Yüzlerce yıllık gelenek: 'Türkiye'nin sahaflarında yaşanan zorluklar'

Yıllardır kültürel mirasımızı taşıyan sahaflar güçlükle ayakta durmaya çalışıyor. Sahaflar, Türkiye'de kitap okuma alışkanlığının azalması ve dijital çağ etkisiyle kapanma noktasına geldi. Yıllardır bu mesleği sürdüren Recai Altuntaş ve Gökhan İlhan sahaflığın önemini ve yaşadıkları zorlukları 12Punto'ya anlattı.

Aslı Ağırdil

Aslı AĞIRDİL - 12punto.com.tr

Yüzlerce yıllık gelenek sahaflık bugün can çekişme seviyesine geldi. Osmanlı döneminde sahife satan kişiler olarak bilinen sahaflık, kitap kokuları, eski ama piyasada bile zor bulunan özel kitapların mekanı olarak bilinirdi. Ancak gelişen teknoloji ve maliyetlerin artması bu geleneğin son temsilcilerini de bırakma noktasına getirdi. Yıllardır sahaflık yapan Recai Altuntaş ve Gökhan İlhan yaşadıklarını 12punto’ya anlattı.

YAŞADIĞIM ŞEHRİN KÜLTÜREL GEÇMİŞİ 

İstanbul Beyoğlu’nda sahaflık yapan Recai Altuntaş, sahaflığın, yaşadığı şehrin kültürel geçmişini anlamasına yardımcı olduğunu vurguladı.

İstanbul'un çok köklü bir şehir ve çok köklü kültürel mirası barındırdığını belirten Altuntaş şunları söyledi:

"Her deneyimde farklı bir cevabı olacaktır. Türkiye ve İstanbul özelinde bu işi  yaptığım için birincisi,  yaşadığım şehrin kültürel geçmişini daha iyi anlamama neden oldu. Çünkü biz sahafları ikinci el kitap alıp satmak diye basitçe ifade edebilirim. Biz birçok eve, aileye ziyarete gidiyoruz. Ziyaretimizin sebebi de bu evlerdeki kütüphanelerde ve  kitaplıklarda eski belgelerin bize satılması. Orada şunu görüyoruz; İstanbul çok köklü bir şehir, çok köklü bir kültürel mirası var. Ailelerle ve eşyalarla bu bağı iş sayesinde kurdum. O yüzden iki anlamda da kültürel gelişime sebep oldu. İkincisi de, bunu alıp bir aracı, kitapçı bir sahaf olarak yeni meraklı birilerine aktarmak, bu insanlarla tanışmak ve orda öğrenmek. Benim için sahaflık kısaca bu."

‘VATANDAŞ ÖNCE EVİNİN KİRASINI DÜŞÜNÜYOR’

Türkiye'de insanların kitap okumak yerine gün içerisinde bambaşka zihinsel üretim halinde olduklarına dikkat çeken Altuntaş, sahafların kapanma noktasına gelme sebeplerini şu şekilde anlattı:

"Hiçbir şey ideolojiden ve siyasetten bağımsız değil. Birincisi Türkiye okumuyor. En son 1 ay önce tekrardan bir araştırma yayınlandı. Ayda 1 dakika ihtiyaçlar hiyerarşisinde 234. sırada son 10-20 maddeden biri. Onun dışında Türkiye'nin geçirdiği Cumhuriyet sonrası evrelerde iyiden iyiye toplum gericileşmeyle yüz yüze. Bu iktidar, hükümetler, yapılar üzerinden topluma cahillik dayatılıyor. Siz burada kitap satmaya çalışıyorsunuz, insanların kitap okumasını sağlıyorsunuz, bir yandan da ticaret yapıyorsunuz. En nihayetinde tezgaha koyduğunuz bir romanın, tarih kitabının, sanat kitabının ilgilisine ulaşmasını istiyorsunuz ama Türkiye'de insanlar bambaşka şeyler düşünüyorlar. Bambaşka sorunlarla uğraşıyorlar. Sokakta gördüğümüz insanların aklından bence onundan dokuzuna kadar sanata ve antropolojiye, tarihe ve edebiyata dair bir gün içerisinde hiçbir fikir geçmiyor. Hiçbir şey sorgulanmıyor. O evinin kirasını ödemeyi düşünüyor, ibadetini düşünüyor, evine ulaşmayı düşünüyor, işine gitmeyi, patronuyla olan sorunlarını, mobingini düşünüyor. Kişiler gün içerisinde bambaşka bir zihinsel üretim içerisindeler.

İkincisi, çağımız artık dijital çağ. Bundan 8-10 yıl önce insanların elinde gazete, kitap görürdüm. Bir yerde 50 kişi oturuyorsa 3-5 kişinin elinde bunlar vardı ama şimdi hiç yok. Herkesin elinde bu çok gelişmiş telefonlar var. O yüzden de Anadolu'daki sahaflar, İstanbul'daki sahaflar en nihayetinde sattığı şey kitap olduğu için bence kapanmak zorunda. Üçüncüsü de bunu sayabiliriz bence; Türkiye'de kitaba ilgi duyan çok az olsa da kesim, kitle var ama bunun da parası sınırlı. Yani ilgi gösteriyorlar. Mesela öğrenci arkadaşlarımız görüyorum buraya geliyorlar. Kitabın fiyatını soruyor 300 TL. Pahalı geliyor. O yüzden de ekonomik kriz de insanların alım gücünü zayıflattığı için bence kitap okuma oranı daha çok düştü. En azından ben kendi adıma sahaflarda düştüğünü görebiliyorum. O yüzden de sahaflar kapanmaya mecbur. Bu doğal bir akış aslında."

SAHAF FESTİVALLERİ BİTİRİLDİ

Sahaf festivallerinin tamamen bitirildiğini vurgulayan Altuntaş, diğer taraftan sahafların ciddi bir maddi sıkıntı yaşadıklarını, ya tamamen mesleği bıraktıklarını ya da kentin çeperlerine gittiklerine dikkat çekti. Altuntaş şunları söyledi:

"Sahaf festivalleri özellikle pandemiden sonra tamamen bitirildi. Yapılıyorsa da açık olalım bir mekanda 3 tane sahaf göstermelik yaptılar. Klasik Türkiye. Yapılmış gibi göstermek için ama esaslı bir sahaf festivaline ben katılmadım. Sebebini bilmiyorum ama bu hem sahaflık mesleğini icra eden bizler açısından hem de okurlar açısından bence olumsuz bir etkiye sahip. Bir kere orada fiyatlar daha makuldu. İkincisi bir kenti kent yapan bence şu; belirli toplu organizasyonlar, kent kültürü beraber yaşamak demektir, bazen beraber üretmek ve  tüketmek demektir. Festivaller de buna bir araçtır. İnsanlar diyalog kurardı, iletişim kurardı, bir arada olurdu. Bir arada olmanın sebebi de kitaplardı. Bu yok artık. Diğer taraftan sahaflar ciddi bir maddi sıkıntı yaşıyor. Görüyorsunuz her yerde sahaflar kapanıyor. Ya tamamen mesleği bırakıyor ya da kentin merkezlerinden, kentin çeperlerine gidiyor. Çok ücra köşede, kuytu köşede kendine bir depo buluyor. Oraya kitaplarını çekiyor. Yandex'le arasanız bulamayacağınız sokaklara gidiyorlar.

10 NARGİLECİ 20 TELEFONCU VAR

Benim bildiğim hiçbir destek yok. Bence bu topraklara ait kültürel şeyleri devletin kesinlikle desteklemesi gerekiyor. Beyoğlu'nda en son 2 büyük dükkan kapandı. Bunların biri de büyük bir sahaftı. Bence bazı destekler şart. Yapmazlarsa ne olur? O dükkanların yerine nargileci açılır, gümüşçü açılır. Görünürde hiçbir şey olmayabilir ama her şey görünmeyebilir hayatta ve bunu sonradan farkedersiniz.

Çok olumsuz bir örnek ama mesela kanser gibi. Kanseri anlamazsınız ama çürürsünüz. Türkiye de biraz böyle. Çürürsünüz. İstiklal Caddesi'nde 10 tane nargileci var. 20 tane telefon satan dükkan var. Bütün ilkel ihtiyaçlar İstiklal Caddesi'nin üzerinde yer alıyor. Tavuk dürüm satıyor. Bir arka sokakta sattırabilirsiniz tavuk dürümü. Çok matah bir şey değil. Dünyanın en basit ve en sağlıksız yiyeceğine 20 tane dükkan açılmış. Siz ciddi bir ülke olduğunuzu söylüyorsanız ona göre de kültürel bir yapı kurmak zorundasınız."

‘BEN DE KAPATIYORUM’

Sahaflığı artık tamamen zaman kaybı olarak gören Altuntaş, sahaflığı bırakıp deposunda online satış  yapmaya devam edeceğini dile getirdi.

Altuntaş şunları aktardı: 

"Benim planım şu;  iki yerim var biri burada biri Maltepe'de. Maltepe'deki biraz depovari bir yer. Çarşı pazar gibi merkezi bir yer değil. Orada online satış yapıyoruz. Tamamen ona çekilmeye düşünüyorum. Burada 8-10 saat durmanın bir mantığı benim için kalmadı. İnsanlar ilgi göstermiyorlar. Tamamen zaman kaybı olarak görüyorum. Burada sürekli boş oturuyorum ama depoma gitsem, hızla sisteme kitaplarımı arşivlesem, kargomu yapsam vs. ekonomik olarak aynı şeye denk geliyor. Yıllardır burada duruyorum ama kültürel olarak duruyorum. Beyoğlu'ndasınız, okurla bir bağınız var. Bu işin tarihsel romantik yanı da var. Hani onu ayakta tutalım ama artık o da kalmadı. Onun da pek anlamı kalmadı. Yapmak istediğim şey biraz daha depo ve dijital satış. Orayı biraz daha büyütmek daha doğru olur. 

Kartal’da sahafçılık yapan Gökhan İlhan da belediye destekli sahaf festivallerinin yapılmamasına dikkat çekti. Festivallerin tekrar geleneksel hale getirmesi gerektiğini savunan İlhan, bu tür organizasyonların kültürel çeşitliliği artırdığını ve kitapseverleri önemli eserlerle buluşturduğunu dile getiriyor."

SAHAFLIK; GELECEĞE YOLLANAN MEKTUP 

Sahaflığın duygusal bir iş olduğunu ifade eden İlhan şunları söyledi:

"Sahaflığa, geleceğe yollanan bir mektup diyebilirim. Bu şekilde düşünmemin ana sebebi her kitabın bir yaşanmışlığının olmasıdır. Mesela, 1939 – 1945 yılları arasında İtalya’da, Almanya’da Fransa’da, İspanya’da, İngiltere’de basılmış bir kitabın yaklaşık 80 yıl sonra elinize geçtiğinde, şöyle bir tepki verebiliyorsunuz: “Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği savaştan kurtulmuş ve şu anda elimde” gibi sözlerle hayaller kurabiliyorsunuz. Ya da kitabın arasından efemera dediğimiz küçük notlar veya tam sayfa yazılmış mektuplar da çıkabiliyor. Sizi alıyor bambaşka bir dünyaya götürebiliyor. Sahaflık bir bakıma duygusal insan işidir. Kitaplar ve efemeralar ile bir bağ dahi kurabiliyorsunuz. 

KAĞIT FİYATLARI DURDURULAMIYOR

Sıfır kitap fiyatları oldukça pahalı. Kâğıt fiyatları her geçen gün artmaya devam ediyor. Kitap fiyatlarına bu durumun etkisi çok büyük. Kitap satışının KDV’si yok. Ama baskıya giden kitabın matbaa KDV’si var.  Bu durumda kitap fiyatlarına etken. Baskısı olmayan kitaplar doğal olarak pahalı olabiliyor. Mesela, baskı yılı yeni olan ve sürekli basımı yapılan bir kitaba 100 TL vermek istemeyen kitapsever, 30 TL’ye 40 TL’ye sahaftan satın alabiliyor.

SAHAF FESTİVALLERİ GELENEK HALİNE GETİRİLMELİ 

Özellikle İstanbul’da çok güzel, önemli sahaf festivalleri düzenlenirdi. Haydarpaşa Garı, Kadıköy Ali Suavi Sokağı, Bakırköy Sahaf Günleri, Beyoğlu Sahaf Festivali ve daha nice sahaf festivalleri düzenlenirdi. Çoğu da belediye destekliydi. Maalesef hiçbiri artık yapılmıyor. Yapılmama nedenini bilmiyorum ama belediyeler sahaf festivalleri organize etmeli, gelenek haline getirmelidir. Kitapsever gelsin sahaf festivaline, Aziz Nesin’in imzalı kitabını görsün. Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” isimli romanının ilk baskısının sararmış yapraklarına dokunsun. 4 cilt olan “İnce Memed”i yazan Yaşar Kemal “Neden isyan etmiş?” diye sorgulasın"

Mesela, Üsküdar Belediyesi Sahaflar Çarşısı açtı. Bence diğer belediyeler içinde çok önemli bir örnektir bu proje… Çoğalmasını ümit ederim."