Sinem Nazlı Demir'in kitabı çıktı: 'Katilimi Tanıyorum: Türkiye'de Kadın Kırımı'

Gazeteci Sinem Nazlı Demir'in, kadına yönelik şiddeti konu alan "Katilimi Tanıyorum: Türkiye'de Kadın Kırımı" adlı kitabı yayınlandı.

Melik Çelik

Melik ÇELİK - 12punto.com.tr

Gazeteci Sinem Nazlı Demir'in 29 kadın'ın mücadelesi'nin görüşmelerinden kaleme aldığı "Katilimi Tanıyorum, Türkiye'de Kadın Kırımı"  kitabı çıktı.  Eser A7 yayınevi tarafından  yayınlandı.

Demir'in 29 kadın'ın mücadelesine odaklanan eseri, şiddete maruz kalan kadınların hikayeleri'nin yanı sıra, uzman görüşleriyle kadına yönelik şiddetin karanlık yüzüne ışık tutuyor.

Demir, yazdığı kitabın alanında ilk olmadığının altını çizdi.  Haber yaptıkça kitaplaştırma hedefinin arttığını söyleyen Demir, tüm süreci 12punto'ya anlattı.

Demir, uzmanları kitaba eklemeyi sonradan düşündüğünü belirtirken, kitaplaştırma süreciyle ilgili şunları söylüyor:

"Ihbar geldiğinde haberi yapıyoruz, sosyal medyada tepki oluyor, tepki gösteriyoruz ve maalesef fark ettim ki gerçekten böyle vakaları sandığımızdan daha çok yaşıyoruz. Cinayeti, ensesti, istismarı, ağır fiziksel şiddeti, psikolojik şiddeti, ekonomik şiddeti... Bu nedenle dedim ki ilk başta çok fazla bu konuyla ilgili haber yapıyorum ve etik habercilik anlayışına uyum sağlayarak davranmaya başlıyorum. Bu nedenle de bunların hepsini bir araya getiren bir çalışma yapmaya karar verdim."

Demir, bütün bu sürecin psikolojisini olumsuz etkilediğini ve hâlâ psikolojik destek aldığını söyledi. Ayrıca, haberlere yazamadıkları kadın cinayeti haberlerinde belirli detayları sansürlediklerini de belirtti. Röportajlarının bir kısmını bire bir yaptığını ifade eden Demir, özellikle ensest röportajlarının kendisini çok etkilediğini ve babası tarafından istismar edilmiş kadınlarla yaptığı röportajların kendisi için zorlu bir süreç olduğunu dile getirdi.

"ERKEĞİ DEĞİL ERKEKLİĞİ YADIRGIYORUZ"

Kitabı ismi ile ilgili değerlendirmeler yapan Demir, "Aslında burada doğrudan bir kişiyi kastetmiyorum. "Katilimi Tanıyorum" tüm topluma hiciv olarak yazılmış bir isim. Doğrudan hiçbir şahsiyeti, gelişmeyi yadırgamıyorum. Hepsinin kadın cinayetlerine sebep olduğunu düşünüyorum. Kadın cinayetlerini sadece kadınların meselesi olarak gören insanları işin içine katarak "Katilimi Tanıyorum" cümlesinde demeye çalıştığım bir kadın öldürüldüğünde o katili o sürece götüren sadece o katilin yaşadığı hayat değil, o katilin izlediği haberleri yazanlar, o katile Google'da iyi hal indirimi nasıl alınır diye arattıranlar, o katile yurt dışında silah satanlar ve kadın karşıtı söylemleri mitinglerde bağırtanlar asıl bu sürece götürüyor. Elbette katiller ve suçlular hak ettikleri cezayı çekmeliler. Ama burada doğrudan umarım en ağır cezayı alır demek bizi sonuca götürmeyecek. Bir kadın cinayeti varsa kadın kimliğinden katlediliyorsa, bu aslında bütün toplumun etkisiyle ve katilleri cesaretlendirmesiyle olduğu için biz bu katilleri tanıyoruz ve tek bir kişiyi değil tüm sistemi eleştirdiğimizde bu sorunun çözüleceğini düşünüyoruz. Yani şunu da belirtmek lazım, erkekleri değil erkekliği yadırgıyoruz" diye kaydetti.

Kitapta "Kimse unutmasın yaşananları. Birimiz unutursa diğeri hatırlatsın" sözüne açıklık getiren Demir,

"Toplumda kadın haklarıyla ilgili bir gelişme olduğunda veya yönerge verildiğinde, kadın cinayetleri azaldığında, bu durumu bir kazanım gibi sunmaya eğilimliyiz. Ancak bu topraklarda şimdiye kadar binlerce kadın katledildi. Katliamlarla yok edildiler, namus meseleleri bahane edilerek öldürüldüler, çocukluklarından itibaren istismara uğradılar. Birçoğu basına yansımadı. Şu an Türkiye'nin kadın ve çocuk alanında yaşanabilir bir yer olduğu söylenemez, ancak bu umutsuz olduğumuz anlamına gelmez. Özellikle hükümet, bazı konularda "gelişiyoruz" derken; İstanbul Sözleşmesi'ni feshetmesi, nafaka konusunu tartışmaya açması, 'Medeni Kanunu düzelteceğiz' açıklaması gibi adımlar, aslında kadın lehine yapılan gibi gösterilmelerine rağmen, bu mücadeleye zarar veriyor. Bu nedenle bazı basın organlarının gösterdiği gibi, kadın hakları iyi bir yönde ilerlemiyor. Tekil gelişmeler, sorunların çözüldüğünü göstermiyor. Ancak iyi bir noktaya gelsek bile, bize yapılanları unutmamak önemlidir. Çünkü bu haklı mücadele sürecinde zarar görenler, yaralananlar, yaşamını yitiren kadınlar ve yakılanlar oldu. Dolayısıyla hangi düzlemde olursak olalım, bu haklı mücadele sürecinde canını veren kişileri unutmamamız için söylenmiş bir sözdür" dedi.

YENİ BİR KİTAP DAHA GELİYOR

Yeni bir kitap çalışması daha olacağını belirten Sinem Nazlı Demir, "Yaklaşık üç dört ay içinde dünyadaki kadın ve çocuk ticaretini ele alacağım. Uluslararası alanda çalışmayı planlıyorum. Dünyada köleliğin bittiğini düşünen insanlara aslında modern köleliğin ve illegal yollarla kadınlar ve çocuklar üzerinden dünya'nın birçok bölgesinde devam ettiğini anlatan bir kitap çalışmam olacak."

Bu haberleri yaparken ya da kitabı yazarken kadınlara bir güvence oluşturduğunu hissediyor musunuz sorusuna cevap veren Demir, şunları söyledi:

"Yasama, yürütme ve yargı diye üç büyük güç vardır. Dördüncü güç basındır. Basın, bazı zamanlarda bu güçlerin önüne geçebiliyor. Bazı basın kurumları, kadın mücadelesine destek verirken, bazıları ise kadın mücadelesini baltalıyorlar. Bir kadın cinayeti olduğunda "nafaka hakkını istediği" için cümlesini kuruyorlar. Fail nafaka istediği için kadını öldürmüş. Ancak, nafaka istediği için değil, "nafaka istediği bahanesiyle" bir erkek bir kadını öldürür. Çünkü bir cinayetin sebebi olamaz. Bir kadın cinayetinin nedenini aramıyoruz. Aşk cinayeti demeyeceksiniz. Bir aşkın cinayeti olmaz. Bunlar çok basit, ancak doğrudan sağlıklı bilginin ulaşmadığı bölgeler hâlâ Türkiye'de var. Kıskançlık cinayeti, aldatma cinayeti, aşk cinayeti, yasak aşk cinayeti diye yayınlanan tüm haberler, aslında yıllardır mücadele eden kadınların kazanımlarını çok aşağı çekiyor. Örneğin, evli bir erkekle ilişkisi olan bir kadın katledildiğinde, bunu basında çok farklı şekilde gören haberlerle karşılaştık. Mesela Şule Çet'in haberinde "Şule üç erkekle plazaya girdi" diye başlık attılar. Orada katledilen aşağılanan bir kadın varken, gazetenin gördüğü Şule'nin kaç erkekle nereye girdiği idi. Belki bazı alanlarda güvence oluşturuyoruzdur, ancak etik kadın haberciliği alanında Türkiye'nin çok geride olduğunu düşünüyorum."

Son olarak etik kadın haberciliği ve genel olarak Türkiye'nin kadın haberciliği durumunu sorduğumuzda Demir, şunları kaydetti:

"Türkiye'de birçok basın kuruluşu ataerkil çünkü hepimiz biliyoruz ki hiçbir basın kuruluşu tarafsız değil. Ve birçoğu da yönetenlerin bakış açısına göre haber üretmek zorundadır. Basın emekçilerin de birçoğu da zaten kendi yazdığı haberlere doğrudan müdahale etme şansına sahip değiller. O yüzden de kurumlar ne kadar ataerkil ise haberlerin veriliş tarzı da kadınların bedenlerinin gösteriş tarzı da cinayetlerin anlatılış tarzı da bu şekilde oluyor ve halka da böyle servis ediliyor."