Laiklik Meclisi’nden İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü hakkında suç duyurusu: Anayasayı ihlal
Laiklik Meclisi, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün , “resmî ve özel liselerde öğrenim gören öğrencilerin cuma namazı ibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması” ve “uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi” talimatı hakkında suç duyurusunda bulundu.
Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç Kılçer, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri hakkında Anayasayı ihlâl (TCK 309) ve görevi kötüye kullanma (TCK 257) suçlarından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusuna göre, müdürlük tarafından tüm ilçe milli eğitim müdürlüklerine gönderilen yazıda, “resmî ve özel liselerde öğrenim gören öğrencilerin cuma namazı ibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması” ve “uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi” talimatı verildi.
Laiklik Meclisi, bu talimatın Anayasa’nın değiştirilemez laiklik ilkesine aykırı olduğunu belirterek, kamusal eğitim kurumlarının dini kurallara göre yönlendirilemeyeceğini, söz konusu uygulamanın okullarda ayrımcılık ve baskı ortamı yaratabileceğini savundu.
Dilekçede, söz konusu talimatın laik eğitim anlayışını zedelediği, anayasal düzene müdahale niteliği taşıdığı ve kamu görevinin kötüye kullanılması sonucunu doğurduğu ifade edilerek, sorumlular hakkında kamu davası açılması talep edildi.
İŞTE LAİKLİK MECLİSİ'NİN SUÇ DUYURUSU:
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
İSTANBUL
Şüpheliler: İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Yetkilileri ve Suça Konu Gönderilen Talimatta İmzası Olan Yetkililer
Suç : Anayasayı İhlâl (TCK md. 309) Görevi Kötüye Kullanma (TCK md. 257)
Konu: Şüphelilerin yetkilisi oldukları kurum adına “İstanbul’daki tüm ilçe milli eğitim müdürlüklerine” hitaben “resmi ve özel tüm liselerde öğrenim gören öğrencilerin cuma namazı ibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması için uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun ilçe milli eğitim müdürlüklerinin din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi”nin istendiği ibaresiyle talimat yazısı göndermişlerdir.
Bu şekilde talimat tanzimi ve gönderilmesi suretiyle Anayasal teminat altında bulunan laiklik ilkesinin, yürütme erki kullanılarak fiilen ortadan kaldırılması, yürütme erkinin yasal yetkisinin aşılarak görevin kötüye kullanılması nedenleriyle şüpheliler hakkında suça konu eylemlerinden ötürü kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenmesi istemidir.
Olaylar:
Ülkemizde yayınlanmakta olan birçok gazete ve haber sitesinde 15.10.2025 tarihi itibariyle dolaşıma giren “resmi ve özel tüm liselerde öğrenim gören öğrencilerincuma namazıibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması için uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun ilçe milli eğitim müdürlüklerinin din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi”nin istendiği belirtilmiştir. Birçok gazetenin ve haber kuruluşunun internet sitelerinde yayınlanan habere ve suça konu yazıya ilişkin görseller ve bazı linkler dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.
Açıklanan olay, laiklik ilkesinin anayasal güvence altına alındığı Türkiye Cumhuriyetine karşı TCK md. 309 ve md. 257 hükümleri uyarınca, anayasayı ihlâl ve görevi kötüye kullanma suçlarına vücut verdiğinden Başsavcılığınız nezdinde suç duyurusunda bulunma zorunluluğumuz doğmuştur.
Açıklamalar :
1-ANILAN TALİMAT KAMU HİZMETİNDE TARAFSIZLIK VE ANAYASA İLE GÜVENCE ALTINA ALINAN LAİKLİK İLKELERİNE AYKIRILIK OLUŞTURMAKTADIR.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç kısmında;
“Varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak Sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere” Denilerek anayasa ve yasaların hangi temel ilkeler dikkate alınarak yorumlanacağı ve bu ilkelere karşı veya aksine yapılan her türlü eylem ve işlemin anayasa ve kurucu iradenin belirlediği devletin temel ilkelerine aykırı olacağı ve dolayısı ile anayasayı ilgaya teşebbüs kabul edilmesi gerektiği,
Anayasada belirlenen bu ilkelere yönelik eylem ve faillerinin anayasa ve yasalarda yazılı hiçbir hukuki korumadan yararlanamayacakları,
Yine, Anayasa’mızın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne yer verilmek suretiyle laiklik ilkesine vurgu yapılmış, bu maddelerin cumhuriyetimizin temel nitelikleri bakımından ne kadar önemli olduğunu vurgulamak amacıyla da Anayasa’mızın 4. maddesinde “Anayasa’nın 1. maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesi, değiştirilemez laiklik ilkesini “hukuk devleti” düzenlemesi ile pekiştirmiştir. Böylece tüm yurttaşlar, devlet ve devleti temsil eden tüm idarelerden yönetsel eylem ve kararlarında laiklik ilkesine uygun bir hukuksal işleyiş beklemek hak ve yetkisine sahiptir. Dolayısıyla idare, yönetsel düzenlemelerinde dini kuralları değil, yalnızca Anayasa ve yasalarda belirtilen hukuki kural ve esasları temel alabilecektir. İdari usul hukukunun özü de budur.
Anayasa’nın “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı 5. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklindedir. Nitekim md.24/son fıkrada da “Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ya da siyasi ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini ya da din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” şeklindedir.
Anayasa Mahkemesinin 05.06.2008 tarih, 2008/16 e.-116 k. sayılı “…Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen “Laik Cumhuriyet” ilkesi, egemenliğin ulusa ait olduğu, ulusal irade dışında herhangi bir dogmanın siyasal düzene yön vermesine olanak bulunmadığı, hukuksal kuralların dinsel buyruklar yerine demokratik ulusal talepler esas alınarak aklın ve bilimin öncülüğünde kabul edildiği, çoğunluk ya da azınlık dinine, felsefi inançlara veya dünya görüşlerine mensup olup olmadıklarına bakılmaksızın, din ve vicdan özgürlüğünün ayrımsız ve ön koşulsuz olarak herkese tanındığı ve Anayasa’da öngörülenin ötesinde herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmadığı, dini veya din duygularının kötüye kullanılmasının ve sömürülmesinin yasaklandığı, devletin tüm işlem ve eylemlerinde dinler ve inançlar karşısında eşit ve tarafsız davrandığı bir Cumhuriyet’i öngörmektedir. … Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında ayrıntılı olarak açıklanan laiklik ilkesi, düşünsel temellerini Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma dönemlerinden alır. Çağdaş demokrasilerin ortak değeri olan bu ilkeye göre, siyasal ve hukuksal yapı, dogmalarından arındırılarak akılcılığı ve bilimsel yöntemleri esas alan katılımcı demokratik süreçlerin ürünü olan ulusal tercihlere dayanır. Bireylerin anayasal özgürlüklerinden inanç, din, mezhep veya felsefi tutum nedeniyle ayrımsız yararlandığı, akıcılığı esas alan bir süreç olan aydınlanma koşullarının sağlandığı toplumlarda laik ve demokratik değerler özümsenir, siyasal, sosyal ve kültürel yaşam da buna bağlı olarak, evrensel değerlerin egemen olduğu çağdaş bir görünüm kazanır. Laikliğin bu işleviyle toplumsal ve siyasal barışı sağlayan ortak bir değer olduğu açıktır. Bireylerin özgür vicdani tercihlerine dayanan ve sosyal bir kurum olan dinler, siyasal yapıya egemen olmaya başladıkları veya ulusal irade yerine siyasal yapının hukuksal kurallarının meşruiyet temelini oluşturdukları anda toplumsal ve siyasal barışın korunması olanaksızlaşır. Hukuksal düzenlemelerin katılımcı demokratik süreçle ortaya çıkan ulusal irade yerine dinsel buyruklara dayandırılması, birey özgürlüğünü ve bu temelde yükselen demokratik işleyişi olanaksız kılar. Siyasal yapıya egemen dogmalar öncelikle özgürlükleri ortadan kaldırır. Bu nedenle çağdaş demokrasiler, mutlak hakikat iddialarını reddeder, dogmalara karşı akılcılıkla durur, dünyayı dünyanın bilgisiyle açıklayabilecek toplumsal ve düşünsel temelleri yaratır, din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak, dini siyasallaşmaktan ve yönetim aracı olmaktan çıkarır…” şeklindeki kararı da bunu açıklamaktadır
2- ŞİKAYETE KONU TALİMAT ANAYASA M 14’E AYKIRILIK TAŞIMASININ YANI SIRA OKULLARI MEDRESE ZİHNİYETİNE SÜRÜKLEMENİN YOLUNU AÇMAKTADIR.
2014’te Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile “Okulda, ibadet ihtiyacı için doğal aydınlatmalı uygun mekan ayrılır” hükmü konulmuştur.
Daha sonra 24.07.2017 tarihli MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI KURUM AÇMA, KAPATMA VE AD VERME YÖNETMELİĞİ m5/1 ç’de “Her kurumda ….., abdesthane, doğal aydınlatmalı uygun mekânda kadın ve erkek için ayrı ayrı olmak üzere mescit, …… bulunması” denmek suretiyle okullarda mescit olma zorunluluğu getirilmiştir. Çeşitli genelge ve talimatlarla okullarda mescitler oluşturulmuştur.
Tüm bu süreç dahi milli eğitim temel kanunlarında belirtilen, Anayasa’yla güvence altına alınmış ‘eğitimin laik olma ilkesi’ne aykırı olmakla birlikte bahse konu İstanbul İl İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ilçe milli eğitim müdürlüklerine göndermiş olduğu ve basında 15.10.2025 tarihinde geniş yer alan talimatında “resmi ve özel tüm liselerde öğrenim gören öğrencilerincuma namazıibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması için uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun ilçe milli eğitim müdürlüklerinin din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi” talep edilmiştir.
Talimatta, uygulamanın Anayasa'nın din ve vicdan hürriyetini içeren 24. maddesi kapsamında değerlendirildiği belirtilerek, okul idarelerinin bu hassasiyetle hareket etmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Yazıda, ilgili okul müdürlüklerine gerekli bilgilendirmelerin yapılması, uygulamanın takip edilmesi ve koordinasyonun sağlanması hususunda ilçe müdürlüklerinden hassasiyetle hareket etmeleri istenmiştir.
Her ne kadar Anayasa’nın 24. maddesi kapsamında özgürlük ve hak kavramları talimatın dayanağı yapılmışsa da gerçekte uygulanması halinde pek çok sakıncaya, özgürlüklere ve laikliğe aykırılıklara neden olacağı aşikârdır. Hatta maddede geçen vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine zarar verecektir.
Anayasa m 24’te “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.” denmektedir.
Maddenin açıkça atıf yaptığı Anayasa madde 14’te ise (Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” denmektedir.
Söz konusu talimat eğitim yerlerinin laikliğe uygun olması gerekliliğine aykırı niteliktedir.
Okullarda mescit olması bile laikliğe aykırı iken zaten mescit olan okullara bahse konu talimatın gönderilmesindeki maksat nedir? Talimatta “…öğrencilerincuma namazıibadetlerini yerine getirmelerine yönelik kolaylık sağlanması için uygun mescit bulunmayan okullarda koordinasyonun ilçe milli eğitim müdürlüklerinin din öğretimi şubeleri aracılığıyla yürütülmesi” talebi konunun mescitten ibaret olmadığını göstermektedir. Okullarda zaten mescit vardır.
Yukarıda izah edildiği gibi 2014 tarihli yönetmelik ile ve 2017 tarihli Yönetmeliklerle okullarda mescit açılması zorunlu hale gelmiştir. Bu talimatta “Cuma namazı” vurgusunun yapılması Cuma namazı için öncesinde hutbe ve mescitlerin başına görevli imamların atanması ihtimalini akla getirmektedir. Bu talimat buna yol açabilecek nitelikte ve tehlikededir. Nitekim talimatta “…., ilgili okul müdürlüklerine gerekli bilgilendirmelerin yapılması, uygulamanın takip edilmesi ve koordinasyonun sağlanması hususunda ilçe müdürlüklerinden hassasiyetle hareket etmeleri” istenmektedir.
3-ŞİKÂYETE KONU EYLEM, ANTİ-DEMOKRATİK VE AYRIŞTIRICI SONUÇLAR ORTAYA KOYMAK SURETİYLE ANAYASAL DÜZENİ HİÇE SAYMAKTADIR.
Somut olayda İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri tarafından tanzim ve gönderilen talimat kötüye kullanmaya sebep olabilecek yetki ve güç vermektedir.
Üstelik üç anti-demokratik ve ayrıştırıcı sonuç yaratmaktadır:
*Dinsel kurallar kamusal rejimi belirlemeye devem edecek ve bu gidişat yoğunlaşacaktır.
*Eğitim kurumlarında öğrenciler arasında Cuma namazına katılan/katılmayan ayrımı doğacak ve bu ayrım belirginleşecektir. Katılmayan öğrencilerin kimi öğretmen veya idarecilerce mimlenmesine, baskıya maruz kalmasına neden olabilecektir.
*Farklı bir dinsel inanca mensup ya da herhangi bir dini inancı olmayan veya inancı olsa da Cuma namazına gitmek istemeyen öğrenciler bakımından ise, güvensizlik yaratılacak ve kendisinin Cuma namazına katılan öğrencilerle eşit olamayacağı düşüncesi oluşturulacaktır.
4-ŞİKÂYETE KONU EYLEM, ANAYASAYI İHLÂL SUÇUNUN YANINDA GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNA DA VÜCUT VERMEKTEDİR.
Şüphelilerin İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü adına yukarıda detaylı izah edilen talimat yazısı düzenlemek suretiyle anayasal olarak teminat altına alınan laiklik ilkesini yürütme erkini kullanarak fiilen ortadan kaldırması anayasayı ihlâl niteliğinde olup bunun yargısal görev ve yetki sınırlarının dışına çıkılarak, yasal yetki aşılarak yapılması aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenle şüpheliler hakkında TCK md. 257 ve 309’da düzenlenen her iki suçtan ötürü ve anayasanın başlangıç kısmında açıkça belirtildiği üzere hiçbir hukuku korumadan yararlanamayacakları açıkça belirtilen şüpheliler hakkında 4483 sayılı yasanın soruşturma ve kovuşturma için ilgili makamdan izin alınmadan doğruda kamu davası açılması istemimiz bulunmaktadır.
Müşteki, bir Platform niteliğindeki Laiklik Meclisi’nin sözcüsü olup, Laikliğin korunmasında hem görevi gereği hem de yurttaş olarak hak ve menfaati vardır. Bu nedenlerle işbu suç duyurusunu yapmak gereği doğmuştur.
Sonuç ve İstem:
Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Savcılıkça re’sen gözetilecek nedenlerle şüphelinin eylemlerine uyan suçlardan yargılanarak cezalandırılması amacıyla haklarında gerekli soruşturmaların yürütülmesi ve kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenmesini talep ederiz.
Saygılarımızla,
23.10.2025
Haber Kaynağı : 12punto
Çok Okunanlar
Yandaş medyadan asgari ücret tahmini: Kuruşu kuruşuna yazdılar!
Ali Erbaş'a özel kadro iddiası
Gözler Ankara'ya çevrildi: İşte olası senaryolar!
İBB soruşturmasında Hamdi Akın'a Ekrem İmamoğlu sorgusu!
Tanju Özcan'dan dikkat çeken mutlak butlan çıkışı
Nefes Gazetesi’nde üst düzey ayrılık!
Bakanlık 3 ildeki skandalı ifşa etti: Sucukta dil çıktı
Seda Sayan’ın Sadettin Saran ile ilgili hatırası yeniden gündemde
Netanyahu öfkeden deliye döndü
Ali Koç'tan sessiz veda