İstanbul’un arka sokaklarında bir ‘Geçiş’ hikayesi
İstanbul’un büyülü sokaklarında, kaybolmakla kendini bulmak arasındaki o ince çizgide geçen dokunaklı bir yolculuk: Levan Akın’ın “Crossing” filmi, hem kalplere hem de vicdanlara sesleniyor.
12punto
Hilal Özdemir
Bu hafta hangi filmi yazsam diye düşünürken, geçtiğimiz yıl adından sıkça söz ettiren Crossing filminin bir dijital platformda yer aldığını öğrendim ve bilgisayarın başına geçip izlemeye başladım.
And Then We Danced ( Ve Sonra Dans Ettik) filmiyle adını geniş kitlelere duyuran Gürcü asıllı İsveçli yönetmen Levan Akın, Crossing (Geçiş) filmiyle kamerasını İstanbul’a çeviriyor.
Crossing, Levan Akın’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği 2024 yılı İsveç, Danimarka, Fransa, Türkiye ve Gürcistan ortak yapımı film. Başrollerini Mzia Arabuli, Lucas Kankava ve Deniz Dumanlı paylaştığı film, dünya prömiyerini 2024'te 74. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde Panorama bölümüne gerçekleştirdi.
Lia: ‘Görünen o ki İstanbul, insanların kaybolmaya geldiği bir yer’
Film, Lia’nın trans yeğeni Tekla’yı bulmak için Gürcistan’dan İstanbul’a uzanan yolculuğunu merkeze alıyor. Lia, kız kardeşine verdiği bir sözü tutmak için yola çıkıyor. Batum’da, eski öğrencisi Zaza ve onun ele avuca sığmaz kardeşi Achi ile karşılaşıyor. Achi, Tekla’nın İstanbul’da olduğunu bildiğini söyleyince, bu umut Lia’yı dev bir metropolün bilinmezliklerine sürüklüyor.
İki koldan ilerleyen senaryoda, Lia’nın arayışı ve Türkiye’de trans birey olan Evrim’in yaşadıkları onları aynı noktada buluşturuyor.
Lia, çocukken babasıyla birlikte yaptığı İstanbul gezisinin tarih öğretmeni olmak için ona ilham verdiğini söylese de bu defa o tarihi şehrin sert yüzüyle tanışıyor. Dilini bile bilmediği bu koca şehirde, peşinde Achi ile sokak sokak yeğenini aramaya başlıyor. Seyirci de onlarla İstanbul turuna çıkıyor. Bir yanda deniz manzarası, kız kulesi, tarihi yapılar, diğer yanda ise İstanbul’un arka sokaklarında yaşayan insanların hayatları…
Ülkemizde toplumun büyük bir kesimi tarafından dışlanan, çeşitli iş kollarında kendilerine yer bulamayan translar hayatlarını devam ettirmek için seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor.
Lia: Yalnızca el alem ne der diye düşündük’
Lia, yapı olarak sert bir karakter gibi görünse de ilerleyen sahnelerde anlıyoruz ki geçmişte yeğeninin durumuna karşı verdiği tepkilerden dolayı pişman olmuş. Aradan geçen zaman Lia’nın da ‘geçiş’ini tamamlamasını ve artık bu durumu kabullenmesini sağlamış.
Şimdi gelelim filmin bir diğer önemli karakteri olan trans birey Evrim’e. Evrim bir yanda Beyoğlu’nun arka sokaklarında kendisi gibi olan insanlara gönüllü avukatlık yaparken diğer yanda da yeni kimliğini almak için uğraşır. Kimlik almak için gittiği hastanede doktorlar ve diğer çalışanların Evrim’e olan tavırları, Türkiye’de trans birey olmanın zorluklarını gözler önüne seriyor.
Film iki farklı koldan ilerliyor gibi görünse de aslında Evrim’in yaşadıklarından, Tekla’nın da Türkiye’ye geldiği süreçte karşılaştığı zorlukları anlıyoruz.
Tekla ve Lia’yı buluşturan da bu ortak dertler oluyor. Evrim ve Lia birbirinin dillerini bilmese de anlaşmanın bir yolunu buluyor.
Crossing, yalnızca hikayesi İstanbul’da geçtiği için değil, filmde kullanılan müziklerle de Türk izleyicisinin ilgisini çekti. Neşet Ertaş’tan Selda Bağcan’a, Müslüm Gürses’ten Sezen Aksu’ya, Türk Halk Müziği’nden arabeske kadar pek çok esere yer veriyor.
‘Bir Anadan Dünyaya Gelen Yolcu’ türküsüyle Batum’dan başlayan yolculuğa, İstanbul’daki vapur seferinde ‘Seher Yeli Nazlı Yare’ türküsü eşlik ediyor. Beyoğlu gecelerinde rakı içip kendinden geçen Lia, ‘Gamzedeyim Deva Bulmam’ şarkısı ile hüzünleniyor, sonrasında ‘Kibar Yarim Esmerim’ ile gecenin karanlığında yıldız gibi parlıyor.
Crossing, Batum’dan İstanbul’a uzanan bir yolculukta her karakterin kendi “geçiş”ini yaşadığı bir hikâye. Bu geçişler kimi zaman sancılı olsa da, sonunda herkes kendi dönüşümünü tamamlıyor. Film, izleyiciyi hem İstanbul’un büyüsüne hem de toplumsal gerçeklerin sert yüzüne ortak ederken, empati ve anlayış üzerine güçlü bir mesaj veriyor. Levan Akın, Crossing filmiyle Gürcü ve Türk toplumunun ataerkil yapısı, LGBT+ bireylere bakış açısının benzerliğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
İstanbul, bazen insanların kaybolmak bazen de kendini bulmak için geldikleri bir şehir. Bizim payımıza hangisinin düştüğünü film bittiğinde uzun uzun düşünüyoruz.
Diğer Haberler
-
Hilal Özdemir yazdı: Dr. Kemal’in binemediği Kiyarüstemi’nin asansörü… -
Hilal Özdemir yazdı: Cemal Süreya’nın 'Düz Ovası' İran’ın yalnızlığı… -
Hilal Özdemir yazdı: Pir Sultan Abdal’dan, Balzac’a… Örümcek ağındaki adalet -
Hilal Özdemir yazdı: Kızancıklı Naciye’nin göbeğinde sallanan Osmanlı ve ‘Değirmen’in suyu