Son Dakika... CHP'den Kurultay davası öncesi kritik miting! Binlerce yurttaş akın etti
CHP, 'Vesayet değil, siyaset! Kayyuma, darbeye hayır!' sloganıyla Ankara Tandoğan’da büyük bir miting düzenliyor. Mitingde, CHP lideri Özgür Özel ve ABB Başkanı Mansur Yavaş önemli açıklamalarda bulundu.
12punto
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) çağrısıyla Ankara Tandoğan Meydanı, bugün on binlerce yurttaşın katıldığı büyük bir mitinge ev sahipliği yaptı. Katılımcılar, "Vesayet değil, siyaset! Kayyuma, darbeye hayır!" sloganları eşliğinde toplandı.
İMAMOĞLU’NUN MEKTUBU ALANDA OKUNDU
Mitingin önemli anlarından biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun yazdığı mektubun alanda okunmasıydı. Mektupta, CHP'nin demokrasiye olan bağlılığını ve halk iradesini savunma kararlılığı vurgulandı.
Miting, CHP için kritik bir dönüm noktası olan Kurultay Davası öncesinde gerçekleştirildi. 38. Olağan Kurultay'da yaşanan usulsüzlük iddialarının ardından açılan dava, yarın Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecek.
MANSUR YAVAŞ 'MELİH GÖKÇEK'İ HATIRLATTI
Mitingde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, alandaki yüzbinlere seslendi:
"Bugünkü en büyük mitingimiz olması nedeniyle belki daha önce bir iki defa toplandık ama fırsat bulamamıştım.
2019’dan 2024’e kadar Ankara halkıyla birlikte çalışarak, hep beraber yöneterek, şeffaf yöneterek, katılımcı bir yönetim anlayışıyla beş yıl boyunca hizmet ettik. Yaptığımız belediyecilik doğru bir belediyecilikti.
Unutulan halkçı belediyeciliği yeniden tesis ettik ve her tarafa adalet getirdik ve beş yılın sonunda bütün engellemelere rağmen Ankara’da oylarımızı yüzde 60’a, 3 olan belediye sayımızı da 16’ya çıkarttık. Ve mecliste de çoğunluğumuzu sağladık. Dolayısıyla yapılan engellemelere Türk halkının, Türk milletinin nasıl cevap verdiğinin örneği Ankara oldu.
Bunu neden söylüyorum? Şimdi hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, muhalefet belediyelerinin engellenmesinin sonu da en erken zamanda yapılacak seçimde mutlaka aynısı olacak.
Hem mecliste muhalefet çoğunluğu sağlayacak hem de inşallah herkesin adaletinden güven duyduğu, sokaklarda özgürce gezdiği, gece kapısı üçte çalındığı zaman 'Herhâlde sütçü geldi' düşüncesinden başka hiçbir düşünceye sahip olmadığı güzel günlere hep beraber erişeceğiz inşallah.
İstediğimiz adalet. Başta Ekrem Başkan olmak üzere belediye başkanlarımız tutuklu. İddianameler halen hazırlanmadı. Bazı tutuklulukları anlamak mümkün değil. Çünkü tutukluluk istisna, tutuksuz yargılanma olması gereken şeydir. Hukukun genel kuralı budur. Bunlar tersine işliyor şu anda.
Yine rahatsız olan belediye başkanlarımız var. Murat Çalık, Muhittin Başkan dahil bunun adı artık eziyetten başka bir şey değildir. Bu devlete biz evet bu devlete biz anayasayla bazı yetkiler verdik. Ancak tutuklanan bir kimse, belediye başkanı değil ne olursa olsun onun sağlığı, hayatı artık adalete emanettir.
Dolayısıyla öncelikli olarak derhâl hepsinin tahliye edilmesi ve duruşmalarının da şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz.
Ankara'da eski döneme ait bazı yolsuzluk dosyaları verdik. Bugüne kadar hiçbiri tutuklanmadı. Hakkında iki kitap dolusu yolsuzluk dosyası yazılan belediye başkanı hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Ailece Ankara'ya çökmüşler!"
ÖZGÜR ÖZEL: ERDOĞAN, TANDOĞAN'I HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?
Mansur Yavaş'ın ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmak için kürsüye geldi.
Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Cumhuriyet'in yüceldiği topraklardayız: Çankaya Köşkü’yle, Anıtkabir’iyle, meclisleriyle ve meydanlarıyla... Adeta cumhuriyetimizin yaşayan müzesine, Atamızın şehrine hoş geldiniz.
Bu tarihi meydanda yine tarih yazıyoruz; 1950’lerde Kıbrıs mitinglerinin, 1959’da büyük işçi mitinglerinin, Altıncı Filo’ya karşı bağımsızlık mitinglerinin yapıldığı meydandayız.
Yetmiş yıldır haksızlığa direnenlerin meydanındayız. Bugün de vesayete ve darbeye “hayır” demek için buradayız. Bugün de vesayet değil, siyaset demek için buradayız.
Tandoğan Meydanı’nda, dün akşam saatlerinde girişler planlandığında “500.000 kişi doldurabilir burayı” dedikleri arama noktalarını bugün altı kere ileriye aldınız. Milyonlar oldunuz; Tandoğan’a aktınız.
Bir mitingde değiliz elbette… Yine bir eylemdeyiz; serbest seçimler için, demokrasi için eylemdeyiz.
Bugün burada sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok; İşçiler, emekliler, kadınlar burada; farklı partilerden demokratlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri burada.
Türkiye İttifakı’nın tüm renkleriyle, kol kola bu meydandayız. Bugün “vesayet değil siyaset” diyenler; Kayyuma, darbeye “hayır” diyenler, 19 Mart darbesinden sonra 54. kez direnenler burada.
Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor; Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur.
Otokratlar, oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün, sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var.
12 metrelik ücretlerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var.
Bu meydana, sarayından bakana sesleniyorum: Ey Erdoğan! Tandoğan Meydanı’nı hiç böyle gördün mü?
Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu; Kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil; senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var.
Bu meydan, korkuyu evde bıraktı. Bu meydan direniyor. Bu meydan mücadele ediyor.
Otokratlar, oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün, sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var.
12 metrelik ücretlerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var.
Bu meydana, sarayından bakana sesleniyorum: Ey Erdoğan! Tandoğan Meydanı’nı hiç böyle gördün mü?
Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu; Kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil; senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var.
Bu meydan, korkuyu evde bıraktı. Bu meydan direniyor. Bu meydan mücadele ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, Kuvay-ı Milliye’den doğar; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesiyle oluşur.
İlk kurultayını Sivas Kongresi sayar. Atatürk’ün deyimiyle o günden beri ayaktadır; Bu parti, Cumhuriyeti kuranların, Cumhuriyeti kuran kadroların partisidir.
Ancak bu parti, Cumhuriyet’in tek sahibi, o başarıyı paylaşmayan bir parti değil… Aksine hepimizin dedesini, hepimizin ninesini o kuruluşa ortak eden, o kuruluşta gören… Ve Cumhuriyet’e sahip çıkmayı, Atatürk devrimlerine sarılmayı, demokrasiyi ayakta tutmayı tüm partilerden bekleyen bir partidir.
Bu anlamda, her ne kadar şu an iktidarda demokrasiyi bir amaç değil, bir araç olarak gören, "işimize geldi bindik, işimize gelince ineriz" diyen; 31 Mart seçimlerini kaybedince ve bir daha genel seçim kazanamayacağını anlayınca demokrasi treninden inen birileri yönetse de…
Son günlerde yaşadığımız bütün süreçlerde; Parti, Demokrat Parti’nin ziyaretiyle başlayan, DEM Parti’nin, Zafer Partisi’nin ziyaretleriyle, Yeniden Refah Partisi’nin ziyaret talepleri, iyi dilekleriyle, İYİ Parti'nin, DEVA'nın, Gelecek Partisi'nin, Saadet Partisi'nin paylaşımları ve telefonlarıyla; sağdaki dostlarımız gibi, Türkiye İşçi Partisi’yle, EMEP’le, Sol Parti’yle omuz omuza... Türkiye’nin bütün demokratları demokrasinin tarafındayız.
Önümüzdeki çarşamba, tam 260 imzayla Anayasa Mahkemesi’ne birlikte gidiyoruz; Kayyuma karşı da sağdan sola hep beraber direniyoruz.
Tandoğan’dan ilan ediyoruz ki: Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Ana muhalefet partisidir. Bu mücadelede tüm kardeş partilerimizle birliktedir, omuz omuzadır, hepsine müteşekkirdir.
Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu; kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı. Ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik.
47 yıl sürdü… İkinci parti olduk, birinci parti olamadık. Seçimleri kazanamadık ama demokrasiden şaşmadık.
Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil; demokrasiye sahip çıktık; 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik.
47 yıl sonra, 31 Mart seçimlerinde bir büyük başarıyı; belediye başkanlarımızla, il belediye başkanlarımızla, ilçe ve belde belediye başkanlarımızla Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine hizmet imkanını yakaladık.
Ve o günden sonra, ilk konuşmamızdan itibaren: “Bu bir savaş değil, bu bir yarıştı, bu gece bitti” dedik. “Bu seçimin kazananı CHP’dir, kaybedeni yoktur” dedik. “Kimseyi verdiği oya pişman etmeyeceğiz, ama vermeyene ‘Keşke ben de verseydim’ dedirteceğiz” dedik.
Hizmet dedik, yoksula sahip çıkmak dedik; başkanların ceplerinde belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altın anahtarı yok; Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarı var dedik.
İstanbul’da Ekrem Başkan, Ankara’da Mansur Başkan… Hep birlikte çalışarak, örnek hizmetlerle milletin gönlüne girince… Yapılan anketlerde, seçimin çok ilerisinde sonuçlar alınca…
Karşımızdakiler, bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı, 47 yıl gösterdiğimiz metaneti, 47 yıl gösterdiğimiz demokrasiye saygıyı, 47 ay göstereceklerdi.
O gün, genel seçimlerin takviminin başlamasına 47 ay vardı; Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler.
İlk yenilgilerinde demokrasi treninden indiler. Ve dünyadaki diğer otoriterleri örnek alan değil, onları aşan, onların cesaret edemediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Önce seçimli otoriterlik kuranlar, şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler.
Atatürk’ten miras Cumhuriyet’e, demokrasiye, sandığa saldırıyorlar.
Çok partili rejime saldırıyorlar.
Bu iktidar, demokrasi istemiyor: Biliyorlar ki demokrasi olsa, sandıktan çıkamayacaklar. Biliyorlar ki adalet olsa, kendi suçlarını örtemeyecekler. Biliyorlar ki barış olsa, bu milleti kutuplaştıramayacaklar.
Ama ant olsun ki, adaleti de, demokrasiyi de, barışı da biz getireceğiz! Bu meydanlar, bu eylemler ve bu direniş getirecek.
Kara bir düzen kuruldu: Türkiye’yi yasaklara boğan, bir avuç insanı zenginleştirip milleti fakirleştiren bir kara düzenin içindeyiz.
Bu kara düzen kurulmadan önce, emeklilerimiz en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altındı. Bugün, en düşük emekli maaşı sadece ve sadece iki çeyrek altındır. Emekli, AK Parti’den öncesine göre, altına oranla dörtte bir maaş almaktadır. Zaten bu yoksulluğu iliklerine, kemiklerine kadar hissetmektedir.
Asgari ücret, yedi çeyrek altından AK Parti’nin kara düzeninde iki buçuk çeyrek altına düşmüştür. Ankara’da, memurların başkentinde; AK Parti öncesi en düşük memur maaşı on dört buçuk çeyrek altın alabilirken, şimdi sadece beş buçuk çeyrek altın alabilmektedir.
Öğrencilerin kenti Ankara’dan sesleniyoruz. Öğrenci kredisi, yani KYK kredisi, beğenmedikleri önceki iktidar döneminde bir buçuk çeyrek altın iken, şimdi yarım çeyrek bile değil; yarım gram altın alınabiliyor. O günkü seviyenin dörtte biri düzeyindedir.
Maalesef AK Parti’nin kara düzeninde orta direk kaybolmuştur. Ömrü boyunca çalışan emekli bir öğretmenin aldığı maaş ve ikramiye, eskiden bir ev almasına yeterken, şimdi beş emekli öğretmen ikramiyelerini birleştirse başını sokacak bir evi zor alabiliyor.
Toplumda büyük bir gelir adaletsizliği vardır. 38 OECD ülkesi içinde hem gıda enflasyonunda hem genel enflasyonda Türkiye ne yazık ki birinci sıradadır. Avrupa’da da enflasyon var diyen yalancılar iyi dinlesin: Avrupa’da ortalama enflasyon yüzde 2’dir. Türkiye’de yüzde 33’tür. Avrupa’da enflasyon yüzde 2’den yüzde 4’e çıkınca alarm veriliyor. Bizimkiler ise “Nas var” deyip enflasyonu yüzde 150’ye kadar bırakmıştır. Vatandaş yoksullaştırılmış, yoksulun cebinden alınan para kur korumalı mevduatla zenginlere aktarılmıştır.
Bugün, 27 Avrupa ülkesinde toplam 13 milyon işsiz varken, Türkiye’de tek başına 13,5 milyon işsiz vardır. Dünyada Venezuela’dan sonra en yüksek faiz, AK Parti’nin kara düzenindedir.
Türkiye’yi bu duruma getirenler, Türkiye’deki en zengin yüzde 20’ye servetin yüzde 90’ını, kalan yüzde 80’e ise sadece yüzde 10’unu layık görmüşlerdir. En zengin yüzde 1, servetin yüzde 40’ını alırken; geri kalan yüzde 99, yüzde 60’ı paylaşmaktadır.
İşte AK Parti’nin kara düzeni budur. Bu düzende hayat pahalı, emek ucuzdur. Ekmek pahalı, emek ucuzdur. Örgütlenme özgürlüğü ve grev özgürlüğü tehdit altında değil, doğrudan saldırı altındadır. Bu iktidar işçi düşmanı, grev yasakçısıdır.
Bugün Türkiye’de işçilere yapılan maaş zamlarında üç kez kazık atılmaktadır. Önce “TÜİK’in enflasyon oranları baz alınacak” denilip, TÜİK’in makyajlı, yarıya indirilmiş enflasyonu dikkate alınıyor. Sonra o bile alınmayıp, enflasyonun 15 puan altındaki “beklenti enflasyonu” ile zam veriliyor.
Büyüyoruz diye övünenler, büyümeden ne emekçiye ne emekliye pay veriyor; onların iyice küçülmesini sağlıyorlar.
Buradan, Ankara’dan, hem memleketin başkentinden, hem bürokrasinin başkentinden ama aynı zamanda emeğin başkentinden Türkiye’deki tüm emekçilere sesleniyorum: Mutlaka sendikalı olun. En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir.
Erdoğan’ın çıkarları ile milletin çıkarları birbirinden ayrıştı. Artık birbirine karşıt hale geldi. Bu da aslında iyi oldu; saflar netleşti. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi yapabilecek durumdadır. Milletin huzur ve refahının bozulması da buna dahildir.
Tam da bu nedenle millet, bu iktidardan desteğini çekmiştir. Millet, kendi dertleriyle dertlenen bir iktidar umuduna bel bağlamıştır.
Partimiz, 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. AK Parti, kurulduğu günden bu yana ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken, en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir.
Millete umut vadedemeyen iktidar, milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiştir.
Bugün Türkiye’de, demokrasiyle göreve gelen bir iktidarın, demokrasi treninden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinın ağır sonuçlarını yaşıyoruz.
Ne yazık ki, iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa, bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun çevresi iktidarda kalsın diye millet ağır bedeller ödemektedir.
İşte bu anlayışla, Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğimiz 23 Mart tarihinden sadece dört gün önce, 19 Mart’ta, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmıştır. Tam dört gün gözaltında tutulmuş, 23 Mart günü, 15,5 milyon seçmenin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği kişi, demir parmaklıklar ardına konmuştur.
Buradan hep birlikte seslenmek isteriz ki: Bizim Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur.
Kendisi ve arkadaşlarımız, 19 Mart darbesinden beri 179 gündür cezaevindedir. Bu darbenin öncü dalgaları başladığında Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, 300 günü aşkın süredir cezaevindedir. Rıza Akpolat, 280 gündür cezaevindedir.
Ve şu anda Adana’dan İzmir’e, Antalya’dan İstanbul’a, 17 belediye başkanımız bizleri cezaevlerinden birer siyasi tutsak olarak izlemektedir.
Bugün, gençlerin yürüyerek sahip çıktığı, Adana’dan İstanbul’a kadar yürüdüğü başkanlarımızdan biri, İstanbul girişinde durdurulanlardan biri… Bugün Zeydan Karalar’ın doğum günü. Buradan, Adana gibi bir başkanı sevgiyle selamlıyoruz: İyi ki doğdun Zeydan Başkan!
19 Mart darbesinden beri hep birlikte verdiğimiz büyük mücadelede, Ekrem Başkan'ın en önemli yol arkadaşlarından, ona en çok sahip çıkanlardan biri olan Mansur Yavaş Başkanımıza da özel bir teşekkür etmek isterim.
Bu mücadeleyle, milleti bu darbeye razı edemediler: Ülkenin yüzde yetmiş beşi, yani dört kişiden üçü, bu yalanlara inanmıyor. Bu davaların siyasi olduğunu, bunların iftira olduğunu biliyor.
Kendimize güvenimizden; hâlâ yazılamayan iddianamelerin ne kadar boş, söylenenlerin ne kadar yalan olduğunu biliyoruz.
Ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz: Buyurunuz! 1 Ekim’de açılacak Meclis’te yasal düzenlemeyi yapalım. TRT’de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim. İsteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim. İftiralar da canlı yayında atılsın; cevaplar da canlı yayında verilsin. Hodri meydan!
Belediye başkanlarımızı sürekli tehdit edenler... Yıllar önce gelmiş müfettişler, incelemiş, temiz raporlarını vermiş; Ama yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip, ona suç bulmak için didik didik edenler artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır.
Aynı iş adamı… 378 kez ihale almış. Bunların 75’i CHP’den. Hepsinde soruşturma, başkanlar içeride.
303’ü AK Parti’den... Kimseye dokunmuyorlar.
MHP’nin Kütahya Belediye Başkanı da aynı kişiye ihale vermiş; dosyasını ayırıp Kütahya’ya yolluyorlar.
Ama bizim Adanalı belediye başkanlarımızı İstanbul’a getirip Silivri’de yatırıyorlar. Dosyalarını yollamıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden bu iş adamlarının kimi, kendinden önce kendinden önce ihale alınmış.
AK Partililerin onayıyla gelmiş. O ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar. Ama diğer taraftan, aynı iş adamı CHP’li belediyelerde de çalıştıysa: “Ya AK Parti’ye atıl, ya Silivri’ye yatır.” “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya Silivri’ye atılacaksın” diyorlar.
Biliyorsunuz, bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklayıp tabanları yağlayanlar da oldu. Yaptıkları işten emin olmayanlar ve AK Parti’ye teslim olanlar tarihteki yerini aldılar.
Ama daha geçen hafta… Eşinin yanında, Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’ya, “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya sen de hapse atılacaksın” dediler.
Bu, bugüne kadar gelen üçüncü teklifti.
Hasan Mutlu, “Ben belediye başkanlığını ömrüm boyunca hayal ettim. Terzi Fikri gibi belediye başkanı olmaya geldim. Haysiyetsizlik yapmam” dedi. Ve dün sabah, gelip Hasan Mutlu’yu aldılar.
İşte bu yüzden; Hasan Mutlu gibi direnenler, Ekrem İmamoğlu gibi direnenler, 17 belediye başkanımız gibi direnenler tarihteki yerini alıyorlar.
Daha üç gün önce… Beykoz Belediye Başkanımız çıktığında, “Bu, AK Parti ile anlaşacak, oraya geçecek” deyip, Belediye Başkanı o gün tekrar tutuklandı. Kendisi AK Parti’ye geçecek haysiyetsizliğini gösterenleri de tarih yazacak; Onlardan hepimiz hesap soracağız!
Açık söyleyelim: Recep Tayyip Erdoğan, kaybettiği belediyeleri almak için her türlü oyuna, hileye, desiseye yol vermiştir, imkan tanımıştır.
Rozet taktığı belediye başkanı vekilinin, onunla birlikte ayrılanların o kayıtlarda olduğunu bilmeden CHP kongresine ses kaydıyla sataşmaktadır. Oysa AK Parti, o ses kayıtçılara kucak açmıştır.
Bayrampaşa’da, AK Parti ile MHP’nin toplam 15, CHP’nin 20 belediye meclis üyesi, 2 de bağımsız varken; AK Parti’ye 7 yetmez, 8 belediye meclis üyesi lazım.
Bayrampaşa’da 8 belediye meclis üyemizi alıp gözaltına koydular. Tutuklayarak Bayrampaşa’yı kazanmaya çalışıyorlar.
Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Beykoz, Aydın; Türkiye seni istemiyor!
Düş yakamızdan!