'Toplumsal harmoniyi sağlamamız gerek…'

12punto yazarı ve siyaset bilimci Elfin Tataroğlu, çocuklarda ve gençlerde sıkça görülen bağımlılık üzerine Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Zeki Yüncü ile bir röportaj gerçekleştirdi. Yüncü; uyuşturucu, alkol ve internet gibi bağımlılık türlerinin çocuklar ve gençler üzerindeki etkisini açıkladı.

12punto

Anne-babalar çocuklarının internet oyunlarıyla olan ilişkisine dair kaygılar yaşıyor… Acaba çok mu vakit geçiriyor? Kimlerle konuşuyor, görüşüyor? Sanal dünyayla kurulan ilişkinin sakıncaları nelerdir? 

Bu bağlamda 12punto yazarı ve siyaset bilimci Elfin Tataroğlu bu hafta çocuklarda ve gençlerde uyuşturucu, alkol, sigara ve internet başta olmak üzere her türlü bağımlılık üzerine uzun yıllardır çalışmalarını sürdüren Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Zeki Yüncü’ye merak ettiklerinizi sordu. 

Zeki Hocam öncelikle değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. İlk sorum özellikle ebeveynlerin artık baş edemediği internet bağımlılığı üzerine… İnternet ve özellikle çevrimiçi oyunlar gençlerde şiddet eğilimini arttırıyor mu?

Yaşamın en büyük prensibi gelişim. Yaşadığımız çağa, coğrafyaya uyum sağlamak durumundayız. İçinde bulunduğumuz dönem artık teknoloji çağı. Teknoloji terimi bu dönemi tanımlamak için ne derece doğru o da tartışmalı. Bu bir bilgisayar, hatta yapay zeka ile desteklenmiş bir teknoloji dönemi. Yeni bir dönem. Dünyanın tüm sistemleri kendine bu yeni paradigmaya göre şekillendiriyor. Bu yenilikten geriye gitme olasılığı da pek yok. Henüz daha bilgisayara yeni alışmışken şimdi başımıza bir de bu geldi. 1-2 yıl önce o zaman 12 yaşlarında olan oğluma “bizim zamanımızda cep telefonu yoktu dediğim de” bir an bana anlamsızca baktı. Ben de onun anlamsızca bakmasına anlamsızca baktım. İletişimimiz anlık koptu. Demek istediğim o ki internet, yapay zeka ile destekli oyunlar artık hayatımızın içinde. Ancak tüm bunları hayatımızın merkezinde değil. 

Bir insan ile ilk iletişime geçtiğimizde onunla ilgili bazı değerlendirmelerde bulunuyoruz. Yaşı, cinsiyeti, cinsel kimliği, eğitimi, ilgi alanlarını farkında olamadan değerlendirip o kişi ile ilgili bir değerlendirme yapıyoruz. İletişimi bu ön kabullerimize göre şekillendiriyoruz.  Yapay zekanın desteklediği tüm medya ve iletişim sistemleri de yazılımının ona verdiği yetenekleri kullanarak bizimle iletişimize geçiyorlar. Beğenilerimizi, zayıf ve güçlü yanlarımızı moda deyimi ile algoritmalarımızı çözümleyerek bizi kendilerine bağlıyorlar. Burada tek amaçları bizi kendi sistemlerinde tutabilmek. Onunla ne kadar fazla ilgilenirsek amacına o kadar çok ulaşmış oluyor. Yani iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor, bu oyun sistemlerinin tek amacı bizim onunla kalmamız. İçeriğini ise biz belirliyoruz. Bu şiddette olabilir, spor, güzel sanatsal, bahçıvanlık ya da aklınızda ne varsa.

Eskilerin bir lafı vardır ya ben sana değil çevreye güvenmiyorum. Biraz onun gibi…. Kısır döngüye çeken soru ise çevreyi kim belirliyor. 

(Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Zeki Yüncü)

Bazen anne-babalar “benim çocuğum şiddet eğilimli değildi, şu arkadaş grubuna girince veya odasına kapanıp bilgisayarıyla çok vakit geçirince böyle oldu” diyorlar… Şiddet eğilimi sonradan gelişebilir mi? Altta yatan bazı psikolojik hastalıklar tetikleyicisi olabiliyor mu?

Bu çok güzel bir soru. Aile böyle bir soru sorduğunda sizce bir cevap mı arıyor. Yoksa çocuğumun olumsuz içerikli tercihlerinden ben değil başkaları sorumlu demek mi istiyor? Yani şiddet içermeyen bu dünya da şiddetin kaynağını kendi dışında herşeye bağlıyor. Psikanalitik açıdan baktığımızda -felsefik açıdan yeri tartışmasız- yapısal kuramda insan kişiliğinin üç temel üzerinde şekilendirmektedir. Id, ego ve superegodan bahseder. Freud ve Freud sonrasına birçok psikanalitik ekoller farklı yorumlarda bulunsalar da yapısal kuram geçerliliğini korumaktadır. Konumuz gereği idin üzerinde durmak isterim. İd bizim içimizdeki en ilkel ihtiyaçlarımızın anında hemen, şimdi doyuma ulaşmasını isteyen yanımızdır. Kendisini yalnızca güdülere göre ayarlar. O güdülerin zamandan, mekandan bağımsız olarak doyuma ulaşması gerekir. Bu güdüler cinsellik, açlık, susuzluk gibi haz veren eylemlerdir. Bu güdüler hayata tutunmayı, neslin devamını sağlar. Günümüzde yapılan çoğu araştırmada hazın nörobiyolojisi de tanımlanmaktadır. Freud kuramında haz veren etkinliklere libidinal bir anlam yüklemiştir. Libido çoğumuzun ilgisini çektiği için  Freud’un aynı kuramda tanımlamaya çalıştığı destrudo kavramı aklımıza gelmez. Ya da gelmemesi için çaba harcamaksızın bilinçdışımızda yer alır. Destrudo insanın içindeki yıkıcı yandır, ölüm, yok etme, saldırgan yandır. Yani Libidonun karşıtıdır. Demem o ki aslında hazîn üretken yanını kabul ediyoruz, ama hazın saldırgan yanını kabul etmiyoruz. İyi ki de böyle olmuş. İnsan tüm evrimi boyunca bu yanını baskılamaya çalışmış! Bu yıkıcı yanını farklı uğraşılarla dizginlemeye çalışmış. Ne kadar başarılı olduğu ortada. Her ne kadar bazı toplumlar öfke ve saldırganlığı yüceltse de bu davranışsal niteliğin birileri tarafından yeşertilmeye ihtiyaçları yok. Her an patlamaya hazır bir volkan gibi içimizde. Galiba sorulması gereken soru biz bu cini nasıl yeniden şişeye sokabiliriz. 

Nasıl sokabiliriz? Şiddeti dizginlemenin yolları nelerdir?

Genelde bu tür söyleşilerde umutsuz sözler söylemeyi sevmiyoruz. Okuyucu ya da dinleyicinin umutlarını hep canlı tutmak istiyoruz. Şiddeti dizginlemeyi tek başımıza başaramayız. Bu bir stratejik hedef olmalıdır. Bunu başarabilmek için bir harmoniyi sağlamamız gerekir. Azıcık sınırımı aşarak bir cevap vermek isterim. Konu dışına çıkarsam beni uyarınız lütfen. 

Türkiye’de çoksesli müzik ilk olarak Cumhuriyet’in ilan edilmesinden önce II. Mahmut zamanında başlamış. Bu dönemde kurulan saray orkestraları ile batılılaşma hareketine de katkı sağlanmıştır. Bu klasik anlamda bir özenti ya da bir batı hayranlığı değildi. Bir fikri devrimdi. Çoğumuzun bildiği gibi başarılı olmadı. Çok sesli müzik asıl olarak Cumhuriyet döneminde başlamış. Birçok müzik kurumunun ilk adımı Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra atılmıştır. Müzik eğitimi almak üzere yurtdışına gönderilen sanatçılar, döndüklerinde müzik kurumlarını kurmuşlar ve burada aktif olarak eğitmenlik yapmışlar, sanatçı ve müzik öğretmenleri yetiştirmişlerdir (Hatipoğlu, 2017). Türkiye’de çoksesli müzik; II. Mahmut ile gündeme gelen hareket, büyük deha Mustafa Kemal Atatürk sayesinde kurumsal bir zemine oturmuş. Çok sesli müzik, çok farklı düşüncelerin uyumu için bir yol gösterici olmuştur. Bu seslerin karışması kakafoni yaratır. Kakofoni, ses uyumsuzluğu, her kafadan bir ses çıkması gibi tanımlanır. Bir araya gelen ses, hece veya kelimelerin birbirleriyle uyumsuz kulağa hoş gelmeyen bir etki yapması halidir. 

Yani özetle şunu ifade etmek istedim; uyumlu, tutarlı, huzurlu, insan ve hayvan haklarına saygılı, kadın ve çocukların güvenliğine azami önem veren, doğaya saygılı, yöneticilerin ortak akılla karar verdiği bir ortam tesis edilmelidir.  Zor, ama daha önce başarmışız. Yine başarırız. 

Haklısınız, yine başarabiliriz… İnternet oyunlarına bağımlılık bir çeşit hayatın gerçeklerinden kaçış mıdır? Bu konuda aileler hangi tedbirleri alabilirler?

Hayatın gerçeklerinden kopma hepimizin gündelik yaşamında başvurduğu doğal bir eylemdir. Şöyle düşünün çok yoğun bir gününüzdesiniz bir sürü haber var olayları anlamaya bağlantılar kurmaya neden sonuç ilişkileri kurmaya çalışıyorsunuz. O ara bir de bir yakınınızdan hoş olmayan bir bilgi geldi. Bir an oradan uzaklaşmak kafanızı toplamak ihtiyacınız oldu. Sevdiğiniz bir parçayı dinlemek istediniz. İşte bu bir kopuş anıdır.  Bu durum bir çözülme anıdır, dissosiasyon olarak tanımlanır. Düşünceler, anılar, etraftakiler, eylemler ve kimlik arasında bağlantı kopması ve mantıksal bağ olmamasıdır. Küçük kaçışlar insanı daha büyük kopuşlardan korur. Tatiller, dinletileri, küçük arkadaş geyiklerinin, oyunların bu noktada çok büyük yararları vardır. Aslına bakarsanız bilgisayar oyunlarında bir noktaya kadar yararı vardır. Ancak bazen iş çığrından çıkar. O derece çığrından çıkar ki gerçek dünya ile bu kaçış noktaları arasında çizgi kalkar. İşte o zaman çözülme başlar. Bu tür oyun sistemlerinin amacı kişiyi daha çok kendine bağlamak olduğu bilgisini hatırladığımızda sanal alem ile gerçek alem arasında ki o sınırın kaybolma sorunu ile karşı karşıya kalırız 

Son cinayetlerde discord denilen bir sohbet mecrasıyla tanıştık. Oyunlar bir yandan farklı ve tehlikeli arkadaşlıklara da kapı aralıyor. Bazen küçük yaşta çocukların kimliğini saklayan büyük yaşta insanlarla uygunsuz yazışmalar yaptığı ve bunları ailelerinden sakladıkları da basına yansıyor… Siz bu konuda ne önerirsiniz? Aileler çocukların “sır” olarak tuttuğu ve anlatmadığı bu tür bir ilişkiyi hissederse neler yapmalılar?

Teknoloji kullanımı bize bambaşka bir boyut sundu. Henüz bu boyutun kafamızda bir yeri yok. Bu evreni, sanal ortam diyerek zihnimizde kategorize ediyoruz. Sanal ortama öyle elimizi kolumuzu sağlayarak kendi istediğimiz şekilde giremiyoruz. Bizim kullanımım ihtiyaçlarımıza göre yapılandırılmış, dev bir yazılımcı desteği ile sürekli yenilenen uygulamalar ile sanal ortama girebiliyoruz. Bir giriş kapısı var. O giriş kapısından ağırlıklı olarak kullanıcı adı ve şifre şimdilik daha az oranda ses ya da yüz tanıma sistemleri ile kabul edilmekteyiz. Giriş yapılan uygulamaların farklı farklı işlevleri var. Alışveriş, kumar, arkadaşlık kurma, kültür sanat, sosyal medya, sosyal ağ gibi işlevleri var.  İşte discord sadece bu uygulamalardan bir tanesi daha 

Discord, çeşitli amaçlar için bir araya gelmesi gereken kullanıcıların buluşup; sesli, görüntülü ve yazılı olarak iletişim kurmalarına olanak sağlayan ücretsiz online bir platformdur. Platform ister tarayıcı üzerinden ister de program olarak kurup çalıştırılabilmektedir. Discord ortama girişinde çeşitli toplulukların linkleri edinilerek farklı odalara kabul edilebilmektedir. Bu odalar sanat, spor, bilim odaları olabileceği gibi daha farklı başlıklarda olabilir. İnternet taramasında bu sitenin 2015 yılında ABD de kurulduğu ve çok kısa sürede birçok kullanıcıya ulaştığı anlaşılmaktadır. Sitenin çok büyük bir popülaritesi olması nedeni ile ben de bir dönem “kendi adımla” üye olmuştum. Ancak sitede hiçbir arkadaşım olmadığı için benim kullanmadığım uygulamaların arasında yerini aldı. Takip edebildiğim kadarı ile bu siteyi ağırlıklı olarak gençlik çağındaki kişiler kullanmaktadır. Her sitenin kendine göre bir kullanıcı profili olduğunu bu profilinde farklı ölçütlere göre dağılım gösterdiği bilinmektedir. Facebook, instagram gibi uygulamalarda çocuk ve gençler yeralsa da birbirleri ile discord vb uygulamalarda buluşmaktadır. Ben bunu biraz da bir kulübe üyelik gibi düşünüyorum. Benzer yaş veya görüşteki insanların buluşma noktaları gibi. Örneğin Altay Spor Klubü taraftarı iseniz o klübün lokallerinde arkadaşlarınızla buluşup sohbet ediyorsunuz. 

Her lokal yöneticisi işleyişini artırmak için yeni üyeler kazanmak ister, hiçbir lokal yöneticisi de üye kaybı yaşamak istemez. O nedenle üyeleri seçerek almaya çalışarak düzen, üyeler arasında da bir ahenk yaratarak devamlılığı ve tabiki de oturum kapandıktan sonra bir sonraki buluşmaya kadar güven içinde oradan ayrılmayı sağlamak durumundadır. Yani bir iç filtre sistemi ve yönergesi kullanmalıdır. Bu yönergeler de hizmet alanı otoritelerince denetime açık olmalıdır. Eğer uygulama huzuru olmazsa katılımcı sayısı sınırlı olur. Eğer sistem denetime açık olmaz ise farklı gerekçelerle üye kaybı yaşar. Eğer otorite tarafından uygulamalar ağır yaptırımlara uğrarsa karanlık web denen alana kayar tamamen kontrolsüz bir yapıya dönüşür. 

Tabiki denetimler sonucunda uygun olmadığı tehdit oluşturduğu saptanırsa bu uygulamalar kapatılmalıdır. Ancak paradoksal olarak kapatmak iyi bir çözüm değildir. Asıl olan denetimdir. Discord kapatıldığında alternatif uygulamaların önü açılmış olur. Ne yazık ki herkesin kullanımda olan daha riskli ve denetimsiz uygulamalarında olduğunu biliyoruz.

Her şeye rağmen tüm iç ve dış denetimlere rağmen kötü niyetli kişiler kendini henüz koruma yeterliliğinde olmayan kişilere tehdit oluşturmaktadır. Bu da hepimizi telaşlandırmaktadır. Kolaycı bir yol ile yapılan uygulamalar “darkweb” olarak tanımlayabileceğimiz alanın genişlemesine neden olur. Orası kontrol edilemez ve denetlenemez bir ortamdır. Ailelerin ve dayanışma içinde olan bireyler çocukları ve koruma yeterliliğinde olmayan kişileri koruma altına almalı, eğitim ile onları desteklemelidir. Eğitimden kastettiğim bildiğimiz didaktik eğitim değil, senaryolarla zenginleştirilmiş iyi uygulama örnekleri, henüz daha tehdit olmadan olayları yönetebilme deneyimi kazandırmak olmalıdır.

Tüm bu bağımlılık konularında iktidar yeterli çalışma yürütüyor mu?

Ne yazık ki gündemimiz çok yoğun böyle olunca da sanki bu tür konular istemsiz olarak arka planda kalmaktadır. Ancak son dönemde yaşana kaoslar ile görünür hale gelmektedir. Bu konuların teknik olarak konuşulduğunu tahmin ediyorum. Ancak uygulamaya yansıyan somut örneklere ihtiyaç var.