Prof. Dr. Duran Bülbül: ‘Tek başına faiz politikası yetmez, ekonomik güven politikası gerekiyor’
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), nisan ayında politika faizini 350 baz puan artırarak yüzde 46,6 seviyesine yükseltti. Bununla birlikte gecelik vadede borç verme faiz oranı yüzde 46’dan 49’a, gecelik vadede borçlanma faiz oranı ise yüzde 41’den yüzde 44,5’e çıktı. Peki, Merkez Bankası’nın faiz artırımı ne anlama geliyor, piyasaları ve enflasyonu ne yönde etkiler? Prof. Dr. Duran Bülbül, 12punto’ya değerlendirdi.
Hazal Güven
Hazal Güven - 12punto.com.tr
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), yılın üçüncü faiz kararını açıkladı. Buna göre nisan ayı politika faizi 350 baz puan artırılarak yüzde 46 seviyesine çıktı. Kurul ayrıca, gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 46’dan 49’a, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 41’den yüzde 44,5’e çıkardı.
Peki, Merkez Bankası’nın faiz artırımı ne anlama geliyor? Öğr. Üyesi Prof. Dr. Duran Bülbül, Merkez Bankası’nın kararını ve olası sonuçlarını 12punto’ya değerlendirdi.
‘OLUMLU ANCAK EKSİK BİR KARAR’
Merkez Bankası’nın nisan ayı politika faizi kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Benim beklentim 500 baz puan artırılmasıydı. 500 baz puan artırılsaydı dövize olan talep kırılır ve borsadaki istikrarsızlık da dururdu. Borsada yeniden bir istikrar dönemi başlardı. Ancak ben bu kararı her şeye rağmen olumlu ancak eksik buluyorum.
Zaten bundan önce de Merkez Bankası sanki bir kur korumalı mevduata dönüş gibi değerlendirilebilecek bir karar almıştı. Döviz hesaplarıyla ilgili kur düşüklüklerinden kaynaklanan farkın Merkez Bankası tarafından karşılanması gibi bir karar zaten uygulanmaya konuldu.”
Merkez Bankası 20 Mart tarihinde bir ara karar almıştı. Bugünkü karar bununla paralel değerlendirildiğinde ne anlamamız gerekiyor?
“Merkez Bankası borç verme faizi açısından daha önce 20 Mart tarihinde bir ara karar almıştı. Ancak bugün alınan kararla borç verme faizini yüzde 49 yaptı. Bu şu anlama geliyor; bundan sonra bankalardaki piyasa faizi yüzde 49 olarak Merkez Bankası tarafından belirlenmiş oldu. Zaten fiilen bankalar piyasa faizini yüzde 46 veriyorlardı, bugünden itibaren piyasa faizi yüzde 49 olmuş oldu. 6 Mart’ta da yüzde 45’ten yüzde 42,5’a düşürmüştü. Merkez Bankası, Mart ayındaki ara kararla hatalı bir hamle yaptı.
Borç verme faizini yüzde 46’ya yükselttiğinde politika faizini de yüzde 46’y yükseltmesi gerekirdi. Yükseltmiş olsaydı Merkez Bankası rezervleri bu kadar erimemiş olurdu. Ama bunu yapmadı. Siyaset, özellikle son 2 yılda; halkın, ücretlinin, yoksulun, emeklinin, işverenin, bu ülkede yaşayan herkesin çok ciddi bedel ödediği bu süreci anlık krizde doğru yönetemediği için bunun sonucunda Merkez Bankası kaynaklarında 50 milyar dolarlık bir erime söz konusu oldu. Bu da 2 yıllık emeğin heba edilmesi anlamına gelir. Tabii bu hatalı karardan borsa da çok ciddi anlamda etkilendi. Bu da başka bir sorun. Çünkü borsadaki küçük yatırımcıları da korumak gerekirdi. Bu dönem küçük yatırımcı da korunamadı ve küçük yatırımcının elindeki kaynakların da ciddi bir şekilde spekülatif amaçlarla eridiği bir dönem de oldu.”
‘EKONOMİDEKİ ESAS SORUN GÜVENDİR’
Peki, politika faizinin 350 baz puan artırılmasının bedeli ne olacak?
“Özellikle bütçeye koyduğumuz faizlerle ilgili rakamlar ciddi şekilde değişecek. Yani artacak. Bu nedenle bütçe açığı da artacak. Enflasyon da artacak. Kur sürekli baskılanıyor. Kurları baskılamanın yerine siyasi ve ekonomik güven politikalarının oluşturulması gerekir. Yani insanlara bir güven politikasının sunulması gerekir. Ekonomideki esas sorun güvendir.
Neoliberalizmin babası bile neoliberal politikalardan vazgeçerken bir anlamda kapalı bir ekonomiye doğru yönelirken ve kendini korurken biz halen dışa açık ekonomi politikası izlemeye devam ediyoruz. Bu son derece tehlikeli. Çünkü dünyada rekabet edecek Türk malları kısıtlı. Biz niteliği, teknolojik değeri, artı değeri daha düşük mallar üretiyoruz.
ABD’nin uyguladığı şu anda merkantilist bir politika. Resmen merkantilizme dönüş yapıyor. Emperyal devletler birbirleriyle çekişmeye başladılar ancak bu çekişmede zararı bizim gibi gelişmekte olan ülkeler görecektir. Karşılıklı vergi ve zararlı rekabet politikaları kullanıyorlar. Bizim bu anlamda vergi silahı olarak kullanacağımız hiçbir argümanımız yok. Bu konuda korumasısız.”
‘SİYASETİN KISIR ÇEKİŞMESİNDE ÜLKE VE HALKIMIZ KAYBEDİYOR’
Ekonomide nasıl bir yöntem izlenmeli? Türkiye, son yıllarda daha da derinleşen ekonomik sıkışmadan nasıl çıkar?
“Ekonomik istikrarın sağlanması için döviz, faiz, enflasyon rakamları tek başına yeterli değildir. Bunları esas belirleyecek olan ekonomideki güvendir. Bu ekonomideki güveni de siyasetin vermesi gerekir. Siyasetin güven vermesinden kastımız ise sadece iktidar değildir. Yani bu ülkede, siyasi yapıyı oluşturan tüm partilerin ekonomik ve milli çıkarlar konusunda ortak karar alabilmeleri gerekir. Bu nedenle mücadele edebilirler. Her siyasi parti kendine özgü bir mücadele yöntemi belirleyebilir. Ama ülkenin milli çıkarları ve geleceği konusunda, birlikte hareket etmeleri gerekir. Ülkemiz maalesef bu konuda kötü bir örnek sergiliyor. Milli çıkarlar ve ekonomik istikrar konusunda siyasi birliktelik sağlanamıyor.
Bu döviz, kur politikalarının yerine ülkenin önüne ekonomik bir programın konulması gerekir. Ancak gördüğüm kadarıyla ülkenin ve siyasetin böyle bir derdi yok. Yani iktidarıyla da muhalefetiyle de toplumun önüne refahı sağlayacak, umut vadedecek ekonomi politikalarının üretilemediğini görüyoruz. Bu bir kısır döngü. Bu istikrarsızlıktan dolayı ülkemize sıcak para girişi kesildi. Ciddi bir şekilde sıcak para çıkışı var. Bu ülkenin kaynakları eridikçe halk fakirleşiyor, insanlar yoksullaşıyor. Bizim artık bu kısır döngüden çıkıp ülkeye refah vadeden politikalara yönelmemiz gerekir. Siyasetin kısır çekişmesinde ülke ve halkımız kaybediyor. Umarım bunun bilincine siyaset de halk da varmış olur.”