Bakan Tekin’in ‘öğretmenleri test etmek zorundayım’ sözlerine Eğitim-İş Başkanı’ndan yanıt: 'Öğretmenlik, sınavla veya mülakatla ölçülecek bir meslek değildir'

Milli Eğitimi Bakanı Yusuf Tekin’in katıldığı bir televizyon programında mülakatı savunmasına ve ‘öğretmenleri test etmek zorundayım’ sözlerine Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay’dan yanıt geldi.

Şenol Çarık

Şenol ÇARIK - 12punto.com.tr

12 punto’ya açıklamada bulunan Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, “AKP mucidi olduğu mülakat sistemini, Mayıs seçimlerinde ‘kaldıracağız’ sözünü vermesine rağmen yine hakkaniyetin önünde büyük bir set olarak durmaya devam etmektedir” dedi.

Öğretmenler için getirilen mülakat sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özbay, “Bir öğretmen adayı 12 yıl okul zorunlu eğitimini tamamlıyor, ciddi ve zorlu bir hazırlıktan sonra girdiği sınavları geçiyor ve öğretmenliği tercih ediyor. En az 4 yıl üniversite okuyor, lisans eğitimini başarıyla tamamlıyor ve öğretmenlik diplomasını yani uzmanlık belgesini hak ediyor.  Ama maalesef tüm bunlar yetmiyor. İktidar ve ortakları, bu kişiyi üniversiteden aldığı yetkinlik belgesine rağmen KPSS sınavına alıyor ve kazandıktan sonra öğretmen adaylığına ancak kabul edebiliyor. Sonrasında hatta bunu da yeterli görmeyip bir de mülakatı dayatıyor. Bu bile mülakat sisteminin bir haksızlık olduğunun kanıtı olmaya yeterlidir” ifadelerini kullandı.

Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, şöyle devam etti:

“Mülakat sistemi, siyasi iktidarın devlet yapısı içinde kadrolaşmasının sınav görüntüsü altında meşru ve güvenli aracı olarak kullanılmasının bir süreci haline gelmiştir. AKP iktidarının 22. yılında geldiği nokta, tuzun koktuğu ve ülke yurttaşlarının kamu görevine alınmasında emek ve alın terlerinin hiçe sayıldığı yere ulaşmıştır.

Öğretmen alımlarında üniversite eğitimi ve alınan diploma yani uzmanlık belgesi yetmezmiş gibi KPSS’de dereceye girmek dahi artık bir kriter olmaktan çıkmış ve mülakat denilen bu garabet sistem temel belirleyici unsur haline gelmiştir. Gelinen durumda ise torpil ve kayırmacılık vahim ve kamuoyunda insanların haklı olarak isyan ettiği bir konuma evrilmiştir.

AKP mucidi olduğu mülakat sistemini, Mayıs seçimlerinde ‘kaldıracağız’ sözünü vermesine rağmen yine hakkaniyetin önünde büyük bir set olarak durmaya devam etmektedir.

İktidar, kendi getirdiği ve 20 yıl boyunca kullandığı bu sistemi seçimlerde kaldırmayı vadetmiş ve bu vaadini de tutmayarak, demokrasi ve adaletin kendisi için nasıl amaç değil araç olduğunu bir kez daha göstermiştir. Mülakatı mülakat gibi yapacağız sözüyle de geçmişte yapılanlarda kayırmaların olduğunu, bir çok kişinin hakkının yenildiği de kabul etmiş ve bakan düzeyinde de itiraf etmiştir.

Geçmiş göstermiştir ki mülakat siyasi iktidar ve ortakları için,

* Bir torpil mekanizması olarak kullanılmaktadır.

* Eğitimde gerici kadrolaşmanın, adam kayırmanın, aydın eğitim emekçisini memuriyetten ve yöneticilikten uzak tutmanın sözde hukuki bir yöntemi haline gelmiştir.

* Emeğin, liyakatın ve adaletin yok sayıldığı itaatin, sadakatin ve yandaşlığın üstün tutulduğu bir sistem oluşturulmuştur.

Öğretmenler için getirilen mülakat sistemine baktığımızda ise bir öğretmen adayı 12 yıl okul zorunlu eğitimini tamamlıyor. Ciddi ve zorlu bir hazırlıktan sonra girdiği sınavları geçiyor ve öğretmenliği tercih ediyor. En az 4 yıl üniversite okuyor, lisans eğitimini başarıyla tamamlıyor ve öğretmenlik diplomasını yani uzmanlık belgesini hak ediyor. Ama maalesef tüm bunlar yetmiyor. İktidar ve ortakları, bu kişiyi üniversiteden aldığı yetkinlik belgesine rağmen KPSS sınavına alıyor ve kazandıktan sonra öğretmen adaylığına ancak kabul edebiliyor. Sonrasında hatta bunu da yeterli görmeyip bir de mülakatı dayatıyor. Bu bile mülakat sisteminin hbir haksızlık olduğunun kanıtı olmaya yeterlidir.

‘MÜLAKATLARDA DEĞERLENDİRME SİYASAL-İDEOLOJİK GÖRÜŞLERE UYGUN YAPILIYOR’

Mülakatlarda değerlendirmenin, tamamen siyasi iktidarın siyasal-ideolojik görüşlerine uygun yapıldığı son dönemlerdeki bütün sözlü sınavlarda da ispatlanmıştır. Örnek vermek gerekirse, 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç ay sonra yapılan sözleşmeli öğretmen alımı mülakatında adaylardan 15 Temmuz’u değerlendirmeleri istendi, ‘Reis deyince aklınıza kim geliyor?’ diye soruldu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a göre ‘Reis’ sorusunun sorulmasında hiçbir beis yoktu. Yılmaz’a göre aday ‘Turgut Reis de diyebilirdi, Piri Reis de diye diyebilirdi hatta bir başka bir reis de diyebilirdi.’

Eğitim-İş olarak mülakat sisteminin öngörüldüğü bu düzenlemelere karşı çıktık ve sayısız davalar açtık. Kimi davalarda yargının da kısmen bu soruna ilişkin bazı önlemlerin alınmasına yönelik kararları oldu ancak maalesef bu garabetin önüne geçecek bütüncül bir tavır gösterme yönünde adımı mümkün olmadı.

‘Öğretmenlİk, sınavla veya mülakatla ölçülecek meslek değİldİr’

Burada şunu sormak gerek: Bir öğretmen adayı en az 4 yıl süren üniversite eğitimi sürecinde bir çok sınavdan ve uygulamadan geçiyor. Teorik eğitiminin yanı sıra uygulama sürecinde de okullara gönderiliyor ve burada anlattığı dersler hem üniversitedeki akademisyenler hem de girdiği sınıftaki öğretmen ve öğrenciler tarafından izleniyor ve değerlendiriliyor. Eğer bu kişi öğretmenlik yapacak yeterlilikte değilse mezuniyet belgesini yani öğretmenlik mesleği yapabilir yazan uzmanlık diplomasını zaten alamaması gerekir. Kaldı ki, memuriyete alındıktan sonra da adaylık süreci de var. Orada da MEB yetkilileri, müfettişleri ve çalıştığı okul yöneticileri ve ders öğretmenleri tarafından da değerlendiriliyor. Tüm bunlara rağmen Sayın Bakanın yaptığı açıklamaya göre, 45 dakikalık özel bölmelerde kamera gözetiminde kişinin öğretmen olup olamayacağı ölçülecekmiş. Mülakatlar da mülakat gibi yapılacakmış.

Bu durumda en az 12+4 yıllık eğitim süresince adayın öğretmen olup olamayacağı ölçülememiş de öğretmen yetiştirme gibi bir görevi ve sorumluluğu olmayan MEB tarafından yetkisi olmamasına rağmen mülakat ile ölçüm yapılacağı anlamına geliyor. Bu, öğretmenlik diplomasını almış kişinin emeğine hakaret olduğu gibi hakkını da gasp etmekte, hukukunu yok saymaktır. Üniversitelere de açık bir hakarettir!

Siz en az 4 yıl gözlemliyor birçok sınavdan ve uygulamadan geçiriyorsunuz ‘öğretmen olabilir’ belgesini diplomasını da veriyorsunuz, ‘ama ölçememiş olabilirsiniz. Öğretmen olup olmayacağına biz karar veririz. Sizin yaptığınız iş formalite, sizin göreviniz eğitim süreci boyunca gençleri oyalamak ve üniversitenin bulunduğu yerde müşteri olarak tutmak’ deniyor sanki.

NİCE SORUNLAR…

Mülakatı da bir ölçme değerlendirme yöntemi olarak değerlendirecek olursak. Siyasi iktidarın uygulamasından hakkaniyetli bir şey çıkma ihtimali var mıdır? Tabii ki yoktur.

Bir plan yaparken öncelikle uygulanabilirliğine de bakılır.

Mülakatların 30 ilde yapılacağını söylediler yani 10 binlerce kişi bu mülakatlara girmek için bu 30 ile taşınmak durumunda kalacak. Öğretmen adaylarının yıllarca süren çabasının emeğinin ve psikolojik olarak yıpratılmasının üzerine bir de sınav yerlerine ulaşım, oralarda barınma, mülakatlar için zaman planlaması, ve siyasi iktidarın umut tacirliği üzerinden umudu tüketilen gençlerin cebinden çıkacak para ve nice sorunlar…

Tüm bunların aşıldığını düşünelim

Puanlamanın objektif olacağına kim güvenebilir?

Örneğin şu an 100 bine yakın ücretli öğretmen alımı var. Bu ücretli emek sömürüsünün son bulacağını ve hepsinin kadrolu alınacağını düşünecek olsak, 2016’da yayınlanan sözleşmeli öğretmen alımıyla ilgili yönetmelikte de belirttiği üzere 3 katı kadar yani 300 bin kişinin mülakata alınması gerekecek. Bu kadar kişiyle sağlıklı objektif gerçekten hakkaniyetli bir mülakat yapılması mümkün mü? Tabii ki değil.

Gelin siyasi iktidarın yıllara göre ortalama olarak aldığı 20 bin öğretmen üzerinden bir hesaplama yapalım.

20 bin kontenjan varsa 60 bin kişi mülakata katılacak demektir. 45’er dakikadan, toplam 2 milyon 700 bin dakika ayrılması gerekir. 5 ayrı komisyon üzerinden günde 8 saat çalışsa hiç dinlenmeden tüm hafta boyunca çalışıldığını düşünsek 37,5 gün sürecek demektir. Hafta sonu komisyon için dinlenme olacağını düşünürsek en az 2 ay sürecek demektir. İmkansız olmasına rağmen diyelim ki komisyon üyeleri çok hakkaniyetli, bu kadar kişiyi dinleyip de gerçekten objektif bir değerlendirme yapmaları mümkün değil.

Mülakatta puanlamayı etkileyecek birçok faktör vardır.

Öğretmenlik için 100’ün üzerinde branş var her branştan uzman yetkin birini bulmak da mümkün değil.

Örneğin bir müzik öğretmenini mezuniyeti matematik olan veya beden eğitimi olan biri mi değerlendirecek? Bu bile değerlendirme açısından ne kadar sorunlu olacağını göstermeye yeter,

Bir de seçim öncesi Cumhurbaşkanının çok net bir söz vardı; görevinin gerektirdiği koşullar dışında mülakat olmayacak diye. O dönemki bakanın sözüyle de birleştirildiğinde öğretmen alımında mülakat kesinlikle kalkacaktı. 

On binlerce kişinin alındığı, neredeyse 1 milyona yakın kişinin atama beklediği öğretmenlik mesleğinde mülakat sistemi görevin gerekleri şeklinde kullanılamayacağı çok açıktır. Bugün aynı görev ve sorumluluğa sahip öğretmenler ücretli, sözleşmeli, öğretmen, uzman, başöğretmen olarak ayrıştırılmış. Eğitim ve çalışma barışı bozulmuştur. Böyle bir tabloda öğretmenlik mesleğinde görevin gerektirdiği haller şeklinde bir değerlendirme yapılacak olsaydı bu kadar ücretli öğretmen alımı olmazdı. Sınav geçemeyen hatta öğretmenlik belgesi olmayan kişileri ihtiyaç kapsamında ücretli olarak derslere sokabilen siyasi iktidarın mülakatı kendine göre eleme sistemi olarak kullandığı aslında çok nettir.

‘ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK OLMAZDI…’

Görevin gerektirdiği koşullar gerçekten iktidar tarafından dikkate alınıyor olsaydı zaten ücretli öğretmenlik olmazdı. Üniversite, üzerine KPSS bir de üzerine mülakat yetmiyor, haksız bir şekilde eleyip kadro vermediği birçok gencimizi sonrasında asgari ücretin altında sağlık güvencesinden ve birçok haktan yoksun şekilde ücretli öğretmen olarak alabiliyor.

Böyle bir yönetim anlayışında artık “Demokratik” bir yapıdan, “Temel Hak ve Özgürlüklerden” söz etmek olanağı yoktur.

‘ŞAHSIM DEVLETİNE DÖNMÜŞTÜR’

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşu itibarıyla bir hukuk devletidir, Cumhuriyet halka ait olan, halkın egemenliği demektir, yurttaşlık, özgürlük, eşitlik ve temel haklar demektir. Ancak şu an ülkemiz maalesef ki ‘şahsım devletine’ dönüşmüş durumdadır. Bu anlayış devletimin tüm kurumlarına yetkinlik, liyakat yerine itaat ve sadakatle yetkilendirme olarak sirayet etmiştir.

Şahsım yönetim anlayışıyla, zaman içinde, değişen konjonktüre göre birbirine zıt kararlar alınabiliyorsa, ortaklarını ve karşıtlarını var edebiliyor, bunları işine yararlığı ve şahsi menfaatleri doğrultusunda çok sık değiştirebiliyorsa birbirlerinin yerine geçebiliyorsa artık ne adaletten ne hukuktan ne de klasik anlamda bir devletten söz etmek olanağı kalır.

Liyakat siyasi iktidarın bir lütfu değildir, düzgün işleyen bir devlet mekanizmasının gereğidir. Demokrasi, adalet ve kamu emekçisinin hakları seçimden seçime hatırlanıp sonra unutulacak kavramlar değildir!

Öğretmen ve yönetici atamaları başta olmak üzere tüm atamalarda mülakat kaldırılmalı, tüm kademelerde somut kriterler ile liyakat esas alınmalıdır.

Eğitim-İş olarak hem bu talebin hem de yapılacak olan mülakatların takipçisiyiz. Mülakatlarda yapılan tüm işleri takip edeceğiz, adaletsizlikleri deşifre edip kamuoyu ile paylaşacağız.

Eğitimde adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz!”

BAKAN TEKİN NE DEMİŞTİ?

Katıldığı televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genel seçimlerde “mülakatı kaldıracağız” vaadine karşı çıktığı hatırlatılan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Öğretmenleri test etmek zorundayım” diyerek, “Şu andaki halihazırda öğretmen arkadaşlarımız atanırken KPSS sınavına giriyorlar ve KPSS sınavı 3 oturumdan oluşan bir sınav. Biz yaklaşık 130’a yakın branşta öğretmen ataması yapıyoruz. 130 branşın tamamı 2 sınava giriyor. Genel Kültür, Genel Yetenek… Fakat ÖSYM sadece 18 branşa ilave olarak öğretmenlik alan bilgisi sınavı yapıyor. Bu büyük çoğunluk atandığı alanla ilgili bilgisini test ettiğimiz hiçbir şey yok burada. Ben atanacak öğretmenimizin alan bilgisini ölçmek durumunda değil miyim? Mülakatta yaptığımız şey bahsettiğimiz testlerde KPSS sıralamasına girdi ben diyorum ki üniversitelerde şu anda uygulanan bir model var bir üniversiteden başka bir üniversiteye geçerken deneme dersi anlattırıyorlar. Ben de diyorum ki öğretmen arkadaşlarımıza deneme dersi anlattırmak istiyorum” ifadelerini kullanmıştı.