Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Teröristbaşı ne istiyor; ikinci 'Ergenekon-Balyoz' kumpasının kurulmasını mı?!.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 26’ıncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ Ergenekon kumpası çuvalına atılmadan bir yıl önce yazdığı “Terör Örgütlerinin Sonu” adlı kitapta, şunu vurgulamıştı: 

“Dünyada yaşanan diğer örnekler, koşulsuz silah bırakılmasından ve örgütün tasfiye edilmesinden önce devletlerin herhangi bir adım atmadığını göstermektedir… PKK’nın koşulsuz olarak silah bırakması ve kendini tasfiye etmesiyle örgüte en sağlıklı şekilde son verilebilir. Bundan sonra elbette devlete düşen görev de örgüt mensuplarına bir entegrasyon planının uygulanmasıdır.”

Açılım-saçılımın tam gaz sürdüğü dönemdi ve kitap da yapılanlara/yapılmak istenenlere satır satır cevap gibiydi. Başbuğ’un kitabı çıktığında Silivri Cezaevi’ndeydim. Okuduktan sonra, “Vallahi bu kitap Başbuğ’u Silivri’ye götürmezse iyidir.” dedim. Yanılmadım, 1 yıl sonra da Başbuğ Silivri’ye geldi!.. 

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı şimdiki açılımda durum ne? Teröristbaşı, örgütünü koşulsuz fesh edip, silah bıraktırdı mı? Hayır. Ama her Allah’ın günü iktidarın yeni bir adım atmasını istiyor. 

Yasal dayanağı olmadan Meclis’te kurulan komisyon da bunlardan birisi. 10 gün kadar önceki toplantıda akademisyenlerden birisi, “etkin pişmanlık düzenlemesinin” yapılması önerisinde bulununca, DEM’li Meral Danış Beştaş nasıl zıpladı? Şöyle: 

“Zaten pişmanlık yasası var. Örgüt üyeleri pişman olup dönselerdi, bugün çatışma sona ererdi.  ‘Pişman olsunlar, gelsinler‘, ‘en çok nasıl içeride tutarız, nasıl incitiriz’ zihniyetinden ziyade siyaset yapma talepleri var. Dünyanın her yerinde de bu böyle olmuş.“ dedi ve “pişman olup olmama parantezinin meseleyi çok geri bir noktaya taşıyacağını” kaydetti. 

40 bin insanın ölümüne sebep olmuşlar; küçücük bir pişmanlık veya özür yok, hadsizce bol bol dayatma var.    

MHP'NİN ''KÜRDİSTAN'' SESSİZLİĞİ 

Geçen hafta Meclis çatışı altında yaşananları biliyorsunuz. DEM Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, teröristbaşının özgürlüğü için Diyarbakır’dan gelen kadınlara, “Umudu kuşanan, özgürlüğe yürüyen Diyarbakır'dan, kadim şehirden, Kürdistan'ın dört bir yanından özgürlük için, eşitlik için, demokrasi için, Öcalan'ın özgürlüğü için yürüyen kadınlar hoş geldiniz” diye hitap etti. Salondakiler de hep bir ağızdan; “biji serok Apo” sloganları attı.  

Bu rezalete AKP-MHP cenahı dışında her kesim tepki gösterdi, Savcılığa suç duyurularında bulunuldu. 

TBMM ve PKK komisyonu Başkanı Numan Kurtulmuş’un bile kapalı bir toplantıda, tüm tarafların daha dikkatle olmasını isteyip, “keşke böyle sloganlar olmasaydı” dediği bildirildi. DEM Sözcüsü Ayşegül Doğan ise şunları söyledi: 

“Her siyasi partinin grubuna gelenler, taleplerini iletmek isteyenler slogan atabilir. Her siyasi partinin grubunda slogan atılıyor. Son derece demokratik bir hak. Spesifik ve gizli bir ajandamız yok bizim… Bundan rahatsız olmak ya da bunu işte başka türlü değerlendirmek olsa olsa süreci anlamamışların yapabileceği bir şey olur.”

Tepkilerin büyümesinden olsa gerek; olaydan tam 5 gün sonra İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Kürşat Zorlu atılan sloganları “kabul edilemez” buldu.    

İyi ama orada sloganlar dışında bir de Grup Başkanvekili Koçyiğit’in “Kürdistan” ifadesi vardı. Kimse bunun üzerinde durmadığı gibi, bir gün sonra DEM eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları’nın Erbil’de düzenlenen forumdaki; “Ulus devlet anlayışı tükeniyor… Çözüm, demokratik konfederalizm” hezeyanları ve şu sözleri gündeme dahi gelmedi: 

“Türkiye'nin demokratikleşmesinin önündeki en temel sorunlardan biri Kürt sorunu. Bu salonda olan herkes çok iyi bilir ki 100 yılı aşkın bir süredir bu coğrafyadaki sınırları Skyes-Picot’la aslında neredeyse cetvelle çizilmiş. Kürt kardeşler bir sınırla birbirlerinden ayrılmış... Türkiye'deki barış süreci ve gelişmeleri dört parça Kürdistan coğrafyası için ve Ortadoğu için çok önemli.”

Dahası var. Önceki gün Mardin’de düzenlenen “Mezopotamya’da Halklar, İnançlar ve Demokratik Ortak Yaşam Konferansı”nda konuşan Bahçeli’nin çok sevdiği Ahmet Türk, “Kürdistan’ın dört parçasında siyasi partiler arasında bir diyaloğun oluşturulması konusunda çaba gösterilmesi gerektiğini” bildirirken, Suriye için, “HTŞ Türkiye’ye komşu olacağına Kürtler komşu olsun… Suriye'nin Kürtler açısında kırmızı çizgimiz olduğunu hep birlikte haykırmak durumundayız.” dedi.

Tamam, özellikle teröristbaşını “kurucu önder” ilân eden MHP’nin, sloganlara tepki göstermemesine şaşırılmaz da ya “Kürdistan” işi?!. Oysa 4 yıl önce, “Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları dahilinde Kürdistan diye bir yer yoktur, asla da olmayacaktır… Kürdistan nifakını seslendirmek tarihi bir ihanettir.” diye haykıran Bahçeli’den başkası değildi.    

TERÖRİSTBAŞININ ''SUSTURUN'' RİCASI                    

Teröristbaşının, örgütünün ve sözcülerinin sürece ilişkin en çok kullandığı kavramlar ne? Sadece Türkiye değil, tüm Ortadoğu’yu “demokratik cumhuriyete, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe, barışa, kardeşliğe” kavuşturacaklar!.. Basın özgürlüğü konusundaki hassasiyetleri ise bambaşka!..

Örneğin Ocak ayında Halk TV’ye operasyon yapıldığında; iktidarı, “muhalif basına yönelik baskılarda ve saldırılarda sınır tanımamakla suçlayıp, “Basının neredeyse yüzde 90’ını denetimine almasına rağmen sınırlı sayıdaki muhalif kanala, gazeteye ve sınırlı sayıdaki muhalif gazeteciye tahammül edemeyen iktidar gerçeklerden korkuyor… Gazetecilerin susturulduğu, halkın haber alma hakkının kısıtlandığı bir ortamda ne demokrasiden ne de adaletten söz edilebilir. Ne gerçek gazeteciler ne de toplum ve biz bu saldırılara boyun eğmeyeceğiz.” dediler.

Kalemini halk için kullanan her gazetecinin yanında olduklarını açıkladılar.  

Ama o sözde özgürlükçülükten, şu noktaya geldiler. 

İmralı’nın sesi Pervin Buldan, 3 Ekim’de gerçekleştirdikleri son görüşmede teröristbaşının, medyanın sürece dair dilini beğenmediğini, bu çevrelenin derdinin çözüm ve barış değil, hamaset ve düşmanlık olduğunu söylediğini açıkladı. Peşinden şunları kaydetti: 

“Bazı yorumcuların, habercilerin, kanalların sürecin aleyhine yorumlar, ifadeler kullanması bizim çözeceğimiz bir sorun değil. Çünkü baktığımızda bugün medya da hükümetin elinde, yargı da AKP'nin elinde. Her gücü olan, yaşamın her alanına hakim olan bir iktidardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bütün bunları iyileştirmek, ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi. Ama bu konuda da bir ilerleme kaydedilmediğini de belirtmek istiyorum.”

Özetle iktidarın, yargı yoluyla süreç karşıtlarını susturup “ortadan kaldırmasını” istediklerini açıkladı. 

Haliyle en önce gazetecilerin tepkisini çektiler. Tepkilere ne cevap verdiler dersiniz? 

DEM Grup Başkanvekili Sezai Temelli, önceki gece Tele-1’de, “En büyük bedeli basın ödediği halde şimdi süreci döven, sürece yabancılaşan bir medya var.” iddiasında bulundu…

DEM sözcüsü Ayşegül Doğan, “’Düşman' kalmakta ısrarcısınız! Süreci anlamanızı, empatiyle yaklaşmanızı, barışa el uzatmanızı ya da omuz vermenizi beklemiyoruz. Demokrasi imkânına gölge etmeyin yeter!” diye meydan okudu…    

TERÖRİSTBAŞININ İLK ŞİKAYETİ VE ORKUN ALBAY'IN TUTUKLANMASI 

Pervin Buldan, teröristbaşının o şikâyetlerini 3 Ekim’deki görüşmede dillendirdiğini söyledi, ama bunun öncesi var. 

Şöyle ki; DEM İmralı heyeti 28 Ağustos’taki görüşmeden sonra teröristbaşının, “bu  stratejik hamlenin siyaset ve basın çevrelerinin bir kısmında basitleştirme ya da yok sayma gibi yaklaşımlarla ele alınmasının sürece zarar verdiğini belirttiğini” açıkladı. 

Eylül’ün son haftasında İstanbul’da “Barış gazeteciliği, gazeteciler ne diyor?” başlıklı toplantıda gazetecilerle bir araya gelen PKK komisyonunun DEM’li üyesi Saruhan Oluç, yayınlarından rahatsız olduğu Sözcü, Nefes, Cumhuriyet gazeteleri ile NOW Tv kanalına bu haberleri devletin yaptırdığını öne sürüp, “Habur sendromu yaratmak isteyenler var.” dedi. 

Tesadüf bu ya, tam o arada açılıma karşı çıkan emekli Albay Orkun Özeller tutuklandı!..    

Saruhan Oluç son olarak önceki gün Güneydoğu Gazateciler Cemiyeti’nin düzenlediği “Barış süreçlerinde basın ve medyanın rolü” başlıklı panelde, “medyada bir üslup ve dil değişikliğine ciddi şekilde ihtiyaç olduğunu” belirtirken, “Bazı askeri ve sivil bürokrasi çevrelerinin sürecin ilerlemesini istemediğini” de öne sürüp, “Güven arttırıcı atımların atılması şart” dedi.  

SAKIK GİZLİ TANIK BAŞBUĞ SANIK      

Tüm bunlardan sonra Ergenekon ve peşinden gelen Balyoz kumpasları hatırlanmaz mı?!.

Bir yandan sözde Ergenekon’un PKK’yı da yönettiği öne sürülürken, öte yandan İmralı'da masaya oturulup Oslo’nun, Habur’un temelleri atıldı. 

O zaman’ın DEM’i olan BDP ve DTK’dan isimler Ergenekon davasına müdahillik talebinde bulundu… 1993’te Bingöl’de silahsız 33 askerimizin şehit edilmesi başta olmak üzere çok sayıda saldırıyı planlayıp yöneten Parmaksız Zeki kod Şemdin Sakık “Deniz” adıyla gizli tanık yapıldı. 

Ergenekon kumpası İmralı Notları’nda da epey yer aldı. Teröristbaşı bir yandan, “Beni anlamış olsalar, Ergenekon olmazdı… Ergenekon’un bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. PKK’nın gücü Erdoğan’ın yaşamasını sağladı” iddiasında bulunurken öte yandan, “Ordunun bizimle çözüme gitmek isteyen kesimi de Ergenekon’la birlikte tasfiye edildi. ABD yaptı bunları, yoksa Tayyip Bey bir onbaşıyı bile tasfiye edemez. Cemaatin savcıları eliyle bunları yaptılar…  Türkiye’yi gladioya, Ergenekon’a, Özel Harp Dairesine teslim etmeyeceğiz. Bunun siyaseti burada yapılıyor. Türkiye’nin asıl siyaseti burada yapılıyor. AKP bunu yapamaz. Erdoğan bana başka tavır aldırmasın. PYD gücünü koruyacak.” dedi.

Teröristbaşı ile sözcüleri, AKP’ye yargı eli dahil açılım karşıtlığını “ortadan kaldırma” çağrısında bulunduğuna göre, bize de şunu sormak düşer: 

Ne istiyorsunuz; ikinci Ergenekon kumpasının kurulmasını mı?!. 

Müyesser YILDIZ

13 Ekim 2025