İnsanın yaşam alanının denizden karaya kaymasıyla işlevini yitiren üçüncü göz kapağı, iki ayak üzerinde denge sağlaması sonrası körelen kuyruk sokumu kemiği ve otlarla beslendiği bin yıllardan kalan apandis. Charles Darwin 1859’da yayımladığı Türlerin Kökeni isimli eserinden sonra 1871 yılında yayımlayacağı İnsanın Türeyişi isimli eseri için uygun ortamın gelişmesini beklediğini söyler. Uygun ortamdan kasıt toplumsal kabulün gerçekleşebilmesi için gerekli bilinmez süredir. İnsan ve insana dair her şey böyledir; değişir. Değişmesi de değiştiğini fark etmesi de, fark ettiği değişimi kabullenmesi de zaman alır. Kimi zaman tek bir insan ömrüne sığabilen gelişim ve değişim, bazen tamamlanmak için bin yıllara ihtiyaç duyar.
İnsanlar diğer memelilere nazaran önceki neslinin dış dünyayı algıladığı ve anlamlandırdığı seviyeye gelebilmek için gerçekten kısa bir ömre sahiptir. Üstelik bu kısa ömrün oldukça küçük bir kısmını gelişerek geçirebilir. Keza ilkel temel ihtiyaçlar döngüsünü çoktan aşmış, kendi türü ve diğer türlerin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyecek seviyeye gelmiştir. İnsanın zihnî gelişimi ise ortalama ömrünün henüz ilk çeyreğinde büyük oranda sonlanır. Gelişim tamamlandıktan sonra insan zihinsel olarak değişemez, yalnızca tecrübelenir ve bedenen yaşlanır. Eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi gibi bugünlerde iyiye ve güzele dair konuşulan pek çok kavram da insanın henüz çok yakın zamanda deneyimlemeye başladığı olgulardır. Bizler için kelebeğin ömrü neyse, bu kavramlar için de insan hayatı o kadar kısadır. İşte tam da bu sebeplerle görülmemiş icatlar, duyulmamış düşünceler ve akla gelmemiş katliamlar Avrupa’nın birçok noktasında kısacık bir sürede peşi sıra karşımıza çıkar.
Bugünün temel ilkelerinin oluştuğu 18. yüzyıl sonlarındaki giyotin devriminin özgürlük düşüncesi bizim gibi birçok geri kalmış toplumda giriş ve gelişmesinden kopuk sonuçlara neden oldu. 1973’te İspanya’da Franco diktatörlüğü, Yunanistan’da albaylar cuntası, İran’da İslam devrimi öncesi Pehlevi monarşisi, Afganistan’da bugünle kıyas kabul etmez demokrat bir yönetim bulunuyorken yarım yüzyılda bahsi geçen coğrafyaların kaderlerini belirleyen değişimler yaşandı.
Günümüzde her coğrafyada aynı başkalaşımı göçmenlik kavramı üzerinden deneyimliyoruz. İnsandan olma ve insandan doğma memeliler olarak aslında birbirimizden ne denli farklı olduğumuzu, birlikte yaşamaya ne denli uygun olmadığımızı, adeta birbirimizin kurdu olduğumuzu yaşayarak öğreniyoruz. Yaşadığımız bu çağda insan aklının ve kamu yönetiminin mevcut bütçe ve insan gücüyle olan biten her şeyin bin bir ihtimalinin projeksiyonunu yapmamış olması mümkün değil. O halde birileri neden etrafı kırmızıya boyayıp boğaları serbest bırakıyor, kurtlarla kuzuları aynı yerde barınmaya zorluyor, delileri tımarhaneden, hastaları hastaneden dışarı salıyor? Sanıyorum her birimizin cevabını yaşayacağı sorular bunlar.
Ancak bitirmeden önce 50 sene geriden gelmemize neden olan sorulara geçmemiz gerekiyor. Kurt ile kuzuyu kardeşçe yaşatmak, yerden aldığımız taş parçasını bıraktığımızda yükselmesini beklemeye benziyor. Nasıl ki Fransız İhtilali’nden giyotini çıkarmak mümkün değilse, Fransız İhtilali’nden dünyaya yayılan güzel fikirler de ancak eğitimi yüksek bir toplumda yeşerebilir. Eğitim ise insanın zihinsel gelişimi gereği ancak ömrün ilk çeyreğinde mümkün olabilir. Yani köydeki çoban ile köydeki çobanla benim oyum bir mi diyenin oyunun bir olabilmesi için her ikisinin zihinsel gelişimi tamamlanmadan önce gerekli asgari eğitimi doğru süre zarfında almış olması gerekir. Yani hakikatten eğitim şart. İyi eğitilmemiş bir beyin cerrahından başarılı ameliyatlar beklemek nasıl mümkün değilse iyi eğitilmemiş birinin de beynini doğru kullanmasını beklemek o kadar anlamsız olur. İnsanın boyu nasıl yaşamın ilk parçasında uzayıp duruyorsa eğitiminin de çağın gerçeklerine uygun halde kısıtlı vakitte yapılmamış olması gerekir, aksi durumda bu canlıdan ömrünün sonuna kadar doğru kararlar almasını beklemek hayalcilikten öteye gitmez. Doğru zamanda doğru şekilde eğitilmemiş insana verilen hak ise o insanı kurtlaştırır, doğru insanı kuzulaştırır. Yani esasında insan insanın değil, cahil arifin, kötü iyinin kurdudur. İçinde bulunduğumuz çağda demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları hakkında evrilmemiz gereken seviye bu kavramları kavramadan sırf dünya güneşin etrafında 18 kere döndü diye doğuştan sahip olma usulünü terk etmektir. Aksi halde özellikle bizimki gibi az gelişmiş coğrafyalarda kuzu kurdun insafına terk edilmiş olur.
İnsanın yaşam alanının denizden karaya kaymasıyla işlevini yitiren üçüncü göz kapağı, iki ayak üzerinde denge sağlaması sonrası körelen kuyruk sokumu kemiği ve otlarla beslendiği bin yıllardan kalan apandis. Charles Darwin 1859’da yayımladığı Türlerin Kökeni isimli eserinden sonra 1871 yılında yayımlayacağı İnsanın Türeyişi isimli eseri için uygun ortamın gelişmesini beklediğini söyler. Uygun ortamdan kasıt toplumsal kabulün gerçekleşebilmesi için gerekli bilinmez süredir. İnsan ve insana dair her şey böyledir; değişir. Değişmesi de değiştiğini fark etmesi de, fark ettiği değişimi kabullenmesi de zaman alır. Kimi zaman tek bir insan ömrüne sığabilen gelişim ve değişim, bazen tamamlanmak için bin yıllara ihtiyaç duyar.
İnsanlar diğer memelilere nazaran önceki neslinin dış dünyayı algıladığı ve anlamlandırdığı seviyeye gelebilmek için gerçekten kısa bir ömre sahiptir. Üstelik bu kısa ömrün oldukça küçük bir kısmını gelişerek geçirebilir. Keza ilkel temel ihtiyaçlar döngüsünü çoktan aşmış, kendi türü ve diğer türlerin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyecek seviyeye gelmiştir. İnsanın zihnî gelişimi ise ortalama ömrünün henüz ilk çeyreğinde büyük oranda sonlanır. Gelişim tamamlandıktan sonra insan zihinsel olarak değişemez, yalnızca tecrübelenir ve bedenen yaşlanır. Eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi gibi bugünlerde iyiye ve güzele dair konuşulan pek çok kavram da insanın henüz çok yakın zamanda deneyimlemeye başladığı olgulardır. Bizler için kelebeğin ömrü neyse, bu kavramlar için de insan hayatı o kadar kısadır. İşte tam da bu sebeplerle görülmemiş icatlar, duyulmamış düşünceler ve akla gelmemiş katliamlar Avrupa’nın birçok noktasında kısacık bir sürede peşi sıra karşımıza çıkar.
Bugünün temel ilkelerinin oluştuğu 18. yüzyıl sonlarındaki giyotin devriminin özgürlük düşüncesi bizim gibi birçok geri kalmış toplumda giriş ve gelişmesinden kopuk sonuçlara neden oldu. 1973’te İspanya’da Franco diktatörlüğü, Yunanistan’da albaylar cuntası, İran’da İslam devrimi öncesi Pehlevi monarşisi, Afganistan’da bugünle kıyas kabul etmez demokrat bir yönetim bulunuyorken yarım yüzyılda bahsi geçen coğrafyaların kaderlerini belirleyen değişimler yaşandı.
Günümüzde her coğrafyada aynı başkalaşımı göçmenlik kavramı üzerinden deneyimliyoruz. İnsandan olma ve insandan doğma memeliler olarak aslında birbirimizden ne denli farklı olduğumuzu, birlikte yaşamaya ne denli uygun olmadığımızı, adeta birbirimizin kurdu olduğumuzu yaşayarak öğreniyoruz. Yaşadığımız bu çağda insan aklının ve kamu yönetiminin mevcut bütçe ve insan gücüyle olan biten her şeyin bin bir ihtimalinin projeksiyonunu yapmamış olması mümkün değil. O halde birileri neden etrafı kırmızıya boyayıp boğaları serbest bırakıyor, kurtlarla kuzuları aynı yerde barınmaya zorluyor, delileri tımarhaneden, hastaları hastaneden dışarı salıyor? Sanıyorum her birimizin cevabını yaşayacağı sorular bunlar.
Ancak bitirmeden önce 50 sene geriden gelmemize neden olan sorulara geçmemiz gerekiyor. Kurt ile kuzuyu kardeşçe yaşatmak, yerden aldığımız taş parçasını bıraktığımızda yükselmesini beklemeye benziyor. Nasıl ki Fransız İhtilali’nden giyotini çıkarmak mümkün değilse, Fransız İhtilali’nden dünyaya yayılan güzel fikirler de ancak eğitimi yüksek bir toplumda yeşerebilir. Eğitim ise insanın zihinsel gelişimi gereği ancak ömrün ilk çeyreğinde mümkün olabilir. Yani köydeki çoban ile köydeki çobanla benim oyum bir mi diyenin oyunun bir olabilmesi için her ikisinin zihinsel gelişimi tamamlanmadan önce gerekli asgari eğitimi doğru süre zarfında almış olması gerekir. Yani hakikatten eğitim şart. İyi eğitilmemiş bir beyin cerrahından başarılı ameliyatlar beklemek nasıl mümkün değilse iyi eğitilmemiş birinin de beynini doğru kullanmasını beklemek o kadar anlamsız olur. İnsanın boyu nasıl yaşamın ilk parçasında uzayıp duruyorsa eğitiminin de çağın gerçeklerine uygun halde kısıtlı vakitte yapılmamış olması gerekir, aksi durumda bu canlıdan ömrünün sonuna kadar doğru kararlar almasını beklemek hayalcilikten öteye gitmez. Doğru zamanda doğru şekilde eğitilmemiş insana verilen hak ise o insanı kurtlaştırır, doğru insanı kuzulaştırır. Yani esasında insan insanın değil, cahil arifin, kötü iyinin kurdudur. İçinde bulunduğumuz çağda demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları hakkında evrilmemiz gereken seviye bu kavramları kavramadan sırf dünya güneşin etrafında 18 kere döndü diye doğuştan sahip olma usulünü terk etmektir. Aksi halde özellikle bizimki gibi az gelişmiş coğrafyalarda kuzu kurdun insafına terk edilmiş olur.
Çok Okunanlar
Jose Mourinho'dan Ronaldo ve Talisca açıklaması!
BEDAŞ 24 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Galatasaray Bodrum FK’yi yenerken, Muslera ve Kerem arasında gerginlik
Teğmenlerin Komutanlarının 'Suçu'!...
Bolu'da kar yağışı kazaya neden oldu, otoyol ulaşıma kapandı
Öğretmenler Gününde, Eğitim Devrimi için bir manifesto
CHP'li Belediye Başkanı Günay'ın oğlu son yolculuğuna uğurlandı
Narin’in ölümünde şüpheler artıyor! Teker teker inceledi
23 Kasım Cumartesi reyting sonuçları
Muslera ve Kerem Demirbay arasında gerginlik