Maden filmi ve iş cinayetlerinde “mukadderat, kader, fıtrat”
Türkiye’de maden işçileri, yıllardır hakları ve daha iyi çalışma koşulları için mücadele ediyor. Ancak Soma ve Erzincan gibi facialar, bu mücadelenin ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. İşte tam da bu yüzden, 1978 yapımı Maden filmi, işçilerin hak arayışını ve sınıf mücadelesini beyaz perdeye taşıyan en önemli yapımlardan biri.
12punto
Hilal Özdemir
Ülkemizde, geçmişten günümüze maden kazalarında binlerce işçi hayatını kaybetti. Yakın tarihe baktığımızda, hafızalarımıza kazınan en büyük felaketlerden biri, Soma maden faciasıdır. 301 işçi, göçük altında can verdi. 2024 yılında Erzincan İliç’te yaşanan kazada ise 9 işçimizi kaybettik.
Tüm bu facialar yaşanırken, işçiler de daha iyi koşullarda çalışmak için haklarını aramaya devam ediyor.
Bunun en yakın örneği, Çayırhan Maden işçilerinin mücadelesi oldu. Ankara’da bulunan Çayırhan Termik Santrali ve Maden Ocağı’nın özelleştirilmesine karşı yapılacak ihale öncesi işçiler kendilerini madene kapattı.
Genel olarak işçi mücadelesi özel olarak da maden işçilerinin mücadelesi neredeyse kesintisiz devam ederken 12 Eylül sonrası sinemamızda emek mücadelesine odaklanan filmler yok denecek kadar az!
Bu nedenle, maden işçilerinin mücadelesi gündemdeyken, sinemamızda maden işçilerinin mücadelesini konu edinen 1978 yapımı bir filmi seçtim.
Türkiye’nin çalkantılı bir döneminde, 1978 yılında çekilen, yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı Maden filmi, başrollerde Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Halil Ergün, Hale Soygazi ve Meral Orhansoy’u buluşturuyor.
Film, çalıştıkları madende meydana gelen kazada hayatını kaybeden arkadaşlarını ambulansa taşıyan işçilerin görüntüleriyle açılıyor. Ölen arkadaşlarını toprağa verdikten sonra işçiler maden ocağında bir araya geliyor. İşçi hakları konusunda politik bilince sahip olan İlyas (Cüneyt Arkın), arkadaşlarını madenin denetimi için imza toplamaya ikna etmeye çalışıyor. İlyas konuşurken, işçilerin gözü bir anda camın ardında kasabalarına gelen çadır kumpanyasına takılıyor. İşçiler, İlyas’ın sözünün bitmesini bile beklemeyip çadıra gidiyorlar.
İlyas: Arkalarından üç gün ağlıyoruz. Sonra eski tas eski hamam.
İşçiler: Mukadderat be İlyas abi… Ecel gelmiş cihana baş ağrısı bahane.
İlyas: Ecel hep bizi mi buluyor be!
Filmde geçen bu replikler, başta maden kazaları olmak üzere iş cinayetlerine yaklaşımda geçmişten günümüze bir değişim olmadığının kanıtı. Ülkemizde meydana gelen her felaketten sonra yöneticilerin ekranlara çıkıp; “mukadderat, kader, fıtrat” gibi sözleri peş peşe sıraladığı konuşmalar yapması hafızamızdaki yerini koruyor.
Maden filminde eleştiri yalnızca patronlara değil. İşbirlikçi sarı sendikaya da sert eleştiriler getiriliyor.
Nurettin (Tarık Akan): Biz eşek değiliz. İşçiyiz işçi! Bu dünyayı biz yarattık ulan! Ne varsa bizim sayemizde var!
Bir arada oldukları her an arkadaşlarına haklarını aramaları gerektiğini anlatan İlyas’ın işçileri örgütleme çabası patronun ve sendikanın kulağına gider. Patronun adamları İlyas’a suikast düzenler. İlyas yaralanır. İşte bu olaydan sonra Nurettin’in de dönüşümü başlar. Nurettin hayatındaki değişime ve dönüşüme ailesiyle ilişkilerinden başlar. Eşine ve çocuklarına daha önce göstermediği ilgiyi gösterir. Her şeyin beyaz olması gerektiğini vurgular Nurettin. Ailesiyle birlikte yaşadığı evin duvarlarını beyaza boyayarak kendisinin ve ailesinin hayatında beyaz bir sayfa açar.
Beyazın, aynı zamanda temizliği, saflığı ve dürüstlüğü simgelediğini düşünürsek filmdeki bu sahnenin simgesel değeri daha da artıyor.
Madende işçi önderliğini artık Nurettin devralmıştır. Maden ocağına giderek arkadaşlarına konuşma yapar. Çalışma şartlarındaki sömürü düzenini değiştirmek gerektiğinden, birlik olmazlarsa daha çok arkadaşlarının öleceğinden bahseder. Arkadaşlarını bir bir madende kaybeden İlyas’ın da vurulmasıyla artık gözleri açılan işçiler, Nurettin’e destek verir. İmza toplamaya, iş yavaşlatmaya başlar.
Tüm bunlar olurken İlyas da iyileşip tekrar işe döner. Fakat patronu, kurşunlatarak canını alamadığı İlyas’ı bu defa maden kazasında öldürme planı yapar. İlyas, Nurettin ve diğer işçiler madende çalışırken bir göçük meydana gelir. Göçükten kurtulan işçiler İlyas’ın cansız bedenini ellerinin üstünde dışarıya, aydınlığa doğru çıkarır.
Göçükle başlayan film yine aynı sahneyle biter. Bitiş sahnesinde işçiler de madende arkadaşlarını kaybettikleri yere geri döner. Fakat bu defa kol kola, daha fazla kenetlenerek ve haklarını arayarak.
Maden, senaryosu, oyunculukları ve yeraltı maden ocaklarındaki sahnelerinin gerçekçi biçimde perdeye aktarılması bakımından oldukça başarılı bir film.
Yerli sinemamızın; göç, toplumsal sorunlar, kadın ve işçi konularını ele alma bakımından geçmişte daha cesur olduklarını bir kez daha görüyoruz. Üstelik bu filmler, 12 Eylül’e giden sıkıyönetim ve sansür koşullarında çekiliyor.
Maden filminde ele alınan önemli bir konu da kadına bakış açısı. Çadır kumpanyasında yer alan kadınlar sömürünün başka bir yönünü temsil ediyor. Zorlu sömürü çarkının içinde bulunan maden işçilerinin çadır eğlencesinde şarkı söyleyen, dans eden kadınlara ‘aç aç aç” diye tezahürat tutmaları sınıf bilinci henüz gelişmemiş işçilerin kadına bakışını anlatır.
Hale Soygazi’nin canlandırdığı Halkacı Kız ve Tarık Akan’ın hayat verdiği Nurettin karakteri arasında yaşananlar, Halkacı Kız’ın bir isminin bile olmaması, kadına bakış açısını yansıtan bir başka önemli sahnelerden…
Maden filmi, Tarık Akan ve Cüneyt Arkın gibi o zamana kadar daha çok Yeşilçam melodramlarında ve avantür filmlerde rol alan iki yıldız oyuncuyu emek mücadelesini konu alan bir filmde buluşturması bakımından da sinemamızda önemli bir yere sahiptir.
Tarık Akan, toplumsal gerçekçi filmlerde rol almasını, bu nedenle kendisine uygulanan ambargoyu ve Maden filminde Cüneyt Arkın’la birlikte başrolü paylaşmasını bir röportajında şöyle anlatıyor: “Salon filmleri çekmek istemediğim için Ertem Eğilmez bana yasak koydu. ‘Aç kalacaksın, benim dediğimi yapacaksın’ dedi. İnat ettim... Ve hiç film teklifi gelmiyordu. Bir buçuk yıl hiç film çekemedim. Bir buçuk yıl boyunca elimde biriktirdiğim paraları yavaş yavaş yedim ve bitirdim. Bu dönemde de Yavuz Özkan’ın bana vermiş olduğu ‘Maden’in senaryosunu okudum. Ama para yoktu. Yavuz Özkan, ‘Cüneyt Arkın’a da teklif edelim iki star ilk defa Türk Sineması’nda yan yana gelirse ortalığı karıştırırız’ dedi. Cüneyt, senaryoyu okudu ve kabul etti. Anlaşma yaptık, şirkete ortak oldu. Ben o anlaşmayla Anadolu’da film satın alan bütün şirketlere gittim ve ‘Maden’i sattım. Torbalar dolusu senetlerle Yeşilçam’a geldim. Bu filmle büyük iş çıkardık! Bana ambargo koyan yedi şirketin ağzı açık kaldı, onların ambargosunu tamamen yıktım.”
Yazının sonuna doğru gelirken filmin aldığı ödüllerden bahsetmeden olmaz. Maden filmi, 15. Altın Portakal Film Festivali’nde ‘en iyi film’ ödülünün yanı sıra Hale Soygazi’ye ‘en iyi kadın oyuncu’, Tarık Akan’a ‘en iyi erkek oyuncu’ ve Meral Orhansoy’a ise ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ ödüllerini getirdi. Zülfü Livaneli’ye ait olan filmin müzikleri ise hâlâ hafızalardaki yerini koruyor.