Sorunun Doğru Tanısı: İnanç veya din savaşı değil, insanlık savaşı
Prof.Dr.A.Murat Tuncer, İsrail Filistin savaşını ve İsrail markalı ürünlerin boykotunu yorumladı.
12punto
Sorunun tedavisi için gereken en önemli adım tanıyı doğru koymaktır. Ortadoğu’da yaşanan sorunun ismi ve tanısı “İsrail Sorunu”dur. Filistin Sorunu değildir. Filistin'in sorunu İsrail’dir. Bu soruna neden olan, devam ettiren de İsrail’dir.
Bu savaş bir inanç veya din savaşı değildir. İnsanlık savaşıdır. İsrail 2.Dünya savaşından kalan kompleksleri, travmasıyla Nazilerin kendilerine yaptıklarından beterini Filistin’in tümü dahil, güvenliği için Ortadoğu’yu ele geçirmek için yapıyor. Ölenler sadece Filistinliler değil, insanlık ölüyor.
Sorunun kalıcı çözümü bugünkü İsrail sözde devletinin 1970 öncesi sınırlarına çekilmesi, bağımsız ve egemen iki devletin kurulmasıdır. Bununla da bitmemeli. Netenyahu başta olmak üzere bugüne kadar faşist bir yol izleyen tüm yöneticiler insanlık suçu işledikleri için İnsan Hakları Suçları Mahkemesinde aynen Naziler gibi yargılanmalı ve cezalarını çekmelidir. Bunun dışında hiçbir yaklaşım sorunu çözemeyecektir. Ateşkes, bombalamaya ara vermek, barış anlaşmalarının hiç biri çözüm olmayacaktır.
Dünya kamuoyunda İsrail karşıtı yaklaşımlar önemlidir ama ne yeterlidir ne de çözüme yönelik bir yaklaşımdır. İsrail’i destekleyen kahve zincirinden kahve içmemek, spor ayakkabısı almamak, telefon kullanmamak sadece dünya ekonomisini kenarından köşesinden etkileyebilecek yaklaşımlardır. İsrail sorununa en ufak bir katkısı olması çok uzaktır, hayaldir. Kişisel olarak sadece sorumluluğumuzu yerine getirme konusundaki adımlardır. Spor ayakkabısı giymeyerek -ki tüm dünyada aynı yaklaşım gerekiyor çünkü firma ayakkabı satın alan zenginlerden satamadığı ayakkabıların parasını mutlaka çıkaracaktır.- Olan Kamboçya’da karın tokluğuna çalışan yaşı küçük köle işçilere olacaktır. Kahve zincirinde çalışan ve kazandığı para ile üniversitede okuyan gençler etkileneceklerdir. İsrail etkilenmeyecektir. Bu yaklaşımların hiç faydası yok diyemem, kamuoyu farkındalığı için önemli adımlardır. Ancak Gazze’de hiçbir çocuğun yaşamını kurtaramaz. Kahve zincirini basıp eylem yapmak yerine daha anlamlı bir katkı yapmak isteyenleri kredi kartlarını kullanmamaya davet etmek isterim. Yapabilirler mi? Hiç sanmıyorum.
Kıbrıs sorunları başladığında 1964 ve 1967’de Kıbrıs’a çıkarma yapılmak istendi. İnönü’nün teşebbüsü Johnson mektubuyla sonuçlandı. Demirel’inki de benzer akıbetteydi. Gözlerden kaçan bir nokta vardı. O da her iki başbakanın da Amerika’nın bizi durdurmasını istemeleri idi. Bunun sebebi o zamanki mevcut durumda çıkarma gemilerimizin olmaması ve ordumuzun amfibi tecrübesi bulunmamasıydı. 1974’e gelindiğinde ise o gemiler tersanelerimizde yapılmış, Ordu da çıkarmaca tatbikatlarını Girne sahillerine benzeyen Ege kıyılarında defalarca yapmışlardı. Bunlara rağmen hâlâ eksikler görüldü. Örneğin askeri telsizler İngiliz yapımı olduğundan harekat haberleşmelerinin her adımından İngilizler haberdardı (sadece dört saat). Sonrasında cihazların pili bitti ve İngilizler bizim yeni bir kriptolu haberleşme cihazı geliştirdiğimizi, bundan dolayı haberleşmemizi takip edemediklerini sanmışlardı. Aselsan’ın kurulmasına sebep bu olaydır. 64-74 arası Ordu bir gün mutlaka patlak verecek Kıbrıs savaşına hazırlandı. Ve sonunda kazandı. Bu zaferde rahmetli Ecevit ve Erbakan’ın dirayetli tutumlarının hakkını vermek gerek. Kıbrıs ile Gazze’nin ne ilgisi var demeyin. Gazze ile Kıbrıs’ın benzemezliği sadece zamanın daha uzun bir süreye yayılmasıdır. Yapılanlarda hedef aynıdır ve ulusal egemenliğimize uzanmaktadır. İsrail sorunu İsrail’in güvenliği için geliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesinin sonucu olarak çıkmıştır ve hedef ülkelerden biri Türkiye’dir.
Ordumuzun bir gün ülkemizi işgale kalkışacak bir süper gücü yenmek için hazırlandığını umuyorum. Kısa orta uzun menzilli füzelerin geliştirilme amaçlarından biri bu olsa gerek. Güney veya kuzey nereden olursa olsun egemenliğimize el uzatmaya kalkanların uçak gemilerini denizin dibine yollayacak bir çalışmamızın olduğu inancındayım.
Türkiye büyük deneyimleri olan bir ülkedir. Bu geçmiş başarıyı “bir gece ansızın gelebiliriz” gibi sıradanlaşmış bir söylemi tekrarlayarak zedelemek yanlıştır. Gelmek gerekiyorsa gelinmelidir. Bunu dillendirmeden yapmak çok daha etkin olur.
Peki önerdiğim çözüme ulaşmak için ne yapılabilir? Bu çözüm için nasıl bir yol izlenmelidir? Bölge Müslüman ülkelerinin katkıları olacaksa olmalıdır. Olmayacaksa Türkiye tek başına İsrail’in anlayacağı dilden konuşmaya hazır olmalıdır. Eğer bugün İsrail önlenemez ise yarın çok geç olacaktır. Bu çok açık.
ABD İsrail’e yapılacak silahlı girişime direkt müdahale etmeyi göze alamayacak durumdadır, Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye acı deneyimlerinden sonra böyle bir çatışmayı göze alması zordur. Kaldı ki ABD’nin kazandığı hiçbir savaş hatırlıyor musunuz? Çoğumuzun aklına Kore Savaşı gelecek. Orada Güney ve Kuzey Kore’nin kurulması Amerika’nın başarısı değildir. Başarısız bir sonuçtur. Halen Kuzey Kore Amerika’nın başının belası olmaya devam etmektedir. Kararlı bir güç ABD karşısında mutlaka başarı kazanacaktır. Bu öneri gerçekleşebilir mi?
Ne yazık ki çok zor. Suudi Arabistan Yemen ile çatışıyor, Türkiye Suriye ve Irak ile problemli, Libya ve diğer Kuzey Afrika Müslüman ülkeleri ile Mısır’ın problemleri var. Ürdün her soruna uzak, pasif tarafsız duran bir ülke ve Amerika ne derse yapıyor. İran tüm Sunni Müslüman ülkelerle çatışıyor. Lübnan’ın durumu ortada, havaalanı bombalanıyor sesi çıkamıyor. Ortak bir güç kurulması zor görünüyor. Öyleyse her ülke kendi İsrail’e savaş açabilir mi? Yemen’in gösterdiği cesareti gösterebilecek başka bir ülke daha var mı? Bunu bölge ülkeleri göze alabilir mi? Türkiye kamuoyu bu konuda bölünmüş durumda ki her iki grubun da haklı olduğu yönler var.
Savaşın kazananı olmaz gibi barış romantizmi yapmak çok kolay. Kurtuluş Savaşını verdiğimiz günleri hatırlayın. Manda kabul edilsin ve savaşmayalım diyenler vardı. Tabii o gün biz vatanımızı, bağımsızlığımızı savunuyor, egemenliğimiz için savaşıyorduk. Ancak şu anda İsrail Filistin ile savaşıyor. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yakın ve orta gelecekte biz de bu durumun içinde olacağız, bu çok açık. Vatanımıza gelmeden bu sorun çözülmelidir. Ne yazık ki sadece büyük İsrail için yapılmış olan BOP eş başkanı da ülkemizden.
Savaş olmadan çözüm mümkün değil mi? Başka çözümler de var tabii. Örneğin bölge ülkelerinin tümünün İsrail’e hava, deniz ve kara ambargosu uygulaması. Bu ambargonun sonu savaşa çıkabilir, ancak göze alınmalıdır.
Bu durumda Müslüman ülkeler etkin bir lider arıyorlar. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aranan bu lider mi? Hayır. Bir kere Suriye ile sorunlu. Katar dışında iyi denebilecek bir ilişkisi yok. Mısır ile yeni yeni ilişkiler şekilleniyor. Aranan liderin hem Müslüman ülkeleri hem bu ortak girişimi dünyaya etkin, sakin ve bilgi ile anlatabilmesi gerek. Erdoğan “one minute” gibi çıkışlarda iyi ama bu çıkışların sorunun çözümüne hiçbir katkısı olmaz ve olmadı. Mavi Marmara olayında bile dik durulamadı. Kaldı ki Türkiye İsrail ilişkilerinde ticari ilişkiler devam ediyor ve Türkiye mali sorunlarını çözemediği için bu ilişkileri bitiremez görünüyor. İsrail ile ilişkileri bozmayı göze alan ülkeler, ABD ve Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve yaptırımları da göze almalı. ABD Dışişleri bakanının ziyaretinde yaşananlar içimizi acıtıyor. Yandaş gazetelerin ucuz kabadayılık naralarını Dışişleri Bakanlığı kendi ağzıyla resmen yalanlıyor. Bu duruma mı düşmeliydik? Yazık ve komik.
Sonuçta çözüm için aktif adım atacak ve her şeyi göze alabilecek bir lider veya ülke görüyor musunuz?
Dünya neden çifte standart uyguluyor? Bu çifte standartta gerek Müslüman ülkelerinin hemfikir olamadığı yaklaşımlar gerek Filistinlilerin yaklaşımlarının etkileri var. Hamas liderine başka bir Filistin örgütü suikast düzenliyor. Birkaç örgüt güç birliği yapacağı yerde birbirleri ile savaşta. Bu karmaşık durum sadece İsrail’in kirli emellerine ve faşist siyasetine yardımcı oluyor.
Şimdi önümüzde iki yol var. Biri kendi hislerimizi tatmin etmek için bazı firmaların ürünlerini satın almama, kullanmama ve İsrail karşıtı söylemler içinde olmak, trajikomik işler yapmak, kendimizi tatmin etmek. Diğeri sorunu gerçekten çözecek ve İsrail’i geriye püskürtecek, onun anlayacağı dilden konuşmak, girişimde bulunmak, İsrail’e gerekirse savaşmayı göze alarak ambargo uygulamak. Başka bir yol görünmüyor. Bu sorun bugün de dünkü gibi çözülmeye çalışılırsa orta ve uzun vadede ülkemize gelecek tehditleri göze almış olacağız.
Prof.Dr.A.Murat Tuncer
Sosyolog, Siyaset Bilimci