Gazeteci İbrahim Varlı: "PKK'nın sembolik silah bırakma törenindeki her adım simgeseldi. Hiçbir şey tesadüf değildi"
Gazeteci İbrahim Varlı Suriye'de yaşanan gelişmeler ve küresel güçlerin ülke üzerindeki etkilerini 12punto'ya değerlendirdi. Suriye Kapanı isimli kitabıyla ülkede neler olduğunu ayrıntılarıyla anlatan Varlı, PKK'nın Süleymaniye'deki sembolik silah bırakma törenini izleyen gazeteciler arasındaydı. Varlı, sembolik silah bırakma töreni için "Her atılan adım simgeseldi. Hiçbir şey tesadüf değildi" ifadelerini kullandı

Ortadoğu’da bir halkın kaderini belirleyen, küresel güçlerin hesaplaştığı, vekâlet savaşlarının derin izler bıraktığı bir coğrafya: Suriye…
Bu karmaşık denklemi ve geride kalan büyük insani trajediyi yıllardır yakından takip eden usta gazeteci İbrahim Varlı, tüm birikimini ve gözlemlerini “Suriye Kapanı: Bir Cinayetin Anatomisi” adlı kitabında topladı. Tekin Yayınevi’nden çıkan kitap, yalnızca bir savaşın kronolojisini değil, aynı zamanda büyük güçlerin bölgede kurduğu denklemlerin anatomisini sunuyor.
Deneyimli gazeteci Varlı, 12punto’dan Sercan Meriç’in sorularını yanıtlarken, Suriye’de yaşanan tüm gelişmeleri, çatışmaların tarihsel ve politik arka planını, sahadaki güç dengelerini ve halen süren gerilimlerin nedenlerini bütün açıklığıyla değerlendirdi. Kitabın satır aralarında yer alan saha notlarını, tanıklıkları ve analizleri bu söyleşide daha da derinleştirdi.
Öte yandan kısa süre önce terör örgütü PKK’nın Süleymaniye’de düzenlediği sembolik silah bırakma törenini yerinde izleyen gazeteciler arasında yer alan Varlı, Süleymaniye’deki gözlemlerini, bölgedeki atmosferi ve bu gelişmenin anlamını da yine bu söyleşide 12punto okurlarıyla paylaştı.
İsrail, son olarak Suriye'de Genelkurmay Başkanlığı’nı ve birçok yeri vurdu. Bu olayın ardından arka arkaya açıklamalar geldi. Neler oluyor Suriye’de?
Suriye'de esasında çok şey oluyor. Suriye'nin yeniden bir kanlı dizaynı örgütleniyor. Çünkü Suriye'de cihatçılar 8 Aralık itibariyle ülke yönetimine getirildiler. Ama bu Suriye'deki değişimin, dönüşümün tamamlandığı anlamına gelmiyor. Suriye'nin içeriden, tam da Amerika'nın ve İsrail'in istediği şekilde yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Yani etnik, dinsel, kültürel ve mezhepsel kodlar üzerinden ülkenin bölüştürülmesi, ülkenin bir şekilde bu gruplar arasında pay edilmesi tasarlanıyor.
Niye?
Çünkü aslında Suriye'yi bir “Lübnanlaştırma”ya çalışacaklar.
Nedir Lübnanlaştırma?
Ülkenin etnik, dinsel, mezhepsel kodlar üzerinden pay edilmesi, dağıtılması ve bu şekilde iç istikrarının kırılgan bir hale getirilmesi, İsrail ve bölgedeki diğer emperyal çıkarlarının önünde bir engel teşkil etmemesi gerekiyor. Bunun için de Suriye pek çok parçaya bölüştürülmek isteniyor. Bu Suriye coğrafyasının fiziki olarak bölüneceği ya da dağıtılacağı anlamına gelmiyor. Ama tıpkı Balkanlar'da, Bosna'da, Lübnan'da, Irak'ta yapıldığı gibi ülkenin çeşitli gruplar arasında bölüştürülmesi, dağıtılması, o gücün bir şekilde pay edilmesi amaçlanıyor. Çünkü böyle olunca da her grup, her yapı bir diğerine karşı kendisini korumaya altına almış olacak ve aynı zamanda bir cephe oluşturmuş olacak. Halklar, toplumlar o yapı etrafında birbirine karşı mücadele vermiş olacak. Daha fazla yetki isteyecek, daha fazla pay isteyecek, daha fazla para isteyecek, daha fazla silah isteyecek. Bu da aynı zamanda ülkenin bir kırılgan bir hale dönüştürülmesine neden olacak.
Irak'taki durumla ne kadar benzer?
Saddam devrildikten sonra Cumhurbaşkanlığı Kürtlere verildi. Başbakanlık Şiilere verildi. Meclis Başkanlığı da Sünnilere verildi. Ülke bu şekilde pay edildi.
Lübnan'da ne oldu?
Yine benzer bir formülasyonla Şiiler, Sünniler ve Hristiyanlar arasında bölüştürüldü. Cumhurbaşkanı Hristiyandır. Ama başbakanlık Sünnilerdedir. Meclis Başkanlığı Şiilerdedir. Böyle olunca yapılar birbirine karşı bir şekilde dengelenmiş oluyor. Böyle olunca İsrail'in, Amerika'nın veya bir başka küresel güç veya bölgesel gücün bölgede istediği gibi at koşturmasına zemin hazırlamış oluyorsunuz. Çünkü güçlü ulus devlet anlayışından bir şekilde çözümlenmiş olacak, herkesin herkesi denetlediği ve herkesin herkese karşı olduğu bir yapı oluşturulmuş olacak. Suriye'de şu anda onun zemini hazırlanıyor. ABD, İsrail, Batı emperyalizmi ve bölgedeki diğer gerici rejimler, "Suriye eskisi gibi güçlü olsun, Suriye demokratikleşsin, özgürleşsin, cihatçılar gelip yeniden bütün gücü tahakküm altına alsınlar" diye cihatçıları iş başına getirmedi.
Neden bu hale getirildi?
Suriye içeriden dağılsın, içeriden çözülsün diye bunlar iş başına getirildi. 8 Aralık'tan bugüne geldiğimiz noktada, altı-yedi aylık bir süre zarfında bunu denediler çeşitli şekillerde. Ülkenin güneyinde Dürziler kendi özerkliklerini ilan ettiler. Ama bu Dürzilerin kendi başına alabilecekleri bir karar değil. O kadar büyük bir güce ve nüfuza sahip değiller. İsrail yetkisiyle ve İsrail'in planlamasıyla, el vermesiyle, onların kolaycılığında özerklik ilan ettiler.
Kürtlerin pozisyonunu nasıl tanımlarsınız?
Diğer tarafta ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürtler, Suriye Demokratik Güçleri, ABD, İngiltere ve Fransa ve diğer batılı ülkelerin desteğiyle kendi fiili özerk yapılarını ilan etmiş durumda. Burada bir tek Aleviler dezavantajlı durumda. Yani kendilerini koruyan silahlı güçleri yok. O yüzden mart ayında büyük bir katliama, kırıma uğradılar. Ama onun dışında her bir gücün yaslandığı bir aktör var. Körfez Arap ülkeleri, ABD... Türkiye, Colani hükümetinin sponsoru konumunda. 8 Aralık'tan bu yana Colani kaç kez Türkiye'ye geldi, Ankara'ya geldi, İstanbul'a geldi.
İsrail neden Suriye’ye saldırdı? İsrail, Colani’ye karşı bir pozisyon mu aldı?
Suriye bu yeni döneme uygun bir şekilde baskılayarak, biraz da zorlayarak, bir kanla, bir bombayla dönüştürülmek isteniyor. Niçin Dürzi köyünde bu oldu? Colani'yi hizaya getireceklerdi. Çünkü Colani, yani cihatçılar, eskisi gibi Suriye'nin bir arada olduğu ve kendilerinin tek başına yönettikleri bir ülke istiyorlar. Kendileri dışında bir gücün, bir aktörün Suriye'de var olmasını istemiyorlar. Kürtlerin de entegre olmasını istiyorlar. Bakın o yüzden Kürtlerle yapılan anlaşma uygulanamıyor. En son Mazlum Abdi, Amerika ve Fransa'nın yetkililerinin gözetiminde Şam'a gidip Colani ile masaya oturdu. Orada anlaşma çıkmadı. Temel konularda anlaşamıyorlar. Tam da onun sonrasında Colani'nin açıklamaları var. Kürtler de rest çektiler. Ama orada da Amerika'nın yeni Türkiye Büyükelçisi ve Suriye özel elçisi devreye girdi. Biliyorsunuz çıktı, birtakım açıklamada bulundu: "Kürtlere bir devlet kurma, kurdurtma sözümüz yok. Onlara o güvenceyi vermedik. Entegre olmasını istiyoruz, entegre olurlarsa onlar açısından daha faydalı olur. Mevcut haliyle kendilerini var etmeleri sıkıntıdır, Trump'ın sabrı taşmak üzere, sabrı sınırsız değil" diyerek bir ültimatom verdi açıkça. Tam da bunlar olurken, birkaç gün sonrasında da Dürzilerin ağırlıklı olarak yaşadığı Süveyda ve Dera'da da Dürzilerle Arap aşiretleri arasında gerilim yaşandı. Gerilimi fırsata çevirmek isteyen Colani HTŞ birliklerini gönderdi. Bunlar çok katil ruhlu yapılar, milisler, her ne kadar ordu görünümü altında olsalar da oraya girdiler, zulmettiler, öldürmeye başladılar. İsrail bunu fırsata çevirip karşı saldırısını yaptı. Ve bu saldırılarla esasında Colani'yi bir şekilde müzakere masasına çekmek istiyorlar. “Ya bizim şartlarımızla masaya oturursun ya da biz sana sınırlarını gösteririz” dediler. Bütün kavga esasında bu.
Suriye’de nasıl bir masa kurulmalı?
Suriye'de öyle ya da böyle bir müzakere masası kurulmak zorunda. Yani Kürtlerle-Şam yönetimi arasında, Dürzilerle-Şam yönetimi arasında bu meselelerin aktif olarak, fiili olarak çözümlenmesi gerekiyor. Mevcut durumda herkes silahlarını çekmiş vaziyette bekliyor. Kürtler silahlarını teslim etmiyor, etmeyecekler de ve bekliyorlar. Dürziler silahlanmış durumda. Süveyda Askeri Konseyi var. Onlar silahlarını teslim etmiyor ve "Bu şekilde bizim kabul edilmemiz gerekiyor" deyip özerklik, otonomi talep ediyor. Diğer tarafta da cihatçılar var ve cihatçıların bir kısmı HTŞ'ten kopmuş durumdalar. Onların kendi aralarında da çok ciddi krizler söz konusu. Radikal İslamcı çetelerin bir kısmı halen İdlib kırsalında... Ülkenin diğer yerlerinde de yeniden bir silahlı bir kalkışmaya hazır vaziyette bekliyorlar. Çünkü HTŞ yönetiminin uzlaştığını, çeşitli aktörlerle ılımlılaştığını düşünüyorlar.
Neden Colani yönetimi ile çelişki yaşıyor bu gruplar?
Bu çeteler radikal İslamcı, kökten dinci... Bunlar Suriye'ye demokrasi gelsin diye girmediler. Şeriat hükümeti, şeriat rejimi kurulsun diye geldiler. Şimdi Colani hâlâ bu şeriat rejimini istese de ilan etmiş değil. Çünkü dengeler gerekiyor. Uluslararası dengeler, bölgesel dengeler, garantiler istiyor. Suriye halkları buna karşı. Colani de daha reel politik bir çizgide. Diğer radikal İslamcı kökten dinciler de "Biz bunun için gelmedik. Taliban gibi ya da IŞİD gibi hemen İslam devletini kuralım" diyorlar. Kavga da esasında, sürtüşme de oradan kaynaklanıyor.
Trump'ın "Erdoğan, Suriye'yi aldı, büyük bir iş başardı" sözlerinden sonra iktidar cenahında bir propaganda yürütüldü. Öte yandan da Numan Kurtulmuş, “İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye” açıklamasında bulundu. Tüm bu süreç içerisinde Suriye'de Türkiye'nin rolü ne?
Türkiye, bölgesel güçler arasında kendine bir rol kapmaya çalışıyor. Türkiye, Suriye sahasında bir oyuncu.
Etkin bir oyuncu mu?
Hayır, değil. Suriye sahasında, Suriye'nin bu kanlı coğrafyasında etkin olan iki ülke var. Bir tanesi Amerika, diğeri İsrail. Hatta İsrail, bir nebze daha etkin olan bir ülke. Çünkü kendisi için bir varoluşsal mesele olarak görüyor Suriye'yi. Suriye'de işgalci konumunda. Golan Tepeleri'ni 1967'de işgal etti. Sonrasında bu işgali ilhaka çevirdi, resmen oralara kondu. 8 Aralık'taki bu cihatçıların Şam'ı almasından sonra da oradaki işgalini daha da geliştirdi. Şimdi onunla da yetinmeyip Dürziler üzerinden, oradaki çeşitli aktörler üzerinden fiili olarak kendisini oranın hamisi olarak görmeye başladı ve bu saldırganlığını bir meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu denklemde İsrail ve ABD, Türkiye Suriye sahasında etkin olsun diye cihatçılara sponsor olmadılar veya cihatçıların önünü açmadılar. Tabii ki Türkiye'nin de Suriye'de tuttuğu bir alan vardı. Kendisine yakın örgütleri vardı, Özgür Suriye Ordusu bünyesinde bunları topladı. Sonra Suriye Milli Ordusu adını verdi bunlara. Türkiye etkinliği var ama İsrail ile ABD'nin çok altında. Türkiye, Suriye'de bir şekilde komşu ülke ve orada "Ben de varım, benim de hesaplarım var, yani pastadan bana da pay verin" kavgası içerisinde. Tabii ki alacaktır ama bu pastadan bu alacağı pay küçük olacaktır. Bakınız, Colani yönetimi daha geçen günlerde Tartus Limanı'nın işletmesini Birleşik Arap Emirlikleri'ne sattı. Lazkiye Limanı'nı geçenlerde Fransızlara sattılar. Ülkeyi bir şekilde kendi aralarında ekonomik olarak da siyasi olarak da bölüştüler. Türkiye de tabii ki Suriye’ye girecektir. Suriye biraz normalleştiği andan itibaren 5’li çete gidecektir, müteahhitler gideceklerdir, inşaat yapacaklardır. Ama bunlar tali şeyler. Asıl orada belirleyici olan İsrail ve ABD. Tam da esasında bunun için Esad yönetimini devirdiler. Suriye ayağında çok denklemli, çok aktörlü bir kapışma söz konusu. Muhtemelen Colani'nin iş başında kalıp kalmayacağı da belirsiz. Muhtemelen kalsa da cihatçılar kendi içerisinde kavga edeceklerdir, birbirine karşı darbeler yapacaklardır, suikastler yapacaklardır. Onlar olmasa da İsrail müdahalesiyle iktidarlar değişecektir. Yani bu çok gelişmeye gebe bir mesele.
PKK’nın sembolik silah yakma eylemini izlemek için Süleymaniye’ye gittiniz… Neler gözlemlediniz?
PKK'nın ilk silahlı grubu 11 Temmuz'da Süleymaniye yakınlarında sembolik olarak silah yaktı, kendilerinin ifadesiyle ilk iyi niyet göstergesini yapmış oldu. Gazeteci olarak oradaydım. Örgütün iki numaralı ismi, KCK eş başkanı Bese Hozat da oradaydı. Birkaç metre ötemizde açıklama yaptı. Kısa süren bir törendi. Biz gazeteciler olarak gittik. Bir de iktidara yakın gazeteciler vardı. Onlar tamamen Türk yetkililerinin de olduğu söyleniyordu. Diğer gazetecilere çok temas etmelerine izin verilmedi. Orada kendi başlarında oturdular. Törenin fotoğraflarını çektiler. Hepimiz büyük güvenlik önlemleri altında tören alanına gittik, üstümüz başımız arandı, cep telefonlarımız görene girerken alındı. Ama o gazetecilerde telefon vardı. Orada gelen Ahmet Türk, Leyla Zana, Tuncer Bakırhan, Cengiz Çandar ve diğer milletvekillerinin, kitle örgütü temsilcilerinin hiçbirinde telefon yoktu. Çok sıkı kurallar vardı. Ama iktidarın kontenjanıyla giden o 6-7 gazetecide telefonlar vardı ve o telefonları çok rahat şekilde kullandılar.
Törende nasıl bir güvenlik önlemi vardı?
Çok fazla güvenlik personeli vardı. Talabani yönetiminin güvenlik birimleri vardı. Zaten orası onların sahasıydı. Barzani yönetiminin güvenlik elemanları vardı. KCK'nın ve PKK’nın kendi güvenliği vardı. İç içe geçen, yani en ufak bir kıvılcımda herkesin herkese silah doğrultabileceği bir durum vardı. Zaten yaşanmasın diye çok ciddi önlemler alındı. Çünkü en ufak bir provokasyonun çok farklı şekilde bir sonuç üretebileceği bir durum. Tabii o törenin her adımı bir anlam taşıyordu.
Nasıl bir anlam?
Her atılan adım simgeseldi. Hiçbir şey tesadüf değildi. Seçilen o kanyon sembolik bir yer.
Neden?
Kürtler açısından İngilizlere ve Osmanlı'ya karşı verdikleri mücadelede kritik yer. Peşmergelerin Baas yönetimine karşı verdiği mücadelede üstlendikleri yer, ilk Kürtçe gazetenin basıldığı yer… Törenin Erbil ve Süleymaniye'nin arasında bir yerde yapılması önemli. Çünkü hem KDP hem Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin koruyuculuğu, şemsiyesi altında alındı. Bese Hozat'ın giydiği elbisenin sembolik önemi, silahların yakılması ateşte yakılması Kürt miti için tarihsel bir mit. Çünkü Demirci Kawa'dan gelen, Newroz’dan gelen sembolik önemi var. Metinde ifade edilen, o yazılı metin çok önemliydi. Küresel güçlere yaptıkları çağrılar da başka bir siyasi boyut... "Biz silahları bırakıyoruz, güvencemizi, haklarımızı verin, vermezseniz işler tekrardan başa saracak, başa dönecek" açıklamaları… Yani özetle sembollerle dolu bir törendi.
Haber Kaynağı : Sercan Meriç
Çok Okunanlar

Fatih Altaylı, CHP'nin açıklamadığı anketin sonuçlarını paylaştı

Tahlil sonuçlarına ulaşıldı: İşte askerlerin ölüm nedenleri!

Erdoğan CHP’den neyin 'Kefaretini' ödemesini istiyor?!

Gazeteler, İYİ Parti'nin Birinci Vazifen Mitingi'ni nasıl gördü?

AKP'de Erdoğan'ın yeniden adaylığı için yapılan plan kulislerden sızdı!

15 Temmuz Gazisi Tuğgeneral emekli edildi

Sahte diploma çetesi, MEB, ÖSYM ve YÖK'ü adım adım nasıl aştı?

'Sınav kitapçığı WhatsApp grubunda paylaşıldı'

Sahte belgelerle vatandaşlık vurgunu!

Resmî Gazete / 28 Temmuz-3 Ağustos 2025
