Hilal Özdemir yazdı: Ağlayan bir yavru köpeğin 3. Dünya Savaşı
Bir film setinde başlar her şey; ama perdede canlanan sadece bir senaryo değil, gerçeğin ta kendisidir.
12punto
Hilal Özdemir
Savaşlar, bombalar, yıkılan kentler ve umutlar…
“Tarih tekerrürden ibaret değildir, ama çoğu zaman uyum içinde tezahür eder”
Bu güçlü cümleyle açılan Jang-e Jahani Sevom / III. Dünya Savaşı filmi, savaşın yıkıcı etkilerini, bireylerin kişisel mücadelelerini ve toplumsal kaosu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
İran, İslam devrimiyle birlikte her ne kadar eleştirinin odağında da olsa köklü tarih ve kültürel birikime sahip bir ülke. Özellikle sinemadaki başarısı, göz ardı edilemeyecek kadar önemli.
Yönetmen Abbas Kiyarüstemi ile başlayan sinemadaki altın çağı onun izini takip eden Muhsin Mahmelbah, Cafer Penahi, Asgar Ferhadi, Mecid Mecidi ve Bahman Ghobadi ile devam ediyor.
İran’daki rejim nedeniyle zor şartlar altında film çekmeye devam eden yönetmenler, uluslararası alanda aldıkları ödüllerle başarılarını taçlandırıyor.
İranlı oyuncu, senarist ve yönetmen Houman Seyyedi’nin son filmi III. Dünya Savaşı, 2022 yılında vizyona girdi. Senaryosu; Houman Seyyedi, Arian Vazirdaftari, Azad Jafarian’a ait filmin başrollerinde; Mohsen Tanabandeh, Mahsa Hejazi, Navid Nosrati ve Neda Jebraeili yer alıyor.
Shakib, deprem nedeniyle eşini ve çocuğunu kaybetmiş, inşaatlarda günlük işlerde çalışan, evsiz biri. Hayatındaki tek insan seks işçiliği yapan, işitme ve konuşma engelli Ladan. Filmin ilk sahnesinde Shakib ve Ladan’ın işaret diliyle konuşmasını izliyoruz.
Shakib: Arabanın çarptığı köpeği gördüm. Ölmüştü. Yavrusu hâlâ yanındaydı ve süt içiyordu. Annesinin hala sütü vardı. Yavru açtı. Süt içiyor ve ağlıyordu.
Ladan: Peki, sen ne yaptın? Onu kurtardın mı?
Shakib: …
Shakib’in “Onu kurtardın mı?” sorusuna sessiz kalması, filmin ilerleyen sahneleri için oldukça derin mesaj barındırıyor.
Shakib, çalıştığı inşaat sahasının bir Holokost filmi seti olduğunu öğrenir. Önce figüran olarak sete katılır, ancak başrol oyuncusunun aniden rahatsızlanmasıyla kendini Hitler rolünde bulur. Hayatında her şeyini kaybetmiş bu adam, bir anda film setinin “kırmızı ev”ine yerleştirilir; çay ve yemek ikramıyla ağırlanır. Ancak üniformasını çıkardığında, gerçek hayatın acımasızlığıyla yeniden yüzleşir.
Ladan, Shakib’in yeni işini ve kalacak yeri olduğunu öğrenince, onu çalıştıranlardan kaçar ve yeni bir hayat kurmayı umar. Ancak hiçbir şey Ladan’ın beklediği gibi gitmez. Shakib, Ladan’ı kurtarmak için para bulmaya çalışırken etrafındakilere yalan söylemek zorunda kalır. Bu sırada setteki bir sahnede, senaryo gereği “kırmızı ev” patlatılır. Set ekibi evin boş olduğundan emin olsa da, sağır olan Ladan saklandığı yerde patlamayı duymaz ve enkazın altında kalarak hayatını kaybeder. Shakib, tıpkı filmin başında yavru köpeğe yardım edemediği gibi, Ladan’ı da kurtaramaz.
Kız arkadaşını patlatılan evde sakladığını söyleyen Shakib, bu durumu öğrenen set çalışanlarının umursamazlığı karşısında şaşırır. Çünkü oradaki insanlar için filmin zamanında bitirilmesi, ölen kişiden daha önemlidir. Yaşadıklarıyla iyice hırslanan Shakib, son sahne için Hitler kostümünü giydiğinde sadece bedenen değil ruhen de Hitler’e bürünür. Set ekibi için hazırladığı kötü son, yaşamın katılaştırdığı ve geride kimsesi kalmayan bir insanın yapabileceklerinin sınırı olmadığını gösterir.
III. Dünya Savaşı, adının aksine gerçek bir dünya savaşı hikâyesi değil; karakterlerin kişisel mücadelelerini ve toplumsal kaosu simgeleyen bir anlatı. Yönetmen Seyyedi, klasik bir Holokost filmi çekmek yerine, savaşı bir film seti üzerinden yan unsur olarak işliyor. Yine de savaşın masum insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini çarpıcı sahnelerle aktarıyor.
“Tarih tekerrürden ibaret değildir, ama çoğu zaman uyum içinde tezahür eder” sözü film bittiğinde kendini gerçekleştirmiş oluyor.
Bir zamanlarsoykırıma uğrayan Yahudiler, şimdi Hitler’in suretine bürünmüş Netanyahu liderliğinde Gazze’ye bombalar yağdırıyor. ABD desteğini arkasına alarak İran’a saldırıyor. Yöneticiler birbiri ile çarpışırken olan Shakib gibi masum insanlara oluyor. Geride acı tatlı anılar bırakan insanlar, yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalıyor.
“III. Dünya Savaşı ne zaman çıkacak” diye konuşulur hep. Oysa savaşları sayılarla adlandırmaya gerek yok. İnsanların ‘dünyası’ sevdiklerinden oluşur. Bombaların gölgesindeki şehirlerde yaşayan insanların sevdiklerini kaybetmesi dünyalarının yıkılması demektir. Geçmişten günümüze savaşlarda hayatını kaybeden insanları sayarsak kaç bin dünya savaşı yaşanmıştır hesap edemeyiz.