Disk-Ar Temmuz 2024 verilerine göre Türkiye’de en zengin %1’lik kesim toplam servetin %40’ına, en zengin %5’lik kesim servetin %60’ına ve en zengin %10 ise toplam servetin %70’ine sahip. Servet/mülkiyet sahipliği dağılımı konusunda bir dengesizlik olduğu çok açık. Merkez Bankası raporlarına göre ise çalışanların %50’si asgari ücret civarında para kazanıyor. Buna karşın Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre vergi yükünün %64,3’ü dolaylı vergi ve harçlardan oluşuyor. Yani bütün hesabın 2/3’ünü ürettiğimiz/tükettiğimiz/yaptığımız her şey ile 85 milyon ortaklaşa ödüyoruz. Geriye kalan 1/3 ise; %16’sı maaştan kesilen vergilerle, %15,4’i kurumlar vergisiyle ve sadece %2,7’si servet üzerinden alınan vergiyle karşılanıyor. Hem servet sahipliği hem gelir paylaşımı hem de genel giderlere katılım (vergilendirme) konusunda bir asimetri var.
Devlet örgütü, iktisadi gereksinimi sebebiyle ülkede yaşayan yerli yabancı herkesin üzerinde bir yük. Türkiye’de uygulanan vergilendirme sistemi ortalama vatandaşa varlıklı vatandaşa oranla kat be kat fazla hayatından eksiltiyor ve hissediliyor. Her evde kullanılan doğalgaz ile özel jet/yat yakıtı benzer muamele görüyor. Yani su kıtlığı var diye bizim çeşmeden damla damla akıtılan su, kimisinin süs havuzunda şırıl şırıl akıyor. Bu sebeple de ülkemiz servet sahipleri için yaşaması keyifli ve davetkar bir yere dönüşüyor. Örneğin Kredili Mevduat Hesabına (KMH) devlet bütçesinden yani hepimiz tarafından ödenen para 2022 ve 2023 yılları için yaklaşık 66 milyar Dolar. Ortalamasını alırsak 85 milyon vatandaşın her birinden bugünün kuruyla yaklaşık 26.500 TL alınmış oldu. Ülkenin iç ve dış borç yükü üzerine 6 Şubat 2023’te yaşadığımız doğal afetin 100-150 milyar Dolar arasında hesaplanan mali yükü bindi. Bu sebeple anlaşılır ve açıklanabilir olmayan faiz indirim ile 2022 Kasım/Aralık döviz hareketleri ve baskılanan kur ile yüksek faiz süreçleri kaynak aktarımı açısından şaibeli. Hayatın olağan akışına aykırı bu olaylar sonucu hepimizin alım gücü yani çalışırken kazandığımızın karşılığı dramatik şekilde azaldı ve bir anda fakirleştik.
Asgari ücret ortalama ücret oldu ve daha çok kazananın da elinde bir şey kalmıyor. Yani herkes fakirliğin katmanları arasında baskılandı. 2024 yılı da eklenince 100 Milyar Dolara varan bu aktarımı sisteme vergi yoluyla geri kazandıramadığımız takdirde yaşam kalitemizde kademe düşmeyi kabullenmiş olacağız. Zira ülkemizde emlak vergisi, MTV ve veraset ve intikal vergisi haricinde servete yönelik bir yasal düzenleme yok. Yani aşırı çok malı veya parası olandan (emlak vergisi istisnası dışında) Türkiye’de ayrıca bir vergi alınmıyor. Buna karşın tüm çağdaş Avrupa ülkelerinde milyon euro baremini aşan birikim veya toplam servetin kademeli olarak vergilendirilmesi yoluyla vergi yükü halkın üzerinden belli oranda alınıyor. Aslında Türkiye’de Avrupa Birliği’ne üyelik süreci kapsamında Bülent Ecevit’in Maliye Bakanı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Kurucusu Zekeriya Temizel’in hazırladığı ve 1998’de yürürlüğe giren “Nereden Buldun Yasası” bu ihtiyacı karşılıyordu. Ancak iktisadi bir milat olarak görülen bu yasa uygulanmadan 31.12.2002 tarihine kadar ertelendi. Devamında göreve gelen AKP hükümeti tarafından 9 Ocak 2003 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe sokulan mevzuat değişiklikleri sonucu tasfiye edildi. Dolayısıyla yasa hiç uygulanmadı, yani ülkemizde şimdiye kadar hiç kimseye nereden buldun diye sorulmadı.
Yine Disk-Ar verilerine göre 2008’den bu yana işverenlere sağlanan SGK teşviği toplamı 60 milyar Dolar. Bu para hazine tarafından yani hepimiz tarafından karşılandı. Buna karşın işçiler hem kendi SGK paylarını kesinti yoluyla ödedi hem de ülkece işverenin ödeyeceği payı üstlendik, adına da teşvik dedik. Bu yolla servet sahibinden almak yerine her birimizin tüm insani harcamalarına yapılan eklemelerle gerekli bütçeyi topladık. Bu bir vergilendirme modeli. Bir milyon kişiden alınabilecek, alınsa da hayatlarından hiçbir şey eksilmeyecek vergiler 85 milyona eşit olarak bölünerek toplanıyor. Doğru iktisadi ve hukuki düzenlemeler ile devlet bütçesindeki bu para (vergi) ihtiyacı gerçek muhatapları tarafından karşılanırsa ihtiyaç hakkaniyetli şekilde giderilmiş olur. Dolayısıyla her türlü ekonomik faaliyetin üzerindeki ağır vergiler yerlilik odaklı olarak kaldırılabilir. Böylelikle hem üretmek hem de tüketmek, yani yaşamak ucuzlaşır. Yerli mala ve hizmete erişilebilirlik tüketimi dolayısıyla üretimi ve yaşam kalitesini arttırır.
Geldiğimiz noktada çalıştırmak kârsız, yaşamak pahalı, çalışmak bile yaşamaya yetmiyor. İnsan dünyaya neden geldiğini sorguluyor. Hatırlanması gereken nokta ise sahip olunabilecek en büyük kaynağın insan kaynağı olduğu. İsviçrelilerin elinden Alpleri ve hatta tüm marka ve birikimlerini alsanız dahi onlar dünyanın başka bir yerini yeni İsviçre’ye çevirebilir. Bizim toplumumuz ise sanıldığı ve söylendiği gibi tembel ve rahatına düşkün değildir. Türk insanı neredeyse yarım yüzyıldır kaderine terk edildiği için; küskün, bitkin, eğitimsiz ve endişe içerisinde. Vatandaş bulunduğu yerde geleceği düşünebilecek kadar kendini güvende hissetmediği için kısa vadeli kazançlara yöneliyor. Coğrafyamızda güçsüzlere yer olmadığı tarihsel bir gerçek. Bu sebeple mevcut insan kaynağı ve ülke kaynağı ile üretebileceğimiz her artı değer için kalkınma seferberliği yaratmalı, ülke giderleri sahip olunan servet oranında paylaşmalı ve artık olmazların neden olmayacağını değil nasıl oldurulabileceğini konuşmalıyız.
Çok Okunanlar
Jose Mourinho'dan Ronaldo ve Talisca açıklaması!
BEDAŞ 24 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Galatasaray Bodrum FK’yi yenerken, Muslera ve Kerem arasında gerginlik
Teğmenlerin Komutanlarının 'Suçu'!...
Bolu'da kar yağışı kazaya neden oldu, otoyol ulaşıma kapandı
Öğretmenler Gününde, Eğitim Devrimi için bir manifesto
CHP'li Belediye Başkanı Günay'ın oğlu son yolculuğuna uğurlandı
Narin’in ölümünde şüpheler artıyor! Teker teker inceledi
23 Kasım Cumartesi reyting sonuçları
Muslera ve Kerem Demirbay arasında gerginlik