Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Kemal Okuyan Rus gazeteciye konuştu: 'Birlik yok, dağınıklık var'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Rus gazeteci Salimov’a konuştu. Okuyan, dünyada ve Türkiye’de sosyalist hareketin durumuna, Ukrayna’da devam eden savaşta Rusya’nın rolüne ilişkin dünya komünist hareketi içindeki farklı tutumlara dair açıklamalarda bulundu: "Türkiye'deki son 20 yıldan bütün dünya ders çıkarmalı"

Kemal Okuyan Rus gazeteciye konuştu: 'Birlik yok, dağınıklık var'
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, dünyada ve Türkiye'de sosyalist hareketin durumu, Ukrayna-Rusya savaşında dünya komünist hareketi içindeki farklı tutumlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Okuyan'ın Sırbistan merkezli yayın yapan Jeostratejik Araştırmalar Merkezi internet sitesinde yayınlanan röportajı şu şekilde:
 
Şu anda Türkiye’de ve dünyada sol hareketin gelişimini ve beklentilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Seçimlerden sonra Türkiye’de komünistler için ne değişti?

Öncelikle “sol” kavramını bu belirsizlikten kurtarmamız gerekiyor. Alman Sosyal Demokrasisini sol olarak görmüyorum örneğin. Ama evet böyle bir algı var. Buna karşı iki şey yapılabilir. Ya “sol”da hegemonya mücadelesi vereceğiz ve bu tür burjuva hareket ve ideolojilerinin sol olmadığı gerçeğini topluma anlatacağız ya da “sol” kavramını kullanmayacağız. Açıkçası Türkiye’de de bunu tartışıyoruz.

TKP “sol” kavramını giderek daha az kullanıyor. Biz komünistiz ve bu yeterince açıklayıcı, ayırt edici. Öte yandan elbette siyasal aktörlerin birbirinden kesin sınırlarla ayrılması gerçekte imkansız. Zaman zaman daralan zaman zaman genişleyen bir gri alan var. Bu anlamda söylediğiniz genel olarak doğru. Sol bütün dünyada genel anlamıyla geriliyor. Ama neden? Sol, sol olmadığı için geriliyor olabilir mi?

Bize göre gerçek tam da bu. Burada en büyük sorumluluk, açıkçası komünistlerde. Liberal ve sosyal demokrat eğilimlere karşı mücadele hafife alındı. Sosyalizm ve devrimin güncelliği, mevcut güç dengelerine bakarak bir kenara kondu ve sistem içi mevzi mücadelesi fetişleştirildi. Dahası başarı kriterleri düzen siyaseti tarafından belirlenmeye başlandı. Buradan sol değil sağ çıkar. Aşırı sağın sokakta da güçlenmesinin nedeni bu. Kapitalizm sürekli ve değişik türde kriz üretiyor. Yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, polis zorbalığı, göçmenler…

Bütün bunlara radikal ve devrimci yanıtlar üretemezseniz başkaları bu sorunları istismar eder. Türkiye’deki parlamento seçimleri bu söylediklerimiz açısından ilginç veriler sunuyor. TKP absürt, anlamsız ve toplumu çaresizlik ve şantajla esir alan bir seçimde yine absürt bir oy aldı. Türkiye’yi azıcık izleyen biri, TKP’nin aldığı oyun çok ötesinde bir etkisinin olduğunu fark eder. Nitekim seçimden sonra TKP daha fazla konuşuldu, tartışıldı, örgütlenmesi hızlandı. Dolayısıyla toplumsal alanda da burjuva parlamentosunun önem ve itibar yitirdiğini görüyoruz.

TKP mücadelesine devam ediyor. Kuşkusuz seçim sonuçlarını değerlendirdik, siyasal etkimizin oya dönüşmemesinin nedenlerini tartıştık. TKP pişkin bir biçimde “seçimler önemli değil” diyecek bir parti değil. Ancak seçim sonuçlarından hareketle kendimizi sorgulayacak bir parti de değiliz. Partimiz kendi ilke ve programını özgüvenle savunmaya devam ediyor.

Dünyada sosyal adalet talebiyle gelişen hareketlerin hem coğrafi hem de ideolojik olarak bölündüğünü ve daha çok yerel sorunlara odaklandığını görüyoruz. Birçok hareket “kapalı kulüplere” dönüşmüş durumda. Dünyanın farklı ülkelerindeki komünistler, Marksistler, sol aktivistler aralarındaki iletişimi ve uluslararası diyaloğu artırmak için neler yapabilirler?

Tartışma ve diyalog tek başına çözüm değil elbette. Hatta eğer devrimcilerin içe kapanmasına neden olacak kısır ve sonuçsuz tartışmalardan söz ediyorsak bunun bir anlamı yok. Ancak birbirimizi cesaretlendirecek, dürüst olmaya zorlayacak, gerçek politik mücadelelere teşvik eden bir tartışma örgütlenirse bu farklı olur. Bunun yolu dayatmalardan, şablonlardan uzak durmaktan geçiyor. Ve bir de “birlik ve diplomasi” adına ayrım noktalarımızın yanından dolaşma, onları görmezden gelme yanlışını tekrarlamamalıyız.

Zaten şu anda bir “birlik” yok. Birlik olması için doğrultu ortaklığı gerekir. Tam tersine bir dağınıklık var. Siyasi mücadeleye neredeyse çocuk yaşta girdiğim dönemlerdeki canlı tartışma ortamını özlüyorum. Şu anda hiç katılmadığım bazı görüşlerin kendi içinde tutarlı bir biçimde ifade edilmesini dahi özlediğimi söylemek zorundayım. Ancak konu kişisel ihtiyaçlarımız değil. Çeşitli nedenlerle birbirleriyle iletişim halinde olan siyasi parti ve çevrelerin gerçek, canlı, yaratıcı bir tartışmayı özendirmesi gerekli.

Ayrımların ve ortaklıkların sağlıklı bir biçimde anlaşılması için. Bu olmadığı takdirde sağlıklı ortaklık ve birlikler kurulamayacağı gibi sağlıklı bir ayrışma da yaşanamaz. Onca yaşanandan sonra ezbere konuşmak da, sürekli “birlik olalım, hepimiz solcuyuz” türünden bir korkaklık da işe yaramaz. En azından komünistler için. Cesur, anlayışlı, saygılı, açık sözlü ve yaratıcı olmamız gerekiyor. TKP kendi pozisyonunu koruyarak, böylesi bir iklimin yaratılması için uğraşıyor.

Ukrayna’da yaşananlar sol hareketi tek tek ülkelerin sınırları içinde bile böldü, farklı gruplar sınıfsal değil “jeopolitik” pozisyonlar almaya başladı, “Rusya yanlısı” veya “Ukrayna yanlısı” gibi… Şimdi bu pozisyonlar hakkında konuşalım.

Rusya’nın kapitalist bir ülke olduğunu sanırım pro-Russian bir çizgi izleyenler de biliyorlar. Eğer sorun Rusya’nın sosyo-ekonomik karakteri olsaydı, işimiz kolay olurdu. Ancak mesele daha karmaşık. Kimileri, Rusya’da bugünkü iktidarın nesnel ve öznel nedenlerden giderek sosyalist bir yönelime gireceğine inanıyor ya da inanmış gibi yapıyor. Sosyalizmin Rusya gibi gelişmiş ve büyük kaynakları olan bir ülkede politikacıların fikir değiştirmesi ile hayata geçeceğine inanmayacak kadar Marksist hissediyorum kendimi.

Bakın Rusya’da zaman içinde sosyal devlet uygulamaları öne çıkabilir ya da gerileyebilir. Ekonomide devlet sektörünün payı artabilir ama azalabilir. Bunlar ülkenin sınıf karakterini değiştirmez. Önemsizdir demiyorum. Yakından takip ediyor, inceliyor, değerlendiriyoruz. Ama Putin ya da çevresinin “sosyalizm iyiymiş” sonucuna ulaşacaklarına dair bir beklenti içine girmiyoruz. Sınıf mücadelesi böyle bir şey değil. Asıl baktığımız yer Rus işçi sınıfı. Kimileriyse Rusya’nın kapitalist olduğunu, hatta emperyalist bir karakter taşıdığını ama Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında yer alınması gerektiğini söylüyorlar.

Bu bir savunma savaşıdır diyen de var, bu bir anti-emperyalist savaştır diyen de, konuyu faşizme karşı mücadele açısından ele alanları da ekleyebiliriz. Herhangi bir kapitalist ülke ya da sınıfa empati ile yaklaşmamak gibi bir temel hareket noktamız var. Komünistler kendi ülkelerindeki burjuva sınıfı ile mücadeleyi erteleyemezler.  Eğer bu ilke önemsenmezse, her durumda emperyalist dünyada taraf tutmak, şu ya da bu burjuva partisini desteklemek için sayısız mazeret bulabiliriz.

Örneğin bugün biz Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta taraf olmayı yanlış buluyoruz. Ama bu iki tarafı özdeşleştirdiğimiz, eşitlediğimiz ya da Ukrayna’nın arkasındaki gerçek güç olan NATO’yla mücadeleyi geçiştirdiğimiz için değil. Hayır. Çok net söylüyorum, konu bir tercih meselesi olsa bizim kimi tercih edeceğimiz ortada. Türkiye NATO üyesi ve bütün insanlık NATO’dan, ABD emperyalizminden çok çekti. Rusya’da kapitalist sınıf bugün bu ölçüde bir tehdit oluşturmuyor. Ancak mesele gerçekten de kimi tercih ederiz sorusuna verilecek yanıt değil.

Mesele, kapitalist dünyada devrimci hamleler yapmak. Bugün Rusya ya da Ukrayna’da ya da başka ülkelerde emekçi kitlelerin kapitalist sömürüyü sorgulayan, onu yıkmaya çalışan bir konumlanış içine girmeleri gerekiyor. Bu söylediğim İran için de geçerli, Türkiye için de. Diğer türlü sonsuza kadar kim daha iyi kim daha kötü tercihi yaparak devam ederiz.

Mevcut Ukrayna hükümeti, aralarında 11 komünist partinin yanı sıra çeşitli muhalif siyasi partinin de bulunduğu birçok partiyi yasakladı. Ukrayna Güvenlik Servisi, aramalar sırasında bulunan Lenin büstleri, kızıl bayraklar ve Marx’ın kitapları gibi “suç kanıtlarının” fotoğraflarını defalarca yayınladı. Komünizmden arındırma Ukrayna’nın resmi politikasıdır. BM Güvenlik Konseyi bile komünistlere, sosyalistlere ve sendikacılara yönelik baskılar hakkında bilgilendirildi. Peki Avrupa solu içindeki Ukrayna destekçileri bunu neden “fark etmiyor”? Böyle bir “sol lobinin” oluşmasında Ukrayna makamlarının rolü nedir?

Alın size bir fark. Bugün Rusya yanlısı bir tutum yanlıştır. En azından şimdilik böyle değerlendirebiliriz. Ama Ukrayna yanlısı bir tutum çok açık bir biçimde karşı-devrimcidir. Ukrayna’daki yönetimin faşist olup olmadığı tartışmasına girmeksizin söylüyorum. Ukrayna’nın bir özgürlük savaşı verdiğini söylemek saçmalıktır. Zamanında Yugoslavya’ya karşı yürütülen kanlı askeri operasyonları desteklemek nasıl bir ihanetse bu da öyle. Evet ortada bir işgal var ve komünistler işgale karşı mücadele ederler. Ancak yaşadıklarımız bir işgale indirgenemez.

Konunun Sovyetler Birliği’nin yıkılışını içeren uzun bir öyküsü var. Aslında asıl üzerinde durulması gereken, 1991 karşı devrimidir. “Ukrayna 2014’e kadar iyiydi, sonra NATO’cu bir darbe gerçekleşti” tezi doğru değil. 2014’teki darbenin kökleri 1991’de aranmalıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan “bağımsız devletler”in her birisinin meşruiyet sorunu vardır. Yalnız bizim açımızdan değil. Ukrayna, faşist hareketlerin, anti-komünizmin, ırkçılığın, NATO’culuğun, militarizmin kalesi durumunda.

Putin yönetimini bu kadar karanlık Ukrayna yönetiminin “özgürlük kahramanı” rolüne bürünmesini sağladığı için kutlamak gerek! Peki biz nereye bakmalıyız? Biz hangi güçlerin Kiev ve Moskova’daki burjuva iktidarlarını desteklediğine değil, hangi güçlerin devrimci ve bağımsız bir strateji oluşturduğuna odaklanmalıyız.

Yeri gelmişken bugün Ukrayna’da komünizme, komünizmin sembollerine karşı başlatılan histerik kampanyaları şiddetle protesto ederken bu türden kampanyaların 1991’den itibaren bizzat Rusya’da yürütüldüğünü hatırlatmam gerekiyor. Ukraynalı gericilerin söktüğü orak çekiçli arma bugünkü Rusya’yı değil, dünya komünist hareketini ve SSCB’yi temsil ediyor. O armaya karşı en büyük darbe Rusya’dan geldi bunu unutmayalım.

Rusya konusunda sol için doğru strateji ne olabilir?

Bugün güçler dengesi buna izin vermiyor diye sosyalist devrimin güncelliği fikrinden uzaklaşmak büyük hatadır. Emperyalist sistem muazzam bir tıkanma, derin bir siyasi-ideolojik kriz yaşıyor ve biz hâlâ Trump mı Biden mı daha tercih edilir, Erdoğan gerçekten anti-emperyalist mi, Rus kapitalizmi iyiye evrilir mi gibi anlamsız bir tartışma içindeyiz. Bugün bir ülkede komünizm tek bir kişiye indirgense dahi, o kişinin görevi kapitalizmi yıkma görevine odaklanmaktır. Bunun emekçi kitlelere sabırla anlatılması, bu doğrultuda örgütlenilmesi, mücadele edilmesi ve ortaya çıkacak fırsatları değerlendirecek hazırlıklar yapılması gerekir.

Önce demokrasi kurulsun, önce bazı haklar elde edelim, önce parlamentoya girelim, önce faşizmi geriletelim türünden hedeflerin bir kendini kandırma anlamına geldiği artık kabul edilmelidir. Maceracılık önermiyorum. Doğrultudan, programdan, stratejiden söz ediyorum. Bolşeviklerin en büyük başarısı en zayıf anlarında dahi devrimi, siyasi iktidarı ele geçirmeyi düşündüler. Ve onların en büyük şansı, Rusya’da onları baştan çıkaracak, onları düzene bağlayacak mekanizmalar 1917’ye kadar hiç yoktu. 1917 Şubatı’nda bütün Rus devrimcilerinin kafasını karıştıracak bir ortam doğduğunda da Lenin eşsiz bir müdahale yaptı. Nisan Tezleri’ni biraz da böyle okumak gerekir. Bu müdahale birkaç ay gecikseydi, Ekim Devrimi gerçekleşmeyebilirdi.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı düzenli olarak uluslararası girişimlerde bulunuyor. Türk komünistlerinin de bu koşullarda uluslararası girişimlerde bulunmalarının zamanı gelmedi mi? Hatta belki de tüm dünyadaki sol güçler arasında iletişimi sağlayacak bir uluslararası platform oluşturmanın?

Biz iddialı bir partiyiz ama gerçeklerden uzaklaşamayız. Mütevazılığın önemine, komünistler arası eşitlik fikrine gerçekten inanıyoruz. Kimseyi gözümüzde büyütmeyiz, kimseye böbürlenmeyiz, kimseyi küçük görmeyiz, kimsenin gölgesinde kalmayız. Başkalarından öğreniyoruz, kimseyi taklit etmiyoruz. Etmeyiz de. İşe yaramaz. Başkaları bizim deneyimimizden yararlanıyorsa  bu da iyi bir şeydir. Türkiye kapitalizminin son yıllarda uluslararası alanda ağırlığı arttı. Bu açık bir gerçek. Dolayısıyla bizim sorumluluğumuz artıyor. Çünkü Türkiye kapitalizmi hem ekonomik hem siyasi hem ideolojik açıdan etkisini artırırken biz bekleyemeyiz.

Biz komünistiz, ülkemizi seviyoruz, ülkemize ve halkımıza asla ihanet etmeyiz. Bu anlamda yurtseveriz. Ancak Türkiye’de sermaye sınıfının çıkarlarının belirlediği dış politika pratiğinin karşısında durmak bizim enternasyonalist sorumluluğumuzdur. Bu bir. İkincisi, Türkiye’de özellikle son 20 yılda yaşananların bütün dünya açısından ilgi çekici dersler içerdiğini düşünüyoruz. Bu dersleri, çıkardığımız sonuçları daha fazla paylaşmak istiyoruz. Türkiye bizden sorulur türünden tuhaf bir iddiamız yok.

Başka ülkelerdeki komünistlerin ülkemiz hakkındaki değerlendirmelerini de izlemeye, anlamaya çalışıyoruz. TKP yapıcı, dostça, yaratıcı bir biçimde tartışmak, diyalog kurmak için her şeyi yapacak. Bunu zihin egzersizi olsun diye, spor olsun diye değil, ortak davamız olan dünya devriminin önünü açmak için yapıyoruz. Uluslararası alanda ilişkilerimiz gelişiyor. Açık sözlü, karşılıklı saygı çerçevesinde, samimi bir yaklaşım geliştirmeye çalışıyoruz. İstemeden de olsa bunun dışına çıktığımızda bunun bize söylenmesini isteriz. Sorunuza dönecek olursak, TKP Marksist-Leninist düşünce ve pratiğin canlanması için elinden geleni yapacak.


Haber Kaynağı : 12punto

TKP Kemal Okuyan