Roma'ya giden gazeteciler tartışmasına Terkoğlu'ndan çarpıcı yorum: Kamunun parasını kim harcıyorsa hesabı sorulmalı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 45'i basın mensubu toplam 73 kişi, İstanbul’da düzenlenecek 2027 Avrupa Olimpiyat Oyunları’nın imza töreni için İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. Bu seyahatle ilgili tepki ve eleştiriler büyürken gazeteci Barış Terkoğlu da konuyla ilgili açıklama yaptı.

12punto

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 45'i basın mensubu toplam 73 kişi, İstanbul’da düzenlenecek 2027 Avrupa Olimpiyat Oyunları’nın imza töreni için İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti.

Sosyal medya hesaplarından Roma seyahatindeki fotoğrafları paylaşan gazeteciler arasında ise İsmail Saymaz, Nevşin Mengü, Ruşen Çakır, Ertuğrul Özkök, Barış Pehlivan gibi isimler de vardı.

İBB tarafından organize edilen İtalya seyahati için ortalama 10 ila 15 milyon TL arasında bir harcama yapıldığı iddiasına ve THY'den BOEING 737 uçağının kiralandığı bilgisi de eklendi.

Parco Dei Principi Grande Hotel'de bir gece konaklama ücretinin ise 80 bin TL ile 110 bin TL arasında değişiklik gösterdiği öğrenildi.

AKP milletvekilleri ve bakanlar lüks yaşantılarıyla sıklıkla gündeme gelirken, bu kez de oklar Ekrem İmamoğlu'nun beraberindeki heyete çevrildi.

Konuya ilişkin Mynet'e özel röportaj veren gazeteci Barış Terkoğlu, "Kamunun parasını kim harcıyorsa hesabı sorulmalı'' dedi.

Gazetecinin, ''İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Roma seyahatiyle ilgili size davet geldi mi?'' sorusuna Terkoğlu, ''Hayır davet edilmedim'' diyerek yanıt verdi.

NASIL YORUMLADI

''Barış Bey bu seyahatle ilgili yaşanan tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?'' sorusuna Terkoğlu, şu şekilde yanıt verdi:

"Önce şunu söyleyeyim. Türkiye'de en kolay dövülenler, gazeteciler. Ankara Emniyeti'nde operasyon oluyor, mafya ya da polis unutuluyor, gazeteciler sorgulanılıyor. Yargıda rüşvet kavgası yaşanıyor, hakimler ve savcılar es geçiliyor, bunu yazan gazetecilerin peşine düşülüyor. Bu tartışmada da fotoğraftaki gazeteciler adeta pataklanırken bence asıl meseleyi kaçırıyorum.

Bir, gazetecilik de kamu çıkarı için yapılan bir meslek. Öte yandan ben de kamucu dünya görüşüne sahibim. Her iki açıdan da bu tartışmayı yararlı görüyorum. Zira kamunun parasını ister hükümet ister belediye harcıyor olsun, hesabının sorulması iyi bir şey. Erdoğan'ın kamu kaynaklarıyla bir zengin sınıfı yaratmasını, kendi medyasını kurmasını, kendi sosyetesini oluşturmasını gelecekte bugün muhalefette olanların tekrarlamamasının garantisi bir parti ya da bir siyasetçi olamaz. Kim mi olur?

'Benim paramı nasıl kullanıyorsun' sorusunu sorabilen, bunun takibini yapabilen halk olur. Bu meseleyi 'kim gitmiş, kim çağrılmış'ın ötesine taşıyacaksak, şerden hayır çıkaracaksak, sorgulamayı hem derinleştirebilmeli hem de halkın hikayesine dönüştürebilmeliyiz. İki, gazetecilik hükümet gölgesinde de belediye gölgesinde de yapılmaması gereken bir iş. Gazetecileri kovduran, sansürleyen, tutuklatan iktidar operasyonlarını defalarca anlattım. Ama son dönemde buna ek olarak eleştirel medyada da bir belediye vesayeti oluşuyor. Kimilerinin 'muhalif medya' diye tanımladığı alana sahiplik edenler, belediyelerle ilişkilerini maalesef doğru mesafede kuramıyor.

Gazetecilerin haber yolculuklarının biletini neden gazete-tv patronları ödememiş sorusunun çok basit bir yanıtı var: 'Çünkü öyle patronlar yok!'. Hepimiz görüyoruz, iktidar medyasının sahibi olan holdingler, medyaları sayesinde ihale zengini oldu'' 

Terkoğlu cümlelerini şu şekilde tamamladı:

''Ama eleştirel medyanın sahipleri de yerelde kaynakları dağıtanlarla ilkeli, mesafeli, kamu çıkarını önceleyen ilişki kuramadı. Belediye vesayetinden, kamu kaynaklarını kendi siyasi kariyeri için kullanan başkanlardan bağımsız bir çizgi tutturamadı. Bir fotoğrafı değil hem geneldeki hem yereldeki rant düzenini konuşalım. O ranttan medya düzenini nasıl kurtaracağımızı konuşalım. Yoksa daha çok fotoğrafı tartışır daha çok gazetecinin dövülmesini izleriz."

NE OLMUŞTU?

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün gerçekleştirilen Kabine Toplantısı düzenlediği basın açıklamasında İmamoğlu'nun bu gezisine ilişkin, "31 Mart seçimlerinde el değiştiren bazı belediyelerin, görüyoruz ki ilk icraatlarından biri içki tüketiminin yaygınlaştırılması oluyor. Kimse kusura bakmasın belediyelerin görevi kamusal alanda içkiyi özendirici işler yapmak, gazetecileri özel uçaklar tutup şarap festivallerine götürmek değil, insanları alkol belasından uzak tutmaya çalışmak olmalıdır" dedi. 

İmamoğlu ise Erdoğan'ın bu cevabına ilişkin, "Sayın Cumhurbaşkanı 2027  Avrupa Oyunlarını, İtalya'yı, Roma'yı şaraba nasıl bağladı onu anlamadım. Ama muhtemelen kendisine bilgi veren kim ise İtalya ve Roma deyince aklına şarap geliyor tahmin ediyorum. Ya da akşamdan kalmaydı diyebiliriz. Neyse. Biz günün sonunda biz 2027 Avrupa Oyunları için oradaydık. 2027 Avrupa Oyunları’na sayın Cumhurbaşkanı’nı da şimdiden davet etmiş olayım" şeklinde konuştu. 

FARUK BİLDİRİCİ, MURAT ONGUN'U ARAYIP SEYAHATİ SORDU 

İmamoğlu'nun kalabalık bir gazeteci grubunu Roma'ya götürmesini medya ombudsmanı Faruk Bildirici değerlendirmiş ve bu durumun gazetecilik ilkeleriyle ters düştüğünü ifade etmişti. Bildirici 'Roma gezisi, davetli gazetecilik ve Murat Ongun’un yanıtı' başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanmıştı: 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “2027 Avrupa Oyunları", İstanbul'un imza töreni için 69 kişilik bir heyetle çıktığı Roma gezisi israf boyutuyla çok tartışıldı, eleştirildi. Ben de gazetecilik açısından değerlendirdim. 

Geziyi en ayrıntılı yazan Ertuğrul Özkök’tü. Geziye katılan 37 gazetecinin isim listesini de yayımladı ama gezi masraflarını kimin ödediği bilgisini o da vermedi. İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun’a “Roma gezisine davet ettiğiniz gazetecilerin harcamalarını İBB mi karşıladı?” diye sordum. Ongun aynen şu karşılığı verdi:

"Bu soru ne yazık ki gazetecileri aşağılayan bakıştır; yani Türkiye’nin başarısını gözlemleyip yazacak gazeteciler etkinlik masraflarını düşünerek gerçeği yazmayacaklar mı? AİHM duruşmalarda tanıklık yapan gazeteciler dahil herkese yol yiyecek barınma masrafını veriyor; bunu alan gazeteci duruşmada gerçekleri söylemez diyebilir miyiz? 

Biz gazetecileri, bizim ya da partimizin propagandası için davet etmedik. Türkiye ve İstanbul’un başarısına ortak olmaları için davet ettik. Büyükelçilik davetlerinde atıştıran içki içen gazetecilerin bunları yapmaması mı gerekir? Bu yanlış bir tartışmadır, gazetecinin sorusu ve haberi üzerinden tartışma yapılmalıdır. Hakikattir önemli olan.”

Ongun’un karşılaştırmalarına ve görüşlerine katılamıyorum. Çünkü Roma gezisi, İstanbul ile ilgili olduğu kadar İmamoğlu’nun halkla ilişkiler faaliyeti. Öyle olmasa sportif bir etkinlik için spor yazarlarının yanısıra siyaset yazarları da davet edilmezdi.

Elbette gazeteci arkadaşlarımızın gezi masraflarını İBB karşıladı diye gerçeği yazmaktan vazgeçeceklerini söyleyemem. Ama önemli olan çıkar çatışması şüphesinin doğması. Okur ve izleyiciler nezdinde “şüphe doğmasına” bile izin vermemek gerekirdi.

Kaldı ki, davet ilişkisi kurulması gazetecinin eleştirelliğini etkileyebilir. Nitekim Roma gezisine katılan gazetecilerin yazılarında eleştirel yaklaşımın hakim olduğu söylenebilir mi? 

BİR TEPKİ DE BASIN KONSEYİ YÜKSEK KURULU ÜYESİ DOĞAN SATMIŞ'TAN 

Yine 12punto yazarlarından Doğan Satmış da 'İmamoğlu ile İtalya'ya giden gazeteciler meselesi' başlıklı yazısında "Önce bu konuda kafa yormuş biri olarak bu konunu net kuralını yazalım: Gazeteci, bir başkasının parasıyla bir geziye katılmaz çünkü katılırsa, objektifliğini kaybeder, taraflı yazar. Bırakın geziye katılmayı, gazeteci bir tiyatro eleştirisi yazacaksa, oyun için davetiye bile kabul etmez. Nitekim İngiltere'de yayınlanan London Times Gazetesi, tiyatro eleştirisi yazacak muhabirin biletinin gazete tarafından satın alınmasını, sanırım 1840'larda, yani iki asır önce kural haline getirmişti ve o yıllarda Türkiye'de gazete bile daha çıkmamıştı" sözleriyle gazetecilerin davetle bir yere götürülüp haber yazmasının doğru olmadığını belirtmişti.