Spor yorumcusu Oktay Haluk Doğan, TFF’nin açıkladığı harcama limitlerini 12punto’ya değerlendirdi: Harcama limitleri ve borca batık Türk futbolu

Spor yorumcusu ve Avukat Oktay Haluk Doğan, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) açıkladığı harcama limitlerini 12punto'ya değerlendirdi.

12punto

HARCAMA LİMİTLERİ VE BORCA BATIK TÜRK FUTBOLU

Sadece "dört büyükler"in geçen yıl KAP bildirimine göre 23,3 Milyar TL borcunun olduğu bir futbol ortamında sorunlarını çözme noktasında başını kuma gömen TFF, bu yetmezmiş gibi bugün başlayan ara transfer döneminde 13 milyar gibi bir harcama limitini ulufe gibi Süper Lig takımlarına açtı. 

Her transfer döneminde limitleri sonuna kadar kullanmayı alışkanlık haline getiren takımlar ise büyük bir hovardalıkla transferlere başladılar. 

Gidenler ve gelenlere ödenen astronomik rakamlara sadece seyircilik yapan Federasyon, geçmişten bugüne kadar Türk futbolunu denk bir bütçeye getirmek için düzenlemeler yapmayı akla getirmediler.

Takımlar arada sırada Cengiz, Arda, Ferdi, Kaan, Kerem gibi birçoğu yurtdışı kökenli genç Türk futbolcularını futbol sahnesine atarak kazanım elde ederken bunu bir süreklilik haline getirmeyi başaramadılar. Bunun en büyük sebebi TFF’nin nin abuk subuk sıkça değiştirdiği kurallar olmuştur.

Yazıyı kaleme alırken yine yabancı kuralını değiştirme absürtlüğü gösteren Federasyon (bu konuyu ayrıca gelecek haftalarda değineceğiz) beceriksizliğine bir yenisini ekledi.

Bir kulüp başkanının geçen yıl toplam yayın gelirinin 92 milyon dolar olduğunu söylediği bir ortamda bir ara transfer döneminde 435 milyon dolar harcama limiti tanımasının akılla izahı yoktur.

Yarım asırlık profesyonel futbol liginde bir planlama, hatalardan ders alma kendi özüne dönerek kaynakları israf etmeme ve amacına uygun kullanarak kendi değerlerine ortaya çıkarma gibi bir kaygı görmedik. 

Türk ve Avrupa futboluna önemli isimleri kazandıran örnek kulüp Altınordu takımının göz göre göre kapanmasına seyirci kalınıyor.

Baştan savma yapılan transferler yüzünden neredeyse her futbolcu ile sonrasında davalık olan takımlar yüzünden UEFA’da en kötü karnesi olan Türkiye olmuştur. 

Her yıl milyonlarca doların akıtıldığı futbolumuzda, Çin ve Arap dünyasından sonra en kolay para kazanılan ülke konumunda olmanın ayıbının yanı sıra, o kadar harcamaya tek tük devamlılığı olamayan Uluslararası başarılarla kendimizi avutma ve bunu abartmayı maharet sanıyoruz.

Portekizli diktatör Salazar'a ülkeyi 41 yıl tek başına nasıl yönettiğini sormuşlar. 

Hafif bir gülümseme ile "Tres F" yani "3 F ile" diye yanıt vermiş; Fado (müzik), Fatima (din) ve Football (futbol).

Bizim gibi ülkelerde siyasetçiler halkı bunlarla yoğun şekilde meşgul edip, hayatlarının merkezine koyarak kendi ömürlerini uzun süre sürdürmeyi başarıyorlar. Halk bu şekilde hayatı, kendini yöneteni sorgulama yerine bunlarla kendini oyalayarak küçük kısa mutluluklarla avunuyorlar.

Halkın futbol takımlarının tamamını saymaları, hangi  futbol takımının hangi yabancı futbolcuyu, kaç milyon dolara satın aldığını bilmesinin altına bu gerçeklik yatar.

Bu yüzden de, kaos ve batakta olan Türk futbolunun bu şekilde sürdürülmesi siyasetin işine geldiği için elini üzerinden çekmez ve kendi halinde bırakır. Bu yanlış sanki doğru gibi dayatılmaktadır. 

Ama bilinmelidir ki; yukarıda bahsettiğimiz Çin ve dünyasındaki  kaynaklarının yarısına bile sahip olmayan ülkemizin bu rakamları harcaması “ayranı yok içmeye” halinin tipik yansıması, federasyonun tutumu ise tam bir “vurdumduymazlıktır.”