Yenidoğan Çetesi

Akademisyen-Yazar Suay Karaman Türkiye'de infial yaratan Yenidoğan Çetesi'ne ilişkin bir yazı kaleme aldı. Karaman ayrıca, tüm muhalefet partilere bir araya gelme ve ortak bir noktada buluşma çağrısında bulundu.

12punto

Suay KARAMAN

Ülkemizde çürümüşlük her alanda kendini göstermektedir. Özellikle AKP iktidarı ile bu çürümüşlük büyük boyutlara ulaşmıştır. Ülkemiz “çeteler” cenneti oldu ve şimdi de ortaya ‘Yenidoğan Çetesi’ olayı çıktı. Öncelikle İstanbul'da bazı özel hastanelerin yenidoğan bakım ünitelerinin kiralanarak insani ve uygun olmayan koşullar nedeniyle bebek ölümlerinin meydana geldiği ortaya çıktı. Böylece haksız kazanç sağlayan çete, şimdilik açığa çıkarıldı. Ancak daha detaylı soruşturma yapılırsa, bu çetenin organ mafyası ve benzeri ilişkilerine de ulaşmak mümkün olabilecektir.

Bu olayla ilgili Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 21 Mayıs 2023 tarihinde soruşturma başlatılmasına ve olayın yaklaşık altı ay öncesinde toplumun bilgisine sunulmasına karşın, ancak 16 Ekim 2024 tarihinde iddianame hazırlanmıştır. Böyle korkunç bir olayda neden 17 ay sonra tutuklamaların başlatıldığı hakkında yeterli açıklama yapılmamıştır. Bu geçen 17 aylık sürede kaç bebeğin öldüğü, ne kadar haksız kazanç sağlandığının da açıklanması gerekmektedir. Bugüne kadar gözaltına alınan 47 şüpheliden 22 kişi tutuklanmıştır ve yargılama devam etmektedir. Olaya karışan özel hastaneler şimdilik kapatılmıştır ama bir süre sonra bu özel hastanelerin isimleri değiştirilerek, yandaşlar tarafından yeniden açılması gündeme gelecektir.

İddianamede; doktor, hemşire ve sağlık çalışanları eliyle bebeklerin ölüme terk edildiği ve Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan haksız kazanç elde eden hastaneler açıklandı. Bebeklerin sevk edildiği hastaneler arasında, 2013-2016 yılları arasında görev yapan Sağlık eski Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun sahibi olduğu Özel Avcılar Hospital Hastanesi de bulunmaktadır. Hazırlanan iddianamede Medilife Beylikdüzü Hastanesi ve hastanenin başhekimi doktor Ahmet Atilla Yılmaz da yer aldı. Doktor Ahmet Atilla Yılmaz, CHP Beylikdüzü ile İstanbul Anakent Belediyesi Meclis Üyesi ve aynı zamanda Anakent Belediyesi Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu başkanı olarak görev yapmaktadır. Doktor Ahmet Atilla Yılmaz, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP Beylikdüzü belediye başkan aday adayı ve 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde AKP Gümüşhane milletvekili aday adayı olmuştur. MHP genel başkanının eski koruma müdürü Murat Mantuş da çete mensubu olarak yargılanacaktır.  2016-2024 yılları arasında İstanbul İl Sağlık Müdürü olarak görev yapan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun da bu olaylarda sorumluluğu vardır.

Tıp fakültesinde okuduğu sırada PKK terör örgütü üyeliğinden hüküm giyerek yaklaşık 5 yıl cezaevinde yatan ve çıktıktan sonra okulu bitirerek mezun olan, Reyap Hastanesi çalışanı ve Medisense şirketinin sahibi doktor Fırat Sarı, bu olayların baş sorumluları arasındadır. Bu kişiyi savunmak, şimdi yeni seçilen İstanbul Barosu’nun yönetimine düşer. Terör örgütünden hapis yatan birinin ve benzerlerinin daha neler yaptıkları da araştırılmalıdır.

Olay kamuoyuna yansıdıktan sonra hekimlik ve insanlık değerleri ile bağdaşmayacak nitelikte olduğu ve sorumlu kişilerin ve kurumların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiği açıktır. Ancak soruşturmayı yürüten savcı çete üyeleri tarafından tehdit edilmiştir; bu çete ile iktidar arasındaki ilişkiler dikkat çekicidir. Bu nedenle olayın sorumlularının alacakları ceza hakkında şimdiden kuşku başlamıştır.

Ortaya çıkan bu olayın ardından Antalya, Kocaeli, Niğde ve Sakarya'da da bazı özel hastanelerde aynı yöntemlerle haksız kazanç elde edildiği ve bebek ölümlerine neden olunduğu bilgisi gelmeye başladı. Özel hastanelerde bebeğini kaybeden aileler, yaptıkları şikâyetlere ve ihbarlarına yanıt alamamışlardır. Detaylı bir arama ile benzer olayların ülkemizin birçok yerinde olduğu görülebilecektir. Çünkü etik ve yasa dışı işlemler olağan duruma gelmiştir ve hemen hemen tüm kurumlarda görülmektedir.

Yenidoğan Çetesi olayı, sağlıkta piyasacı dönüşümün korkunç sonuçlarından biridir; ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ doğrultusunda uygulanan politikaların halkın yararına olmadığı ve sağlık sisteminde yıkıcı sonuçlar doğurduğu çok açıktır. Çare sağlık hizmetlerinin kamulaştırılmasıdır. Çünkü hasta, kamu hastanelerindeki hasta, özel hastanelerde ise müşteridir, tıpkı kamu üniversitesindeki öğrencilerin, özel üniversitede müşteri olması gibi...

27 Mayıs 1960 Devrimi sırasında Milli Birlik Komitesi tarafından yeni bir sağlık sistemi kurma çalışmaları yapması için Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nusret Fişek görevlendirilmiştir. Birinci basamağa ağırlık veren evrensel ve kapsayıcı bir sağlık sistemi hazırlıkları yapılarak, ‘Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’, 5 Ocak 1961 günü çıkarılmıştır. 224 sayılı bu kanun 12 Ocak 1961 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak, yasalaşmıştır. Böylece bütün Türkiye’de sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi sağlanarak, kamucu ve ücretsiz sağlık sistemi devreye girmiştir. Bu yasanın uygulanmasından zaman içinde vazgeçilerek ve özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sağlıktaki soygun süreci başlamıştır. Çözüm olarak, sağlık hizmetleri kamulaştırılmalı, ulaşılabilir, eşit, ücretsiz, nitelikli bir sağlık sistemi hayata geçirilmelidir.

Ülkemizde her gün dehşet, korkunç ve kaygı verici, toplum vicdanını derinden yaralayan gelişmelere tanık oluyoruz. Sokak hayvanlarına nasıl kıyılıyor derken, siyasi iktidarın kurduğu sistemle yeni doğan bebeklerin öldürüldüğünü görmekteyiz. Yaşananları büyük bir öfke, üzüntü ve insanlık adına utançla izlemekteyiz. Bu kirli düzenin sona ermesi için, tüm muhalefet partileri bir araya gelerek, ortak bir noktada buluşmalıdır.

“Vatanı korumak çocukları korumakla başlar” diyen eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarımıza olan şu sözlerini unutmamalıyız: “Küçük hanımlar, küçük beyler; Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Çocuklarımız için hep birlikte mücadele etmek, geleceğimize olan borcumuzdur.