Teğmenler ve tesadüfler!..

İktidar, ortakları ve elbette medyaları, 5 teğmen ile 3 komutanın TSK’dan ihraç edilmelerinden duydukları memnuniyeti gizlemedikleri gibi, onları suçlamayı sürdürüyor.

Fikri takip açısından önceki günkü “Teğmenler için ‘iddianame’ yazdılar” başlıklı yazımızdan başlayalım.

O gün Yeni Şafak Gazetesi’nin internet sitesinde “makale” ve “analiz” denilen dikkat çekici bir yazı yayımlandı. Adeta “hükümete darbe” suçlamasıyla hazırlanmış bir “iddianame” gibiydi.

Teğmenler ve komutanlarına yöneltilen suçlamalardaki yanlışlıklara tek tek cevap verdik.

Yeni Şafak’ın bu yazısı dün gazetede de yayımlandı - ancak epey değiştirilerek.

Örneğin; “TSK’da disiplinin ötesinde bir tehdit: Yemin töreni olayı ve hükümete karşı planlanan provokasyon” şeklindeki başlık, “Disiplin sorunu değil ‘istikrara tehdit’ yapıldı...

“Makale” ve “analiz” ifadeleri çıkartıldı... 

“Durumun bireysel bir tepki olmaktan ziyade organize bir provokasyon olduğu açıkça görülmektedir.”, “Provokasyona zemin hazırlamıştır.”, “Komutanın ya durumu hafife aldığını ya da bilinçli olarak bu provokasyona göz yumduğunu göstermektedir.”, “Hükümetin TSK üzerindeki kontrolünü kaybettiği algısını yaratmayı hedeflemiştir.” şeklindeki, hüküm niteliğindeki ifadeler, kimin söylediği belli olmasa da, “görülüyor”, “gösteriliyor”, “deniliyor”, “vurgulanıyor”, “işaret ediyor” oldu...

“Hükümete karşı, bir provokasyon: Halk nezdinde siyasi bir araç olarak kullanılması” başlığı “Hükümetin TSK üzerindeki etkisini kaybetme algısı” olarak değiştirilirken, Teğmen Ebru Eroğlu’nun, “Malazgirt taburu sahaya” anonsunun sembolik bir mesaj içerdiği cümlesi ile “Hükümeti devirmeye yönelik bir zemin hazırlama” başlığı ve teğmenlerin olayının “FETÖ benzeri bir stratejiyi akıllara getirdiği” ifadeleri çıkarıldı...

En önemlisi; o “Makale/İddianame”nin sonuç bölümündeki “Hükümetin itibarını zedeleme, hükümeti devirmeye yönelik bir zemin hazırlama” suçlamaları ve verilen şu “hüküm” de gazetede yayımlanan metinde yer almadı:

“Özellikle hükümete karşı kamuoyunda oluşturulmak istenen güvensizlik, bu provokasyonun en tehlikeli boyutudur. TSK içindeki bu tür provokasyonların önlenmesi için sadece bireysel disiplin cezaları yeterli değildir... Hükümetin, bu tür olaylar karşısında kararlı ve net bir tutum sergilemesi, hem TSK’nın disiplini hem de ülkenin siyasi istikrarı için hayati önem taşımaktadır.”

ANITKABİR PROVOKASYONU 

“Provokasyon” denmişken; önceki gün bir başka olay yaşandı.

Sosyal medyada altında “Sivil inisiyatif” yazılı bir metinle; “5 genç teğmenimizle birlikte Pazar 2 Şubat Anıtkabir’de buluşuyoruz. Bir milyon kişi hep beraber 12.00’de Anıtkabir’e yürüyoruz. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. Ya hep beraber ya hiçbirimiz.” şeklinde bir duyuru yapıldı.

Olaya hemen müdahale eden teğmenlerin avukatları; bu paylaşımın “maksatlı ve provoaktif bir girişim olduğunu, teğmenlerin böyle bir planının bulunmadığını” açıkladı.

Buradaki dikkat çeken noktaların altını çizelim.

Teğmenler o gün kimseye haber vermeden, sessiz sedasız ve bir başlarına Anıtkabir’e gitmişken, ertesi gün için bu duyurunun yapılmasında amaçlanan neydi?

Kim/kimler olduğu meçhul bu “Sivil inisiyatif”; özellikle Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına destek veren “Genç siviller” hareketini hatırlatmadı mı?

CHP ve Ekrem İmamoğlu’nun son dönemde dillendirdiği, Erdoğan’ın da sert şekilde eleştirdiği, “Ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganının teğmenlere yönelik bu kumpasta kullanılması ne tesadüftü?

ÜMİT ÖZDAĞ'IN TUTUKLANMASI 

Biraz geriye gidelim.

Malûm 2023’te Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni’nde bir teğmenin yakasına Atatürk fotoğrafı takmayı reddetmesi üzerine yaşanan tartışmaların ardından hem bu teğmen ve onu destekleyenler hem de tepki gösteren teğmenler TSK’dan ihraç edildi.

İktidar medyası Atatürk fotoğrafı takılmamasına tepki gösteren teğmenleri “cunta” olarak nitelendirmekle kalmadı, Ümit Özdağ’la bağlantıları olduğunu öne sürdü. Bilindiği gibi, Özdağ geçtiğimiz günlerde bundan değil, ama “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçlamasıyla tutuklandı.

Kara Harp Okulu’ndaki 5 teğmenle ilgili soruşturma sürerken, Tuzla Piyade Okulu’ndaki teğmenlerin WhatsApp yazışmaları, sanki bu teğmenlere aitmiş gibi servis edildi.

Yine o süreçte teğmenlerin avukatlarının bir kısmının “28 Şubat sürecindeki cuntacıların avukatı”, “bazılarının ise Ergenekon sanığı olduğu” vurgulandı.

Bu kadar “tesadüf” gerçekten “tesadüf” olabilir mi?!

BAHÇELİ DE ''CUNTA'' DEDİ  

Bilindiği gibi teğmenlere ilk tepki gösterenlerden birisi Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli olmuştu.

Bahçeli, 5 teğmen ve 3 komutanın TSK’dan ihracından sonra da verilen kararın “doğru ve isabetli” olduğunu belirtirken, karara karşı çıkanlar için “demokrat maskeli darbe severler”, “teğmenler üzerinden organize saldırı ve provokasyon ortamı hazırlamanın peşine takılan sahte ve riyakar Atatürkçüler”, “iç işgâl cephesine tahkimat yapan alçaklar”, “TSK’da kutuplaşma ve cuntalaşma ikliminin oluşmasına sinsi sinsi hizmet edenler” gibi ifadeler kullandı.

Sadece şunu hatırlatmakla yetinelim:

2021 yılında emekli amiraller, “Montrö delinmesin. TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına izin verilmesin” açıklaması yaptığında da Bahçeli, “İbret-i alem için 104 emekli amiralin rütbeleri sökülmelidir. Emeklilik hakları ellerinden alınmalı, emekli maaşları kesilmelidir. Bildiriyle ilgili adli ve idari soruşturma derinleştirilerek tekemmül ettirilmelidir. Arkasında kim var, önünde kimler duruyor; alayı ortaya çıkarılmalı ve milletimize teşhir edilmelidir... Bu suç cezasız kalamaz, kalmayacaktır." demiş;

Açıklamayı, “muhtıra” ve “bal gibi darbe çağrısı” olarak nitelendirmiş;

Amirallere sahip çıkanlara ise “vesayetçi odaklar, demokrasi karşıtları, emperyalizmin piyonları, Türkiye düşmanları, darbe çığırtkanları” suçlamalarını yöneltmişti.

Sonuçta, amirallerin tümü hakkında beraat kararı verildi.

Müyesser YILDIZ

3 Şubat 2025