Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Duyar kas/ma

Yazılarımı yazarken konu fikirleri genelde gecenin bir yarısı ya da sabahın karanlığında aklımda belirmeye başlıyor. 

Bugün için de öyle oldu. 

Karlı bir Bakü sabahındayız. Bizim için heyecan verici, çünkü, şanslıysak belki yılda bir bu manzarayı görüyoruz. 

Geçen akşam Ricky Gervais’in son gösterisi Armageddon’u izledim. 

Armageddon, Dünya'nın sonu geldiğinde, kehanet edilen büyük savaşın yapılacağı yer anlamına geliyor. 

İnananlar için şu ahir zamanda kıyametin iyice yaklaştığı hatta belki de bu kıyametin içinde yaşadığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. 

Ricky Gervais gösterisinde zamanımızda ‘duyarlı olmak’ üzerine hicivlerde bulunuyor. Bazı zihinler için izlemesinin çok kolay olmadığını söyleyebilirim. Ben iki kere izledim. Önyargımı ve nefsimi geride bırakmaya çalıştım. 

Ve güldüm. 

Ve çok düşündüm sonrasında.. 

Gervais'in duyarlılık konusundaki eleştirileri, günümüzdeki duyarlılık anlayışının bazen gerçeklerle yüzleşmeyi zorlaştırabileceğine dikkat çekiyor. Toplumsal hassasiyetin, ötekileştirmeye ve bağnazlığa neden olabileceği bir noktada olduğunu ifade etmesi önemli bir mesaj. 

Çünkü dostlar ah o kadar duyarlıyız ki artık… 

Buluttan nem kapar gibi kelimeler bizi hasta ediyor… 

Ricky diyor ki; ‘Duyarlı insan olmanın anlamı eskiden, kendi ayrıcalıklarının farkında olup, başkaları için de eşitlikçi olmaya çalışıp, her kesimin hakkına, sözüne saygı duyup korumakken; şimdilerde duyarlı olmak ‘bazen’ gerçekleri dile getirdiği için, karşımızdakini ötekileştirmeye çalışmak ve toplumun dışına itmek!’ 

Kelimenin gücü büyük ve toplumsal hassasiyetlerin artmasıyla birlikte, ifade özgürlüğü ve duyarlılık arasındaki denge konusu daha da önem kazandı. Sosyal medya platformlarında hızlı yargılamaların ve linç kültürünün etkisiyle, sözlerin anlamı çabuk değişebiliyor. İfade özgürlüğü ve sorumluluğu arasındaki hassas dengeyi korumak, toplumun farklı görüşlere saygı göstermesini sağlamak önemli bir konu haline geldi artık. 

Düşündüm. 

Kelimelerden o kadar korkmaya başladık ki… 

Basit bir cümle içinde bile bir anda ırkçı, seksist, homofobik, kafir ve hatta yobaz ilan edilip, yine bir anda kendinizi ‘halkı kin ve düşmanlığa’ sevkten savcı karşısında bulabiliyorsunuz. İş o aşamaya gelmeden zaten eski twitter şimdi X’de linç yiyip oturuyorsunuz. Bu linç zaten sizi savcı karşısına çıkarıyor çoğu zaman… 

Hepsi her konuda duyarlı olma ile başlıyor. 

Dedim ya, ‘Ah dostlar, o kadar duyarlıyız ki artık’ 

Peki gerçekten öyle miyiz? Yoksa dışlanmayalım ya da bir gruba ait olmak için -mış gibi mi davranıyoruz? 

Son dönemde en çok olan diziler, filmler üzerinden kasmalarımız aklıma geliyor. 

Zihnimde bu konularla ilgili ilk beliren ise, ‘Adını Feriha Koydum’ dizisi… 

O dönemde apartman görevlileri konusunda çokça tartışma yaşanmıştı. 

Yahu! Dizi bu dizi… Kurgu! 

O kadar alınganız ki artık…

Yapılan kötülüğü, istismarı, ayrımcılığı bir kenara bırakıp, sıfatlar, meslekler, ırklar ve hatta cinsler, cinsiyetler üzerinden genelliyoruz her şeyi… 

Bir doktorun, öğretmenin, askerin, polisin, patronun yaptığı hata veya suç üzerinden ya biz hepsini aynı kefeye koyup duyar kasıyoruz. Ya da o mesleğe mensup olanlar ‘bizden öylesi çıkmaz’ diyerek yapılan kötülüğü geçip, sıfatı kurtarma derdinde oluyor. Her meslek grubundaki bireyin aynı olmadığını anlamak ve kişileri kendi eylemleriyle değerlendirmenin önemini yitirmiş gibiyiz.  

Aklıma bayılarak izlediğim The Breaking Bad geldi. Diziden sonra kimya öğretmenleri, suçlular olarak görülmemeleri gerektiğini anlatmak için protestoya çıktılar mı acaba?

Diyorum ya dostlar, ‘Ah! O kadar duyarlıyız ki artık’ 

Duyar kasmaktan her yerimiz daha da gerildi. 

Gerçek anlamda duyarlı olmak, aslında empatinin gelişmesinden gelir. Bütün bu kasmaların ve yargılamaların bir nedeni de empatimizi kaybettiğimiz için bana kalırsa… 

Çoğunlukla sahte sempatimizi, empati ile karıştırıyoruz. Kendi hayatlarımızda o kadar yargılanıyoruz ki, o kadar yetersiz hissediyoruz ki, acısını ise, duyar kasmadan çıkarıyoruz. 

Oh bi yargılıyoruz, oh bi linçliyoruz, böyle kafasına kafasına… 

Ayy! Ne iyi geldi ama… 

Kötülük karşısında dururken bile hep bir ‘ama, fakat’ 

‘O da öyle demeseydi’

‘Böyle de giyinmeseydi’

‘Şuraya da gitmeseydi’

‘Onu da çekmeseydi’

‘E canım o da doğmasaydı’

Liste uzar gider. Bu konu daha çok kelime kaldırır. 

‘Çektiğim sıkıntının ne olduğunu biliyorum. Çok duyarlı olmak’ demiş Ataol Behramoğlu… 

Belki de her konuya söyleyecek sözümüz olmasa, sınırlarımızı ve haddimizi bilsek ve elbette empatiyi ve adaleti elden, vicdandan bırakmadan…

Gerçekten duyarı hakeden durumlarda, sonuna kadar arkasında, yanında olabilsek hakedenlerin; Ve kötülüğün, adaletsizliğin yakasına yapışsak. 

İşte belki de o vakit, evini, geçmişini kaybetmişken, evladını da şehit veren aileye yollanan sekiz ısıtıcı, bütün duyar kasmalarımızı yakar, kül ederdi.

Belki bu yazı bile küçük bir başlangıç olur, külahı öne alıp düşünmeye!

Kim bilir?

Diyorum ya dostlar, ‘Ah! O kadar duyarlıyız ki artık’