İlber Ortaylı’dan hukukçulara ‘suça sürüklenen çocuk’ tepkisi! 'Hukukçuluk sadece dosyadaki kuru bilgiden ibaret olmamalı'

Kadıköy’de katledilen 15 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi cinayetinin ardından kamuoyunda tartışma konusu olan ‘Suça Sürüklenen Çocuk’ konusuyla ilgili tarihçi İlber Ortaylı, dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Minguzzi ailesiyle bir araya gelen Ortaylı, suça sürüklenen çocuklar meselesinde baro ve hukuk çevrelerine sert eleştiriler yöneltti.

12punto

Kadıköy’de 15 yaşında trajik şekilde hayatını kaybeden Mattia Ahmet Minguzzi’nin ailesiyle bir araya gelen tarihçi İlber Ortaylı, yaşanan acının yanında Türkiye’de “suça sürüklenen çocuk” tartışmalarına dair önemli mesajlar verdi. Ortaylı, sosyal medyada paylaştığı notunda hukuk çevrelerinin ve baronun meseleyi doğru okumadığını, ceza hukuku perspektifinin hem soğukkanlı hem de olgun bakış gerektirdiğini vurguladı.

Hukukçu Kardelen Ateşci ve bazı baro üyelerinin, tüm çocukların masum ve mağdur olduğu yönündeki yaklaşımlarını eleştiren Ortaylı, “Çarşıda bıçaklanarak hayatını kaybeden Ahmet Minguzzi ile ekmek çalarken yakalanan çocukları aynı kefeye koymak doğru değil” dedi.

16 yaşındaki bireylerin oy kullanmasının tartışıldığı günümüzde, hukuk meselesinin slogandan ibaret kalmaması gerektiğini belirten Ortaylı, ceza hukukunun temelinin maddi delillerin soğukkanlıca değerlendirilmesi olduğunu hatırlattı.

Minguzzi ailesinin yaşadığı zorluklara dikkat çeken Ortaylı, ailenin ve davanın avukatlarına yönelik tehdit mesajlarına da değindi. Bu tehditlerin uluslararası boyutlara ulaştığını belirten Ortaylı, Adalet Bakanlığı ve kanun koyuculara suç ve saldırganlıkla mücadelede hızlı ve etkili adımlar atılması çağrısında bulundu.

Ortaylı'nın açıklamasının tamamı şöyle:

"Geçen hafta Minguzzi ailesiyle görüştüm; Yasemin, Andrea ve kardeşleri Ayşenur. Böyle olgun, bilinçli ve bilgili insanları ve aile bireylerini bir felaket vesilesiyle tanımak, hiç şüphesiz ki işin trajik yanı. Basın, bu konuda beklemediğim kadar duyarlı ve dengeli bir tavır içinde.

Dengesizlik ise maalesef hukukçu çevrelerden geliyor. Baro’nun tutumunu kabul etmek mümkün değil. Kardelen Ateşci, yaşını kendi söylediği için ele alıyorum; 30 yaşlarında genç bir avukatımız. Onun gibi barodaki daha kıdemli üyelerin yorumları: “Efendim, bütün çocuklar masum ve mağdurmuş.” İnsan bazı şeyleri etrafıyla birlikte ele alarak konuşur. Hukukçuluk sadece dosyadaki kuru bilgiden ibaret olmamalı. Yani çarşıda bıçaklanan Ahmet Minguzzi de, ekmek çalarken yakalanan da eşit derecede mağdurmuş, doğru. Ancak ekmek çalarken yakalanan gibi biri bu olayın içinde değil. O, üçüncü bir muhayyel paradigma. Yaşları 20’ye yaklaşan katillerin durumunu, ekmek çalan küçük çocukla mukayese etmek çok da mantıklı gözükmüyor.

Dünyanın bir ucunda 16 yaşındaki insanların oy vermesi tartışılıyor ve oy verdikleri toplumlar da var. Bir tarafta böyle gelişmeler yaşanırken, hanım kızımızın baronun çocuklara ilişkin biriminden yaptığı açıklamada slogandan başka bir şey çıkmadı. Oysa hukukçuluk, bu hafta muhterem Fakülte arkadaşım Prof. Dr. Ümit Kocasakal’ın çok güzel ifade ettiği şekilde, “maddi delilleri, vakayı soğukkanlı bir şekilde mütalaa etmekten” geçer. Ceza hukukunun -hatta Roma hukukunun, hatta İslam hukukunun- sert kurallar ve mantık soğukkanlılığı içerdiği çok açıktır. Hukukçular asırlar ve mekanlarda müşterek ilkelere, kavramlara ve kurumlara hâkim olması gereken meslek erbabıdır.

İşte bu nedenle, genç hukukçuların mektepte öğrendiği birtakım bilgileri slogana çevirmesini hiç doğru bulmuyorum. Bir ceza davasına, bir vakaya baktığımız zaman, “memleketin fakirliği, 20 yıllık gelişmelerin insanları ne hâle getirdiği” gibi lafları tekrarlamak, işin çözümü olmuyor. Onları çarşıda pazarda herkes söyleyebiliyor.

Ceza hukukçusu dediğin insanının -bunu genç hukukçulara söylüyorum- dosya kadar, bir parça Dostoyevski, Çehov okuması gerekir. Hiç değilse Victor Hugo’nun Sefiller’inde Jean Valjean ile Müfettiş Javert karakterlerini bir araya getirip karşılaştırması gerekir. İnsan bu gibi tetkiklerle de olgunlaşır.

Sevgili dostum, hakikaten muhterem bir hukukçu olan İdare Hukuku Profesörü Tekin Akıllıoğlu’na, mezarlıklar üzerine bir küçük deneme yazdığımda başvurdum. Bana André Malraux’un Fransız edebiyatından ve mezarlıkların medeniyetleri nasıl temsil ettiğine dair çok ilginç pasajlarla gelmişti. Hukukçuluk, hiç şüphesiz insanı dosyadan ve önündeki vakanın somutluğundan uzaklaştırmamalıdır. Bir Roma hukukçusu gibi olmalısınız. Ama aynı zamanda da bütün zamanlara hükmeden, bütün zamanlarda yaşamış meslektaşlarınızla mantıki bir birlik ve arayış içinde olduğunuzu unutmamalısınız.

M.Ö. 2. yüzyılda Romalılar, Falerii şehriyle savaş hâlindeydi. Romalı komutan Camillus’a, şehrin dışında gezinen Falerli okul çocukları yakalanarak getirildi. “Bunları rehin alıp şehri savunmadan uzak tutabilirsin” dediler. Camillus’un cevabı, “Eğer ben çocuklara karşı harp edersem bir alçağım” demek oldu.

Çarşıda masum hayatının son neşesi içinde sapıkça öldürülen yavrunun ebeveyni ve ailesi de rahat bırakılmıyor. Son olarak avukat olan dostum Rezzan Epözdemir’e gönderilen tehdit mesajlarını gördüm. Belli ki iş, çocuk masumiyeti ve mağduriyetinin çok ötesine geçmiş. Yaşları seçime girecek çağlarda olan katil sanıklarının, mezar tehditleri gibi acayip sapıklıklara başvuran çeteleri Uruguay ve İngiltere üzerinden bu faaliyetlerini yürütüyor. Kazın ayağı hiç de bildiğimiz gibi değil. Gerçi çıkacak ve değişecek kanunun (makable şumulü) olmayacağı, yani eskiyi kapsamayacağı açık; ama suç ve cüret ve saldırganlık günden güne artıyor ve arkasından başka şeyler çıkıyor. Adliye Bakanlığı’nın ve kanun koyucuların hareketi gecikmemeli.

Baronun dikkatini çekeriz: Adaletin üç ayağından birini temsil ediyorsunuz. Fuzuli tepki çekmemenizi tavsiye ve rica ederiz. Bu, hepimizin selameti için gereklidir."