17 bakan ve TRT! 'Devletin böylesine propaganda savaşına katıldığı bir seçim görmedim!'

T24 yazarı Ertuğrul Özkök, bugünkü yazısında yerel seçim sürecinde iktidar adaylarının bakanlar tarafından desteklenmesini ve sahada propaganda çalışmalarına katılmasını eleştirdi. Özkök, "Bütün kalbimle söylüyorum, bugüne kadar bu kadar devletin böylesine açık biçimde propaganda savaşına katıldığı bir seçim görmedim" dedi.

12punto

T24 yazarı Ertuğru Özkök, yerel seçimlere 4 gün kala sıcak siyasete ilişkin bir yazı kaleme aldı.

Bakanların AKP adayları için sahaya inmesini eleştiren Özkök, yazısında şunları söyledi:

"DEVLETİN VALİLERİ, TRT'Sİ SEÇİM MEYDANINDA..."

"İstanbul’da yaşayan bir TC vatandaşı olarak; günün 24 saati, bin 440 dakikasında, televizyonlarda gördüğüm tablo şöyle:

(*) Devletin 17 bakanı İstanbul’a odaklanmış vaziyette…

Bunlar arasında Dışişleri, Adalet, İçişleri gibi, şu sıralar gündemleri aşırı derece de yüklü bakanlar da var.

Oysa yeni sistemimize göre bakanlar siyasi kimlikleri olan kişiler değil.

Bir tür devletin resmi görevlileri…

(*) Devletin valisi, kaymakamları, emniyet müdürleri, polisi, hepimizin çocuklarının gittiği okulların müdürleri işi gücü bırakmış, İstanbul seçiminde iktidar saflarında savaş veriyor.

(*) Devletin metroları, altyapı, üstyapı imkanları iktidar partisinin adayının emrine tahsis edilmiş.

(*) Devletin TRT’si ve sayısını bilmediğim iktidara yakın kanal, gazete iktidar partisinin yayın organı gibi çalışıyor.

(*) İktidar partisi adayının kaybetmesi halinde, İstanbul’a kayyım atanacağı,

"TEK BAŞINA MÜCADELE EDEN BİR ADAY..."

(*) Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmayacağı, iktidarın daha da sertleşeceği ve acımasız hale geleceği, hatta sadece İstanbul’un değil, oy vermeyen bütün şehirlerin acımasızca cezalandırılacağı, en açık, en direkt sözlerle yayılıyor…

Yine bir vatandaş olarak; bunun karşısında bize gösterilen tablo da şöyle:

(*) Muazzam bir devlet armadasının karşısında, sanki tek başına mücadele eden bir aday:Ekrem İmamoğlu…

Eminim, tarafsızca bakmaya çalışan herkesin gördüğü tablo bu.

"BÜTÜN KALBİMLE SÖYLÜYORUM"

Bugün 76 yaşında bir TC vatandaşıyım.

(*) 1960 askeri darbesinden sonraki 1961 seçimi yaşadım

(*) 12 Mart askeri döneminden sonraki 1974 seçimini yaşadım.

(*) 12 Eylül’den sonraki 1983'te yapılan ilk seçimi yaşadım.

(*) 28 Şubat dönemindeki seçimi yaşadım.

Ve bu seçimlerin neredeyse tamamını muhalefete oy veren bir insan olarak yaşadım.

Bütün kalbimle söylüyorum, bugüne kadar bu kadar devletin böylesine açık biçimde propaganda savaşına katıldığı bir seçim görmedim.

"YARIŞ ORTADA DENİYOR"

O dönemlerde de halk üzerinde baskı yok muydu?

Vardı.

Ama hiçbirinde devlet bir seçime kendini bu kadar angaje etmemişti.

Hele hele yerel seçimlerde hiç…

Peki bu ne sonuç verir?

Yarış ortada deniyor.

ÖZAL'I HATIRLATTI

Bütün hayatım boyunca en takdir ettiğim, politikalarını en beğendiğim siyasetçilerin başında rahmetli Turgut Özal vardı.

Bir vatandaş olarak onun bu ülkede yaptığı reformlara minnettarım.

O da, siyasetinin en parlak döneminde girdiği yerel seçimde, bugünküne benzeyen tehditleri yaptığında aldığı sonuç yüzde 21 oya düşmek olmuştu.

Özal’ın sonu öyle başladı.

O seçimde, yaptığı reformları çok taktir etmeme rağmen, onun partisine oy vermeyenlerden biri de bendim.

Çünkü tehditleri özgür tercihime bir müdahale olarak görmüştüm.

"TAM TERSİ ETKİ YARATTI"

Oysa aynı Özal 12 Eylül darbesinden sonra, askerlerin bütün vatandaşlara “Ona oy vermeyin ” diye baskı yaptığı dönemde tek başına mücadele ederek Meclis’te çoğunluğu ele geçirmiş ve işte o reformları yapmıştı.

Diyeceğim şu:

Bu ağır devlet tehdidi ve propagandası geçmişte tam tersi etki yaptı.

2019 YEREL SEÇİMLERİ

Bugünkü iktidarın da bu konuda ağır bir tecrübesi yok mu?

2019 seçiminde Ekrem İmamoğlu neredeyse tek başına yürüttüğü bir seçim kampanyası sonucunda, Binali Yıldırım gibi, bu ülkede güzel işler de başarmış dev bir siyasetçiyi geçip kazanmıştı.

İktidar ilk turdaki sonuçları kabullenmeyip, Yüksek Secim Kurulu gibi tarafsız kalması gereken bir kuruma seçimi yeniletme kararı aldırınca sandıkta yaşanan deprem hala hafızalarda.

Halk o dayatmayı hiç sevmemişti…

"NELER SÖYLEMİŞTİ?"

Peki öyleyse iktidar neden bu yanlış devlet baskısı gölgesinde seçim stratejisinde ısrar ediyor?

2019’da yapılan o iletişim yanlışları neden tekrar ediliyor?

Hatırlayın, o gün neler demişlerdi?

"HAKSIZ MI ÇIKTIK?"

(*) İstanbul’a kaybeden Türkiye’yi kaybeder…

(*) İstanbul kaybedilirse devletin bekası tehlikeye düşer …

Ya biz ne demiştik o günlerde?

Bunların ikisi de yanlış demiştik.

İkisi de ters teper demiştik.

Haksız mı çıktık?

Özkök yazısında ayrıca Erdoğan'ın, "Devlet vatandaş için vardır… Devlet vatandaşın hizmetindedir" sözlerini hatırlatarak şunları söyledi:

BAKALIM SANDIKTAN NE ÇIKACAK?

"17 bakanlı, TRT’li devlet, sandıkta ne sonuç alacak

17 Bakan, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, okul müdürleri ile yapılan bir kampanyanın sandıkta hangi sonucu vereceğini göreceğiz…

Sonuç ne olur bilemem.

Ama bizzat Erdoğan’ın çok iyi hatırladığım bir sözü var:

Devlet vatandaş için vardır… Devlet vatandaşın hizmetindedir.

31 Mart gününü merakla bekliyorum.

Bakalım sandıktan ne çıkacak?

Vatandaş için varolan bir Devlet mi, arzusu mu?..

Yoksa vatandaşa “Sen benim için varsın” diyen bir devlet mi…

Sonuç ne olursa olsun bu yaz Elfida’yı Instagram paylaşımlarında bol bol dinleyeceğiz.

Çünkü devlet bugün öyle olur, yarın böyle…

Ama tek vatanımız burası…"