Ayşe Barım’ın tutuklanma süreci üzerine hukuki bir değerlendirme
Av. Dr. Mehmet Ruşen Gültekin ve Av. Deniz Ali İlkem Demir, oyunculuk sektöründe tekelleşme iddialarıyla gündeme gelen ve sonrasında başlatılan Gezi Parkı soruşturması kapsamında tutuklanan menajer Ayşe Barım'ın tutuklanma sürecini değerlendirdi.

Ayşe Barım, ilk olarak 26 Eylül 2024 tarihinde bir gazetecinin köşe yazısında, oyunculuk sektöründeki tekelleşme iddialarının merkezinde yer aldığı iddiasıyla gündeme geldi. Rekabet Kurumu, 8 Ocak 2025’te, Ayşe Barım’ın da kurucusu olduğu ID İletişim isimli şirketin de aralarında bulunduğu 21 şirket hakkında soruşturma başlattı. ID İletişim, tekelleşme iddialarını reddetse de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 10 Ocak’ta konuya ilişkin soruşturma başlattı. Soruşturma sürecinde, 13 Ocak’ta Barım’a yurt dışına çıkış yasağı getirildi.
24 Ocak 2025 tarihinde ise bu sefer menajer Ayşe Barım, Gezi Parkı olaylarının planlayıcılarından biri olduğu iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini devirmeye veya görevini yerine getirmesini engellemeye teşebbüs etme" suçlamasıyla gözaltına alındı. Barım’ın ardından oyuncular Halit Ergenç, Dolunay Soysert, Rıza Kocaoğlu, Mehmet Günsür gibi isimler de ifadeye çağrıldı. 27 Ocak 2025’te Ayşe Barım hakkında tutuklama kararı verildi. Yani, Ayşe Barım, 12 yıl önceki Gezi Parkı protestolarına katıldığı gerekçesiyle tutuklandı. Oyuncular Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu hakkında ise “yalan tanıklık” suçundan soruşturma başlatıldı ve akabinde kamu davası açıldı.
Türkiye'deki hukuk sistemi, suç ve ceza konusunda belirli kurallar etrafında şekillenir. Ancak son dönemde, ceza hukukunun farklı yönleri ve uygulamalarında ciddi hukuki sorunlar gündeme gelmiştir. Bu bağlamda, özellikle Ayşe Barım hakkında verilen tutuklama kararı hem anayasa hem de ceza hukuku açısından önemli hukuki hatalar içermektedir.
ETKİ AJANLIĞI VE HUKUKİ BELİRSİZLİKLER
Ayşe Barım’ın tutuklanmasına gerekçelerinden biri olarak, Türkiye’de son dönemde gündeme gelen 'etki ajanlığı' suçlaması gösterilmiştir.
Bu kavram, bir önceki yargı reform taslağında yer almış ve bu şekilde kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştı. Ancak yapılan eleştiriler ve muhalefetin tepkileri sonucunda bu düzenleme yasal bir statüye kavuşmamıştır. Yine de Ayşe Barım’ın tutuklanma kararında hakkında 'etki ajanlığı' kavramına yer verilerek yürürlükte olmayan bir yasaya dayanılmıştır.
Etki ajanlığı, Türk Ceza Kanunu’nun 'Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk' bölümüne eklenmesi planlanan bir madde ile bağlantılıdır. Ancak bu maddenin içeriği, hukuk sisteminin temel ilkeleriyle ciddi çelişkiler içermektedir. 9. Yargı Paketi olarak adlandırılan teklif taslağında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339. maddesinden sonra eklenmesi düşünülen TCK 339/A maddesinde belirtilen suç tanımında yer alan 'devletin iç ve dış siyasal yararları aleyhine işlenen suçlar' veya 'bir organizasyonun stratejik çıkarları doğrultusunda işlenen suçlar' gibi ifadeler, belirsiz ve politik yorumlara açık kavramlardır.
Bu tür belirsiz ifadelerin yasa metninde yer alması, suçların tanımını öngörülemez kılar ve bunun sonucunda yargılama makamlarına aşırı geniş bir takdir yetkisi verir. Böylece suçun maddi unsurlarının belirsizliği, kanuni güvenceyi ortadan kaldırır ve ceza yargılamasında hukuki öngörülebilirlik ilkesine aykırıdır.
Bu düzenlemenin, hukuki anlamda belirsizlik taşıyan ve cezalandırma açısından öngörülemez sonuçlar doğuracak bir suç tanımı içerdiği aşikardır. Oysaki hukuk devletinin temel ilkelerinden biri, suç ve cezanın yasal olarak açık bir biçimde tanımlanmış olmasıdır. Bu belirsizlik, mahkemelerin kararlarını keyfi hale getirebilir ve sanıkları suçsuzluklarını ispatlamada büyük bir zorlukla karşı karşıya bırakabilir. Ancak bu düzenleme henüz yürürlüğe girmediği halde, Ayşe Barım’ın tutuklanmasına dayanak olarak gösterilmesi, açıkça hukuki bir hata teşkil etmektedir.
YÜRÜRLÜKTE OLMAYAN BİR DÜZENLEMENİN GEREKÇE OLARAK KULLANILMASI
Ayşe Barım’ın tutuklanmasına dayanak olarak gösterilen 'etki ajanlığı' suçlaması, şu anda hukuken geçerli olmayan bir düzenlemeye dayanmaktadır. Meclis’te kabul edilen ve kamuoyunda 'etki ajanlığı' olarak bilinen bu teklif gelen tepkilerin ardından geri çekilmiş ve hukuki bir düzenleme yapılmamıştır. Bu bağlamda, yürürlükte olmayan bir suçtan dolayı tutuklama kararı verilmesi hukuken geçerli değildir. Bu tür bir yasal belirsizliğin suçlama olarak kullanılması, ceza hukukunun temel prensipleriyle çelişmektedir.
AYŞE BARIM’IN TAHLİYE KARARINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
Ayşe Barım’ın avukatı, müvekkilinin tutukluluğuna itiraz ederek Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvurmuş ve mahkeme, Barım’ın tahliyesine karar vermiştir. Ancak bu kararın hemen ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, karar uygulanmadan önce itirazda bulunmuştur. İtiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesi, Barım’ın yeniden tutuklanmasına hükmetmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 271. maddesi uyarınca, merciin verdiği kararların kesin olduğudur.
Bir diğer deyişle, Asliye Ceza Mahkemesinin tahliye kararına itiraz diye bir yol yoktur. Dolayısıyla Başsavcılığın itirazı yok hükmündedir. O halde Ayşe Barım hakkında sonradan yok hükmündeki itiraza göre verilen Ağır Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı yok hükmündedir. Şu hâlde ortaya vahim bir durum çıkmıştır. Hukuken Ayşe Barım hakkındaki tutuklama kararı yok hükmünde olduğundan esasen bir yargı kararına dayanmadan cezaevinde tutulmaktadır.
Diğer taraftan, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan menajer Ayşe Barım’ın tahliyesine karar veren İstanbul 8. Asliye Ceza Hâkimi Fatih Kapan’ı görevden almıştır. Kapan, tüketici mahkemesi hakimliğine atanmıştır. Ayşe Barım’a tahliye kararı veren hâkimin başka bir mahkemeye atanması ve hakkında soruşturma başlatılması hukuki açıdan oldukça tartışmalıdır. Bu tür bir uygulama, yargı bağımsızlığını ve doğal yargıç ilkesini ihlal etmektedir. Mahkemelerin kararlarına yönelik baskılar, yargının bağımsızlığına zarar verir ve adaletin doğru bir şekilde sağlanması noktasında ciddi engeller oluşturur.
Kaldı ki, yazımızda belirttiğimiz üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre Ayşe Barım’a verilen tahliye kararı açık ve kesin bir şekilde ortadayken, kendisine uygulanmaya çalışılan hukuk, yasada yer almayan bir düzenlemeye dayanmaktadır. Dahası, Ayşe Barım hakkında verilen ilk tutuklama kararında yer alan 'etki ajanlığı' suçlaması da yasada hiçbir dayanağa sahip olmayan, tamamen keyfi bir uygulamadır. Bu durum, Ayşe Barım’a karşı mevcut hukukun uygulanmadığını gözler önüne sermektedir. Hukuk, kişilerin haklarını güvence altına almak için vardır, ancak burada yaşananlar, hukukun değil, keyfiliğin hâkim olduğu bir durumu yansıtmaktadır.
Sonuç olarak, yukarıda ortaya konan hususlar ışığında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söylemek şimdiden mümkündür. Ayşe Barım’ın karşı karşıya kaldığı bu hukuki süreç, sadece onun haklarını değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarını da ciddi şekilde zedeleyecektir. Bu ihlaller, ilerleyen dönemlerde hem Anayasa Mahkemesi’nde hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ülkemizi zor durumda bırakacak ve hukukun üstünlüğüne olan güveni sarsacaktır.
Av. Dr. Mehmet Ruşen Gültekin-Av. Deniz Ali İlkem Demir
Haber Kaynağı : 12punto
Çok Okunanlar

Ferhat Göçer'den çarpıcı Volkan Konak açıklaması: 'Defalarca uyardım...'

Bir kare fotoğrafın faturası...

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan olağanüstü kurultay açıklaması! Aday olacak mı?

Gelinim Mutfakta 1 Nisan Salı puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

Reyting sonuçları açıklandı! 31 Mart Pazartesi günü en çok izlenen yapım ne oldu

Allah Sayıştay'dan razı olsun, iyi ki var

İmamoğlu'nun tutuklanması seçim sonuçlarını etkiledi

Volkan Konak'ın ölmeden önceki ana ait yeni görüntü ortaya çıktı!

Bir yaş günü düşünceleri

Sırrı Süreyya Önder Volkan Konak'ın nasihatını tutacağını söyledi!
