Tayvan’da beklenen seçim yapıldı... Gazeteci Göçmen: Tayvan Boğazı’nda çatışmanın maliyeti büyük olur
Çin ile egemenlik ihtilafı içindeki Tayvan'da, iktidardaki Demokratik İlerleme Partisi'nin (DPP) başkan adayı Lai Ching-te, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı. Seçim sonuçlarının dünya siyasetine etkilerini ve Çin’in alacağı tavırları Gazeteci Gökhun Göçmen ile konuştuk.
Ercan Küçük
Ercan KÜÇÜK - 12punto.com.tr
Tayvan’da günlerdir merakla beklenen seçimler sona erdi. Seçimleri Çin ile egemenlik ihtilafı içindeki Demokratik İlerleme Partisi'nin (DPP) başkan adayı Lai Ching-te kazandı. Seçimin sonuçları ise Tayvan Adası’nı fazlasıyla aştı. Seçim sonuçlarını ve etkilerini 12punto’ya değerlendiren Gazeteci Gökhun Göçmen, Tayvan’ı yakından takip eden iki ülke Çin ve ABD’nin arasında yaşanacak çatışmanın etkilerinin büyük olacağına vurguladı.
Yıllardır Çin üzerine çalışmalar yapan Gazeteci Gökhun Göçmen, Tayvan’daki seçim sonuçlarını değerlendirdi. Göçmen, seçim sonuçlarında muhalefetin bölünmesinin etkisine ve seçim sürecindeki tartışmalara dikkat çekti. Demokratik İlerleme Partisi’nin seçimi kazanmasına rağmen parlamentoda geride olduğunu vurgulayan Göçmen şunları söyledi:
MUHALEFET BÖLÜNDÜ LAİ CHİNG-TE KAZANDI
“Tayvan adasında Demokratik İlerleme Partisi’nin seçimlerden galip çıkmasının nedeni anlamak için son seçim sonuçlarına karşılaştırmalı olarak bakmak gerektiğini düşünüyorum. Seçimlerde ABD yanlısı Demokratik İlerleme Partisi’nin adayı Lai Ching-te (William Lai olarak da biliniyor) 5 milyon 586 oy aldı. Buna karşılık en yakın rakibi Kuomintang adayı Hou Yu-ih 4 milyon 671 bin oy alırken, bir başka muhalefet partisi olan Tayvan Halk Partisi’nin adayı Ko Wen-je 3 milyon 690 bin kişi tarafından tercih edildi. Dolayısıyla Demokratik İlerleme Partisi’nin zaferini bölünen muhalefet kendi eliyle yaratmış oldu. Bu bölünmenin canlı yayında yaşandığını ve muhalif seçmen üzerinde travmatik bir etki yarattığını unutmamak gerekli. 2000 yılındaki seçimlerde de Demokratik İlerleme Partisi muhalefetin bölünmüşlüğünden faydalanıp zaferini ilan etmiş ve ilk kez başkanlık seçimlerini kazanmıştı.
Demokratik İlerleme Partisi’nin 2020 seçimlerinde aldığı 8 milyon oy (yüzde 57) bugün 5 buçuk milyona (yüzde 40) kadar düşmüş durumda. Üstelik bölünmüş muhalefet karşısında bu oyu almak için çeşitli şüpheli olaylardan faydalandıkları da ortada. Örneğin seçim kampanyası döneminde Çin’in attığı uydu dünyaya “Çin füzesi” olarak tanıtıldı ve ülke genelinde alarm verildi. Yine CNN International Tayvanlı ünlü müzik grubunun Çin tarafından ana karaya bağlılık demeçleri vermesi için baskıya uğradığını iddia etmişti. Kuomintang bunun Demokratik İlerleme Partisi’nin bir yalanı olduğunu, böyle bir olayın yaşanmadığını duyurmuştu.
Demokratik İlerleme Partisi, muhalefetin bölünmüşlüğünden ve şaibeli bir takım olaylardan faydalanarak zafer ilan etmesine karşın parlamentoda (Yasama Yuanı) çoğunluğu kaybetti. Parlamentoda Kuomintang’ın 52, Demokratik İlerleme Partisi’nin 51 ve Halk Partisi’nin 8 sandalyesi bulunuyor. Böylesine bir tablonun Lai Ching-te’nin işini zorlaştıracağı muhakkak.”
ÇİN TAYVAN KONUSUNDA ÇOK NET
Göçmen, seçim sonuçlarının Tayvan’ın Çin’le ilişkilerine ve ‘Tek Çin Politikasına’ etkilerini şu sözlerle ifade etti:
“Tayvan’daki seçimler her ne kadar “bağımsızlık referandumu” olarak yansıtılmaya çalışsa da Çin için şurası çok açık: Tayvan’ın yani adanın Çin anakara ile ilişkisini sandıklar, adaylar ya da başkanlık seçimleri belirlemeyecek.
Çin seçimlerin ardından yaptığı açıklamada Tayvan adasının Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu yineledi. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’ten devletin diğer yetkililerine kadar Tayvan’ın Çin ile nihayetinde birleşeceğini, kendi deyimleri ile “ana vatana katılacağını” vurguluyor. Bu birleşmenin barışçıl mı yoksa silah yoluyla mı olacağı Demokratikle İlerleme Partisi ile değil aslında bir anlamda onun hamiliğine soyunan ABD ile kurulacak ilişkilere bağlı."
TAYVAN, 2. UKRAYNA YAPILMAK İSTENİYOR
Göçmen, Çin-Tayvan ve Rusya-Ukrayna benzetmelerine karşı çıktı. Ukrayna’nın dünyada bağımsız bir devlet olarak tanındığını, Tayvan’ın ise ABD tarafından bile tanınmadığını hatırlatan Göçmen, Çin’in Tayvan’a güç kullanması ihtimaline ilişkin şunları söyledi:
“Çin ve Tayvan arasındaki ilişkiyi Rusya ve Ukrayna arasındaki ilişkiye benzetmek imkânsız. Zira Ukrayna ve Rusya iki egemen bağımsız devletken Tayvan’ı bir devlet olarak tanıyan ülke sayısı dünya genelinde iki elin parmağını geçmez. Kaldı ki Tayvan’ı bir devlet olarak Marshall adaları, Nauru, Palau gibi ülkelerin tanıması meselenin uluslararası ciddiyetsizliğini ortaya koyacaktır. Bugün sorunun mimarı olan ABD dahi Tayvan’ı bir ülke olarak tanımıyor. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler’de sandalyesi olmayan Tayvan ile Ukrayna’yı karşılaştırmak doğru olmayacaktır.
ABD’nin Çin anakarasına 130 kilometre uzaklıkta bulunan Tayvan’ı ikinci bir Ukrayna yapmaya çalıştığı yönündeki fikirlere ise katılıyorum. ABD nasıl ki Rusya’yı baskılamak, Batı dünyasını kendi çıkarları doğrultusunda dizayn ettiği ittifaklara dahil etmek için Ukrayna’nı ateşe atmak da beis görmediyse Tayvan’ı da Çin’i kuşatmak için kendi deyimleri ile “batmayan bir uçak gemisi” olarak tasarlıyor. Buna karşılık Ukrayna’ya verilen desteğin giderek azalması, savaş yorgunluğu tartışmalarının artması, Kiev yönetiminin kaybettiği toprakları geri alamayacak şekilde müzakere masasına oturtulma ihtimalinin yüksek sesle dile getirilmesi Demokratik İlerleme Partisi için ders olur mu bunu zaman gösterecek. Kaldı ki Tayvan coğrafi olarak Ukrayna gibi Batı’nın rahatça elinin uzanabileceği bir noktada olmadığı gibi ada çevresindeki silahlı çatışma senaryolarının tamamında Çin’in galip geleceği bizzat ABD’li makamlar tarafından itiraf ediliyor. ABD başkanlarının doğrudan Tayvan’a dönük muhtemel bir Çin operasyonu durumunda sahaya inecekleri yönünde ise kesin bir güvence vermediği bu tabloya eklenmeli.
Çin’in Tayvan’a dönük güç kullanma ihtimalini ise belirttiğim üzere ABD’nin politikası belirleyecek."
BOĞAZDA ÇATIŞMA RİSKİ ARTAR
Tayvan boğazı küresel çapta konteynır filolarının yüzde 90’ına yakının geçmesiyle de kritik bir önem sahip. Göçmen, ABD yanlısı politikalar izleyen Lai Ching-te’nin seçim sürecindeki sert söylemlerini seçildikte sonra uygulamaya dökemeyeceğini belirtti:
“Lai Ching-te’nin selefi Tsai-Ing Wen gibi ABD yanlısı politikalara devam edeceğini biliyoruz. Hatta başkan yardımcısı olan Hsiao Bi-khim’ın ABD’de Tayvan temsilcisi olarak görev yapmış olması ibrenin Washington yanlısı politikalara daha da evrileceği şeklinde okunabilir. Buna karşılık Lai Ching-te’nin geçmişteki sert söylemlerini başkanlık sıfatıyla eyleme dökebileceğini düşünmüyorum. Diğer türlüsü boğazda çatışma riskini artırır.
Küresel çapta konteynır filolarının yüzde 90’ına yakının geçtiği Tayvan Boğazı’ndaki çatışmanın sadece insani, siyasi maliyetleri olmaz. Aynı zamanda dünya ticareti de felç olur. Dolayısıyla Lai Ching-te’nin başkanlık döneminde, kısa ve orta vadede boğazlar arasında statükonun sürmesi sürpriz olmayacaktır.”
ABD'NİN ÇİN’İ BASKILAMA ENSTRÜMANI
Göçmen, ABD’nin Tayvan’a ilgisinin geçmişini ve Kasım ayındaki ABD Başkanlık seçimleri öncesinde yaşanacak senaryoları ise şu şekilde anlattı:
“Çin ve ABD arasındaki ilişkiler aslında bir nevi Tayvan ile kurulan ilişkilerin tarihidir. Bunu anlamak için kısaca tarihe bakmak gerekiyor. Her devrimin aynı zamanda bir iç savaş olduğu göz önünde bulundurulmalı. Çin Komünist Partisi 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurduğu zaman ülkedeki Milliyetçi Parti taraftarları Tayvan adasına kaçtı ve burada kurdukları hükümetin “gerçek Çin’i” temsil ettiğini iddia etti. 800 milyonluk Çin anakarası karşısında 16 milyonluk yenilen ve kaçan bir ada oluşumunu ABD uzunca bir süre Çin’in temsilcisi olarak gördü. Bu durum her ne kadar “tuhaf” görülse de ABD’nin anti komünizm stratejisi ile uygundu. Uzunca bir süre Asya’nın en büyük ülkesini boğmak için hareket eden ABD 1971’de bir diğer düşmanı olan Sovyetler Birliği’nin yalnızlaştırmak, Çin’i sisteme dahil ederek dönüştürmek iddiası ile 1971’de ilişkileri normalleştirmek için adımlar attı. Tarihte Ping-Pong diplomasisi olarak bilenen Çin-ABD takımlarının karşılaşmasından sonra dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Kissinger Çin’i ziyaret etti ve aynı yıl Çin BM tarafından tanındı.
Çin’in ABD ile ilişkileri normalleştirmesinin ön koşulu ise Washington yönetiminin Tek Çin ilkesine bağlılık göstermesiydi. Bir diğer ifade ile ABD için iki Çin (ada ve ana kara) değil Tek Çin olmalıydı. ABD, 1979’da Tek Çin politikasını kabul etmesine etti ancak aynı yılın Nisan ayında Tayvan’ı egemen bir ülke olarak tanımasa da Kongre aracılığı ile ada ile ilişkilerini devam ettirme kararı aldı. ABD’li kimi uzmanların “stratejik belirsizlik” adını verdiği bu ikircikli tutum bugüne kadar farklı veçhelerle devam etti. Tayvan, ABD için Çin’i baskılamanın, çevrelemenin, meşgul etmenin en önemli ancak en maliyetli enstrümanı halini aldı.
Son seçimlerin ardından ABD’li bir heyetin adayı ziyaret etmesi muhtemel. Buna karşın ziyaret eden heyetteki isimlerin eski Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin ziyaretindeki gibi aktif görevdeki yetkililer olacağını düşünmüyorum. ABD uzun bir aradan sonra, kasım ayında Xi-Biden görüşmesi neticesinde Çin ile tekrar üst düzeyde iletişim kurmayı başardı. Yeni yılın ilk iki haftasında ise çok sayıda Çinli yetkili ABD’yi ziyaret ederek Tayvan ile ilişkilerin hassasiyeti noktasında uyarıda bulundu. Washington’ın “çizgiyi aşması” durumunda diplomatik, ticari ve askeri iletişim mekanizmaları, çalışma gruplarının geleceği tehlikeye girecektir.
ABD’nin en azından Kasım ayındaki seçimlerin bir iki ay öncesine kadar gerilimi kontrol altında tutmak isteyeceği seçim dönemine haftalar kalınca ise içeride seçmenleri seferber etmek için tehlikeli söylem ve eylemlerde bulunabileceğini öngörüyorum.