Tuluhan Tekelioğlu eski Tarım Bakanı Yardımcısı Ayşin Işıkgece ile konuştu: “Topraklarımız alarm veriyor"
12punto.com.tr yazarlarından Tuluhan Tekelioğlu, eski Tarım Bakanı Yardımcısı, Stratejik Danışman Ayşin Işıkgece ile tarım ve gıda güvenliği üzerine konuştu. Işıkgece, "Topraklarımız alarm veriyor" diyerek uyardı.
Tuluhan Tekelioğlu
Dünyamızı el birliğiyle hızla tüketiyoruz. Türkiye’de topraklarımız alarm veriyor. Bir an önce kamusal bir politikayla agro ekolojik tarıma geçmezsek, yakın gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşayacağız. Dünyamız için, geleceğimiz için harekete geçme zamanı.
Taşın altına elini koyanlarla gerçekleştirdiğim “Geleceğimiz İçin Üretmeye Değer” belgesel filmimiz 18 Ekim’de izleyicisiyle buluşacak.
Filmimizde yer alan kahramanlarımızdan biri eski Tarım Bakanı yardımcısı, stratejist danışman Ayşin Işıkgece. Anlattıkları tüyler ürpertici. Belgeselimizi izlemeden önce söylediklerine kulak verelim!
-İklim değişikliği etkilerini birebir yaşıyoruz. Doğa eski yaşadığımız tecrübelerimize benzer davranmıyor. Neler oluyor? Gıdanın yeterliliği adına yakın gelecekte bizi neler bekliyor?
Dünya nüfusu 2050 yılında 10 milyar olacak. Türkiye nüfusu ise 105 milyon. Bu durumda 2050 yılında gıda talebine dayalı üretim artışı bugünkünden % 65 daha fazla olmalı. 2050 yılında gıda üretimi için bugünkünden %15 daha fazla suya ihtiyaç olacak. Âmâ bir yandan da nüfus artışı, ilave bina ihtiyacı, yapılan yollar (Tren ve Kara yolu) sürekli tarım arazilerinden alan çalıyor.
İklim değişikliğinin etkisi ile tarımsal üretimde 2050 yılına kadar %10 ila %25 oranında verim kaybı öngörülüyor.
2 derecelik bir ısı artışına eeeee ne olacak ki diye bakıyoruz bu 2 derece bize az geliyor. Oysaki bu 2 derecelik artışın doğa üzerindeki tahribatı aynen ateşimizin 2 derece arttığında bizim vücudumuzda yaptığı etki gibi sarsıcı bir etki olduğunu pek de anlamıyoruz.
İklim değişikliğinin etkisi ile 2 derecelik ısı arttığında dünya toplam tarımsal gayri safi hasılası % 11 azalıyor.
Sanayi devriminden bu yana son 200 yılda sıcaklık 1.1 derece arttı. İklim değişikliğinin etkisi ile son 50 yılda Doğal afetler 5 kat arttı. Aynı zamanda dünyadaki en şiddetli 8 yangın son 10 yılda yaşandı. Yine ekonomik kaybın %60’ı tarım sektöründe gerçekleşti.
Dünyamızı elbirliğiyle hızla tüketiyoruz. Suyumuz, havamız kirli, toprağımız yorgun.
-Bizler hep toprağın üzerindeki ürüne bakıp,yorum yapıyoruz. Kimse bu ürünü ortaya çıkaran toprağın ne durumda olduğunu sorgulamıyor. Toprak sessiz bir çığlıkta. Ne diyor toprak ana?
Gezegenimizin üzerindeki toprakların 1/3’ü gıda üretilemeyecek şekilde tahribata uğradı!
Türkiye %23 Yüksek Çölleşme hassasiyeti,%51 orta düzey çölleşme hassasiyeti olan bir bölge.
Türkiye’deki toprakların %88’i organik madde miktarı %2’nin altında.4.2 milyon hektar alan tuzlanma nedeniyle verimliliğini yitirmiştir.
Türkiye dünya ortalamasının 2 katı kadar fazla erozyonamaruz kalmaktadır.
-Peki toprağın sessiz çığlığını susturmak için ne yapılmalı?
Dünya hızla üretim tarımsal üretim metodunu değiştirerek onarıcı (Rejeneratif) tarım yöntemine geçmelidir. Bu iş yapış modelinin değişmesidir.
Onarıcı tarım azaltılmış toprak işleme, arttırılmış ürün çeşitliliği, örtü bitki uygulaması ile biyoçeşitliliği artıran, toprağı zenginleştiren, su döngüsünü iyileştiren bir tarım yöntemidir.
Toprak sağlıklı ise, ürün sağlıklı ve ürünü tüketenle de sağlıklıdır.
Konvansiyonel tarım yönteminde kullanılan bilinçsiz gübre ve ilaç, toprağı yorup, daha da verimsiz hale getirmektedir. Üzerine ayrıca iklim değişikliğinin verim düşürme etkisi eklenince artan nüfusun beslenme sorunu ciddi bir engel haline geliyor.
Doğaya doğal işlem veya çözümlerle gitmek, Doğayı mimiklemek gerekiyor. Doğal olandan uzaklaştıkça, çok gübreli ve ilaçlı bir üretim yöntemi yaptıkça, toprak bünyesindeki faydalı olanı da yitiriyor. Sürekli antibiyotik kullanan bir insan gibi. Oysa toprak içindeki doğal flora korunmalı. Topraktaki faydalı bakteriler yaşamalı. Doğanın içinde zaten çöüzümü var. Sadece doğayı mimikle, taklit et, o kadar…