Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8412
Dolar
Arrow
33,9580
İngiliz Sterlini
Arrow
44,8874
Altın
Arrow
2747,0000
BIST
Arrow
9.985

Sevim Koş, Türkiye- 4.0 geliyor!

Eski yazılarımda, birkaç kere sanayi devrimlerinden bahsettim. 

İnsanlığın son 10 bin yılda ve de özellikle son 300 yılda aldığı yolun, logaritmik ve nümerik bağını açıklamaya çalıştım.

Epey arayan, soran, teşekkür eden oldu.

Son üç yüz yılı, onlarca kitap okuyarak öğrenmek yerine, yazılarımızdan kısaca öğrendik, dediler.

Daha önceki bir yazımda da, “Türkiye bu Sanayi Devrimlerini neden kaçırdı ve sonuncusunu da neden ıskaladı” konusu anlatmaya çalıştım.

Tarihçiler, 1750 birinci ve 1850 ikinci sanayi devrimlerini neden kaçırdığımız gayet net bir şekilde ortaya koydular.

Türklerin, hayata tutunmak ve modern dünyaya ayak uydurmak için kurduğu Harbiye, Mülkiye, Tıbbiye’nin nasıl geri kafalılar tarafından ele geçirilerek ortaçağ kafasına sürüklendiğini bilmeyenimiz kalmadı Allaha Şükür.

15 Temmuz darbesi, hepimize, din ve devlet işleri ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, bombalar altında anlattı.

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir misali, yıldızları saydırdı. 

Bundan sonra, liyakat, eğitim, akraba-eş-dost, asker-siyaset-bilim ilişkisini akıl çerçevesinde yönetirsek, başka 15 Temmuzları önlemiş oluruz,

Umut her ne kadar çok olmasa da.

Diğer yandan, bu süreçlere yaklaşırken, aklı verenlerin “kapçıksız devşirme” olması da gözden kaçmamalı.

Şimdilerde de kapçıklı devşirmelerden akıl alıyoruz.

Geçenlerde ulusal bir kanalda Büyük Üstat Oliver Roy bize akıl veriyordu.

Taa Fransa’dan bağlanmış hem de.

Türkiye’de Din-Devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiğini anlatıyordu.

İmamların özgür olmadığından ve diyanetin baskıcı yapısından şikayet ediyordu.

Soruları da Fransızcası belli ki çok iyi, frankofon televizyoncumuz soruyor.

Oliver Roy’a benzeyenlerin verdiği akılla zaten ıskaladık sanayi devrimlerini.

Şöyle ki,

Hakan Türeci ve Özlem Türeci hocalar üzerinden Endüstri 4.0’ı neden kaçırdığımızı basitçe anlatmaya çalışmıştım.

Hakan Türeci hoca mesaj attı.

Bazı noktalarda hata yapmışım.

ODTÜ Fizik değil, Bilkent Fizik mezunu imiş.

Princeton Üniversitesi Fizik Bölümünde değil,  Princeton Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümünde profesör imiş.

Ama ana çerçeve de sorun yokmuş.

Yani 1990 yılında ÖSS-ÖYS’de derece girdiği doğru.

Hacettepe İngilizce Tıp’a veya Boğaziçi Ekonomiye, Bilgisayara girebilecekken, daha düşük puanlı Bilkent Fiziği tercih ettiği doğru.

Fizik Doktorası yaptığı doğru.

Türkiye’de değil de, Amerika’da bilimci olduğu da doğru.

Buradan hareketle, biz son 40 yılda, ilk bine giren çocuklarımızın neredeyse hepsini kaybetmişiz.

En zekilerimizi doktor, mühendis, işletmeci yapmışız.

Ardından, elek altı olanları bilimci yapmışız.

İyi bilimcilerimizi de rakiplere kaptırmışız.

Hattı zatında biyolojik olarak, 60-70 milyonluk bir nüfustan, ancak bin süper beyin üretebilirmiş doğa.

Onları da bilime yönlendirmezsen, yönlendirdiklerini de rakibe kaptırırsan, taşeron olmaya mahkum olursun.

Allaha şükür ki, amele olmamışız.

Taşeron, istasyon şeklinde bile olsa, hiç olmazsa bir miktar kapital sahibi, sahibinin direktiflerini yerine getirme potansiyeline sahip, tek boyutlu da olsa hayal kurabilen, tek çekirdekli bir canlı türüdür.

Amele ise günlük çalışıp, yaşayan, ileriye dönük planları ve hayalleri olmayan, sadece beslenme, barınma, üreme ve korunma duygularıyla hareket eden bir canlı türüdür.

Neyse ki, ikinci binleri elimizde tuttuğumuz için taşeron olma lüksüne sahip olmuşuz. 

Bu ikinci-üçüncü binleri de, bilim ve fen yerine, tekniğe yönlendirdiğimiz için taşeronluk sistemimiz bayağı köklü olmuş.

Her krizden yaralı olsak da çıkmasını bilmişiz.

Halbuki son kırk yıldaki, ilk binlerimizi matematik, fizik, kimya ve biyoloji alanlarına yönlendirip, devlet garantisi altında, performansa dayalı bir şekilde hayat kaygısını ortadan kaldırsaydık,

Ceplerine ömür boyu sorgusuzca kullanacağı mali olanaklar sunsaydık,

O beyinlerin rahatça çalışacağı araştırma merkezleri kursaydık,

Daha çok, ilkel varlıkların düşündüğü, ev, araba, çocukların geleceği, sağlık, tatil gibi hassasiyetleri ortadan kaldırsaydık,

Bilim teşvik sistemini çalıştırabilseydik,

Biz de bugün her birinin değeri, üç yüz milyar dolarları bulan, Bill Gatesler, Steve Jobslar, Larry Pageler, Sergey Brinlar, Mark Zuckerbergler yetiştirmiş olurduk.   Dünya üzerindeki vazifemiz, bu değil, taşeronluk olduğu için, bu isimleri biz değil, başka ülkeler yetiştirdi. Frankofonların “sokma aklıyla” gidersek, hem doğanın bize bahşettiği beyinlerimizi gavura kaptırmaya devam ederiz, hem de daha çooook sanayi devrimi kaçırırız.