Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Skor da skor, skor da skor, al sana skor

Üniversiteler tüm dünyada ciddi sınav veriyor. 

Biz de, bundan fazlasıyla nasibimizi alıyoruz, kantarın topunuzu kaçırsak da.

Rektörler de gollü galibiyetlerin peşine düştü. 

Bahis ve İddia gibi kumar enstrümanları, nasıl dünya sporunu alt üst ettiyse, üniversiteler de aynı riskle karşı karşıya. 

Kumarın girdiği müsabakalarda, gerektiğinde şike bile farz görülüyor artık.

Maçın galibi kim olurun yanında, ilk yarı gol olur mu, kaç korner olacak, sarı kart çıkacak mı, ilk golü kim atacak, iki buçuk üstü olur mu, ikinci yarı ilk golü kim atacak gibi soruların cevabını tahmin eden, oynadıkları bahsin 3-5 katını alıyor.

Süprize oynarsan, 20-30 katını bile alabilirsin.

Hatta maçın skorunu bilirsen, yeme de yanında yat misali, büyük ikramiyeye benzer bir para kazanıyorsun.

Yeter ki istatistikleri iyi incele, ona göre oyna.

Hocalar da şike yapmaya başladı.

Geçenlerde Hollanda’nın ünlü bir üniversitesinin hocası yağmacı/sahte dergilerde yayın yapmaktan yakayı ele verince.

Yaptım, ama sor bakayım, niye yaptım!

Diye savunma vermiş.

Sormuşlar, niye yaptın diye?

Hoca da, bu kadar ağır yayın baskısı, öğrenciler ile olan iletişimimi engelliyor.

Öğrencilere ders için ayırmam gereken vakti, makale yazmak için ayırıyordum. 

Yayın süreci çok sancılı idi ve aldığım saçma sapan düzeltmeler ve retler de sinirimi bozuyordu.

Rektörlüğün makale değerlendirmelerini sayı üzerine kurduğunu, kalitesine bakmadığını da anlayınca, aşırma verilerle chatgptye yazdırdım makaleleri.

Bu arada makale sayım logaritmik arttı

Artınca, rektörden ödül bile aldım birkaç kere.

Rektör danışmanı da oldum. 

Her yerde başarılarım konuşulur oldu.

Yemekhanede parmakla gösteriliyordum.

Yakalanmasam eyç indeksim 50 ye çıkacaktı.

Hatta rektör bile olacaktım.

Şu anki akademik hayatımız tam da böyle.

Doçent olmak için, kalitenin önemsiz olduğu, sadece sayısı üzerine kurulu bir sistem var.

Sözlü sınavda kalktığına göre, yağmacı dergilerde yayın için engel kalmadı.

Şu an ortalama bir devlet üniversitesinde, Aziz Sancar’ı geride bırakan, her ay ne çok yayın yaptın ödülü alan çocukları görünce, insan hayret ediyor.

Canı çekiyor.

Sosyal medya maymunu rektörlerin paylaştığı uydurma ödül törenleri, az ama kaliteli yayın yapma peşindeki diğer akademisyenlerin namusuyla oynuyor. 

Zaten hem kaliteli, hem de çok yayın yapmak mümkün değil.

Geçenlerde bölüme başvuran bir akademisyenin oldukça etkileyici yayın performansını incelerken, makale ortaklarının fetöden atılmış olması, durumu net olarak açıklıyordu.

Hayatlarında eline kitap almamış, kirli sakallı akademisyenler, ödül almaktan yorgun düştü.

Kargaların öttüğü yerde bülbüller ötmez misali, birçok kaliteli hoca da, ya kenara çekildi, ya da emekli oldu.

Suç, tabi ki bu çocuklarda değil, bunları bu suça sürükleyen otistik sistemde.

Zahmetli ve uzun süre alacak nitelikli bir makale hazırlamak yerine, basım garantili, laboratuvar ve deney düzeneği gerektirmeyen, ahbap-çavuş yayın kurullu, ücreti ödenmiş, birkaç saatte yazılmış 5-10 makale, üniversitenin yayın sayısını yükselteceğinden, Aziz Sancar gibiler değil, sistemin gereklerini yerine getiren akademisyenler daha makbul oluyor.

Hatta bazı vakıf üniversiteleri var ki, 70-80 yıllık en kadim Türk üniversitelerinin önünde yer alıyor, uluslararası sıralamalarda.

Ne hikmetse, onları sıralamalarda üst sıralara taşıyan akademisyenleri kampüste ne tanıyan, ne de gören var.

Fakültede odasının bile olmadığı söyleniyor. 

Ya da isimliği var, kendisi yok.

Ama Türk akademisyenleri bu metodu sevmedi de değil aslında.

Ergenlikten gelen skor yarışı ve hastalığı ile de eşleşince de, uyum sağlamakta hiç zorlanmadı.