Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Hormonlu bir Türkiye ekonomisinde ahlaksız bir büyüme mi söz konusu?-4

1980’lerden bu yana ülkemizde uygulanan Neo-liberal politikaların, finansman, yatırım ve ticaret kanallarıyla dünya ekonomisine giderek yoğunlaşan dışa bağımlılığının doğal bir sonucu olarak Türkiye ekonomisi, yurtdışından sermaye girişleri sağlandığında büyüyen; ancak sermaye girişleri yavaşladığında durağanlaşan, daha kırılgan bir ekonomi haline gelmiş gerek iç gerekse dış konjonktürün de etkisiyle krizlere sürüklenen, üretimden ziyade tüketime dayanan HORMONLU bir ekonomi durumundadır.

Türkiye ekonomisi diğer taraftan her ne pahasına olursa olsun kısa dönem ekonomik büyümeyi hedefleyen, birey ve firmaların ahlâksız büyüme ağına kısa dönem kazançlar nedeniyle dâhil olduğu, bu ağın toplumun farklı kesimlerini kapsayacak şekilde genişleyip bireysel davranışları etkileyerek çıkara odaklı bir anlayışa hizmet ettiği bir yapıya dönüşmüştür.

Çıkarın, rant ekonomisinin merkezde olduğu bu yapının sosyal yardımlar çerçevesinde yoksullara yapılan nakdi ve ayni yardımlar, liyakate dayanmayan atamalar, görevlendirmeler, partizanca işe almalar ve iş vermeler, seçim öncesi verilen vaatler (ücret zamları, af, teşvik, transfer, erteleme, ikramiye gibi genişletici politikalar) yeni bir düzenin topluma ve ekonomiye büyük zararlar verdiği aşikârdır.

Bu düzende faiz rantı, arsa rantı, sosyo-ekonomik yardımlar, kamu iktisadi teşebbüslerinin görev zararları, rekabetçi olmayan kamu ihalelerinde ve vergilerdeki istisnalar, muafiyetler, hazine garantileri uygulamalarıyla sağlanan imtiyazlar ve teşvikler döngüsü çerçevesinde, karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan ve tarafların istediklerini aldığı sürece devam ettirilen bir model söz konusudur.

Ahlâksızlığın kültürel, sosyal ve ekonomik yapının bir parçası haline gelerek hem iş yaşamında hem de gündelik yaşamımızda önce içselleştirilip sonra da meşrulaştırılması (gerçek ve tüzel kişiler bu güvensizlik yaratan öngörülemeyen konjonktürde kendilerinin kandırılacağını, haksız rekabete uğrayacağını, kendileri yapmasa bile başkalarının kural dışı veya etik olmayan faaliyet, işlem ve davranışlarda bulunarak kendilerinin hak ettikleri şeyleri almalarını engelleyeceğini düşünerek bu davranışları normalleştirmeye başlarlar), bunun yanında dış faktörlerin baskısı, karşılıklı çıkar ilişkilerinin zedelenmesi ve sistemin yarattığı olumsuzlukların sürdürülemez hale gelmesi nedeniyle karşımızda kaçınılmaz olarak çökmesi muhtemel AHLÂKSIZ BÜYÜYEN bir ekonomi durmaktadır.

Ege Cansen’in “Ahlak, bireyin kişisel çıkarını azamiye çıkarmaya çalışırken, diğer bireylerin ve toplum genelinin çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davranmasını sağlayan yasaklar manzumesidir” tanımına katılmamak mümkün değil. Bireylerin faydalarını, çıkarlarını maksimize etmeye çalışması makul bir ahlaki bir davranış kabul edilirken, ahlaki olmayan taraf ise bireyin bu davranışını toplumun genelinin çıkarlarını, genel iyiliği, sosyal çıkarı ve toplumsal faydaları halel getirme pahasına yapmasıdır. Bu nedenle; bireyin durumunu iyileştirirken başkalarının durumunu kötüleşmesine neden olacak şekilde kısa vadeli kişisel çıkar ile uzun vadeli toplumsal çıkarın çatışması yerine, örtüşmesini sağlayacak toplumsal değerler, kurallar ortaya koymak kamunun ve kurumların görevi olmalıdır.

İktisadi çöküntüden daha önemlisi ahlaki çöküntüyle mücadele etmektir. Ülkenin, hukuki, politik ve sosyo-ekonomik sistemini de etkileyen, politik kutuplaşma, yolsuzluk ve yozlaşma, kurumsal ahlaki çöküntüye neden olmaktadır. Yolsuzlukla başlayıp yozlaşma ile neticelenen devlet yönetimindeki sorunların kurumsal ahlaki çöküntü olarak yapısallaşmasının temelinde ise gerek politikacıların gerekse kamu görevlilerinin liyakat esasına göre seçilmemesi yatmaktadır. Yolsuzlukların yaygınlaşıp kalıcı hale gelmesi ile bir yozlaşma iklimi oluşmakta ve bunun sonucunda ülke genelinde kamu kurum ve kuruluşlarında kurumsal ahlaki çöküntü ortaya çıkmaktadır.

Bununla birlikte, toplumların temel sorunlarının çözülmesi için ilk olarak zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmek ve evrensel kabul görmüş çalışma standartlarına ulaşmak gerekmektedir. Bunun da ilk yolu genel olarak çalışma ahlakını ve davranış kuralları açısından etik ilkelerini öğreterek toplumda bir bilinç yükselmesine katkıda bulunmaktır.

Toplumu dönüştürmeden ve etik ilkeleri benimsemeden devletin düzelmesini, refah ve bölüşüm ilkelerini adil bir şekilde gerçekleştirmesini beklemek rasyonel bir beklenti olmayacaktır. İşte bu noktada ahlaksız büyüyen, piyasaların bu sorunları çözmede başarısız olduğu hormonlu ekonomide devlete yeniden önemli roller düşmektedir.

Devam Edecek…