Erdoğan, BM Genel Kurulu'nda konuştu: Netanyahu ve cinayet şebekesi insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu'nda önemli açıklamalarda bulundu. Gazze'deki katliama gündeminde geniş bir yer veren Erdoğan, "İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak, bir millete, bir halka karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir." dedi. Erdoğan, KKTC'nin tanınması, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış süreci ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi kritik başlıklarda da değerlendirmeler yaptı.
12punto
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin liderleri ve üst düzey temsilcilerini bir haftalığına New York'ta bir araya getiren BM 79. Genel Kurulu oturumu başladı.
Oturumda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar:
"BM KURULUŞ MİSYONUNU İFA ETMEKTE YETERSİZ KALIYOR"
Filistin'i tanımayan diğer devletleri de tarihin doğru tarafında yer alarak bir an evvel tanımaya davet ediyorum. Buradaki dostlarımın çoğunun ekranlarda seyrettiği krizleri biz an be an yaşıyoruz. Birileri rahatsız olsa da, birileri şahsımızı yine hedef alacak olsa da bugün burada insanlık adına bazı gerçekleri açık açık konuşmak arzusundayım. BM milyonlarca insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı konusunda uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla kuruldu. Ancak üzülerek görüyoruz ki son yıllarda BM kuruluş misyonunu ifa etmekte yetersiz kalıyor. Giderek işlevsiz atıl ve hantal bir yapıya dönüşüyor. Uluslararası barış ve güvenliğin imtiyazının 5 ülkenin keyfine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna şahitlik ediyoruz. Bunun örneği Gazze'de süren katliamdır. 41 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti. 41 bin insan acımasız bir şekilde hayattan koparıldı. 10 binden fazla Gazzelinin nerede olduğunu kimse bilmiyor. 172 gazeteci öldürüldü. 500'ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü. İnsanı yardım görevlileri, 210'dan fazla BM personeli öldürüldü. 820 camii ve 3 kiliseyi vurdular. 130'dan fazla ambulansı vurdular. Bir de utanmadan tüm dünyaya işte buradan bu kürsüden meydan okudular.
"İSRAİL'E DESTEK VERENLER, KATLİAMI SEYRETMENİN UTANCINI DAHA NE KADAR TAŞIYACAKSINIZ?"
Dostlarım, İsrail'in hapishanelerin sızan görüntüler nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Gazze dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline gelmiştir. 17 binden fazla çocuk İsrail'in kurşunlarının hedefi oldu. Gazze'de sadece çocuklar değil aynı zamanda BM sistemi ölüyor. Hakikat ölüyor, batının savunduğunu iddia ettiği değerler ölüyor. Açık açık soruyorum; ey insan hakları örgütleri, Gazze'dekiler insan değil mi? Filistin'deki çocukların okuma, yaşama, sokakta oynama hakkı yok mu? Gazeteciler sizin meslektaşınız değil mi? Gazze soykırımının önüne geçmek, bu barbarlığa dur demek için daha neyi bekliyorsunuz? Katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz? Ey İsrail'e kayıtsız şartsız destek verenler, bu katliamı seyretmenin utancını daha ne kadar taşıyacaksınız? Gazze'de, Lübnan'da çocuklar ölürken uluslararası toplum çok kötü bir sınav vermiştir. İsrail yönetimi temel insan haklarını hiçe sayarak bir halka karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir. Filistinliler ise son derece haklı bir biçimde bu işgale karşı meşru direniş haklarını kullanmaktadır. Canlarını pahasına vatanlarını savunan Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum. İsrail üzerinde etki sahibi ülkeler 'tavşana kaç tazıya tut' politikasıyla katliama açıkça ortak oluyor. Bu tutarsızlık ve samimiyetsizliktir. Mayıs ayından beri gidip gelen bir kağıt var. Hamas ateşkes teklifini kabul ettiğini defalarca ilan etti ama İsrail işi sürekli yokuşa sürerek muhatabını kalleşçe öldürerek barışı istemeyen taraf olduğunu çok net biçimde gösterdi. 2735 sayılı BM kararının uygulanmadığı bir ortamda İsrail'e yönelik zorlayvıı tedbirler gündeme alınmalıdır.
"NETANYAHU VE CİNAYET ŞEBEKESİ DE İNSANLIĞIN İTTİFAKIYLA DURDURULMALIDIR"
Bundan 70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır. Acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalı, insani yardımlar kesintisiz olarak Gazze'ye ulaştırılmalıdır. Şartların iyice kötüleşeceği kış mevsiminden önce Gazze halkına yardım eli uzatmamız şarttır. Lübnan halkının da yanındayız. 41 bin insanı katledenler işledikleri suçların hesabını vermeden vicdanlar rahata kavuşamaz.
Ayşenur Eygi kızımızın da kanının yerde kalmaması için her türlü hukuki mücadeleyi veriyoruz, vereceğiz.
"SURİYEİ'DE EKONOMİK VE İNSANİ DURUM VAHAMETİNİ KORUYOR"
İhtilafın 14’üncü yılında Suriye de maalesef istikrardan hâlâ uzaktır. Terör ve bölücü örgütlerin pençesindeki ülkede ekonomik ve insani durum vahametini koruyor. 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı temelinde siyasi sürecin ilerletilmesini ve milli uzlaşının sağlanmasını temenni ediyoruz. Gerçekçi bir diyalogdan yana olan tutumumuzu, samimiyetle sürdürme kararlılığındayız.
IRAK İÇİN ÇAĞRI
Komşumuz Irak, terörle mücadelesini sürdürürken; kalkınma, yeniden imar ve bölgesiyle yeniden bütünleşme yolunda kararlı adımlar atıyor. Uluslararası toplum Irak’ın bu gayretlerine destek vermelidir. Kalkınma Yolu Projesi gibi, tüm bölgeye fayda sağlayacak girişimlerin hayata geçirilmesi bu bağlamda önemlidir. Tüm bu çabaların başarısı, PKK başta olmak üzere Irak’taki terör tehdidinin bertaraf edilmesine bağlıdır.
Bir diğer komşumuz İran’la Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı canlandırma yolunda adımlar atılmasının, bölgede güven ve istikrar ortamının tesisine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞINA DAİR
Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını bitirirken, adil ve kalıcı bir barışın tesisinden halen uzaktayız. Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor. Savaşın, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği temelinde, diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalara olan desteğimizi daha da artıracağız.
Yine bu süreçte Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulamaya devam edeceğiz.
AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN ARASINDAKİ BARIŞ SÜRECİ HAKKINDA
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış sürecini destekliyor, çalışmaların en kısa sürede müjdeli haberlerle neticelenmesini temenni ediyoruz. Türkiye-Ermenistan kulvarında da karşılıklı olumlu adımlar atıyoruz. Azerbaycan-Ermenistan barış sürecinde kaydedilebilecek gelişmeler, Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecine de olumlu yansıyacaktır.
Ayrılmaz bir parçası olduğumuz Balkanlar’ın refah ve huzuru için yapıcı rol oynuyor, bölgedeki tüm aktörlerle yakın işbirliği içinde hareket ediyoruz. Bosna Hersek’in egemenliği, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün önemini Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulu üyesi olarak her platformda vurguluyor, YUFOR-ALTEA Harekâtı’na olan katkımıza devam ediyoruz.
Geçen yıl üstlendiğimiz KEY-FOR komutanlığını başarılı bir şekilde sürdürüyor, Belgrad-Priştine Diyalog sürecini destekliyoruz. Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'i, ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar ve refah bölgesi olarak görmek istiyoruz. Deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka göre sınırlandırılması, seyrüsefer serbestisi ve emniyeti ile deniz ticareti konuları başta olmak üzere işbirliğinin geliştirilmesi tüm bölgenin müşterek menfaatinedir.
Türkiye, enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı iş birliğine hazırdır. Komşularımızdan da aynı yaklaşımı bekliyoruz.
"ULUSLARARASI TOPLUMU KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'Nİ TANIMAYA DAVET EDİYORUM"
Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin anahtar rolü yadsınamaz. Kıbrıs Adası’nın kuzeyi ve batısında, ilan edilmiş kıta sahanlığında Türkiye’nin, Ada’nın tümünün etrafında ise Kıbrıs Türklerinin hakları vardır. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 50 yıl, Rumların ortaklık devletini gasp etmesi sonucunda Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının üzerinden ise 61 yıl geçti. O günden bugüne kadar Ada’da barış ve sükûnet hakim oldu.
Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm getirilmesi için samimi irade ortaya koyan taraf, daima Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ydi. Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Ada’da iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türklerinin müktesep hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit artık son bulmalıdır. Bugün uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum.
Libya’da istikrarın tesisine; ülkenin birlik ve bütünlüğünün muhafazasına aktif destek sağlıyoruz.
Tüm devletleri bu hassas dönemde, Libya’nın yanında samimi bir şekilde yer almaya, taraflar arasında güven tesisine katkı vermeye çağırıyoruz.
Sudan’daki çatışmaların sona ermesi için daha fazla çaba harcamalıyız. Çatışmalar sebebiyle yerlerinden edilmiş milyonlarca Sudanlıya insani yardım ulaştırılması noktasında hepimize sorumluluk düşüyor.
Afrika; genç ve dinamik nüfusu, zengin doğal kaynakları ve verimli geniş topraklarıyla, çok büyük bir potansiyele sahiptir. Eşit ortaklık ve karşılıklı saygı ilkeleri temelinde, Afrika halklarıyla Kıta’nın barış, istikrar ve kalkınma çabalarına destek veriyoruz. Afrikalı kardeşlerimizle tam bir dayanışma içinde olmayı sürdüreceğiz.
ASEAN başta olmak üzere Hint Okyanusu’na Kıyıdaş Ülkeler Birliği ve Pasifik Adaları Forumu gibi bölgesel kuruluşlarla angajmanımızı derinleştiriyoruz. Yükselen ekonomileri bir araya getiren BİRİKS’le ilişkilerimizi geliştirme irademizi canlı tutuyoruz.
Orta Asya ülkeleriyle köklü bir tarihi paylaşıyor; iş birliğimizi ikili ve çok taraflı zeminde daha da güçlendiriyoruz.
Türk Devletleri Teşkilatımız giderek bir cazibe merkezine dönüşüyor. Gözlemci üyeler Macaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de katkılarıyla Teşkilat, örnek bir işbirliği modeli haline geliyor. Türk dünyası olarak birlik ve beraberliğimizi daha da tahkim edeceğiz.
Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde; güçlü tarihi, kültürel ve beşeri bağlarımızın bulunduğu Uygur Türkleri’nin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin’le yakın diyalog halindeyiz.
Latin Amerika ve Karayipler’deki tüm ülkelerle kurmuş olduğumuz dostane bağları daha ileri bir aşamaya taşımaya gayret ediyoruz.
Küresel adaletsizliğin giderilmesi için birlikte çalışmak mecburiyetindeyiz Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin “kimsenin geride bırakılmaması” anlayışı bu gayretler bakımından yol göstericidir. Milli gelirine oranla en fazla yardım yapan ülkelerden biri olan Türkiye’nin faaliyetleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşılmasına katkı sağlıyor. Üyesi olduğumuz G20 başta olmak üzere tüm uluslararası platformlarda adil, kapsayıcı büyüme ve kalkınmayı temin edecek çalışmalara destek veriyoruz. Yapay zekâ dahil çığır açan ileri teknolojilerin dönüştürücü gücünden tüm milletlerin eşit şekilde yararlanması gerektiği kanaatindeyiz. Ev sahipliği yaptığımız En Az Gelişmiş Ülkeler için Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası bu yöndeki çabalarımızın somut bir tezahürüdür.
Ancak geçtiğimiz hafta Lübnan’a yönelik gerçekleştirilen “siber terör saldırıları”, aynı zamanda bu teknolojilerin nasıl ölümcül bir silaha dönüşebildiğini de göstermiştir.
İklim değişikliğini de benzer yaklaşımla ele almaktayız. Bakınız hiçbir ülke emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum sürecini tek başına göğüsleyemez. Gelişmekte olan ülkeler için en önemli hususlar; finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirmedir. Bakü’de düzenlenecek KOP29 İklim Zirvesi’nin bu meselelerin çözümüne katkı yapacağına inanıyorum. Daha sürdürülebilir ve temiz bir dünya vizyonuyla eşim Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde başlattığımız Sıfır Atık Hareketi’ni Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 105 ülkenin ortak sunuculuğunda oybirliğiyle kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdık.
Buradan tüm ülkeleri, uluslararası teşkilatları ve sivil toplum kuruluşlarını hareketimize ortak olmaya davet ediyorum.
"İSLAM VE YABANCI DÜŞMANLIĞI DÜNYAYI SARMAŞIK GİBİ SARMAKTA"
İslam ve yabancı düşmanlığı ile ırkçılığın zehirli bir sarmaşık gibi dünyayı sarmakta olduğunu görüyoruz. Camilere ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılara şahit olmadığımız neredeyse tek bir gün yok. Avrupa’nın ortasında etnik ve dini kimlikleri nedeniyle insanların evleri ateşe veriliyor, hayatlarına kastediliyor, en temel hakları göz göre göre gasp ediliyor. Büyüyen bu tehlikeyi kimse daha fazla görmezden gelemez.
15 Mart 2024 tarihinde kabul edilen karar tasarısının öngördüğü şekilde, en yakın zamanda Birleşmiş Milletler’de “İslamofobiyle Mücadele Özel Temsilcisi” atanmasını bekliyoruz.
"2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılışında sahnelenen rezalet, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir"
Geçen sene bu kürsüde gündeme getirdiğim bir tehlikeye karşı bugün bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırılar giderek yoğunlaşıyor. 2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılışında sahnelenen rezalet, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Masum çocukların, her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği bir spor etkinliği, hem de çok çirkin bir şekilde, cinsiyetsizleştirme propagandasına alet edilmiştir. O kötü sahneler, sadece Katolik alemini, Hristiyan dünyasını değil; Müslümanları ve kutsala saygısı olan herkesi derinden yaralamıştır. Cinsiyetsizleştirme meselesi bir “tercihten” ziyade, artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, en ufak bir tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Ne pahasına olursa olsun Türkiye, bu kuşatmayı yarmakta, bu korku iklimine direnmekte kararlıdır. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Ailenin Dostları Grubuna üye olduk. İnşallah diğer üye ülkelerle dayanışma içinde aileyi, insanı, fıtratı savunmaktan geri durmayacağız. Bizimle aynı endişeleri paylaşan ülkeleri de bu mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum.
Bu düşüncelerle 79’uncu Genel Kurul’un tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla…