Türkiye'nin dört bir yanında emekçi kadınlar omuz omuza: ‘Kadınlar değil bu düzen yenilecek!’
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Kadınlar Değil Bu Düzen Kaybedecek” diyenler Kadın Dayanışma Komiteleri’nin çağrısıyla Türkiye’nin pek çok ilinde meydanlarda bir araya geldi.
Hazal Güven
This browser does not support the video element.
Hazal GÜVEN / 12punto
Kadın Dayanışma Komiteleri, 2025 yılının hükümet tarafından, aile yılı ilan edilmesine değindiği 8 Mart açıklamasında, "2025 yılını 'Aile Yılı' ilan eden düzen, kadına tanıdığı varlık alanını henüz yılın başında, bir kez daha belirledi. Buna itiraz eden herkesi de aileye düşman ilan ettiler üstelik" diyerek “Kadınları yenebileceklerini sanıyorlar. Gelin 8 Mart’ta hep birlikte kimin yenileceğini gösterelim” çağrısıyla itirazlarını sokaklara taşıyacaklarını duyurmuştu.
İstanbul’daki buluşma Kadıköy’de Mehmet Ayvalıtaş Parkı’ndaydı. Yüzlerce kişinin katıldığı coşkulu buluşma açış konuşmasıyla başladı. “8 Mart’ı mücadele gününe çevirerek bu düzeni yıkmak isteyen kadınlar hepiniz hoş geldiniz!” denilerek KDK’nın çağrısıyla bir araya gelenler selamlandı.
Konuşmanın sonrasında sanatçı Gülcan Altan şarkılarını seslendirdi. Buluşmaya katılan yüzlerce kişi hep bir ağızdan Altan’ın şarkılarına eşlik etti.
Mehmet Ayvalıtaş Parkı’ndan yükselen “Kadınlar ayağa, bu düzeni yıkmaya!, Kadın düşmanı patron düzeni!” sloganlarının ardından ilk konuşmayı bir sağlık emekçisi yaptı.
‘Aile yılı’nın arka planı: ‘Düzenin sömürecek yeni kölelere ihtiyacı var!’
2025’in aile yılı ilan edilmesine değinerek sözlerine başlayan sağlık emekçisi, Neydi amaçları, sevgi dolu bir aile ortamını vurgulamak ve bunu güçlendirmek miydi, hayır. Onlar bizi kuluçka makinesi olarak görüyorlar.Bol bol çocuk doğurmamızı istiyorlar, Neden çünkü hiç olmadığı kadar doğum oranları azaldı. Bu düzenin yeni sömürülecek kölelere ihtiyacı var. Mevcut köleleri yaşlanıyordu ve emekçiler zaten sırtlarına yüktü. İşin aslı hem bu düzene çalışıp sömürülmesi için çocuk doğurmak, hem de sömürülmek görevi” diye konuştu.
‘Sağlık emekçisi kadınların ilk ve en acil talebi, kreş hakkıdır’
Sağlık alanındaki çalışma koşullarından ve bu alanda bir kadın olarak çalışmanın zorluklarından bahseden emekçi, sosyalist Küba’da kadınların çalışma ve yaşam koşullarından örnek vererek Türkiye’deki ağır tabloyu şu sözlerle anlattı: “Bizler anne olduktan sonra daha dikişlerimiz tam olarak kaynamamışken, daha bebeğimiz ile yeni yeni bağ ve beslenme düzeni oluşturulmuşken daha 8. Haftada alanda aktif olarak çalışmak zorunda kalıyoruz. Ücretli izin hakkının en başta kadın ve bebek fizyolojisinden bir haber düzenlenmesine itirazımız var. Oysa ki küçücük bir ada olan Küba’da doğum sonrası ücretli izin süresi tam 1 yıl. Sağlık emekçisi kadınların ilk ve en acil talebii, kreş hakkıdır.
Kreşler olmadığında çalışmak zorunda olan bütün emekçiler çocuklarını yoksul mahallelere yuvalanan tarikatlara, kuran kurslarına bırakmak zorunda kalıyor. Kreş hakkı yalnız çalışmak için değil çocuklarımızı çocuklarımızın aklını korumak için de bugün en önemli ihtiyacımız.
‘Sağlıkta şiddetin sorumlusu piyasacılıktır’
Bizlerin yaşadığı bir başka sorun ve maalesef ki en hayati sorun. Güvenliğimiz. Bu düzen nasıl kadına karşı şiddeti erkeklerin üzerine yıkmaya çalışıyorsa hastanelerde yaşanan şiddetin sorumluluğunu da hasta yakınlarına yıkarak kurtulmaya çalışıyor. Oysa bu sorunun tek bir sorumlusu var: sağlıktaki piyasacılıktır.
Piyasalaşmanın gölgesinde ne halkın sağlığı kaldı , ne meslek onuru kaldı ne de bilimsellik kaldı. Geriye kocaman bir tezgah kaldı aslında. Bu tezgahta kâr hırsı var, performans sistemi var, özel hastanelere sevk var, bebek katili çeteler var, ameliyat masasında hastayla pazarlık yapanlar var! Yani tepeden tırnağa çürüme var. Diğer tarafta da yalnızlaşan biz emekçiler var. Buna mahkum değiliz ve aslında yalnız da değiliz bakın hep birlikte buradayız. Tüm bunları değiştirmek için sadece birlikte hareket etmeye ihtiyacımız var!”
Sanatçı Senan Kara: Aydınlık günler için mücadele etmeye devam edeceğiz
Sağlık emekçisinin konuşmasının ardından tiyatro sanatçısı Senan Kara söz aldı. Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndan bir bölümü seslendiren Kara ardından yaptığı konuşmada “Biz kadınların var olma mücadelesi yüzyıllardır sürmekte. Afife Jale'nin verdiği mücadele hiçbir zaman boşa gitmedi. Biz onun gibi öncü kadınların mücadelesi sayesinde bugün sahnelerdeyiz. Halkımızın umutsuz hissettiği günlerden geçiyoruz. Biliyoruz ki verilen hiçbir mücadele boşuna değildir. Umudumuzu kaybetmiyoruz. Çünkü bugün burada ve memleketin pek çok yerinde karanlığa, zorbalığa, sömürüye, şiddete itirazımız var diyenler olarak birlikteyiz. Ve birlikteyken onlardan çok daha güçlüyüz. Bizler o bayrağı hiçbir zaman düşürmeyeceğiz. Aydınlık günler için mücadele etmeye devam edeceğiz.” dedi.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey: Kadınları korumak yerine bize aile yılını hediye etmeye çalışıyorlar
Kara’nın ardından konuşma yapan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey, sözlerine “Hiçbir kimse tarafından korunmayan ama buna rağmen boyun eğmeyen kadınların ve çocukların selamını getirdim.” diyerek başlarken 8 Mart’ın aynı zamanda bir mücadele günü olduğunu vurgulayarak devam etti.
Tozbey, “Bugün sadece bir kutlama günü değil, mücadele günü. Bu mücadele sosyalizmin, kökü sosyalizme dayanıyor. 1910 yılında Clara Zetkin ve yoldaşlarıyla birlikte ilan edildi. İlan ettiklerinde bin sekiz yüz elli yedideki New York'taki işçi görevine kadın işçi grevlerine dayanmıştı bu mücadele. Ve bu şekilde 8Mart'a ilan ettiler. Fakat biz kadınların mücadelesi sona ermedi. Ülkemizde de halen sürüyor. Kazanımlarımızı korumak ve devam ettirmek için.” diye konuştu.
2024 yılında Türkiye’de 396 kadının öldürüldüğünü, 2025 yılının Ocak ve Şubat aylarındaysa 67 kadının öldürüldüğünü 2024 yılında 256 kadının ölümününse “intihar süsü verilerek ilan edildiğini” belirten Müjde Tozbey, “Öldürülen kadınların yüzde yetmiş biri aile içinde katledildi. Ama devlet aygıtları halen şiddete maruz kalan kadınları korumak yerine bize aile yılını hediye etmeye çalışıyorlar.” dedi.
2025 aile yılı ilan edildi: ‘İstedikleri şey biz kadınları eve hapsetmek’
Tozbey 2025 yılının iktidar tarafından aile yıl ilan edilmesine ilişkin şunları söyledi:
“Evet iki bin yirmi beş yılını aile yılı olarak ilan ettiler. Aile Sosyal Hizmet Bakanlığı bu yılı ilan ederken hiç şundan bahsetmedi. Şiddete maruz kalan tecavüze uğrayan kadınlar için neler yapacaklarından bahsetmediler. Maddeler sıraladılar. O maddeler arasında bir havayolu şirketinden ailece bilet aldığınızda indirim uygulanacağını söylediler. Ya da ünlü bir kuyumcudan elmas zümrüt aldığınızda ailece gittiğinizde size de indirim uygulayacağız dediler.
Peki öldürülen ve tecavüze maruz kalan kadınlara ne olacak? Nasıl bir politikanız var? Hiç açıklama yaptılar mı? Tabii ki hayır. Biz aile yılında şunu görüyoruz: İstedikleri şey biz kadınları eve hapsetmek. Ama Türkiye'deki en önemli şeyi unutuyorlar. En büyük muhalif güç biz kadınlar. Biz kadınların gücü. Asla bunu ezemeyecekler.”
Düzeniniz batsın kadınlar yaşasın!
Müjde Tozbey konuşmasını “Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak sizlerle yan yana, omuz omuza asla susmayacağız. Yılmayacağız, boyun eğmeyeceğiz. 8 Mart bizlerin günü.” diyerek bitirirken yüzlerce kişi “Düzeniniz batsın kadınlar yaşasın” sloganını hep bir ağızdan haykırdı.
Tozbey’in ardından TKP Merkez Komite Üyesi ve Kadın Dayanışma Komiteleri Sorumlusu Senem Doruk İnam söz aldı. Senem Doruk İnam “İstanbul'un dört bir yanından gelen aklıyla, yüreğiyle mücadeleyi büyüten kardeşlerim, kadınlar, sizleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde 8 Mart'ı bize miras bırakan mücadeleci kadınların, direngen kadınların, cesaretli kadınların en devrimci duygularıyla, en dayanışmacı duygularıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz. Selam olsun mücadeleci kadınlara.” diyerek sözlerine başladı.
KDK Sorumlusu Senem Doruk İnam: Güçlerini yalnız olmamızdan alıyorlar. Var mısınız gösterelim onlara?
“Hepimiz aynı sorunları yaşıyoruz. Aynı göğün altında aynı karanlığı yaşıyoruz. Bugün bu karanlığa karşı itiraz etmek için buradayız. Hoş geldiniz.”diyerek konuşmasına şöyle devam etti:
“Kardeşlerim, yoksuluz. Her geçen gün daha da yoksullaşıyoruz. Biz açlıkla, yoksullukla boğuşurken evimize ekmeğimizi nasıl getireceğimizi düşünürken çocuklarımızın beslenme çantasını nasıl dolduracağız diye kaygılanırken bu ülkenin zenginliklerine çöken patronlar kasalarını doldurmaya devam ediyorlar. Bizler çalışıyoruz, emeğimizin karşılığını alamıyoruz.
Çabalıyoruz, emeğimiz değersiz görülüyor. Nasıl olsa güvencesiziz değil mi? O yüzden kapının önüne ilk bizi koyuyorlar. Sonra iş mi arıyorsunuz? İlk önce çocuk doğurup doğurmayacağınızı soruyorlar size. Bir yandan üç çocuk doğurun diye avaz avaz bağırırken diğer yandan hamile kalacak korkusuyla işe almıyorlar. Güçlerini bu iktidardan kurdukları bu saltanattan alıyorlar. Bizi zorbalıkla baş başa bırakıyorlar. İş yerlerinde sürekli baskıyla karşı karşıya bırakıyorlar. Neden biliyor musunuz? Çünkü güçlerini bizim yalnız olmamızdan alıyorlar. Gücümüzü birlikte göstereceğiz. Mücadelemizi birlikte göstereceğiz. Dayanışmamızı birlikte göstereceğiz. Var mısınız bu yolda bizimle kardeşler? Var mısınız gösterelim onlara?”
‘Kadınlar biz yaşamak istiyoruz diye haykırırken sağır oldular, kör oldular. Ama susmadılar.’
“Kardeşlerim öyle bir ülke yarattılar ki hayatımızı geleceğimizi çaldılar. Evlatlarımızı onların geleceklerini de çaldılar. Gidilecek okul güvenle gidilecek park bırakmadılar. Yarattıkları canavarlar bıçakları kalbimize sapladılar. Bu aşağılık düzen, bu iktidar bizi kadınları silmek istiyor. Kadınlar biz yaşamak istiyoruz diye haykırırken sağır oldular, kör oldular. Ama susmadılar. Öyle bir konuştular ki öyle utanmazca, öyle yüzsüzce konuştular ki.
Dediler ki “biz koruma kararı verdik ama onlar kapıyı açtıkları için öldürüldüler” dediler. Utanmadan bunu söylediler. Dediler ki çocuklarının kursağına bir lokma ekmek girsin diye sabahın kör vaktinde hurdaya çıkan kardeşimizin beş çocuğu yanarak can verdiğinde ne dediler? “Ana ana olaydı da çocukları bırakmayaydı” dediler. Yuh olsun onlara yuh. Utanmadılar, utanmadılar, konuşmaya devam ettiler. Hukuksuzluklarıyla, yasalarıyla verdikleri ceza indirimleriyle cesaret verdiler katillere.
Ondan sonra da kendi evlerinde kocaları, babaları, kardeşleri tarafından öldürülen kadınlara aile yılı ilan ettiler. Biz bu arsızlığı, bu yüzsüzlüğü, bu zorbalığı unutmayacağız. Unutturmayacağız!
‘Bekleyerek eşitlik gelmez”
“Neyle savaştığımızı, neyle mücadele ettiğimizi çok ama çok iyi biliyoruz. Sevgili dostlar bizim ülkemiz zengin bir ülke. Bizim ülkemizin kaynakları gelişkin kaynaklar. Biz neden yoksuluz? Biz neden bu kadar sömürülüyoruz biliyor musunuz? Çünkü bir avuç patron, bir avuç asalak o zenginliklerin, o kaynakların üzerine çökmüş durumda. Bu ülkede patronlar var oldukça yağma ve talan son bulmayacak. Kadınlar daha fazla sömürülecekler.
Bu ülkede tarikatlar oldukça çocuklara istismar, kadınlara ölüm düşecek. Laikliği ayaklar altına alacaklar. Emperyalistler var oldukça her gün gözümüzü yeni bir karanlığa açacağız. Yeni savaş tehditlerine açacağız. Biliyoruz. Biliyoruz ki eşitlik olmadan bağımsızlık olmadan laiklik olmadan özgürlük olmaz. Özgürlük olmadan kadınların hakkı olmaz. Bakın tarihten bugüne hiçbir zaman düzenin sahipleri haklarımızı bize bahşetmediler. Vermediler haklarımızı.
Ne zaman ki bizler mücadele ettik. Ne zaman ki yumruklarımızı sıktık. Ne zaman ki hakkımızı alacağız diye sokaklara döküldük. O zaman aldık hakkımızı. Mücadeleyle dişe diş aldık hakkımızı. Bugün 2025’te yine böyle olacak. Yine mücadeleyle alacağız hakkımızı. Peki biz mücadeleye çağrı yaparken birileri ne diyor? Bekleyin diyorlar. “Bekleyin o gidecek. Biz geleceğiz. Biz geldiğimizde size haklarınızı vereceğiz. Özgürlüğünüzü vereceğiz” Diyorlar ki “bu düzen iyileştirilebilir.” Diyorlar ki “biz biraz daha pazarlık yapalım. Bu düzen içerisinde demokrasiyi yeniden tesis edelim.”
’Bizi yenebileceklerini sananlar avuçlarını yalayacaklar!’
“Bizim bu yalanlara karnımız tok. Bekleyerek eşitlik gelmez. Bekleyerek özgürlük gelmez. Bekleyerek laiklik gelmez. Bize kurtuluş olarak bize kurtuluş olarak sundukları şey ne? “Bu tek adam gitsin, başka bir tek adam gelsin.” Bize kurtuluş olarak söyledikleri şey ne? “Alın sandıklar, gidin oyunuzu kullanın, sonra gidin evinizde oturun.” Alın o sandıkları başınıza çalın. Bizim kurtuluşumuz sokakta. Bizim kurtuluşumuz mücadelede. Bizim kurtuluşumuz bizim ellerimizde.
Bizim kurtuluşumuz sosyalizmde arkadaşlar. Buraya baktığımda öfke görüyorum gözlerde. Umut görüyorum, heyecan görüyorum. Bizi yenebileceklerini sananlar var ya, avuçlarını yalayacaklar. Yenemeyecekler bize. Bu karanlığı hep birlikte yırtıp atacağız.”
‘Kadın erkek el ele işçi sınıfının iktidarını kuracağız.’
“Yönetemedikçe üzerimize gelen, yönetemedikçe bizi ezmeye çalışan, ülkemizi holdinglere, tarikatlara peşkeş çeken AKP iktidarından hesap soracağız, hesap. Korksunlar bizden. Gücümüzle, birlikteliğimizle, dayanışmamızla bu karanlığı yenebiliriz. Sıvayın kolları. Yeneceğiz bu karanlığı,
Ellerinde sadece ve sadece tek bir şey var. Şu anda oturdukları koltukları. Bugün 8 Mart'ta Türkiye'nin dört bir tarafında ilan ediyoruz ki bizler Türkiye'de kadın erkek el ele holdingleri, tarikatları, TÜSİAD’ı, ülkeyi babasının çiftliği sanan AKP'yi yıkıp geçeceğiz. Biz o güvendikleri iktidarı hep birlikte o güvendikleri iktidarı onların elinden alacağız. Kadın erkek el ele işçi sınıfının iktidarını kuracağız.
İşte o gün hayalini kurduğumuz, çocuklarımızın güvende, mutlu, kadınların eşit ve özgür yaşadığı bir ülkeyi sosyalizmi kurmuş olacağız. İktidarı onlardan aldığımız gün kadınlar en güçlü şekilde bağıracaklar: Kadınlar bu düzeni yendiler! Kadınlar bu düzeni yendiler! Kadınlar bu düzeni yendiler!”
Senem Doruk İnam’ın konuşmasının ardından buluşma KDK Korosu’nun şarkılarını seslendirmesiyle sona erdi .
ANKARA
KDK'ların çağrısıyla Ankara'da gelen yüzlerce kişi Sakarya Caddesi’nde bir araya geldi. İlk sözü Gençlik Kadın Dayanışma Komiteleri adına üniversite öğrencisi Nefise Mert aldı.
‘Anlattıkları bizim hikayemiz değil’
Mert, “Aile yılı adı altında, 24 yıldır sistematik olarak baskıladıkları kadınları daha da baskılayıp kendi kalıplarına sokmaya çalışıyorlar. Sonra 8 Mart gelince de dünya kadınlar günü diye reklamları süslüyorlar. O sözlerde anlatılan bizim hikayemiz değil. Anlatılan okurken üç kuruşa sigortasız çalışmak zorunda kalan genç kadınların, tarikat yurtlarına kapatılan kız çocuklarının, imam hatiplerde dini kullanarak beynini yıkadıkları liselilerin, geleceksizlik ile boğuşurken zorla evlendirilen sıra arkadaşlarımızın hikayesi değil.
Daha bundan 6 ay önce 2 lise öğrencisi Ayşenur ve İkbal vahşice katledildi, Narin’in cansız bedeni günler sonra bulundu. Tüm bunların sorumluları aynı. İstedikleri Türkiye'yi yaranamadıkça öfkelerini kadınlardan cıkarıyorlar. Bu memlekette direnen kadınlar var. İtirazım var diyen kadınlar var. Bu eşitsizlik onuruma dokunuyor diyen herkesi çağırıyoruz. Karanlığa karşı aydınlık yarınları hep beraber kuralım.” diye konuştu.
‘Sosyalist bir toplum için kadınların örgütlenmesi gerek’
Mert’in ardından İşçi Kadın Çalışması adına konuşan Zeynep Ünal emekçi kadınların iş ve yaşam koşullarına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bu sömürü düzeni ne yazık ki cinsiyet ayrımı tanımaksızın tüm işçi sınıfı üzerinde devam etmektedir. Gün geçtikçe çalışma koşulları ağırlaşmakta ve ücret tatminsizliği devam etmektedir ve bu sömürüye en çokta kadın emekçiler maruz kalmaktadır. İş yerlerinde mobing en çok emekçi kadınlara uygulanmaktadır, en kolay bizi işten çıkarırlar, fiziksel sözlü tacizlere en çok biz maruz kalırız. Özel hayatımızı satır satır sorma cüretine sahiptirler.
Ev emekçisi kadinlarimiz ise bu düzende en çok yalnız bırakılan ve sömürelenlerdendir. Evde hasta yaşlı çocuk bakmak onların görevidir. Ve asla hiçbir hakka sahip değillerdir. Sevgili arkadaşlar bu düzen bir kara bulut gibi her geçen gün üzerimizi kaplıyor. Artık buna dur demek zorundayız. Biliyoruz ki emekçi kadınlar toplumun en etkili yönlendirici birleştirici koruyucu bireyleridir. Sosyalist bir toplum için kadınların güçlendirilmesi etkinlik alanlarının genişletilmesi ve örgütlenmesi büyük önem taşımaktadır. Yaşasın örgütlü mücadelemiz yaşasın 8 Mart.”
‘8 Mart bir uyanış, haykırış günü’
Zeynep Ünal’ın konuşmasından sonra KDK Korosu şarkılarını seslendirdi. Ardından Ankara KDK temsilcisi Eda Mermi konuşma yaptı.
“Yüreklerimizin ortak bir ritimle attığı bu mücadele gününde bir aradayız Bugün sadece bir anma değil, bir direniş, bir uyanış, bir haykırış günü. Bugün hep birlikte umudunuzun yeniden yeşerdiği, mücadelemizin büyüdüğü gün. Kutlu olsun!” diyen Mermi konuşmasında şunları söyledi:
“Her sene olduğu gibi bu senede 8 martı eşitsizliğin katmerlendiği, adaletsizliğin ve baskının kural haline geldiği, işçilerin emekçilerin sefalet koşullarında yaşam mücadelesi verdiği, kadına yönelik şiddetin akıl almaz boyutlara geldiği bir dönemde kutluyoruz
Bugün Türkiye’de kadınlar olarak hiç olmadığı kadar karanlık ile iç içeyiz, yüz yüzeyiz. Üstelik bu karanlık sadece geceyi değil gündüzümüzü de kuşatmış durumda. Ama bizler çok iyi biliyoruz bizlere reva görülen bu karanlığın sebebini Bu karanlığın sebebi patronların bitmek bilmeyen yağması, sömürüsü. Bu karanlığın sebebi tarikatların, dinci gericilerin ülkemizi ele geçirmeye çalışması. Yani bu karanlığın sebebi patron düzeni, sömürü düzeni.
‘Yoksulluğa, şiddete, sömürüye, eşitsizliğe boyun eğmiyoruz’
“Biz kadınlar, patronlar güzel ülkemizin kaynaklarını yağmalarken, onlar zenginleşsin diye düşük ücretlere sigortasız güvencesiz kuralsız üstelik işsizlik ile tehdit edilerek çalıştırılıyoruz
Her geçen gün işte, okulda, evde, sokakta şiddetle baskıyla yüzleşiyoruz. Her gün gözümüzü laikliğin kağıt üstünde bile hükmünün kalmadığı, cumhuriyetin değerlerinin bir bir üzerimize yıkıldığı güne açıyoruz.
Bu düzen bizler için yoksulluk demek, işsizlik demek. Bu düzen biz kadınlar için eşitsizlik demek, şiddet demek. Bu düzen tüm kurumlarıyla bizlere saldırısını arttırırken susmuyoruz, haykırıyoruz. Onların bizlere reva gördüğü yoksulluğa, şiddete, sömürüye, eşitsizliğe boyun eğmiyoruz, eğmeyeceğiz.”
İZMİR
İzmir’de 8 Mart'ta Türkiye'nin dört bir yanında Kadın Dayanışma Komiteleri'yle bir araya gelen kadınlar, saat 17.00'de Karşıyaka İZBAN önünde buluşarak Karşıyaka Çarşı boyunca yürüdü. Semtlerden, kampüslerden, tekstil, tütün, metal, eğitim, sağlık gibi sektörlerden pek çok kadının buluştuğu yürüyüş, Karşıyaka Çarşı girişinde emekçi kadınların söz aldığı bir halk buluşmasına dönüştü.
Kemalpaşa Temel Conta’da, Bornova Sunel Tütün’de, Torbalı Öz-Ege, Oryantal ve T.T.L Tütün’de, Buca Telus çağrı merkezinde, Gaziemir Digel Tekstil’de hakları için grevde olan, direnen emekçi kadınlar selamlandıktan sonra ilk sözü, özel okul öğretmenleri adına Helin İren Elaldı aldı.
Özel okul öğretmeni Elaldı: ‘Hem kendimiz hem ülkemizin aydınlık geleceği için mücadele ediyoruz’
Mobbing gören, az ücrete uzun saatler çalıştırılan, eğitim hizmetini kamu güvencesi olmaksızın vermek zorunda kalan bir kadın emekçi olduğunu belirterek sözlerine başlayan Elaldı, “Geleceğe yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Geleceğe hazırlıyoruz ama hangi geleceğe? MESEM’in torna tezgâhlarında öldürülecekleri bir geleceğe mi, tarikat yurtlarında şiddete ve istismara maruz kaldıkları bir geleceğe mi yoksa zorla evlendirildikleri, gebe kaldıkları, çalıştırıldıkları bir geleceğe mi? Eğitim gericilik ve piyasacılık kıskacında, her geçen gün biz emekçiler için bir hak olmaktan çıkarılıyor. Bir yandan gericilikle eğitimin içeriğini kirletiyorlar bir yandan devlet okullarına ayırmaları gereken milyonlarca liralık kamusal kaynağı özel okul patronlarına, gerici dernek ve vakıflara aktarıyorlar.” dedi.
Tekstil işçisi Uludağ: ‘Tekstil işçisi kadınlar yanındaki kadın işçiyle omuz omza mücadele ederek kazandı’
Elaldı’nın ardından tekstil işçisi kadınlar adına Ulviye Uludağ konuştu. Sözlerine merdiven altı tekstil atölyelerde, kimi zaman sigortasız kimi zaman sahte sigortalarla çalıştırılan ve mücadeleden hiç vazgeçmeyen tekstil işçisi kadınlar adına konuştuğunu belirterek başlayan Uludağ, tekstil işçisi kadınların, haklarını yanlarındaki kadın işçiyle omuz omuzda mücadele ederek kazandığını ve bu hakların gerisine düşmeyi kabul etmediklerini, daha fazlasını istediklerini ifade etti.
Avukat Diril: ‘Hiçbir kadını şiddet sarmalına teslim etmeyeceğiz!’
Uludağ’ın ardından, her geçen gün artan kadın cinayetlerine, çocuk istismarına karşı mücadele eden kadınlar adına Avukat Emel Diril söz aldı. Kadın cinayetlerine ve şüpheli kadın ölümlerine ilişkin istatistiğin, ülkede artan dinci gericilik, açlık, yoksulluk ve eşitsizlikle doğru ortantılı arttığını belirten Diril, sözlerine Kadın Dayanışma Komiteleri’nin yaptıklarını anlatarak devam etti:
“Çözümünün ise kendi gücümüzde olduğunu biliyoruz. Bir araya geldikçe, örgütlü durdukça karanlığı dağıtabileceğimizi biliyoruz. Kadın Dayanışma Komiteleri olarak şiddete maruz kalan kadınların hukuki süreçlerinde yanında oluyoruz. Semt evlerimizde, semtlerimizdeki kadın dayanışma komitelerinde onları yalnız bırakmıyor, dayanışıyoruz. Hiçbir kadını bu kör karanlığa ve şiddet sarmalına teslim etmeyeceğiz, tek başına bırakmayacağız. Kadın cinayetlerinde hayatını kaybeden tüm kadınların hesabını soracağız.”
TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik: ‘Yoksulluk en çok kadınların sırtında’
Diril’in ardından TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik konuşma yaptı. Konuşmasına düzenin 8 Mart’ın içini boşaltmak için kozmetik indirimleri uygulamasına, aldatıcı reklam filmleri çekmesine değinerek başlayan Gedik, “8 Mart emekçi kadınların günüdür, emekçi kadınların mücadelesiyle kazanılmıştır. 8 Mart’ı bu sene de eşitsizliğin katmerlendiği, adaletsizliğin ve baskının arttığı, emekçilerin sefalet koşullarında yaşam mücadelesi verdiği, kadına yönelik şiddetin akıl almaz boyutlara eriştiği bir dönemde kutluyoruz. Fakat biliyoruz ki, kadınların kurtuluşu olan eşit ve özgür yarınları kurduğumuzda gerçek bir kutlama yapabileceğiz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de kadınların hiç olmadıkları kadar ağır bir karanlıkla karşı karşıya olduklarını belirten Gedik, “Bu karanlığın kaynağında holdinglerin bitmek bilmeyen yağması, tarikatların ülkemizi ele geçirmesi, dinci gericiliğin toplumsal yaşamda ağırlık kazanması var” dedi.
“Biz kadınlar, patronlar güzel ülkemizin kaynaklarını yağmalarken, hayat pahalılığı kıskacında yaşamaya çalışıyoruz. Yoksulluğun yükü en çok bizim sırtımızda. Birileri kasalarını açgözlülükle doldururken biz çocuklarımızın beslenme çantasını dolduramıyoruz.
Kamu kaynakları holdinglerin kârları için seferber edilirken kadınların payına çocuk ve hasta bakımı ve bitmek bilmeyen ev işlerinin yükü düşüyor. Bizler bu düzende yoksulluk içinde, kadın emeğinin değersizleşmesine eşlik eden akıl almaz bir şiddet sarmalı ile yaşıyoruz. Her güne gözümüzü yeni bir kadın cinayeti haberi ile açıyoruz.”
Suriye’deki Alevi katliamına da değinen Gedik, “Burnumuzun dibinde Suriye’de savaş çıkarttılar. Yayılmacılıkla yeni- Osmanlıcı hayallerle Suriye’yi paramparça ettiler. IŞİD artığı cihatçıları güzellediler. Bugün bu cihatçı çeteler Suriye’de Alevi yurttaşları katlediyor. Bu bizim için kadın düşmanlığı demek, baskı demek. Yaşamaya, nefes almaya hakkımızın kalmaması demek.” ifadelerini kullandı.
Düzenin her fırsatta tüm kurumlarıyla kadınlara saldırısını artırdığını ifade eden Gedik, emekçi kadınların boyun eğmediğini, “Sömürüye, yoksulluğa şiddete itirazımız var” dediklerini vurguladı.
“Kadınları yalnız bırakan düzene itirazımız var. Kadınları korumayan yasalara itirazımız var.
Kadınlar onca korumaya, tedbire rağmen eşleri, babaları, kardeşleri tarafından öldürülürken dalga geçer gibi bu yılı aile yılı ilan edenlere itirazımız var. Kadınları eşit görmeyenlere itirazımız var.Kadınları eve mahkûm etmeye çalışanlara itirazımız var. Nasıl olsa ses çıkarmazlar, nasıl olsa itiraz edemezler diyen, bizi yenebileceğini sananlaraysa pabuç bırakmaya hiç niyetimiz yok.”
Gedik: ‘İzmir’de fabrikalarının önünde günlerdir grevde olan, direnen kadınlara selam olsun!’
“İzmir’de tütünde mevsimlik çalışan, tozun toprağın içinde yer üstü madencisi gibi çalışan, sigortaları mevsimlik yattığı için 30 yıldır çalıştığı halde emeklilik hakkı kazamayan kadınlar, bugün haklarını almak için direnişteler. Temel Conta’da sendikalaşmak istediği için kapının önüne konan işçiler var. Ağır kimyasallar altında akciğer kanseri olma garantili işte yıllardır çalışıyor Temel Contalı işçiler. Emeği için direnen tüm kadınlara selam olsun, mücadeleniz, mücadelemizdir.”
Coşkulu alkışlar, ıslıklar ve düdük sesleriyle sonlanan konuşmaların ardından Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Bi Dünya Kadın Korosu şarkılarıyla mini bir konser verdi. Konserin ardından emekçi kadınlara Kadın Dayanışma Komitelerine katılmalarına yönelik yapılan çağrıyla birlikte eylem sona erdi.
MERSİN
Mersin’de 8 Mart’ta sesini yükselten, boyun eğmeyen ve “birlikte güçlüyüz” diyen kadınlar Forum AVM önünde bir araya gelerek Kadın Dayanışma Komiteleri’yle yürüdü. Alkışlar ve sloganlar eşliğinde Alanya Sokağı’na yapılan yürüyüşün ardından Mersin KDK İşçi Kadınlar çalışması adına Fatma Albayrak Konuşma yaptı.
‘Yalnız kalmak en büyük düşmanımız’
62 yaşında halen çalışmak zorunda kalan bir emekçi olduğunu belirterek sözlerine başlayan Albayrak, “Hayatım mücadele ve çalışmakla geçti, sonsuza kadar çalışmak zorunda kalmak, hiç dinlenememek, hep kirayı, faturaları, beslenmeyi, çocuğun okul masrafını düşünmekle geçen bir ömür benimki, milyonlarca emekçi kadın gibi. Bu düzen bize ölene kadar yokluk içinde yaşamayı ve hayatta kalabilecek kadar kazanmayı reva görürken, aynı zamanda sokak ortasında kurşunlanmayı, aşağılanmayı, yok sayılmayı vadediyor.” diye konuştu. Albayrak, “Bu düzende bu koşullarda yalnız kalmak kendini yalnız hissetmek en büyük düşmanımız, tek başımıza nefes alamıyoruz, hep birlikte mücadele etmek nefes almak demek ve bu gidişatı değiştirmek demek.” dedi.
‘Yobazlık, kadınları ikinci sınıf insan haline getirmeye çalışıyor. Boyun eğmeyeceğiz’
Fatma Albayrak’ın ardından söz alan üniversite öğrencisi Nida Batıyel, sistemin kadınları korumadığını belirterek. “Gerici zihniyet, kadınları susturuyor. Bizi şiddete, tacize, istismara karşı savunmasız bırakıp sonra da susmamızı istiyor. “Kadının yeri evidir” diyenler, kadınları erkeklerin mülkü gibi görenler, “Gecenin o saatinde ne işi vardı?” diye sorgulayanlar, aslında yaşadığımız her kötülüğün bir parçası. Yobazlık, kadınları ikinci sınıf insan haline getirmeye çalışıyor. Bizim ne giyeceğimizi, nasıl güleceğimizi, kiminle konuşacağımızı bile kontrol etmek istiyorlar. Biz ise itaat etmeyince hedef haline geliyoruz. Eğer bir kadın güçlü olursa, eğer hakkını savunursa, eğer “Ben varım!” derse, ona her türlü baskıyı reva görüyorlar. Ama biz bu baskıya boyun eğmeyeceğiz.” diye konuştu. KDK ile tanıştığında yalnız olmadığını anladığını belirten Batıye konuşmasınıl, “Eğer siz de bizi korkuya, endişeye, çaresizliğe iten bu düzenin değişmesini istiyorsanız, bu dayanışmanın parçası olun. Birbirimize güç verelim, birbirimizin sesi olalım. Çünkü yan yana durdukça, her şeyi değiştirebiliriz.” diyerek sonlandırdı.
ANTALYA
Antalya’da KDK’nın çağrısıyla Attalos Meydanı’nda eylem ve basın açıklaması yapıldı. İşçi kadınlar adına konuşma yapan Mine Kılıç, yoksulluğun ve işsizliğin yanında kadınların ayrımcılığın, eşitsizliğin, dinci gericiliğin, kadınları hiçe sayan adaletsizliğin ve artan şiddetinde hedefi olduğunu belirterek “Şiddet, sömürü, işsizlik, güvencesizlik, ayrımcılık, baskı… Bu düzende yaşadığımız sorunlardan yalnızca birkaçı. Kadın Dayanışma Komiteleri ile tanıştığımda bu zorlu yaşam mücadelemde yalnız olmadığımı ve ancak mücadele ettiğimizde kazanımlar sağlayacağımızı anlamış oldum. O yüzden bugün burada, bu dayanışma ve mücadelenin bir parçasıyım.” dedi.
‘Kadına yönelik şiddetin harcının dinci gericilikle karıldığını biliyoruz. Bu düzeni değiştireceğiz’
Mine Kılıç konuşmasına şöyle devam etti:
“Bize "evde oturun", "itaat edin", "kaderinize razı olun" diyorlar. Ama biz artık biliyoruz: Sabır değil, mücadele kazandırır! Kreş hakkımızın, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkımızın birlikte peşine düşüyor, iş yerlerinde yaşadığımız sömürü, mobbing ve tacize karşı birlikte mücadele ediyor, istismar ve şiddete karşı dayanışmayı omuz omuza büyütüyoruz.
Yaşadığımız patron düzeninde katmerli sömürünün ve kadına yönelik şiddetin harcının dinci gericilikle karıldığını biliyoruz. Bize göre sermaye ile kavga ve laiklik için mücadele kadınların toplumsal yaşamdan eşit konuma erişmesinin anahtarıdır. Buradan ilan ediyoruz: Laik, emeğimizin sömürülmediği, eşit bir ülkeyi mutlaka kuracağız! Bu düzeni değiştireceğiz,“
Kılıç’ın ardından Antalya KDK adına konuşma yapan Damla Kökten, “Bugün Türkiye’de kadınlar hiç olmadığı kadar ağır bir karanlıkla karşı karşıya. Bu karanlığın kaynağında holdinglerin bitmek bilmeyen yağması, tarikatların ülkemizi ele geçirmesi, dinci gericiliğin toplumsal yaşamda ağırlık kazanması kısacası patron düzeni yatıyor.” dedi.
‘Bu düzen kadınlar için yoksulluk demek, işsizlik demek, artan şiddet demek. İtirazımız var’
“Bizler bu düzende yoksulluk içinde, kadın emeğinin değersizleşmesine eşlik eden akıl almaz bir şiddet sarmalı ile yaşıyoruz. Her güne gözümüzü yeni bir kadın cinayeti haberi ile açıyoruz. Bu düzen kadınlar için yoksulluk demek, işsizlik demek, artan şiddet demek.” diyen Kökten konuşmasında şunları söyledi:
“Onlar her fırsatta tüm kurumlarıyla kadınlara saldırısını artırıyor. Biz emekçi kadınlar ise boyun eğmiyoruz, sömürüye, yoksulluğa şiddete itirazımız var diyoruz.Kadınları yalnız bırakan düzene itirazımız var. Kadınları korumayan yasalara itirazımız var. Kadınlar onca korumaya, tedbire rağmen eşleri, babaları, kardeşleri tarafından öldürülürken dalga geçer gibi bu yılı aile yılı ilan edenlere itirazımız var. Kadınları eşit görmeyenlere itirazımız var. Kadınları eve mahkum etmeye çalışanlara itirazımız var. Dolduramadığımız tencereye, çocuğumuza hazırlayamadığımız beslenme çantasına, ödeyemediğimiz faturaya, açlığa, yoksulluğa kısacası bu düzene itirazımız var”
KDKnın Antalya’daki eylemine Antalya'da boşandığı ve uzaklaştırma kararı aldırdığı Gürhan Üzer'in, üzerine benzin döküp yakmasıyla ağır yaralanan ve ardından 20 gün tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Pınar Zorlu’nun ailesi de katıldı.
MUĞLA
Muğla Menteşe’de Sıtkı Koçman Üniversitesi Yerleşkesi Yoğurtçu Parkın’da Kadın Dayanışma Komiteleri basın açıklaması yaptı. Açıklamada 2 ay önce Muğla’da yemek yapmadığı için kocası tarafından dövülerek öldürülen Ümmühan Korkut’a da değinildi. Açıklamayı Muğla KDK adına yapan Aleyna Yıldız “kadınların yalnız ve güçsüz olmadığını göstermek zorundayız ”dedi.
‘Bizi yenebileceğini sananlara pabuç bırakmaya niyetimiz yok’
Korkut için kentte eylem yapan Muğla KDK, Ayşenur Halil ,İkbal Uzuner'in katledilmesinden sonra polis müdahalesine maruz kalmalarına rağmen adliye önüne, polis barikatını geçerek yürümüştü.
Muğla KDK açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
"Çok uzaklarda değil, burada yaşadığımız şehirde üniversitelerimizde çalıştığımız işyerlerinde, akşam bir kahve içmek için oturduğumuz kafelerde kadına yönelik şiddetin her türlüsünü görüyoruz. Şiddet kadınların okurken barınmak zorunda olduğu öğrenci yurtlarına kadar her alanda var olmaya devam ediyor, Muğla'da kadın öğrenci yurtları çalışmak zorunda olan kadın öğrencilere çalışmak ya da barınmak arasında tercih yapmak zorunda bırakıyor. Bu zorbalığa boyun eğmeyeceğiz.
Üniversite okurken çalışmak zorunda bırakılmamızın faturasını bize kesmelerine izin vermeyeceğiz. Kadin dayanışma komitelerinin büyümesi işte bu yüzden önemli bundan kısa bir süre önce İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'in katledilmesinde sonra katillere değil kadınlara engel olmaya çalışanlara boyun eğmedik. Muğla Köyceğiz'de Ümmühan Korkut bundan 2 ay önce evde yemek yapmadığı için dövülerek öldürüldü çevremizdeki kadınların yalnız ve güçsüz olmadığını göstermek zorundayız, Kadın Dayanışma Komiteleri bu yüzden önemli. Nasıl olsa ses çıkarmazlar, nasıl olsa itiraz edemezler diyen, bizi yenebileceğini sananlara pabuç bırakmaya niyetimiz ise hiç yok."
SAMSUN
Samsun’da Kadın Dayanışma Komiteleri’nin eylemi Atakum Banda Aceh Parkı'nda yapıldı.
Samsun KDK adına açıklamayı yapan Eda Ateşli “Her gün gözümüzü laikliğin kağıt üstünde bile hükmünün kalmadığı, Cumhuriyet değerlerinin yeni Osmanlıcı hayallerle bir bir yok edildiği bir ülkeye açıyoruz. Tarikatlar ülkeyi her geçen gün biraz daha ele geçiriyor, dinci gericilik toplumsal alanda giderek palazlanıyor. Bu bizim için kadın düşmanlığı demek, baskı demek, taciz demek. Yaşamaya, nefes almaya hakkımızın kalmaması demek.” dedi.
Ateşli “Onlar her fırsatta tüm kurumlarıyla kadınlara saldırısını artırıyor. Biz emekçi kadınlar ise boyun eğmiyoruz, sömürüye, yoksulluğa şiddete itirazımız var diyoruz. Kadınları yalnız bırakan düzene itirazımız var. Kadınları korumayan yasalara itirazımız var.” diye konuştu..
Basın açıklamasının ardından meşale, düdük, tencere tavalar eşliğinde Lozan Parkı'na yürüyüş yapıldı.
ESKİŞEHİR
Eskişehir’de “Kadınlar değil bu düzen yenilecek! İtirazımız var!” diyenler KDK’nın çağrısıyla Espark AVM önünde buluştu. Kanatlı AVM’ önüne yapılan yürüyüşte “Karanlığa boyun eğmeyeceğiz”, “Kadınlar direnir bu düzen değişir” sloganları atıldı.
Ardından Kanatlı AVM önünde basın açıklaması yapıldı. Eskişehir KDK adına açıklama yapan Kübra Ekinbaş “Bugün burada toplanan tüm kadınlara çağrımızdır. Gelin bizi yenebileceğini sananlara hep birlikte kimin yenileceğini gösterelim! Gelin bu düzeni asalakların, kanımızı emenlerin başına yıkalım. Yalnız, çaresiz değiliz. Karamsarlığı umut ve heyecana dönüştürmek için Kadın Dayanışma Komitelerine katılın. Eşit ve özgür bir ülkeyi hep birlikte kuralım.” ifadelerini kullandı.
ÇANAKKALE
Çanakkale’de de KDK’nın çağrısıyla itirazlarını sokağa taşıyan kadınlar Saat Kulesi önünde buluştu. Sloganlarla başlayan eylemin ardından basın açıklaması okundu. Eylemde Solcu Liseliler Bandosu’nun çaldığı marşlar söylendi.
Adana, Bursa, Hatay, Kocaeli, Balıkesir, Aydın ve Tekirdağ ve Giresun’da da Kadın Dayanışma Komiteleri’nin çağrısıyla eylem ve etkinlikler düzenlendi. KDK’nın buluşmaları pazar günü de Didim ve Gaziantep’te sürecek.