme’yi öldürmek için çıktığı yolun sonunda, mecburiyet nedeniyle katıldığı düğünde onunla kol kola halay çekmek zorunda kalır. Halay burada adeta düzenin temsili gibidir. Her gün çalışma koşullarımıza ne kadar sitem edersek edelim, en nihayetinde memnun olmadığımız işlerde yönetici, patron ve diğer işçilerle el ele verip, ritmik şekilde gün sonuna kadar işlerimizi yetiştirmeye devam ediyoruz.