Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Hakan Fidan ile İbrahim Kalın neden bozuştu? Çözüm sürecinde yeni denklem…

Sercan Meriç yazdı... Hakan Fidan ile İbrahim Kalın neden bozuştu? Çözüm sürecinde yeni denklem…

Hakan Fidan ile İbrahim Kalın neden bozuştu? Çözüm sürecinde yeni denklem…

Sercan MERİÇ 

Her şey; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te, yaklaşık bir yıl önce partisinin grup toplantısında yaptığı çağrıyla başladı. 

Bahçeli; o gün PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “tecridinin kaldırılması”nı önermişti. Hatta Öcalan’ın DEM Parti grup toplantısında konuşmasını, örgütün lağvedildiğini söylemesini istemişti. Siyaset dünyasını sarsan bu konuşmada dikkat çeken bir kavram vardı: “Umut hakkı…” 

Bahçeli, Öcalan’ın cezaevinden çıkması adına bir el uzatmıştı.

Bu konuşmadan 21 gün önceye gitmekte fayda var.

1 Ekim 2024’te TBMM’nin açılışı gerçekleştirildi. Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle Meclis Genel Kurulu açılışında tokalaşması objektiflere yansıdı. Bu tokalaşma akıllara, 2023 Genel Seçimleri’nin ardından Bahçeli’nin sarf ettiği, “Çok şey değişecek. İnşallah Türkiye Cumhuriyeti değişmez” sözlerini akıllara getirdi. 

Kurbağa yavaş yavaş ısıtılıyordu ama nereye kadar zıplayacağı belirsizdi. O menzili Bahçeli ilan etti.

8 Ekim’de Bahçeli, TBMM açılışında DEM’li vekillere uzattığı elin tarifini yaptı: “Türkiye partisi olun, teröre cephe alın.” 

Aslında önceden kurgulanmış bir siyasetin adım adım şekillenişine tanıklık ettiğimiz dönemlerdi. 22 Ekim’deki o açıklama her ne kadar şaşkınlık yaratsa da önceden sinyalleri verilen bir hamleydi. 

Bahçeli, o gün; Öcalan’ın tecrit koşullarının kaldırılmasını, Öcalan’ın DEM Parti grup toplantısında konuşmasını, terörün sona erdiğini, örgütün lağvedildiğini kamuoyuna ilan etmesini, bu şartlar sağlanırsa Öcalan için ‘umut hakkı’nın kullanımı gibi düzenlemelere gidilmesi önerdi.

Bir gün sonra Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’la İmralı Cezaevi’nde görüştü. Kısa süre sonra DEM Parti heyetleri İmralı’ya gitmek için başvurdu, Adalet Bakanlığı’na temaslar yapıldı. Öcalan da Bahçeli’nin açıklamalarına paralel olarak PKK’ya “siyasi ve hukuki zemine çekilme” mesajları vermeye başladı.

Kamuoyu, “yeni çözüm sürecinin” anahtarını çeviren Bahçeli’nin MHP’sine ve İmralı trafiğine adapte olmakta zorlandı.

Doğal olarak gözler AKP’ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çevrildi. 

Erdoğan ne diyecekti? 

Bahçeli, Erdoğan’dan habersiz mi böyle bir çağrı mı yapmıştı, yoksa Cumhur İttifakı’nın önceden kurguladığı şekilde mi süreç yürüyordu?

Tüm bu sorular medyada ve kamuoyunda tartışıldı. Ancak yeteri kadar değil! 

Erdoğan, 30 Ekim 2024’te, partisinin grup toplantısında "yeni çözüm süreci" ile ilgili ilk kez konuştu. "Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken ezeli kardeşliğimizi ebedi olarak muhafaza yolunda asli muhatabımız bizzat Kürt kardeşlerimizin kendisidir. Sevgili Kürt kardeşim, imanına, İslam'ına, ezanına, vatanına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. Gel, Türkiye Yüzyılı'nı birlikte inşa edelim” dedi. 

Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamaları birbirine paraleldi ve yeni sürecin nasıl ilerleyeceğine dair bir ortak mutabakat olduğu aşikardı.

Tam da bu noktada Erdoğan’ın yaptığı “Türk-Kürt-Arap” vurgusu, değiştirilmeye çalışılan Cumhuriyetin hüviyetiyle alakalı yeni bir paradigmaya dair en net verilerdi. Bu noktada biz Erdoğan ve Bahçeli arasında yeni bir çelişkinin doğmasına tanıklık ettik. Ya da çelişki olarak gösterilen bir illüzyona…

Bu çelişkide şunu hatırlamamız gerekli: İlk süreçte ne yaşandı, eski süreci yönetenler bu işin neresinde, yeni süreci yönetenler hangi saiklerle bu hamleleri yapıyor, süreçle ilgili tüm taraflar nasıl bir yaklaşım ve tutum gösteriyor, bu sürecin temel hedefi siyaseten hangi kazanımları elde etmek? 

Bu soruların hepsine cevap vermek mümkün değil…

Öncelikle iktidar cenahındaki fısıltılara kulak kabartalım:

Ecevit Kılıç’ın Doğan Kitap tarafından yayımlanan “Yeni Derin Devlet” kitabından şunu öğreniyoruz: Bu süreç 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve MİT müsteşarı olması beklenen Afet Güneş koordinasyonunda başlıyor. Oslo görüşmelerinde başrol Afet Güneş’indi…

Aradan geçen süreyi anlatıp lafı uzatmanın manası yok. Sonrasında bu iş eski MİT Müsteşarı, yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan koordinasyonunda ilerledi. Gel zaman git zaman bir görev değişimi oldu. MİT’in başına İbrahim Kalın geldi. Fidan ise Dışişleri Bakanı olarak görevlendirildi. 

Rivayet odur ki; Fidan, bu rol dağılımından önce az kalsın Erdoğan tarafından siyasetten men edilecekti. Davutoğlu tarafından Diyarbakır milletvekilliği adayı açıklanmasının akabinde Saray’dan nasıl engellendiğini düşündüğümüzde bu iddialar eşyanın tabiatına uygun gibi…

Bu görev değişiminin Kalın-Fidan arasındaki ilişkiyi tamir edilemeyecek şekilde zedelediği Ankara kulislerinde bir süredir konuşulduğunu aktaralım. 

Belli ki; “yeni çözüm süreci” bu ikilinin arasını bozmuştu. Fidan’ın bu sürece karşı olduğu sıkça dillendirilmeye başlandı.

MİT Başkanı Kalın, bir ay önce, 20 Ağustos’ta İnegöl’de düzenlediği basın toplantısında şöyle dedi:

“Çözüm sürecinde şu aşamada en önemli konu artık ‘silahların tamamen susması’ yani terör örgütünün silah bırakması. Bu sağlandığında, Cumhurbaşkanı’nın (Erdoğan) daha önce ifade ettiği gibi, süreç amacına ulaşmış olacaktır.” 

Eski MİT Başkanı, şu anki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın söylediklerini de hatırlamakta fayda var: 

Fidan, Bahçeli’nin ilk açıklamasından sonra “YPG’nin ortadan kaldırılması stratejik hedefimiz” dedi ve ekledi: “YPG’nin elimine edilmesi, ortadan kaldırılması bizim stratejik hedefimiz. Ya kendilerini feshederler ya da feshedilirler.” 

10 Ocak 2025’te “Yeni Suriye yönetimine fırsat verilmeli” dedi.

6 Ocak 2025’te “YPG’nin tasfiyesi yakın” dedi.

11 Temmuz 2025’te “KCK, bütün bileşenleri ve unsurlarıyla ülkemiz, milletimiz ve coğrafyamız için tehdit olmaktan çıkana dek teyakkuzda kalmaya devam edeceğiz” dedi.

Kalın ve Fidan arasında şöyle bir fark var: Kalın diplomasi yürüterek silah bırakma eylemini koordine etti. Fidan, el yükselterek bu işin başarısız olacağına dair tavrını belli ediyor. Halbuki Oslo’da gizli kapılar ardında süreci yöneten Fidan’dı… 

Peki, bugün neden bu meseleye karşı tutum alıyor? 

AKP’de Erdoğan sonrası gerçekleşen hazırlık cevaplardan birisi. Caner Taşpınar’ın yazdığı Sır Küpü kitabında Fidan’ın Kurtlar Vadisi efektiyle bir Polat Alemdar’ı oynamaya çalıştığını, Erdoğan sonrası için kendi kariyerine yaptığı hazırlığı okuduk. 

Bu meseleye kafa yoran birçok insan Erdoğan tarafından siyaseten “imha edildi”.

O nedenle; hem İmralı hem de DEM yöneticileri Fidan’a değil, Kalın’a güveniyor. DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Fidan’dan ise Kalın’la konuşmamız daha iyi, ikisi arasında entelektüel fark var” demesi boşuna değil. 

Başlıktaki sorunun cevabı işte biraz da burada yatıyor.

Yarın: Fidan-Kalın mücadelesi medyada nasıl karşılık buldu? 


Haber Kaynağı : 12punto

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın
Wodo Network