ABD, AB, Fransa, Yunanistan, illa da İsrail Kıbrıs’a alabildiğine abanmışken, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni açmak üzere önceki gün KKTC’ye gitti. Onlar Rum kesimini silahlandırıp askeri üs kurarken, biz “siyasi üs” inşaa ediyoruz. Malûm, itibar meselesi’...
Erdoğan, KKTC’den önce İtalya’daydı. Dönüş yolunda hafta sonu KKTC’ye yapacağı ziyaretten söz ederken, “KKTC’nin tanınması için gayretlerimizi de artırarak sürdüreceğiz... Türk dünyasının da kardeşlerinin yanında olmaya devam edeceğini düşünüyoruz.” dedi.
Ancak KKTC’deki törenlerde, buradaki türban tartışmalarına bile değinirken, tanınma meselesini hiç ağzına almayıp şunları söylemekle yetindi:
“Kıbrıs Türkü’nün maruz bırakıldığı haksız izolasyon son bulmadıkça, Ada’ya adil, kalıcı, sürdürülebilir ve Ada’nın gerçeklerine uygun bir çözüm gelmedikçe, bizim Güney Kıbrıs Rum yönetimini muhatap almamız, ticaret yapmamız, limanlarımızı kullandırmamız mevzubahis dahi olamaz... Türk dünyasının ayrılmaz parçası olan Kıbrıs Türk halkı, inşallah eninde sonunda hak ettiği konuma ülkemizin de desteğiyle gelecektir.”
Neyse ki, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Artık uzun yıllar müzakere masalarında vakit kaybettikten sonra bugün gelinen noktada eşit, egemen iki toplumun varlığının kabul edilmesi ve KKTC'nin uluslararası alanda tanınırlığını sağlamak için gayretle mücadele etme zamanı” olduğunu belirtti.
20 Gün Dillerini Yuttular
Erdoğan geçtiğimiz 9 Nisan’da; Türkiye’nin, “AK Parti hükümetleri döneminde icazet alan değil, icazeti aranan ülke konumuna geldiğini”, yine “Türkiye’nin büyük güçlerin oyunlarında rol lütfedilen bir figüran değil, senaryosunu kendi yazdığı oyunları hayata geçiren bir aktör”, “muteber, muvaffak ve muktedir bir ülke olduğunu” anlatırken, bundan sadece 5 gün önce 4 Nisan’da Türk Devletleri Teşkilâtı (TDT) üyesi Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, gözlemci üye Türkmenistan ile Tacikistan, Kıbrıs Rum kesiminde büyükelçilik açmış, ayrıca Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgâlci” olduğunu savunan kararlara imza atmıştı.
Sürpriz miydi? Hayır, bağıra bağıra geldi. Örneğin; 2022’de KKTC, TDT’ya “gözlemci üye” olarak kabul edildiğinde iktidar ve medyası, bunu “zafer” ve “tanınmaya doğru giden önemli bir adım” diye sunarken, karara tepki gösteren AB, KKTC’yi “ayrılıkçı” olarak nitelendirip Rum yönetimini Ada’nın tek devleti olarak gördüğünü açıkladı.
Ankara her zamanki gibi, AB’nin açıklamasını “tümüyle reddedip, yok hükmünde” sayarken, Erdoğan da AB’nin ne dediğiyle ilgilenmediklerini belirtip yine KKTC Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni işaret etti.
AB ve ABD’nin tam desteğini arkasına alan Rum-Yunan lobisi ne yaptı? Kasım 2023’te Kazakistan’da düzenlenen TDT Zirvesi’ne KKTC’nin katılmasını engelledi.
İşte 4 Nisan’a böyle gelindi.
Bu gelişmeden sonra medyamız, Türk cumhuriyetlerinin KKTC’yi 12 milyar Euro için sattığını yazıp çizdi. Allah’tan, adamlar çıkıp, “Siz de 3 milyar Euro’ya ülkeyi göçmen deposuna çevirdiniz.” demedi.
Yöneticilerimiz ne yaptı? Erdoğan ve ekibi, doğumdan aile kurumumuzun korunmasına, İmamoğlu operasyonundan KKTC’deki türban ve kaset meselelerine ne varsa konuştu da tam 20 gün boyunca bu konuda ağzını açmadı.
Nedenini 20 gün sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan öğrendik; “prensip olarak, ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyorlar”mış!..
Fidan şunu da ekledi:
“Türk dünyası bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanında olmaya devam edecektir. Bu konudaki politikalarımızı sabırla sürdüreceğiz.”
Kıbrıs milli davamız ne zaman “ailevi konu” haline geldiyse!?.. Vazgeçtik Rum kesiminde büyükelçilik açmalarından; gardaşlar, “Türkiye Kıbrıs’ta işgâlci” demiş, bu daha neyin sabırlı politikasıdır?!
Fidan’dan işaret bekleniyormuş ki, arkası geldi. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Olan oldu, geçmişte kaldı” diyerek, TDT’nin bazı üyelerinin büyükelçilik açması karşısında “büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını”, “bunun telafi edilmesi için gerekli adımların atılması gerektiğini kendilerine söylediklerini” açıkladı.
Aksakallı Binali Yıldırım ise muhalefetin, KKTC halkını ve Türk devletlerini üzecek yorumlardan kaçınması gerektiğini bildirdi.
Kıbrıs davasının iki önemli aktörü; Milli Savunma Bakanlığı ile hasta yatağında her konuda açıklama yapan Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin lideri ise sessizliğini sürdürdü. Sadece MHP’nin yayın organı Türkgün Gazetesi’nin bir başyazısında; “Bu adım, çeşitli soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Türk Devletleri Teşkilâtı’nın bu konuda kamuoyunu bilgilendirici bir açıklama yapması artık elzem hâle gelmiştir.” uyarısında bulunuldu.
2004’te Yığınakta Yapılan Hatalar
Ankara, KKTC konusunda hâlâ sözler veriyor ya, 21 yıl önce neler söylemişlerdi, bir de bunları hatırlatalım.
Kıbrıs’ta Enosis’in 15 yıl içinde gerçekleşmesini sağlayacak olan Annan Planı’na destek verilirken dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 24 Nisan’da yapılacak referandumda Rumların reddetmesi halinde “göğsünü gere gere dünyaya KKTC’yi tanıyın” diyeceğini açıkladı.
Referanduma bir hafta kala ise, “Yarın öbür gün hemen tanıma diye bir şey olmaz. Ama yeni bir zemin oluşur. Mesela ambargolar kalkar.” diye konuştu.
Bu arada plandaki egemenlik maddelerine karşı çıkan dönemin KKTC Cumhurbaşkanı merhum Rauf Dektaş’a, “Hangi egemenlikten bahsediyorsunuz. Bir kasa portakal ihraç edemiyorsunuz, kimse sizi tanımıyor. Hangi egemenlik bu?” sözleriyle tepki gösterdi. Denktaş da, “Egemen değildiysek, Türkiye büyükelçisini niye gönderdi? Ne diye 20 yıldır egemen devletiz diye tanıdı?” karşılığını verdi.
Gül’ün fikri; Rumların “evet” oyu vereceği, “aksi takdirde büyük bir izolasyonla karşı karşıya kalacakları ve bunu göze alamayacakları” yönündeydi.
Gül artık sahnede değil, o yüzden dönemin Başbakanı Erdoğan’ın tavrına bakalım.
Referandumdan önce Annan Planı konusunda “Genelkurmay ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le tam bir mutabakat içinde olduklarını” duyururken, referandumdan sonra, “Güney Kıbrıs bana göre kaybetmiştir.”, “Bundan sonra olması gereken, dünya yıllardır tecrit ettiği KKTC halkına inanıyorum ki artık gönlünü açacaktır.” açıklamalarını yaptı.
Bundan sonraki süreçte Türk cumhuriyetleri ve İslâm ülkelerinin KKTC’yi tanıyıp tanımayacağına ilişkin soru üzerine ise, “bunları konuşmak için erken olduğunu” belirtip şunları kaydetti:
“KKTC'nin tanınması o ülkelerin takdirinde. Yani o ülkelerin böyle bir karar almasına mani bir hâl yoktur. Azerbaycan böyle bir kararı alabilir. Bu, onun parlamentosunun en tabii yetkisidir, hakkıdır. Böyle bir kararı aldığı zaman da KKTC, 'Niçin böyle bir karar alıyorsun?' demez.”
Ne izolasyonu, ne kaybetmesi; Rum kesimi “hayır” dedikten bir hafta sonra AB’ye üye oldu ve Türkiye ile yapılan müzakereleri veto etti. KKTC’ye uygulanan ambargolar ise “evet” oyuna rağmen o günden beri sürüyor.
AKP’nin 21 yılda Kıbrıs milli davamızı getirdiği nokta bu; ama enseyi karartmayalım, iktidar destekçileri “halifelik” hatta “imparatorluk” propagandaları yapıyor.
Acelemiz yok, KKTC’nin tanınması için bir 21 yıl daha bekleriz de;
İnşallah yasa dışı bahis ve kara para aklama trafiğinin kilit ismi Halil Falyalı’nın “kara kutusu” Cemil Önal’ın Hollanda’da itirafçı olup kaset iddialarında bulunmasından sonra öldürülmesi, ABD-AB’nin başımıza yeni çoraplar örmesine yol açmaz!..
Müyesser YILDIZ
5 Mayıs 2025
Çok Okunanlar

Gazeteler Özgür Özel'e yapılan çirkin saldırıyı nasıl gördü?

İşte CHP Lideri Özel’e saldıran kişinin geçmişi

Acelemiz ne; Bir 21 yıl daha bekleriz!..

Özel'e saldıran saldırgan suç makinesi: Mezar taşındaki ifadeler dikkat çekti

'Terör örgütü PKK devlete haber verdi' iddiası

Özgür Özel'e yumruklu saldırı sonrası kızına ve ailesine tehdit

Zafer Partili isimden 'Sarı torba' paylaşımı! Ümit Özdağ'dan açıklama geldi

Ahmet Minguzzi’in katledildiği cinayete ait yeni görüntüler ortaya çıktı

6.2'lik sarsıntı, büyük depremi tetikledi mi?

Polis, öğretmen ve doktor maaşları ne kadar oldu?