Gazeteci İsmail Arı, tarikatların devlete nasıl kök saldığını yazdı! Kızılay'dan Menzil'e devletin içindeki 'ahtapot' yapısı

Kızılay'da neler yaşandığını, Menzil Cemaati’nin devlete nasıl kök saldığını kitaplaştıran ve yoğun şekilde soruşturmalarla, tehditlerle karşı karşıya kalan gazeteci İsmail Arı, “Tutuklanmaktan, gözaltına alınmaktan korkmuyorum. Benim yanlış yaptığım hiçbir iş yok. Doğru neyse onu yaptım, gazetecilik yaptım” diyor.

12punto

Söyleşi ve fotoğraflar: Sercan Meriç

Kızılay Holding ve Menzil’in Kasası kitaplarının yazarı gazeteci İsmail Arı, uzun süredir tehdit ediliyor. Hakkında birçok soruşturma açılan Arı, Menzil ile ilgili yazdığı kitaptan sonra baskıların arttığını belirtiyor. “Dokunan yanıyor ama bu kararların nasıl alındığı birkaç yıl sonra ortaya çıkacak” diyen Arı ile kaleme aldığı kitapları, Kızılay’da ve Menzil’deki son gelişmeleri, cemaat ve tarikatların devlette nasıl bir “ahtapot yapısı” oluşturduğunu konuştuk.

Kızılay’da şu anda ne yaşanıyor?

Kızılay karşıma ilk defa 2019 yılında çıktı. Kızılay’da inanılmaz derecede yolsuzluk yapılıyordu, milyonlarca liralık vurguna imza atılıyordu. Kızılay’ın gelirlerinin büyük bir kısmı bağışlardan oluşuyor, kendi gelir elde ettiği alanlar da var.Maden suyu üretimi gibi. Ancak yöneticilerinin Kızılay’ın kasasındaki bu parayı kendi paralarıymış gibi harcadıklarını ve büyük bir yolsuzluk düzeni kurduklarını gördüm. Kızılay’ın milyarlarca liralık bütçesinin nasıl harcandığını defalarca dile getirdim. Kızılay’ın “vergiden kaçınanlara” aracılık ettiğini ısrarla anlattım. Kızılay yönetiminin liyakatsiz isimlerden oluştuğunu, AKP’nin orayı tam olarak ele geçirdiğini, Kızılay’ın bir istihdam deposu hâline geldiğinianlattım. 

Sana göre Kızılay ile ilgili temel dönüm noktası neydi?

6 Şubat 2023 depremi… O liyakatsiz kadrolar her işi ellerine yüzlerine bulaştırdı. Binlerce, yüz binlerce insansoğukta, sokaklarda beklerken o çadırların yardım kuruluşlarına satıldığı ortaya çıktı. Kamuoyunda infial yarattı, sokaklarda eylemler, yüzlerce suç duyurusu oldu. Kızılay’ın o yönetiminin hiç yüzü kızarmadı. Kızılay yönetimi istifa etmeliydi. Aylarca sessiz kaldılar ve Erdoğan’ın bir açıklamasından sonra sadece dönemin Kızılay Başkanı Kerem Kınık istifa etti. Kerem Kınık da eski AKP’li meclis üyesi. Erdoğan döneminde İBB’de müdür olarak görev yaptı. Sonra ticarete girdi, şirket üstüne şirketkurdu. Sonra Erdoğan’ın isteğiyle 2015’te Kızılay’a gidip başkanvekili oldu, 2016’da da Kızılay Başkanı oldu.

Kerem Kınık’ın gücü nereden geliyor?

Tamamen sırtını iktidara, Erdoğan’a dayamış bir isim. Ona rağmen istifa etmek zorunda kaldı. Kendisine Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde bir istihdam alanı yaratıldı. Ama tüm bu suçlarla ilgili dosyası hâlâ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda... Ama ifadesi dahi alınamıyor. İhale sadece Kerem Kınık’a kaldı. Kınık’ın üstü Erdoğan’ın bir açıklamasıyla çizildi. Diğer yönetim aynen görevini korudu. Hatta Kınık’ın koltuğunu Menzil Cemaati’ne mensup olduğu bilinen Fatma Meriç Yılmaz devraldı. Üniversiteye torpilli akademisyen olarak girdiğiiddia edilen, Menzilci Recep Akdağ döneminde Sağlık Bakanlığı bürokratı olup basamakları neredeyse üçer beşer çıkarak ciddi mevkilere gelen, sonra da yine Erdoğan’ın talimatıyla Kerem Kınık’tan koltuğu alan Fatma Meriç Yılmaz, Kızılay Başkanı oldu. Şimdi Menzil Cemaati’ne mensup bir isim Kızılay’ı yönetiyor.

Fatma Meriç Yılmaz başkan olduktan sonra Kızılay’da neler yaşanmaya başlandı?

Kızılay’da saymakla bitmeyecek kadar çok malzeme var. Kızılay’ın İstanbul Şubesi’nde Gazze yardımlarının ve başka yardımlarınkayıp olduğunu gördüm. Üstelik bunları tespit eden bizzat Kızılay müfettişleri… Sır gibi saklanan bir rapordu o. 

Ne oldu Gazze yardımlarına?

Kızılay’da çok sayıda isim kuruma alınıyor, müdür yapılıyor, yönetici yapılıyor. Bunların geçmişine bakıyorsunuz: Diyanet’ten gelen isimler, başka dernek ve vakıflardan gelen isimler. Kızılay’da müdür olmak, kamuda bürokrat olmaya eşdeğer. Çok ciddi paralar, makam araçları, her türlü imkân onların elinde.Kızılay bir taraftan holdingleşmeye devam ediyor. Kızılay’ın aynı zamanda bir holdingi var, 10’dan fazla şirketi var. Bu holdingleşmeye devam ediyorlar. O şirketlerin yönetim kurulu üyeleri var. Onlar huzur hakkı alıyordu. Şimdi bu huzur hakkı alınıyor mu, alınmıyor muaçıklamıyorlar. Son olarak bir de Erdoğan’a Kızılay komşu oldu. 

Neden?

İstanbul Kısıklı’da büyük bir bina kiraladılar. Recep Tayyip Erdoğan çok uzun yıllardır Kısıklı’da bir villada oturuyor, İstanbul’a geldiğinde orada bir ikameti var. Kızılay da oraya çok yakın bir yerde büyük bir bina kiraladı. “İstanbul Ofisi” adını verdiler. Orada kimler çalışıyor, kaç kişi çalışıyor, çalışanlar ne iş yapıyor, bilinmiyor. 

Niye böyle bir ihtiyaç duyuldu sence? 

Orası aynı zamanda Erdoğan’ın konvoyunun evine gidip gelirken geçiş güzergâhı. Belki de “Erdoğan bizi daha çok görsün.” istediler.Kerem Kınık’ın istifasından sonra koltuğa oturtulan Fatma Meriç Yılmaz’ın döneminde Kızılay’ın yine bir kongresi oldu, seçim yapıldı, yeniden o ve yönetimi seçildi. Ne Fatma Meriç Yılmaz’ın ne Kerem Kınık’ın ne de Kızılay’ın diğer yönetim kurulu üyelerinin ifadesini almayabir savcı cesaret edemiyor. Dosya bir savcının masasında duruyor Ankara Adliyesi’nde ve “Bir de gelin kardeşim, hakkınızda yüzlerce suç duyurusu oldu, hepsi de bende birleşti. Gelin, buradan ifadenizi verin” diyemiyor. Belki de bir-iki yıl sonra“Kovuşturmaya yer yoktur” diyecek veya takipsizlik kararı verecek. 

Kızılay yönetimi Erdoğan’dan bağımsız seçilemiyor mu?

Kızılay yönetimi Erdoğan’dan bağımsız seçilemiyor. “Kızılay Holding” kitabında önceki Kızılay başkanlarından Ahmet Lütfü Akar’la röportajım var. Ahmet Lütfü Akar diyor ki: “Benim başkanlığım döneminde seçimlerden önceCumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşürdüm. Başbakanken de yine görüşürdüm. Listeler verirdi. Benim de önerilerim olurdu ama çok büyük bir kısmına onay vermezdi. Çünkü Kızılay yönetiminde 10 civarında isim var, birkaç isme ancak rıza gösterir, diğerlerini bizzat kendisi belirlerdi.” 

Yönetimi Erdoğan belirliyor yani…

Sadece yönetim kurulunu değil… Bir de genel müdür ve yardımcıları var, onları da bizzat Erdoğan’ın belirlediğini anlatıyordu. Hatta Erdoğan’ın talimatıyla verdiği listede Kızılay’a giren isimlerin FETÖ’cü olduğu ortaya çıktı. FETÖ’cü isimleri Erdoğan sokmuş oraya, sonra onlar tasfiye edildi. İşte onların tasfiyesiyle Kerem Kınık’la Menzilci Fatma Meriç Yılmaz’a yer açıldı. Onları da oraya bizzat Erdoğan soktu. Erdoğan istediği için “çadır tüccarı” Kerem Kınık yıllarca o koltukta oturdu, Erdoğan istediği için de Fatma Meriç Yılmaz Kızılay koltuğuna, başkanlık koltuğuna oturtuldu.

Kızılay ne kadarlık bir bütçe yönetiyor?

Kızılay’ın yıllık bütçesi 20 milyar liradan fazla. Türkiye’nin en büyük holdingi konumunda. 10 binden fazla çalışanı var. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birisi Kızılay. Erdoğan’danbağımsız kimse o koltuğu yönetmez. İhaleler iktidarın istediği kişilere veriliyor: Cemaat mensuplarına, cemaat şirketlerine, başka yandaşlara…

Kızılay, Menzil’in kasalarından birisi mi oldu?

Kızılay hakikaten Menzil’in kasası… Aslında “Menzil’in Kasası” kitabını yazmaya başlamadan önce bu yola Kızılay’dan girdim. Çünkü Kızılay’da Menzil Cemaati’nin çok güçlü olduğunu, Kızılay’ın Menzil’in şirketlerinden alım yaptığını gördüm. Kızılay kan işinde Türkiye’de bir tekel. Kan torbası, başka malzemeler, onun muhafazası, ayrıştırılması vesaire… Birçok süreç var. 2019’da fark ettim ki milyonlarca dolarlık işler Menzil’in şirketinden alınmış. Sonra o şirket, Covid-19 döneminde karşıma çıktı. İstanbul’da Covid-19 testleri o şirkete yaptırıldı. “Onlardan alın, para yabancıya gitmesin” denmiş, onlara verilmiş.Kızılay yönetimindeki birçok ismin Menzil’le bağını gördüm. 

Yeni başkan Fatma Meriç Yılmaz gibi mi?

Yılmaz’ın Menzil Cemaati mensubu olduğunu 2019’da biliyordum. “Kızılay Holding” kitabından sonra yolum “Menzil’in Kasası”na evrildi ve onu yazdım. Bu noktaya gelmemdeki en büyük etkenlerden biri de 6 Şubat 2023 depremi. Çünkü o dönemde Menzilciler deprem bölgesini istila etti, enkazların üzerine “tövbe seansları” düzenlediler. Valilerin Menzil Cemaati’ni arayarak “Şunu misafir edelim, sizin köyünüzde kalsın” deyip ricacı olduklarını ortaya çıkardık. Deprem konutlarının kurasında Menzil Cemaati’ni yöneten isimlerin hepsine, nasıl olduysa ev verildi. TOKİ’nin yaptığı evlerin ilk verilenlerinden biriMenzil Cemaati’ni yöneten isimlerdi.Depremden 5-6 ay sonra Menzil Cemaati’nin lideri Abdülbaki Elhüseynî hayatını kaybetti. Ve Türkiye’nin gördüğü en kalabalık cenaze törenlerinden biri oldu. İstanbul’dan yola çıkan konvoylar Menzil’e gitti. Büyük Birlik Partisi’nden AKP’lilere, MHP’lilerden başkalarına, hepsi o cenaze törenindeydi. Bürokratlar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, eski bakan Recep Akdağhepsi oradaydı. 

Devletin Menzil’e olan bu yakın ilgisini nasıl değerlendiriyorsun?

Son dönemlerde popüler bir “ahtapot” benzetmesi var. Bana kalırsa asıl ahtapotlardan biri Menzil Cemaati. Çünkü ahtapotun bir kolu MHP’de, bir kolu AKP’de... O ahtapotun küçük bir kolu CHP’de. Bir kolu bürokraside, bir kolu iş dünyasında, ticarette. MÜSİAD benzeri bir dernekleri var: TÜMSİAD… Eğitim alanında varlar, sağlık alanında varlar. Asıl ahtapot Menzil Cemaati. TSK’da çok güçlüler, jandarmada çok güçlüler, emniyette çok güçlüler. FETÖ’den boşalan yeri çok hızlı doldurdular. Yani suyu bardağa dökersiniz, bardak hızla dolar, onun gibi. Mesela Jandarma Genel Komutanlığında Menzil’in çok güçlü olduğu biliniyor. Sadece bir sene önce Menzil’in önemli bir ismi, Jandarma Genel Komutan Yardımcısı ile görüştü. Sonra o isim terfi aldı. Şimdi öyle iddialar var ki…

Nasıl?

Bunu burada ilk defa detaylıca açıklamış olayım… Menzil Cemaati’nin etkisinin jandarmada o kadar fazla olduğu konuşuluyor ki jandarmanın tepe kadrosunun kadın jandarmaları yanlarında istemediği, kadın jandarma komutanlarıyla asansöre binmek istemediği, hatta yurt dışından gelen jandarma ve TSK’nın askeri heyetlerini ağırlarken jandarma bandosunda görevli kadınlara “Artık siz gelmeyin” dendiği iddia ediliyor. Bunu jandarma yalanlamıyor. Yeni Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Ali Çardakçı’yla beraber bu durumun daha da arşa çıktığı, Jandarma Genel Komutanlığı’nda böyle bir şey yaşandığı ısrarla anlatılıyor. 

Emniyet içinde nasıl bir etkisi var Menzil’in?

Emniyetin içerisinde de çok ciddi güçleri var. Cumhurbaşkanlığı koruma ekibinde bile Menzil Cemaati’nin mensupları var. Tıpkı Fethullahçılar gibi Erdoğan’a bir nefes kadar yakınlar. Biz aynı şeyi tekrar tekrar yaşıyoruz. İktidar elverdiği için bu cemaat palazlanıyor, büyüyor, kamu kurumlarını ele geçiriyor, büyük bir ticaret ağına sahip oluyor. Bizzat şu anki liderlerinden Muhammed Sâkî Elhüseynî’nin 3-5 ay önce yayınlanan bir videosu var: “Vali biz ne dediysek yaptı. İmar istedik, imar verdi, onu istedik, onu verdi. Orada bunu yaptılar” diye anlatıyor. Böyle giderse gelecek yıllar hiç iç açıcı değil. 

Menzil Cemaati’ndeki miras savaşında neler yaşanıyor?

Menzil Cemaati çok güçlü, çok etkin, ancak son 1,5 yıldır biraz sessiz. Kendi iç kavgaları var ve bunu çözmek üzereler. Çünkü bizzat Erdoğan’ın da, Saray’ın da o kavgaya müdahalesi var. O kardeş kavgası iktidarın istediği gibi sona erecek ve sonra Menzil o kardeş kavgasından sonra sessizliğini bozup asıl gücünü o zaman gösterecek.

Menzil’in Kasası kitabını yazdıktan sonra hakkında birçok dava açıldı. “Kitabı yazdıktan sonra daha çok üstüme gelmeye başladılar” diye düşünüyor musun?

“Menzil’in Kasası” kitabı yayınlandıktan sonra kitapta ismi geçen bazı cemaat mensubu iş insanları farklı farklı şikâyetlerde bulunarak bu kitabı toplattırmak, imha ettirmek istedi. Benim yargılanmamı istedi. Sonra şunu fark ettim: Bu kitap yayınlandıktan sonra davalarımın sayısının üçe, dörde, hakkımdaki soruşturmaların beşe katlandığını çok açık şekilde söyleyebilirim. Çünkü yargıda Menzil Cemaati’nin inanılmaz bir gücü var. Sadece adliyelerde değil, Yargıtay’da da çok büyük bir güçleri var.“Dokunan Yanar” meselesine geliyor. Bu kitabı yazma sürecimde ve hâlen de birçok bürokratla, emniyet mensubuyla, subayla, astsubayla, hâkimle, savcıyla görüşüyorum. 

Ne anlatıyorlar?

Menzil Cemaati’yle alakalı meselelerde dokunanın yandığını, onların sürüldüğünü, çeşitli kumpas ve iftiralara maruz kaldıklarını anlatıyorlar. Görevinden ayrılan çok fazla insan var. Direnmeyi seçenler ise tenzil-i rütbe ile “kızak” görevlere çekiliyor, başka yerlere sürülüyor. Menzil Cemaati’nin etkisi nedeniyle hakkımdaki soruşturmaların arttığını düşünüyorum. Devam eden başka soruşturmalarım var. Hatta bir soruşturmanın ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacak derecede olduğunu biliyorum. “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”le suçlandığımı biliyorum. 

Peki, birçok gazeteci sabah baskınları ile tutuklanıyor. Senin böyle bir endişen var mı?

Tutuklanmaktan, gözaltına alınmaktan korkmuyorum. Hakkımda davalar açılmasından da korkmuyorum. Çünkü benim yanlış yaptığım hiçbir iş yok. Doğru neyse onu yaptım, gazetecilik yaptım, haberler yaptım. Geçmişte de hep böyle olmuş: Gazetecilere, yazarlara, çizerlere, siyasetçilere “pardon” demişler, cezaevine atmışlar 3 yıl, 5 yıl, sonra “pardon” demişler. Ve şimdi de aynısı oluyor. Gazeteci arkadaşımız Furkan Karabay hâlâ cezaevinde, gazeteci Ercüment Akdeniz hâlâ cezaevinde. Furkan Karabay’ın henüz iddianamesi yokken suçlamaları biliyorum, Ercüment Akdeniz’in iddianamesini okudum ve ilk derece yargılamasında siyasi baskıyla ceza alsalar bile o cezalar istinafta bozulacak, AYM’de bozulacak ve sonra devlet diyecek ki: “Pardon, özür dileriz. Biz sizi şu kadar gün cezaevinde yatırdığımız için gün başına bu kadar tazminat ödüyoruz ve özür diliyoruz.” Birkaç yıl sonra bu kararların nasıl alındığı, kimin kimi nasıl aradığıortaya çıkacak. Onlar, işledikleri suçlar nedeniyle çok daha uzun süre cezaevinde kalacaklar, bundan hiç şüphem yok.

Sana yönelik yoğun şekilde tehdit mesajları da atılıyor… Bununla ilgili yaptığın başvurulardan sonuç alabildin mi?

Türkiye daha çok çete-mafya devletinedönüştüğü için, bu tür yapılarla alakalı haber yaptıkları için gazetecilerin tehdit edildiklerini görüyoruz. Ben de Şahinler Grubu’na bağlı olduğu bilinenbir yapı tarafından hedef alındım. Gökhan Göz… Daha önce bu grubun kaçak çiftlik inşa ettiğini, buradan çok büyük rant sağladıklarını anlattım, haberleştirdim. Evraklara, belgelere ulaştım. Yani restoranlar, oteller, havuzlar, içkili-içkisiz yerler… Çok büyük paralar kazanıyorlar ve burası imarsız.Tarım arazisi üzerine inşa edilmiş. “Cevap hakkı kullanın” dedim not bıraktım, bir açıklama yapılmadı. Daha sonra hukuki süreç onlar için ilerledi, o kaçak çiftlikler yıkıldı.Sonra Gökhan Göz’le alakalı İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bir soruşturma yürütüldüğünü öğrendim. O soruşturmada Gökhan Göz’ün yargıda 600 bin avro rüşvet verdiği, daha önce adının karıştığı “fenomenler” soruşturmasından bu şekilde yırttığı, 6 ay firari olmasına rağmen yargıda rüşvet vererek paçayı kurtardığı, yakalama kararının 6 ay sonra kaldırıldığı iddiası yer alıyordu. Ben de bunu haberleştirdim. Haberi yayınladık, akşam Gökhan Göz gözaltına alındı, sabah da tutuklanıp cezaevine gönderildi.

Telefonuna ve ailene gelen tehditler bunlardan sonra mı başladı?

Evet, 15-16 Mayıs’ta anneanneme mesajlar attılar, başka bir kentte yaşayan teyzemi aradılar, tehditler, küfürler… En son o zaman şikâyetçi oldum. Yargıdan, emniyetten beni arayan soran olmadı, hiçbir ses yok. Sonra bir mesaj daha attılar. Beni takip ettiklerini söylediler.  Tekrar ek ifade verdim. İl Emniyet Müdürlüğü kararıyla hakkımda koruma kararı verildiği söylendi. Bu konuda hassas davranan İl Emniyet Müdürü ve İlçe Emniyet Müdürü yetkililerine teşekkür ediyorum. Benimle alakalı fiziki koruma var. Bu ülkede istenilen kişi bir gecede alınır. Bir dağ başında da olsalar, şehir içinde bir gecekonduda da olsalar, devlet istediğini istediği zaman bulur, istediği zaman alır. Bile isteye buraya müdahale edilmiyor. Burada da çok soru var kafamda: Acaba Menzil Cemaati’nden kaynaklı mı veya AKP’li bir “yalaka” gazeteci olmadığım için mi? Orada bile isteye birileri tarafından engelleniyor, henüz perde arkasını bilmiyorum ama bu ülkede hiçbir şey gizli kalmaz.