Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Av. Deniz Ali İlkem Demir-Av. Mehmet Ruşen Gültekin: Sanatsal ifade özgürlüğü anayasal haktır

Av. Deniz Ali İlkem Demir ve Av. Mehmet Ruşen Gültekin, Manifest konseri ve Mabel Matiz örnekleri üzerinden sanatsal ifade özgürlüğünün Anayasa ve uluslararası hukukla güvence altında olduğunu, keyfi soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Av. Deniz Ali İlkem Demir-Av. Mehmet Ruşen Gültekin: Sanatsal ifade özgürlüğü anayasal haktır

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de iki farklı sanatçının başına gelenler, sanatın hâlâ hukuk bir sopa olarak kullanılarak sınırlandırılmaya çalışıldığını gösteriyor. Manifest grubu, 6 Eylül’de Küçükçiftlik Park’ta sahne aldıktan sonra “hayasızca hareketler” suçlamasıyla soruşturma geçirdi; Mabel Matiz ise “Perperişan” şarkısı nedeniyle müstehcenlik iddiasıyla yargının gündemine taşındı.

Manifest konseri +18 yaş sınırıyla, biletli ve kapalı bir etkinlikti. Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesi, yalnızca “alenen cinsel ilişkide bulunma” ve “teşhircilik” eylemlerini suç sayar. Konserde sergilenen dans performansları ise bu kapsamın dışında kalır. Teşhircilik yalnızca, kişinin cinsel organı veya cinsel nitelikteki vücut bölgesini aleni şekilde göstermesi hâlinde gündeme gelir. Dolayısıyla ortada suç oluşturacak bir eylem bulunmamaktadır.

Benzer şekilde Mabel Matiz’in şarkısı da TCK 226. madde kapsamında değerlendirildiğinde kanunda suç olarak tanımlanmamıştır. Madde, müstehcen içeriklerin yayılmasını suç saymakla birlikte, aynı maddenin 7. fıkrası sanatsal ve edebi değeri olan eserler için açık bir istisna öngörür; çocukların erişiminin engellenmesi koşuluyla bu tür eserler hakkında müeyyide uygulanamaz. Dolayısıyla şarkı sözleri, toplumun oldukça göreceli bir kavram olarak “ahlak” kurallarına uymadığı iddiasına bakılmaksızın ifade özgürlüğü kapsamındadır ve hukuka uygundur. Bu nedenle başlatılan soruşturma, sanatçının Anayasa ve TCK ile güvence altına alınmış ifade özgürlüğüne müdahale niteliği taşımaktadır.

ADLİ KONTROL TEDBİRLERİ

Her iki dosyada uygulanan adli kontrol tedbirleri de tartışmaya açıktır. Mabel Matiz’e getirilen yurt dışına çıkış yasağı ve imza yükümlülüğü, Manifest üyelerine konulan yurt dışı yasağı yukarıda anlattığımız bilgiler ışığında hukuka aykırıdır. Ortada suç yoksa koruma tedbirleri uygulanamaz.  Ayrıca uygulama da hukuka aykırıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre adli kontrol, yalnızca kuvvetli suç şüphesi ve somut tehlike hâlinde öngörülmüştür. Burada ise ne ciddi bir suç şüphesi vardır ne de kaçma ya da delil karartma riski. Bu tedbirler, adli kontrolün istisnai niteliğini aşarak pratikte olmayan cezanın peşinen cezalandırılması niteliğini kazanmış bir haldedir. 

ANAYASA BAKIMINDAN SANATIN KORUNMASI

Sanatsal ifade özgürlüğü, yalnızca toplumda kabul gören veya zararsız bulunan fikirler için değil; kimi zaman rahatsızlık veren, şoke eden veya alışılmış kalıpları zorlayan eserler için de geçerlidir. Bu özgürlüğe yapılacak sınırlama, yalnızca gerçekten zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması durumunda ve ölçülülük ilkesine uygun olarak meşru sayılabilir. Aksi hâlde, sınırlama, Anayasa’nın 26., 27. ve 64. maddelerinde güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleri ihlal eder.

Anayasa’nın 64. maddesi devlete sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı destekleme, eserleri koruma ve sanat sevgisini yaygınlaştırma yükümlülüğü getirir. 27. madde ise bilim ve sanat özgürlüğünü güvence altına alır; herkes bilimi ve sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma ve araştırma hakkına sahiptir. Yalnızca bazı kişilerin hoşuna gitmediği veya toplumun belirli bir kesiminin “göreceli” ahlak hassasiyetini zedelediği gerekçesiyle bir eser yasaklanamaz. Bu tür uygulamalar hem Anayasa’nın eşitlik, özgürlük ve hukuk devleti ilkeleri ile çelişir hem de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında vurgulandığı gibi ifade özgürlüğüne müdahale teşkil eder.

Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları da sanatsal ifade özgürlüğünün geniş yorumlanması gerektiğini ortaya koyar. AİHM, özellikle Handyside v. United Kingdom (1976) kararında, bir eserin “rahatsız edici, şoke edici veya rahatsızlık veren” nitelikte olmasının, ifade özgürlüğünün sınırlandırılması için tek başına yeterli olamayacağını vurgulamıştır. Mahkeme, demokratik toplumun gelişimi için sanatsal ve edebi ifadelerin korunmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir.

Hukuk sistemi, bir sanat eserinin yalnızca bazı kişilere hoş gelmediği gerekçesiyle yasaklanmasına izin veremez. Belirli bir görüşe katılmamak veya başka bir düşünceyi tercih etmek, eserin sınırlandırılması için hiçbir şekilde temel oluşturamaz. Doğru veya yanlış nitelemesi, özünde değer yargısı içerir; hukuk düzeninde suç sayılmayan bir davranış, yalnızca beğenilmediği için yasaklanamaz. Bu kanunilik ilkesine aykırıdır. Toplumsal hassasiyet veya değişken ahlak normları üzerinden suç tanımlamak mümkün değildir. Yargıtay içtihatları ve AYM kararları da bu görüşü desteklemekte, sanatsal ifadeye yönelik keyfi kısıtlamaların Anayasa’ya aykırı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Özetle, Manifest konseri ve Mabel Matiz’in şarkısı örneklerinde görüldüğü üzere, sanatsal ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler hem Anayasa’nın güvence altına aldığı haklara, hem de uluslararası hukuk normlarına aykırıdır. Sanat, sadece beğenilen değil, sorgulayan ve düşündüren tüm ifadeleriyle korunmalıdır; keyfi yasaklamalar demokratik hukuk düzeni ile bağdaşmaz.

Mabel Matiz’in de vurguladığı gibi, kamu düzeni veya toplum sağlığı bir şarkıyla sarsılacak kadar kırılgan değildir. Sanat eserleri, toplumların geçici değer yargılarının ötesinde bir etkiye sahiptir; bu nedenle, dönemsel ahlak anlayışlarının değişkenliğinden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Sanat, sadece toplumun hoşuna giden veya rahat kabul edilen ifadelerle sınırlı değildir; sorgulayan, düşündüren ve bazen rahatsız eden tüm yaratıcı ifadelerle birlikte korunmalıdır.

SONUÇ

Manifest ve Mabel Matiz soruşturmaları, Türkiye’de sanat ve ifade özgürlüğünün sıkıntılarını bir kez daha ortaya koyuyor. Hukuk sistemi, sanatçıları baskı altında bırakacak veya eserleri değerlerinden bağımsız olarak sınırlayacak uygulamalardan uzak durmalıdır. Sanat, kurallardan çok daha kalıcıdır; geçici değer yargılarına hapsedilemez. Sanat, hukuk ve anayasa güvence altındaki özgürlüğüyle var olmalı, rahatsız edici ve düşündürücü yönleriyle özgürce varlığını sürdürmelidir.

Av. Deniz Ali İlkem Demir-Av. Mehmet Ruşen Gültekin


Haber Kaynağı : 12punto

Av. Deniz Ali İlkem Demir Mehmet Ruşen Gültekin
Wodo Network