Gazeteci Hıfzı Topuz'un hayatını kaybetmeden önce yaptığı son röportajı ortaya çıktı
Gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz (100), bugün yaşama veda etti. 12Punto.com.tr'den gazeteci Şenol Çarık’ın, Hıfzı Topuz ile vefat etmeden önce yaptığı röportaj ortaya çıktı.
12punto
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin önceki Onur Kurulu Başkanlarından, TGC Basın Özgürlüğü Ödülü sahibi, İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD) Onursal Başkanı Hıfzı Topuz, 26 Eylül Salı günü 100 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Gazeteci ve yazar Şenol Çarık’ın, Hıfzı Topuz ile ölmeden önce yaptığı son röportaj ortaya çıktı. Topuz, o söyleşi de "Dünyaya bir daha gelsem yine gazeteci olurdum. Hiç pişman değilim" demişti.
HIFZI TOPUZ İLE YAPILMIŞ RÖPORTAJDAN ÖNE ÇIKAN KISIMLAR:
Öner Ciravoğlu’yla nehir söyleşi kitabınız “Ardından Yıllar Geçti”de Rosa Luxemburg gibi “Mutluluğun resmini yapamıyorum ama tadını çıkartarak yaşıyorum” diyorsunuz. Çok mu mutlusunuz?
Evet, çok mutluyum. Hırslarım olmadı hayatta. Ne para hırsım oldu, ne mevki hırsım ne de siyasal hırsım oldu. Her zaman alçakgönüllü bir insan olarak yaşadım. Ve iyi de yaşadım. İyi yaşamak için de bir gayret sarf etmedim. Öyle oldu. Muhabir olarak gazeteciliğe başladım. Asgari ücret o zaman belki 90 liraydı, ben 50 lirayla başladım. Ondan sonra aylığım yavaş yavaş yükseldi. Gazetede yükseldikçe çok mutlu oldum. İstihbarat şefi oldum, yazı işleri sekreteri oldum. Yazı işleri müdürü oldum. Bütün bunlar beni çok mutlu etti. İnsan sevdiği bir işte çalışınca mutlu oluyor. Mutluluğu insan çalışmada buluyor. Çalışmazsam o zaman mutsuz olurum gibi geliyor. Yani daima bir şeyler yapmam lazım. Ve hayatım da öyle geçti.
“İNSAN SEVDİĞİ İŞİ YAPINCA YORULMUYOR“
Her anı dolu dolu bir yaşam mı sizinkisi?
Evvela bir gazetecilik dönemi, sonra Paris. UNESCO’da 25 sene çalıştım. Üçüncü dünya ülkelerinde iletişimin geliştirilmesi, özgür ve dengeli haber dolaşımı için, büyük Amerikan ve İngiliz tröstlerine karşı özgür habercilik için ve tekelciliği yıkabilmek için çareler düşündük. Ben bütün görevleri zevkle yaptım. İnsan sevdiği işi yapınca yorulmuyor, angarya gibi gelmiyor. Sabahleyin kalkıyorum, başlıyorum çalışmaya. İşte görüyorsunuz masamın üstü kağıt ve kitap dolu. Kendi masamın ve odamın dışında rahat çalışamam. Ben çalışırken 8-10 kitap birden karıştırırım.
Her bölümü yazarken yanlış yapmamak için onlara mutlaka bakarım, doğruyu bulmaya çalışırım. Kafadan öyle ezbere roman yazmam. Yazdıklarım mutlaka belgesel romanlardır. O belgeleri araştırmak, hata yapmamak lazım. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkına varmıyorum. Bir yere çağırdıklarında “hay Allah çalışmam aksayacak” derim. Bazen de birkaç gün aksıyor. Kitabım çıktıktan sonra imza günleri oluyor, konuşmalar oluyor, okullara çağırıyorlar. Orada benim gibi düşünen insanlarla karşılaşıyorum. Kendimi sansür etmeden rahatça konuşuyorum. Ve onlardan gelen tepki bana moral veriyor ve yalnız değilim, benim gibi düşünen insanlar var diyorum, seviniyorum.
“AYDINLIK SABAHLARI BEKLİYORUM“
Geleceğe umutla bakıyorum. Hiç karamsarlığa kapılmıyorum. Bir takım baskılar oluyor evet, ama bunlar geçici şeyler. Bütün dünyada baskılar olmuştur ve oluyor. Ama ben baskıları hep geçici görüyorum. Fransız devrimi oldu, ondan sonra ne baskılar geldi, neler gördü Fransa. Sonra ne oldu İnsan Hakları Bildirgesi, Fransız devriminin getirdiği ilkeler hâkim oldu dünyaya. Diktatörlükler teker teker yıkıldı. Ben şu yaşamımda kaç diktatörlüğün yıkıldığına tanıklık ettim.
Mussolini, Hitler, Salazar, Franco, Latin Amerika’da, Afrika’da, Kongo’da birçok diktatörlük gördüm. Biliyorum ki diktatörlükler geçici. Sonunda sağduyu ve özgürlük düşüncesi egemen oluyor. Yani Fikret’in dediği gibi ben aydınlık sabahları bekliyorum. Aydınlık sabahlara güveniyorum. Mutlaka bunlar gelecek. Ben Fikret gibi, Nazım gibi Atatürk gibi düşünüyorum. Bunlar bana moral veriyor ve mutluluğumu yarınki günlerde görüyorum.
Peki, sizce bugün Türkiye’de durum nedir?