Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.577

Anoten

Günümüzde İspanya, Portekiz ve Andorra’nın bulunduğu İber Yarımadası, 500 yıl kadar önce şu ankinden farklı olarak Müslüman, Yahudi ve Katoliklerin bir arada yaşadığı bir bölgeydi.

İslam ordularının fetihlerinden de önce Fenike kolonileri ve Vizigotlar zamanında İber Yarımadası’na yerleşmeye başlayan Yahudiler yüzyıllar içerisinde İspanya’nın bugünkü birçok metropolünü ticaret, eğitim ve bilim alanında kalkındırdı. 1469 yılında Kastilya ve Leon Kraliçesi ile Aragon Kralı’nın evliliği ile gücünün zirvesine ulaşan Katolik Aristokrasisi 1478’de kurulan İspanyol Engizisyonu ile Yahudiler ve sonradan Katolik olan konversoları ölüme mahkûm etmeye başladı. 31 Mart 1492 tarihine gelindiğinde ise kral ve kraliçenin imzaladığı Elhamra Kararnamesi ile Yahudilerin İber Yarımadası’nı 4 ay içinde yanlarına altın, gümüş veya ziynet eşyası dahi almaksızın terk etmesi emredildi.

Kararnameye karşı gelenler ise idam edilecekti. Daha önce 1290 yılında İngiltere’den ve 13. yüzyılda Fransa topraklarından kovulan Yahudiler hakkında benzer sürgün kararları 1493’te Sicilya ve 1497’de Portekiz tarafından da alındı. Yurtlarından kovulan Yahudiler Osmanlı Devleti tarafından kabul edilerek İstanbul, İzmir ve Selanik başta olmak üzere ticaret merkezlerine yerleştirildi. Coğrafi keşifler ile zayıflayan Osmanlı denetimindeki ticaret yolları, ticaret, zanaat ve ilim konularında becerikli Sefarad Yahudileri sayesinde nefes aldı ve coğrafi keşiflerin iktisadi etkisi böylelikle azaltılmış oldu. Türkiye Yahudileri de 1492’deki büyük göçten bu yanaşükran ve minnet duygularını göstermek içinher cumartesi ibadetlerine Osmanlı Padişahlarınagüç ve başarı dileyen Anoten duasını eklediler. Bu dua halen Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanı için okunmaya devam etmekte olup dünya üzerinde yalnızca Türkiye Yahudileri tarafından yapılan bir uygulamadır ve başka bir örneği de yoktur.

Aradan geçen yüzyıllarda bir dönem üç kıtada hükmü geçen Osmanlı Devleti’ne bağlı topraklar teker teker işgal edildi ve nihayet 20. Yüzyıl başlarında sıra anavatanımıza geldi. Bu sırada tarih sahnesine çıkan bir yetim -Karadeniz türkülerindeki gibi derenin yukarı doğru akmasına nazire yaparcasına- tarihin akışını değiştirerek halkına üç asırdır hasret kaldığı askeri bir zafer yaşattı. Ankara Antlaşması Fransız Hükümeti adına imzalayan Henry Franklin-Bouillon’un tabiriyle kağnı kamyonu yenmişti. 1930’lara gelindiğinde ise Yahudi düşmanlığı Almanca konuşulan Orta, Kuzey ve Doğu Avrupa’da zirveye yaklaşmış, Sovyet coğrafyasında da yine tehlikeli boyutlara ulaşmıştı.

1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesiyle Avrupa’da yaşayan AşkenazYahudilerinin can ve mal güvenliği neredeyse yasal boyutta ortadan kalkmış ve yine aynı yıl Türkiye’de üniversite reformu yapılmıştı. Atatürk Türkiyesi döneminde ülkeye davet edilen AşkenazYahudisi bilim insanları kendi alanlarında Türkçe ders kitapları yazarak dersleri Türkçe olarak anlattı. 450 sene önce bu topraklara göç eden atalarından farklı olarak onlar herhangi birileri değil, kendi alanlarında dünyanın önde gelen bilim insanlarıydı. Henüz emekleme dönemindeki Cumhuriyet önce 1929’da başlayan ve tam etkisini 1930’ların sonuna doğru hissettiren Büyük Buhran, devamında İkinci Dünya Savaşı’na maruz kalmasına karşın onlar cumhuriyeti belki 100 sene ileriye götürecek bilgi ve tecrübelerini Türkiye’nin hizmetine sunmuşlardı. 

Bugünlerde akan kanın temel sebebi olan İsrail ve Filistin toprakları ise İngiliz ordusu ve Arap milisler tarafından Birinci Dünya Savaşında Türklerin elinden alınmış ve kurtuluş mücadelemizde bu bölgede soydaşlarımız yaşamadığından Misak-ı Milli içerisinde yer almamıştır. Filistin Kurtuluş Örgütü ve Hamas KKTC’yi tanımamakta, Ermeni Soykırımı yalanını açık ve net şekilde reddetmemekte ve Doğu Türkistan’daki zulmü kınamamaktadır. Bu tarihi bilgiler şimdiki iktidar ortağının kurucusu Alparslan Türkeş tarafından da sağlığında açıkça dile getirilmiştir. Öte yandan İsrail Azerbaycan’ın katı bir müttefiki olup Dağlık Karabağ savaşına Türkiye kadar etkin destek vermiştir. Cumhurbaşkanlığı Arması’ndaki 16 Büyük Türk Devletinden biri olan Hazar Kağanlığı’nın yöneticileri ve kağan ailesi Museviliği benimsemiştir. Özetle Yahudilerin Türk Dünyası ile tarih boyunca bir düşmanlığı kayda geçmemiştir. 

Temelde idari ve iktisadi bir oluşum olan devlet mekanizmasında insana özgü his ve duygular bulunmaz. Devletler; kısa, orta ve uzun vadede vatandaşlarının menfaatlerine göre pozisyon almaktadır ve almalıdır. İsrail’e yönelik terör saldırıları da İsrail’in Filistinlilere uyguladığı insanlık dışı devlet terörü de ülkemiz tarafından ancak menfaatler dengesine göre okunabilir. Birinci Dünya Savaşı’nda yitirilen ve soydaşlarımızın olmadığı söz konusu topraklar ile ülkemizin hiçbir ilgisi ve bağı kalmamıştır. Bu savaşın iki tarafı da spontane bir değnektir ve bu savaş bizim savaşımız değildir. Tarih boyunca iyi ilişkiler kuramamış Yahudiler ile Yunanlıların son yıllarda kat ettiği mesafeler Türkiye açısından tarihe geçecek diplomatik bir fiyaskodur.

2 Ocak 2020’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Yunanistan arasında Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge ve Mavi Vatan Doktrini’ni ihlal eden EastMed (Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi) imzalanmıştır. Bu anlaşmaya karşı ülkemizin Libya ile imzaladığı anlaşmaya dayanarak haklı menfaatlerini koruma çabası ise ABD tarafından baskılanarak Türkiye ricat etmeye zorlanmış ve sondaj gemilerimiz Doğu Akdeniz’den çekilmiştir.

Devlet yöneticiliğinden ziyade takım taraftarlığına benzeyen siyasal islam zihniyeti sebebiyle Doğu Akdeniz’deki tarihi bir müttefikini kaybeden ve bu kaybın telafisi için eline geçen tarihi fırsatı değerlendirmekten çok uzak olan Türkiye’nin ajandasında; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması, Mavi Vatan Doktrini’nin uluslararası camiada kabulü, Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinin tekrar başlatılması, EastMed’in lehimize revize edilmesi ya da çıkan doğalgazın ülkemiz üzerinden Avrupa’ya taşınması ve Irak’ın kuzeyindeki ülkemiz aleyhine yapılanmaların tasfiyesi haricinde hiçbir şey olmamalıdır.