'Atatürk'ü anmaları kadar doğal bir şey yok' diyen AKP'li Çelik'ten yeni 'teğmenler' yorumu

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, hafta başında yaptığı açıklamada "Teğmenlere hakaret kabul edilemez. Yemin töreninde Atatürk'ü anmaları kadar doğal bir şey yoktur. Ne Atatürk’e ne de Erdoğan’a saygısızlık kabul edilebilir" demişti. Çelik, Erdoğan'ın yaptığı sert çıkış ardından yeni bir değerlendirmede bulundu.

12punto

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, katıldığı canlı yayında teğmenlerin yeminine ilişkin açıklama yaptı. Çelik, "Sayın Özgür Özel 'Atatürk diyen çocuklara soruşturma açıyorsunuz' diyor. Bakın bu yanlış bir açıklama. Bu çocuklar 'Atatürk' dediği için bu soruşturma açılmıyor. Disiplinsizlik unsurlarının tespit edilmesi için bu soruşturma açılıyor" dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin ardından kılıçlarını çekerek "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganını attıktan sonra bir yemin metni okuyan teğmenlere ilişkin ilk açıklamasını bugün yaptı.

Milli Savunma Bakanlığı'nın (MSB) inceleme başlattığını duyurduğu teğmenlerin yeminiyle ilgili tartışmaya sekiz gün sonra değinen Erdoğan, İmam Hatipliler Kurultayı'nda yaptığı konuşmada teğmenleri hedef alarak, “Kılıçları kime çekiyorsun? Bunlarla ilgili olarak gerekli bütün araştırmalar yapılıyor. Oradaki birkaç tane kendini bilmez de temizlenecek. Bunlar kaç kişi olursa olsun ordumuzda bulunması mümkün değildir” diye konuştu. Erdoğan, Üç tane birinci olan kızımız var. Bu kızlarımızdan birinin ismi İkra… Üç kardeş, adı İkra. Manisalı ve birinci oldu. Diğer ikisi onlar da birer Anadolu yavrusu. Fakat tabii bu oyuna nasıl geldiler, gelindi; şimdi çalışmalarımızı yapıyoruz. Bunların süratle temizlenmesi için adımlarımızı atıyoruz" diye konuştu.

Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'a açıklamalarda bulunan AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise Erdoğan'ın açıklamalarını değerlendirdi.

Hafta başında yaptığı açıklamada teğmenlere hakaretin kabul edilemez olduğunu söyleyen AKP Sözcüsü, "Yemin töreninde Atatürk'ü anmaları kadar doğal bir şey yoktur. Ne Atatürk’e ne de Erdoğan’a saygısızlık kabul edilebilir" ifadelerini kullanmıştı.

Çelik, bugün Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar üzerine şunları söyledi:

"Görüntülerden sonra tartışmayla ilgili dört kategoride bir şey söyledim. Vatandaşlarım haklı olarak bu tip görüntülerde eski Türkiye'de vesayet görüntüleri mi çıkıyor, bir kalkışma mı var diye duyarlılıklarını dile getirdiler dedim. Bu son derece saygıdeğerdir, dedim.

Bu sevince ortak olan vatandaşlarımız var. İki konu gündeme geldi. Bunlara cevap vereyim derken teğmenlere hakaret ifadeleri kullananlar oldu. Bu da doğru değil. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin güvenlik ve dış politikasına ilişkin çok net mesajlar verdi. Burada üç kuvvetten de kadın teğmenler birincilikle çıktı. Ortaya çıkan görüntüyle ilgili olarak, ilk başta söyledim, demokratik denetim mekanizmaları çalışıyor, dedim. TSK için de geçerlidir bu. Asker-sivil ilişkilerin yerli yerine oturtulması konusunda büyük tecrübemiz var.

Burada hassasiyet gösterilen konu, alternatif yemin konusunun ortaya çıkmaya sözkonusudur. Askerlik yüzde 100 disiplin gerektirir. Geçmişte yeni mezunların, bazı emekli askerlerin vesairenin başka türlü kodlamaya çalıştığını da biliyoruz. 27 Nisan sürecinde de gördük. Başka zamanlarda da gördük. Bütün bu çerçeveyi 360 derece görebilecek durumdayız. Buradan antidemokratik bir hareketlilik mi var diye hassasiyetini gösteren vatandaşlarımızın söyledikleri son derece saygıdeğer. Birileri sosyal medyada 'bu hükümete karşı yapıldı, mesaj verildi' gibisinden mesajlar incelenecektir. Bugün Cumhurbaşkanımızın konuşmasında ifade ettiği gibi ilk sonuçlarının da çıktığı görülüyor. Cumhurbaşkanımız anayasa gereği ordularımızın başkomutanıdır. Geçen sene hatırlarsanız bir olay olmuştu. Atatürk rozeti takıp takmamayla ilgili. Daha sonra buna müdahale sözkonusu olmuştu. O zaman da Atatürk rozeti taktı, takmadı üzerinden tartışma yürütüldü. Burada her iki tarafın da yaptığı disiplinsizlik. Sonuçta bu incelendi ve gereği yapıldı.

Büyük çoğunluğu itibariyle böyle bir mezuniyet töreninden sonra topyekün suçlamaya gitmek, çirkin ifadeler kullanmak da doğru değil. Demokratik mekanizmalar işliyor şu anda. Kasıt, ihmal, disiplinsizlik bu bağlamda incelenecek ve gereği yapılacak. Ben siyaset tarafında durduğum için. Soruşturmanın sonucunu görelim. Cumhurbaşkanımızın bugünkü açıklaması net bir şekilde ifade ediyor. Anti demokratik motivasyonla hareket edenler de tespit edildiği ortaya çıkıyor. Bunlar incelenecektir. Demokrasi konusunda mutlak ve kesin bir hassasiyet olması lazım.

TSK'yı en çok yıpratan şey, bu darbeler, postmodern darbeler, kalkışmalar çerçevesinde TSK'nın istismar edilmesidir. Silahlı güç meşruiyetini cumhuriyetten alır. Ordu milletin gözbebeğidir. Geçmişe doğru okuma yaptığınızda bütün darbeler dış odaklı projedir. Türkiye'nin egemenlik sistemine çökmek isteyen, milli dinamikler dışında istikamet vermek isteyenlerin ürettiği projelerdir darbe. En büyük yanlış silahlı kuvvetin kendi milletine silah çekmesidir. Bu konuda vatandaşlarımızın hassasiyet göstermesi son derece önemlidir.

"YEMİN OKUMA MESELESİNİN DÜZENLENMESİ GEREKTİĞİ NET BİR ŞEKİLDE AÇIKTIR"

Çok uzun zaman boyunca, AK Parti kurulduğundan 15 yıl sonrasına kadar en önemli mottolardan birisi sivil siyasetin üstünlüğüdür. Bir mesele darbe midir, kalkışma mıdır, disiplinsizlik midir, kasıt mıdır, ihmal midir bunlar farklı farklı şeylerdir. Bunlar değerlendirilecektir.

Farklı yemin okuma meselesinin düzenlenmesi gerektiği net bir şekilde açıktır.

Sayın Özgür Özel 'Atatürk diyen çocuklara soruşturma açıyorsunuz' diyor. Bu yanlıştır. Burada disiplinsizliğe soruşturma açılıyor. 27 Nisan'da muhtıra teşebbüsünde Atatürkçü düşünceye uygun Cumhurbaşkanı diyordu. Bu askeri bürokrasinin işi değil ki? Bu tartışmayı Atatürk eksenine taşıdığınız zaman asıl mecrasından çıkarıyorsunuz. Ağır tecrübelerimiz var, gösterilen hassasiyet normal.

Burada mesele, güvenlik mekanizmasının siyasi odak haline getirilmesidir. Hukuk dışı vatanseverlik olmaz. En yüksek sadakat anayasal düzeninedir. Tarihi perspektif olarak söylüyorum, aktüel olana gönderme yapmıyorum. Anayasal düzenin dışına çıktığınızda ortada ne Cumhuriyet ne demokrasi ne de ordu kalır.

O gün Cumhurbaşkanlığı seçimiyle tartışma yürüyordu. Askeri bürokrasiden herhangi beri şey yayınlanmamıştı. O zaman normal gösteriliyordu. O zaman Türkiye'de Bakanlar Kurulu'ndan çok MGK toplantıları oluyordu. Şöyle bir değerlendirme yapmıştım MKYK toplantısına girdiğimde, "Bugün Türkiye'de müthiş bir dönemeçtir, bugün MKYK'yı izleyen gazeteci sayısı MGK'yı izleyen gazeteci sayısını geçti' demiştim. O gece nasıl bir cumhurbaşkanı istendiğinden Milli Eğitim Bakanı'nın nasıl olması gerektiğine dair bir bildiri yayınlandı. O zaman Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı dönemi. Kendisi Keçiören'de oturuyordu. Cumhurbaşkanımız 'Bugün bu cevabı vermezsek sivil siyasetin üstünlüğünden bahsedemeyiz' dedi. Dışişleri konutunda toplantı yaptık. Sabah 07.00'ye kadar toplantı yaptık. 27 Nisan'da bu cevabın verilmesi önemli bir gün. İlk defa Cumhuriyet tarihinde bir hükümet bunu kaleme almış. O gün şu ifadeye cesaret gerektiriyordu. 'Genelkurmay Başbakanlığa bağlıdır'. O zaman şu tartışma yapılıyordu Başbakanlığa bağlı mıdır, Başbakanlığa karşı sorumlu mudur? Demokratik bir devlette Başbakanlığa bağlıdır.

"BÜTÜN SİSTEMİ ENFEKTE EDEN BİR DURUMDU"

Bildiriyi yazıyorlar ve kayboluyorlar. Telefonlara çıkmıyorlardı. Böyle bir devlet düzeni olamaz. Böyle bir ilişki ağı olamaz. Türkiye'nin üzerinde vesayetin karabasanı vardı. O gece benim telefonum hiç çalmadı. Kimse aramadı. Normalde sık sık çalardı.

Bugün kolay kurulan cümleler o zaman kurulması için bedel gerektiriyordu. İktidarımız ilk yıllarında bir Genelkurmay Başkanı 'Biz TBMM'nin ordusuyuz' demişti.

Bu bile dalgalanma yaratmıştı. TBMM'de bir bölüm vardı, milletvekilleri oraya giremiyorlardı. Engelliyorlardı. Sonuç olarak bu Cumhuriyete, demokrasiye, orduya, gelecek vizyonuna, milli iradeye, Türkiye'nin güvenliğine zarar veriyordu. Bütün sistemi enfekte eden bir durumdu. Cumhurbaşkanımız bugün 'Bu ordu milletimizin ordudur' diyerek temel prensibi koydu. Arkasından 'gereğini yapacağız' dedi.

27 Nisan'da demokrasi mücadelesini vermek vatan mücadelesidir. O gün konulan tavır, Cumhuriyet hükümetleri döneminde hiç konulmamış. Bir muhtıra vermeye kalktılar, hükümet cevap verince muhtıra yapılmak istenen şey kâğıt parçası oldu. Bu kadar net. Herkesin söylediği şudur. Çeşitli yerlerde o kişilerle karşılaştık, 'o dönemin atmosferi buydu' dediler. Burada prensibi koymak lazım. Normal olan demokrasidir. Cumhuriyet ile demokrasiyi kavga ettirmemektir. Demokrasiyi hedef alan bir vatanseverliğin olmayacağını bilmektir. Ölçüyü şöyle koymak lazım; normal olan demokrasidir. Bu bir vatandaşlık görevi. Demokrasiye sahip çıkmaz isek ülkemize sahip çıkmamış oluruz. Demokrasinin örselendiği zamanlar Türkiye'nin özgüveninin yara aldığı ve geriye gittiği yıllardır. Cumhuriyete sahip çıkmak demokrasiye sahip çıkmakla olur.

Ben Cumhuriyetçiyim diyerek darbe ile kalkışmalarla demokrasiyi zedeliyorlar. Ben demokratım diyerek özerklikten bahsediyorlar, bu da örselenmiş oluyor. Sivil siyasetin üstünlüğünün sağlanması önemlidir. Sistem nasıl çalışıyordu? Hükümetin üzerinde vesayetçi bir Cumhurbaşkanlığı makamı kurulmuş o zaman. Anayasa'nın üzerinde kırmızı kitap diye bir şey vardı.

Dış tehditten çok iç tehdit algısı var. İç güvenlik strateji belgesinin değiştirilmesi bile Türkiye'de gizli devrimdir. Her seferinde maddeler yazılırdı. İrtica ile mücadele mesela. Fakat onun bilgisi yoktu. Açıklama yoktu. Cumhurbaşkanımızın verdiği mücadele, ödediği bedel dünya demokrasi tarihi açısından son derece kıymetlidir. Şimdi normal demokratik işleyiş gerçekleşiyor.

Şimdi bakın MGK bildirilerine kendi vatandaşını hedef alan bir şey var mı orada, yoktur. Buradan çıkıp da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde disiplinsizlikler, yanlış yapanlar varsa topyekün TSK'yı hedef almak, hakaret etmek asla kabul edilemez. Bu ordu milletin ordusudur ve bu milletin gözbebeğidir.

"ÖZGÜR ÖZEL SAYIN CUMHURBAŞKANINI HEDEF ALDI"

CHP'den gelen açıklamalar normal genel gündemle bağlantılı olarak gündeme gelmiyor. CHP'nin kendi içindeki tartışmalarla ilgili gündeme geliyor. Sayın Özgür Özel, genel başkan oldu. Seçimden çıktıktan sonra CHP'yi biraz merkeze çekmeye çalıştı. Avrupa'daki sosyal demokratlar gibi birtakım cümleler duyulmaya başladı. Daha seçimden çıkılmış, seçmenin iradesini enfekte etmek, hedef almak üzere tartışmalar yapılırken Sayın Özel, 'Ben herhangi bir şekilde erken seçimden yana olmam, vatandaşa hizmetleri götürdükten sonra' dedi. Bizim partimize geldi, sayın Cumhurbaşkanımız onları ziyaret etti. Şimdi sayın Cumhurbaşkanımızı hedef aldı. Merkeze doğru yaptığı hamle CHP içindeki güç odaklarını rahatsız edince tekrar denge politikasına dönünce topluma merkezi mesaj verme siyasetinden uzaklaşmış oldu.

6'lı Masa'da garip trafik vardı. Şimdi bu trafik CHP'nin içinde var. 'O üçü bir ara geldi, ikisi bir araya geldi, bu mesaj mıydı' diye. Şöyle bir tartışma olmuştu. Antidemokratik literatür kullanılmıştı. Asıl durum, biz buna karşı çıkmıştık. Aynı durumu CHP'nin içine taşıdılar. CHP genel merkezinde bir irade var bir de belediyeler üzerinden yürütülen irade var. Meseleyi konsolide etmek için erken seçim tartışması gündeme getiriliyor. Siyaset hangi duraklarda durduğunuz değil hangi yolu yürüdüğünüz meselesidir. Seçimi niye yapıyoruz? Vatandaş diyor ki 'merkezi iktidarda şu kadar süre veriyorum, şu işleri yapın diyor'. Şu anda bir erken seçim tartışması yoktur. Sayın Kılıçdaroğlu'nun helalleşmesi nasıl berhava olmuşsa, şimdi normalleşmeyi de berhava ediyorlar. Erken seçim gündemi bizim için yoktur. 14-28 Mayıslarını gördük. Genel seçimlerle yerel seçim dinamiği farklı şeylerdir. Erken seçim gündemimiz yok.

Herkes hesabını normal seçime göre yapıyor. Cumhurbaşkanımız sadece Türkiye değil dünya tarihi açısından en yüksek sosyolojik dinamiklere sahip, sosyolojik tabanla sıkı bağlı lider. Onun siyasi liderliği sürekli milletin iradesiyle gerçekleşti. O gün de millet iradesi ne derse o olur. Türkiye 20 yıldır en yoğun yazı geçirdi. İç politika gündemi, dış politika gündemi açısından. Yukarımızda Rusya-Ukrayna savaşı, aşağımızda Gazze krizi, İran-İsrail gerilimi ortada. PYD/PKK, iç politikadaki meseleler bütün bunlara baktığımızda büyük ülkeler dediğimiz bir ülke olsa darmadağın olurdu. 3 sayfa gerilim alanı yazabiliriz. Uzun zaman içinde şunu gördük, kendimizi yönetemezsek meseleleri yönetemeyiz. Vatandaşımız müsterih olsun dünya ve Türkiye siyasetinde en tecrübeli Cumhurbaşkanımızla bu meseleler yürütülüyor. En kıdemli arkadaşlarımız bu yönetimle uğraşıyor.

"KENDİMİZİ YENİLEME KONUSUNDA SON DERECE AÇIK BİR PARTİYİZ"

Ekonomi ile ilgili politikalara devam ederiz. Eylül'de bütün arkadaşlarımız sahaya inecek. Normal çalışmamızı yaptığımız zaman AK Parti Cumhur İttifakı halkla buluşuyor. Ekonomi son derece önemli bir dinamiktir. Çıkan sonuçlardan bütün birimlerimiz dersler, sonuçlar çıkardı. Bütün bunlara baktığımızda siyasete yeni yöntemler katma, vatandaşla buluşma, yeni modeller oluşturma açısından son MYK'da teşkilat başkanımız sunumlar yaptı. Geleneksel birikimleri koruyarak kendimizi yenileme konusunda son derece açık partiyiz.

Ekonomide arkadaşlarımız konuya hakim. Mehmet Şimşek Bey de, Cevdet Yılmaz Bey de konuya hakim. Birçok açıdan hedeflere ulaşılıyor. Değişik dinamikler araya girer, iç, dış politikaların icapları olur. Hedeflere ulaşılırken atılması adımlar atılır. Piyasa dinamiklerin doğru yönetilmesi, çeşitli kesimlerin önünü göreceği tablonun çıkması ince ayar gerektiren işler. Ekonomi yönetimi olarak kendi işine hakim. Aynı zamanda ekonomi yönetimi partideki siyasi heyet ortak değerlendirmeler yapıyoruz. Bunu sık yaparız. Saha deneyemi ile merkezde alınan kararların diyalektiği nasıl işliyor, buna bakıyoruz.

Biz genel seçimin galibi bir partiyiz. Biz gerçekçiyiz. 7 Haziran'da hükümeti kuramamıştık. İlk defa başımıza gelmişti. Benim başkanlığımda heyet CHP ile oturdu, istikşafi görüşmeler yapılmıştı. Her görüşmenin sonunda basın toplantısı yaptık. Bu görüşmeler gerçekten de centilmence geçti. Halen de sağolsunlar hem bizden hem o arkadaşlar görüşmenin mahremiyetini korurlar. İç politikada, dış politikada eğitimde büyük oranda uzlaşamadığımızı görmüştük. Herhangi şekilde ortaklık sözkonusu olamayacağını görmüştük. Şimdi de anlaşamıyoruz tabi, biz mavi vatan diyoruz, onlar mavi vatana 'masal' diyor. Sonra ne oldu 'seçime gidiyoruz' dendi. Biz şuna bakıyoruz. Anketlere tabii ki dikkat ediyoruz. Anketlere orta hakemin kararı alırken yan hakeme baktığı kadar bakıyoruz; yani VAR'a gitmiyoruz.

"AK PARTİ'Yİ MAHALLE KAVGASINA ÇEKMEYE ÇALIŞABİLİRLER"

Biz değişimi böyle ara ara, belli dönemlerde, mevsimsel yapan parti değiliz. Değişim sürekli var. Toplumsal talepler yeni bir ritm çıkarır, siyasetin kendini bu ritme ayarlaması gerekir. Yeni bir döneme giriyoruz, yazdan çıktık. Kongre dönemimiz başlıyor. İlçe, il kongreleri ve Mart'tan sonra büyük kongre geliyor. Kongre süreci yoğunlaştırılmış yenilenme sürecidir. İsimler tabii ki değişebilir, genel başkanımızın inisiyatifindedir tabii ki. Ortaya toplamsal talepler çıkar, bir kısmı daha yüksek aşamaya geçer, bunların hepsi yerli yerine koyulur. AK Parti'nin MYK; MKYK'sı dışında çeşitli kurulları vardır. Biz en önemli mesele olarak siyaset üretmeyi görürüz. Siyaseti üretenler de değişebilir. Kongre süreci böyle bir süreç. MKYK'da da değişiklik olur MYK'da da. Burası merkez partisi olduğu için kitle partisi olmuştur. Toplumun ortak değerlerini taşıdığı için.

Zaman zaman AK Parti'yi mahalle kavgasına çekmeye çalışabilirler. AK Parti açısından makul olan ve olmayanlar vardır. Bu süreçte genel başkanımızın takdirinde değişecek aktörler değişir. En yüksek toplumsal faaliyet bizim açımızdan siyasettir. Siyaseti merkez değerler üzerinden yaparız. Yaptığımız iş siyasete güç mü katıyor, yetersiz mi kalıyor? Sonuç olarak merkez partisinin görevi duvar örmek değil; mümkün olduğu kadar çok köprü kurabilmek. Cumhurbaşkanımız MKYK'nın kapalı bölümlerde konuşma yapar. Orada 'ulaşamadıklarımıza nasıl ulaşacağız' diye sorar. Bir merkez partisi kendisini köprü kurma performansıyla gösterir. Siyaset dediğiniz şey köprü kurma faaliyetleriyle merkez partilerde gerçekleştirilir.

Seçimden bu tarafa bakın. Hem iç politika hem dış politika açısından söylüyorum. BAE'den, Mısır'a kadar Cumhurbaşkanımızın iradesi sürekli köprü kurma üzerinedir. Türkiye'nin köprü kurma iradesi dünyada ana akımın duvar örme üzerine kurulduğu dönemde gerçekleşiyor. Bütün dünya duvarların arkasına saklanmaya çalışırken böyle bir tablo çıkıyor. Uluslararası sistem duvarların arkasında kendi kendini çürümeye terk etmiş gözüküyor. Bunun karşısında en yüksek faaliyet ve ses Cumhurbaşkanımızdan geliyor. Türkiye'nin arabuluculuğuna bakın, bütün bunlar köprü kurma faaliyetlerini gösteriyor.

"RİTMİ KORUYAMADILAR"

Parti sahayı tarar, belli değerler etrafında toplumsal talebi siyasi temsile dönüştüren herkesi kucaklayabilecek potansiyelimiz vardır. Burada açık olduğumuzu gösterdik. CHP'den ziyaret olduğunda bundan memnuniyet duyduğumuzu ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanımız CHP'yi ziyaret etti. Ev sahipliğinden memnuniyet duyduğumuzu ifade ettik, sonuçta bunun ritmini koruyamadılar. Sayın Cumhurbaşkanı sizi ziyaret edecek ondan sonra 'diktatör' diyeceksiniz. Ritmi korumayadılar. Cumhurbaşkanımıza 'diktatör' derseniz bu demokrasinin alfabesine aykırı. Her türlü cari açıklarını bizle kapatmaya çalışma çabası.

Yeni anayasada bütün siyasi partilerin elini taşının altına koyması lazım. Meclis Başkanımız bir inisiyatif yürütüyor, bu fırsatı kaçırmamamız lazım. Gelecek nesillere hediye etmemiz lazım. Devletin temel nitelikleri ile ilgili kırmızı çizgimiz var. Birisi bayrakla, başkentle, resmi dille ilgili bir şey getirdiğinde, ülkenin bütünlüğü, demokrasinin korunması ile ilgili kırmızı çizgilerimiz var. Temel değerlerin korunması kaydıyla siyaset alanındaki konuların müzakere edilebilir. Birçok ortak konu bulunabilir. Bunun zemini de Meclis'tir."