Türkiye’de milyonlarca aile her ay başında aynı sorularla karşı karşıya: “Kirayı mı ödeyeyim, mutfağı mı doldurayım, çocuğu okula mı göndereyim?” 2024 yılı itibarıyla Türkiye’de hanehalklarının tüketim kalıplarını ortaya koyan TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcaması araştırması, milyonlarca hanenin temel ihtiyaçlara ne ölçüde ulaşabildiğini ve sosyal sınıflar arasında derinleşen harcama farklarını gözler önüne seriyor. Büyüme rakamlarının ötesinde sert bir gerçeği yüzümüze çarpıyor: Vatandaşın bütçesi temel ihtiyaçlara bile yetmiyor. Gelir dağılımındaki uçurum derinleşirken, sosyal sınıflar arasındaki yaşam farkı artık yalnızca gelirle değil, tüketim kalıplarıyla da belirginleşiyor. TÜİK tarafından yayımlanan bu veriler, ekonomik büyüme rakamlarının ya da kişi başına düşen gelir istatistiklerinin saklayamayacağı bir gerçeği net biçimde ortaya koyuyor: Geçim sıkıntısı yaygın, eşitsizlik derin, öncelikler ise zorunluluklara göre şekilleniyor. Toplumun büyük bölümü yalnızca yaşamak için değil, hayatta kalabilmek için mücadele ediyor.
BARINMAK, ULAŞMAK, DOYMAK: HANELERİN ÜÇ TEMEL HARCAMA ALANI
Araştırmaya göre 2024 yılında Türkiye genelinde hanehalklarının tüketim harcamaları içinde en büyük payı % 26 ile konut ve kira harcamaları aldı. Bu oran, ülke genelinde gelirlerin büyük kısmının barınma ihtiyacını karşılamak için kullanıldığını gösteriyor. Kira fiyatlarındaki artış, konut satışlarındaki durgunluk ve sosyal konut üretimindeki yetersizlik, bu yüksek oranın yapısal nedenlerini oluşturuyor.
Konut ve kirayı % 21,6 ile ulaştırma harcamaları, % 18,1 ile gıda ve alkolsüz içecekler izliyor. Bu üç harcama kalemi, toplam tüketimin % 65,7’sini oluşturuyor. Yani vatandaşlar gelirlerinin yaklaşık üçte ikisini yalnızca evde kalmak, bir yerlere gitmek ve karınlarını doyurmak için harcıyor. Bu tablo, Türkiye’de geniş kesimlerin hâlâ temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklı bir yaşam sürdüğünü gösteriyor.
YAŞAMAK DEĞİL, HAYATTA KALMA: HARCAMA LİSTESİNİN EN ALTINDA NE VAR?
TÜİK verilerine göre sigorta ve finansal hizmetler harcamalarının payı sadece % 0,7. Yani tasarruf ya da geleceğe yönelik finansal planlama, hanehalklarının gündeminde neredeyse hiç yok. Eğitim harcamaları % 1,6, eğlence, spor ve kültür harcamaları ise % 2,3 seviyesinde kaldı. Sağlık harcamaları da bu düşük gruba dâhil. Bu düşük oranlar, uzun vadeli insani gelişim göstergeleri açısından alarm verici nitelikte. Bir toplumda eğitim ve sağlık gibi temel alanlara yeterince yatırım yapılmaması, gelecek nesillerin yaşam kalitesini doğrudan etkiler.
GELİR GRUPLARINA GÖRE DERİN AYRIŞMA: AYNI ÜLKEDE, FARKLI DÜNYALAR
TÜİK'in 2024 yılı verileri, hanehalklarını gelirlerine göre beş eşit gruba ayırarak harcamalardaki farklılıkları açıkça ortaya koyuyor. Bu sınıflama, Türkiye’deki ekonomik eşitsizliğin ne denli derinleştiğini ve yaşam biçimlerinin gelir düzeyine göre nasıl ayrıştığını gözler önüne seriyor.
En yüksek gelir grubunda yer alan hanehalkları, ulaştırmaya gelirlerinin % 26,6’sını ayırabiliyor. Bu harcama kalemini % 22,1 ile konut ve kira, % 12,8 ile gıda ve alkolsüz içecekler izliyor. Yani bu kesimde yaşayan haneler, ulaştırma gibi konforla ilişkili bir alana en çok bütçeyi ayırırken, gıda harcamalarının toplam içindeki payı daha düşük seviyelerde kalıyor.
Buna karşılık en düşük gelir grubundaki hanelerin harcama öncelikleri tamamen farklı. Bu haneler, gelirlerinin % 33,2’sini konut ve kiraya, % 30,4’ünü gıda ve alkolsüz içeceklere, yalnızca % 10,1’ini ise ulaştırma giderlerine ayırabiliyor. Bu durum, alt gelir gruplarının gelirlerinin neredeyse tamamını barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara harcamak zorunda kaldığını gösteriyor.
Yüksek gelirli kesim için ulaştırma, otomobil alımı, seyahat ve bireysel ulaşım araçlarına sahip olma gibi tercihlerle şekillenen bir harcama kalemiyken; düşük gelirli kesim için ulaşım adeta bir lüks haline gelmiş durumda. Dolayısıyla alt gelir gruplarında harcamaların temel belirleyicisi ihtiyaç ve zorunluluk olurken, üst gelir gruplarında harcama davranışları daha çok tercih ve yaşam standardı üzerinden şekilleniyor. Bu ayrım, Türkiye’de sosyal sınıflar arasındaki yaşam farkının yalnızca gelir düzeyinde değil, yaşam biçimi ve tüketim kültüründe de belirginleştiğini ortaya koyuyor.
HANE BÜYÜKLÜĞÜNE GÖRE DEĞİŞEN GERÇEKLİK: TEK YAŞAM ZOR, BİRLİKTE YAŞAMAK MECBURİYET
TÜİK’ in bu analizi, tek kişilik haneler ile kalabalık haneler arasında harcama kalıpları bakımından dikkat çekici farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle konut, gıda ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlar söz konusu olduğunda, hane büyüklüğüne bağlı olarak harcama oranları ciddi ölçüde değişiyor.
Tek kişilik hanehalkları, gelirlerinin % 35,2’sini konut ve kiraya harcarken, gıda için % 15,1, ulaştırma için ise % 14,4 oranında pay ayırıyor. Bu rakamlar, yalnız yaşayan bireyler için barınma giderlerinin hane bütçesinin üçte birinden fazlasını oluşturduğunu gösteriyor. Kira giderlerinin bu denli yüksek paya sahip olması, yalnız yaşamayı ekonomik açıdan oldukça maliyetli bir hâle getiriyor.
Öte yandan, altı ve daha fazla kişiden oluşan kalabalık haneler gıdaya % 24,7, konut ve kiraya % 22,4, ulaşıma ise % 20,4 oranında harcama yapıyor. Toplam harcama miktarı daha yüksek olsa da, kişi başına düşen maliyet görece daha düşük seviyelerde kalıyor. Bu da özellikle dar gelirli bireyler açısından birlikte yaşamanın ekonomik bir zorunluluğa dönüştüğünü gösteriyor. Yani hane büyüklüğü arttıkça harcamalar daha fazla kişi arasında paylaşılabildiği için, tek başına yaşamaya kıyasla mali yük hafifliyor. Bu durum, sosyal politikaların yalnız yaşayan bireyleri daha fazla gözetmesini ve bu kesime yönelik barınma ve yaşam desteği sunmasını gerektiriyor.
GELİR KAYNAĞINA GÖRE HARCAMA TERCİHLERİ: SABİT GELİRİNİN KIRILGANLIĞI
Rapor verileri, hanehalklarının temel gelir kaynağına göre tüketim alışkanlıklarının belirgin biçimde farklılaştığını ortaya koyuyor. Harcamalardaki bu farklılıklar, gelir türünün hane bütçesi üzerindeki etkisini ve yaşam tarzlarını nasıl şekillendirdiğini açıkça gösteriyor.
Maaş, ücret veya yevmiye gibi sabit gelirle geçinen haneler, harcamalarının % 24’ünü konut ve kiraya, % 16,4’ünü gıdaya, % 23’ünü ise ulaşıma ayırıyor. Bu grupta konut harcamalarının görece daha yüksek olması, barınma giderlerinin sabit gelirli çalışanlar üzerindeki baskısını yansıtıyor. Kira artışları ve sınırlı gelir artışı düşünüldüğünde, bu oran barınma krizinin sabit gelirliler için ne kadar yakıcı olduğunu gösteriyor.
Diğer yandan müteşebbis gelirine dayalı, yani serbest çalışanlar veya işletme sahiplerinden oluşan haneler, konut ve kiraya gelirlerinin % 21,6’sını, gıdaya % 18,4’ünü, ulaştırmaya ise % 26,4’ünü harcamış durumda. Bu grup, ulaşım giderlerine daha fazla pay ayırabiliyor. Bu durum, serbest çalışanların iş gereği daha hareketli bir yaşam sürdüğünü ve daha fazla seyahat ettiğini düşündürebilir. Aynı zamanda kendi gelirini belirleyebilen bireylerin, ulaşım gibi konforla ilişkili alanlara daha çok bütçe ayırabildiği de görülüyor.
Genel tablo, sabit gelirli bireylerin yaşam maliyetlerine karşı daha savunmasız olduğunu ve özellikle barınma harcamalarının bu kesim üzerindeki yükünün ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Bu nedenle sosyal konut politikaları ve sabit gelirli çalışanlara yönelik destek mekanizmalarının yeniden ele alınması gerektiği anlaşılıyor.
GIDA İSRAFI: GELİR ARTTIKÇA İSRAF DA ARTIYOR
Rapora göre, en fazla israf edilen gıda grubu % 40,1 ile taze meyve ve sebzeler oldu. Bunu % 32 ile ekmek, % 14,3 ile süt ve süt ürünleri izledi. Gelir düzeyi arttıkça, çöpe atılan gıda miktarı da artıyor. Bu durum, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel bir sorunu da işaret ediyor. Gıda israfı, kaynakların verimsiz kullanımı ve sürdürülebilirlik açısından ciddi bir tehdit. Özellikle ekmek gibi temel bir gıdanın yüksek oranlarda israf edilmesi, toplumdaki duyarlılık eksikliğini de ortaya koyuyor.
SONUÇ: RAKAMLAR FISILDAMAZ, HAYKIRIR! HARCAMALAR, YAŞAM KALİTESİNİN AYNASIDIR!
TÜİK’in 2024 yılı Hanehalkı Tüketim Harcamaları raporu, Türkiye’deki ekonomik ve sosyal gerçekleri tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Raporun sunduğu veriler, toplumun önemli bir kesiminin hâlâ en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını, gelirlerin büyük bölümünün barınma, ulaşım ve gıda gibi yaşamsal kalemlere harcandığını gözler önüne seriyor. Buna karşın, eğitim, sağlık, kültür gibi bireysel gelişim ve toplumsal kalkınma açısından kritik alanlar, hane bütçelerinde oldukça düşük paylara sahip kalıyor. Bu durum, yalnızca ekonomik zorluklara değil, aynı zamanda sosyal eşitsizliklerin derinliğine de işaret ediyor.
Barınma harcamalarının bütçelerdeki ağırlığı, sosyal konut ihtiyacının artık ertelenemez bir zorunluluk haline geldiğini açıkça ortaya koyarken; düşük gelirli hanelerin gıdaya ayırdığı yüksek oranlar, temel yaşam desteği politikalarının acilen güçlendirilmesini zorunlu kılıyor. Eğitim, kültür ve sağlık gibi alanlarda yaşanan bu yapısal ihmaller ise fırsat eşitliğini zedeleyerek, gelecek nesillerin toplumsal hareketliliğini tehdit ediyor. Öte yandan, gelir düzeyi arttıkça artan gıda israfı yalnızca ekonomik değil, çevresel ve vicdani bir sorumluluk olarak da acil müdahale gerektiriyor.
Sonuç olarak, TÜİK’in 2024 Hanehalkı Harcamaları verileri yalnızca bir tüketim tablosu sunmuyor; Türkiye’de bozulmuş gelir dağılımının, derinleşen sınıfsal farkların, artan yaşam maliyetlerinin, geçim baskısının ve sosyal adaletsizliğin haritasını da önümüze seriyor. Türkiye’de milyonlar, bir çatı altında barınabilmek, karnını doyurabilmek ve işe-okula ulaşabilmek için kıt kanaat mücadele verirken; üst gelir grupları tercihlerle şekillenen bir konfor alanında yaşıyor. Harcama kalemleri, aslında bir toplumun hangi sınıfının yaşadığını, hangisinin sadece ayakta kalmaya çalıştığını anlatıyor. Bu tablo, ekonomik büyümenin tek başına toplumsal refah üretmediğini; adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir bölüşüm politikasının artık ertelenemez bir ihtiyaç olduğunu gözler önüne seriyor.
Raporda yer alan veriler bu yönüyle sadece bir istatistik değil, sosyal politikalar için bir uyarı zili ve stratejik yol haritası sunuyor. Artık mesele yalnızca büyümek değil; hakkaniyetli paylaşmak, yalnız sofraları değil toplumsal barışı da doyuracak bir sistem kurmaktır. Bunun yolu ise, daha güçlü bir sosyal dayanışma anlayışını hep birlikte inşa etmekten geçiyor.
Çok Okunanlar

Ortalığı karıştıran evlilik teklifi

Gel bakalım Yiğit Bulut efendi

“İkinci Habur mu, İkinci Mondros mu?”

Parmağına krem süren vekil gündemde

İkinci Habur mu ikinci Mondros mu?

Gazeteler, terör örgütü PKK'nın silah bırakmasını nasıl gördü?

Anayasa değişikliğinin de ötesinde BOP'a hizmet eden süreç

CHP'li Yavuzyılmaz'dan LGS sonuçlarıyla ilgili çarpıcı iddia

Zeki, Çevik ve Ahlaklı…

Özgür Özel’e hakkında başlatılan jet soruşturmaya CHP’li isimlerden sert tepki