Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,5834
Dolar
Arrow
37,9675
İngiliz Sterlini
Arrow
48,6026
Altın
Arrow
3764,0000
BIST
Arrow
9.526

Türkiye ekonomisinde istikrarın anahtarı: Siyasi belirsizliklerin gölgesinde hukukun üstünlüğü ve yapısal reformların önemi

Son dönemde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, Türkiye'nin kronikleşen yapısal sorunlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Başta Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, birçok siyasetçi, belediye başkanı ve bürokratın tutuklanması, sadece siyaset, hukuk ve ekonomi arasındaki derin bağı ortaya koymakla kalmadı; aynı zamanda piyasaların kırılganlığını, iç ve dış şoklara dayanıklılığını ve yapısal reformlara duyulan acil ihtiyacı yeniden gündeme getirdi.

Siyasi belirsizliklerin tetiklediği ekonomik riskler, son aylarda uygulanan sıkı para politikalarının kazanımlarını bir anda eritebileceğini gösterdi. Yatırımcı güveninin sarsılmasıyla birlikte TCMB rezervlerindeki artış hızla terse döndü. Bu gelişmeler, Türkiye'nin ekonomik istikrarı için hukukun üstünlüğü ve politik öngörülebilirliğin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Türkiye Ekonomisinin Kırılgan Yapısı

Daha önceki yazılarımızda; 1980’lerden bu yana ülkemizde uygulanan Neo-liberal politikaların, finansman, yatırım ve ticaret kanallarıyla dünya ekonomisine giderek yoğunlaşan dışa bağımlılığının doğal bir sonucu olarak Türkiye ekonomisinin, yurtdışından sermaye girişleri sağlandığında büyüyen; ancak sermaye girişleri yavaşladığında durağanlaşan, daha kırılgan bir ekonomi haline geldiğini, gerek iç gerekse dış konjonktürün de etkisiyle krizlere sürüklenen, üretimden ziyade tüketime dayanan HORMONLU bir ekonomi durumunda olduğundan bahsetmiştik.

Siyasetin ve politik karar vericilerin ülkenin asıl yapısal sorunlarını görmezden gelip, gerek liyakatli kadrolar ve güçlü kurumsal yapılar kurmayarak gerekse yapısal reformları ciddiye almayarak popülist ve palyatif çözümleri tercih etmesi ülke ekonomisini daha kırılgan hale getirmektedir.

Siyasi Belirsizlik ve Piyasaların Ani Tepkisi 

17 Mart Pazartesi günü finansal piyasalarda durum nispeten istikrarlı görünüyordu. Dolar/TL kuru 36,60, BIST 100 endeksi 10.811 seviyelerinde seyrederken, gösterge faiz %37,09 ve CDS primi 242 baz puan olarak kaydedilmişti. Ancak 19 Mart'ta İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla birlikte piyasalarda ani bir panik havası hakim oldu. Siyasi belirsizlik yatırımcıların risk algısını hızla değiştirdi. Döviz kurları hızla yükseldi, borsa sert bir düşüş yaşadı, gösterge faizi ve CDS risk primi artış gösterdi. Bu durum, yatırımcıların siyasi gelişmeleri dikkatle izlediğini ve ekonomik istikrarın siyasi istikrara bağlı olduğunu bir kez daha kanıtladı.

TCMB'nin Müdahaleleri ve Rezerv Kaybı

Piyasalardaki paniği kontrol altına almak için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) acil önlemler aldı. Bazı tahminlere göre; 30 milyar dolara yakın döviz satışı yapılarak kurun yükselişi engellenmeye çalışıldı. Ancak bu müdahale, TCMB'nin rezervlerinde ciddi bir erimeye yol açtı. Rezerv kaybı, dış şoklara karşı savunmasızlığı artıran bir faktör olarak öne çıktı.

Diğer yandan, TCMB'nin politika faizini resmi olarak artırmak yerine gecelik borç verme faizini %44'ten %46'ya yükseltmesi dikkat çekti. Bu hamle, politika faizinin sabit kalıyormuş gibi gösterilmesine yönelik bir "illüzyon" yaratırken, piyasalarda geçici bir sakinleşme sağladı. Ancak, faiz artırımından kaçınmanın enflasyon üzerinde uzun vadeli olumsuz etkileri olacağı açıktı.

Kur-Enflasyon Sarmalı ve Ekonomik Etkiler

Dolar kurundaki yükseliş, enflasyonla mücadelenin temel dayanağı olan "kur çıpası" stratejisini sarstı. TL'deki değer kaybı, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonist baskıları şiddetlendirdi. Özellikle enerji ve emtia fiyatlarındaki artış, üretici maliyetlerini yukarı çekti. Bu durum, tüketici enflasyonuna da yansıdı.

* Carrytrade yoluyla gelen yabancı yatırımcılar, panikle TL pozisyonlarını terk etti.

* Yerli tasarruf sahipleri, dövize yönelerek güven kaybını gösterdi.

* CDS primi 294'e yükselerek Türkiye'nin risk algısını artırdı.

Bu gelişmeler, ekonomideki "kırılgan beşli" özelliklerini bir kez daha hatırlattı: Yüksek enflasyon, düşük rezervler, artan dış borçlar, siyasi belirsizlik ve yapısal reformların eksikliği.

Döviz Kurlarındaki Yükselişin Etkileri

Döviz kurlarındaki yükselişin Türkiye ekonomisine etkileri çok yönlüdür:

* Enflasyonist Baskı: Yüksek döviz kuru, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonu yukarı çeker.

* Dış Borç Maliyeti: CDS primindeki artış, Türkiye’nin uluslararası piyasalardan borçlanmasını daha maliyetli hale getirir.

* Yerli Yatırımcıların Dövize Dönmesi: Güven kaybı nedeniyle bireysel ve kurumsal yatırımcılar dövize yönelmektedir.

* Bankacılık ve Kredi Piyasası: TCMB’nin faiz politikası, bankaları etkileyerek kredi faizlerinin yükselmesine neden olmaktadır.

Döviz kurlarındaki kontrolsüz yükseliş, ithalata bağımlı Türkiye ekonomisini büyük bir enflasyon dalgasına sürükleyebilir. Özellikle enflasyon ve faizler üzerindeki etkiler, reel sektörün borçlanma maliyetlerini artırarak ekonomik büyümeyi de olumsuz etkileyebilir.

Borsaya Müdahale ve Güven Kaybı

Borsadaki sert düşüşü durdurmak için kamu kurumları devreye girerek milyarlarca liralık hisse alımı yaptı. Ancak bu müdahaleler, piyasaların serbest işleyişine gölge düşürdü ve yatırımcı güvenini daha da zedeledi. Bankacılık sektörü öncülüğünde yaşanan dramatik değer kayıpları, hem büyük yatırımcıları hem de küçük tasarruf sahiplerini olumsuz etkiledi.

Bayram Tatili ve Gelecek Senaryoları

Bayram tatili, piyasalarda kısa vadeli bir duraklama yaratabilir. Ancak güven kaybını ve ekonomik maliyetleri telafi etmekten uzak. Tatil sonrasında:

* Siyasi belirsizlik devam ederse, kur ve enflasyon baskısı artabilir.

* TCMB’nin rezerv yetersizliği, dış finansman ihtiyacını kritik hale getirebilir.

* Yapısal reformların ertelenmesi, ekonomik kırılganlığı kalıcılaştırabilir.

Ayrıca, artan faizler tüketici kredilerine de yansıyacağı için iç talep daralabilir.

Hukukun Üstünlüğü ve Kuvvetler Ayrılığının Ekonomik İstikrara Etkisi 

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yasama, yürütme ve yargı organlarının bağımsız çalışmasını sağlayarak hukukun üstünlüğünü güvence altına alır. Yasalar, yasama organı tarafından yapılır, yürütme organı tarafından uygulanır ve yargı organı tarafından denetlenir. Her üç kuvvet de gücünü halk egemenliğinden alır ve modern demokrasinin temelini oluşturur.

Hukukun üstün olduğu bir düzende, temel hak ve özgürlükler güvence altındadır; yasalar keyfi şekilde değiştirilemez ve devletin tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine tabidir. Bu durum, yatırımcıların güven duyduğu öngörülebilir ve istikrarlı bir ekonomik ortam yaratır. Hukukun güvencesi altında mülkiyet hakları korunur, sözleşmelerin güvence altına alınır ve piyasalardaki belirsizlikler azalır. Böylece yatırımcılar, uzun vadeli planlar yapabilir ve ekonomik faaliyetler sürdürülebilir hale gelir. Hukuki belirsizlikten uzak, güvenilir bir sistem ekonomik istikrarı güçlendirir, yatırımları artırır ve sürdürülebilir büyümeyi destekler.

Çıkış Yolu: Ne Yapılmalı?

Son yaşananlar, ekonomik istikrarın siyasi istikrarla doğrudan bağlantılı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Piyasalar, güven ortamına ihtiyaç duyar. Kısa vadeli müdahalelerle sorunları ötelemenin bedeli, uzun vadede daha ağır olacaktır. Yüksek işsizlik ve enflasyon, hayat pahalılığı ve sürdürülemez cari açık ve ağırlaşan borç yükü altındaki Türkiye’nin siyasal, sosyal reformların yanı sıra ihtiyacı olan ekonomik yapısal reformları hızla hayata geçirerek "kırılganlıktan dirençliliğe" geçiş yapması gerekiyor. Aksi takdirde, ekonomik krizin derinleşmesi kaçınılmazdır. 

Kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine vurgu temel hak ve özgürlükleri güvence altına alarak ekonomik kırılganlıkların azaltılması, istikrarın sağlanması, yatırımcı güvenini artırıp sürdürülebilir büyümeyi destekleyecektir. Piyasaların güvenini kazanmak için hukukun üstünlüğü ve şeffaflık vurgusu yapılarak siyasi istikrar sağlanmalıdır.TCMB'nin politika faizini enflasyon hedefi doğrultusunda belirlemesi sağlanarak bağımsız para politikası uygulanmalıdır. Döviz rezervlerini artırmak için uzun vadeli stratejiler geliştirilmeli döviz rezervimiz güçlendirilmelidir. Vergi sistemi, finansal disiplin ve üretim ekonomisine yönelik yapısal reformlar bir an önceuygulanmalıdır. 

Son dönemdeki gelişmeler yüksek enflasyon, düşük rezervler, artan dış borçlar, siyasi belirsizlik ve yapısal reformların eksikliğini tekrar ortaya koydu. Türkiye’de sistemin daha verimli çalışabilmesi ve ülkenin şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için siyasal ve sosyal reformların yanı sıra ekonomik yapısal reformlara da acilen ihtiyaç duyulmaktadır.Türkiye ekonomisinin istikrarı, güçlü kurumsal yapılar ve reformlarla sağlanabilir. Aksi takdirde, siyasi krizlerin tetiklediği ekonomik dalgalanmalar kaçınılmaz olmaya devam edecektir.