Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Rusya-Ukrayna savaşında gidişat nereye doğru? Cephede üçüncü yıl

Ukrayna ve Rusya’daki savaş üçüncü yılına girerken, Avrupa ve dünya için devam ediyor. Savaşın olası askeri, ekonomik ve siyasi sonuçlarının neler olabileceği tartışılırken, savaş devam ettikçe ödenen bedeller her iki ülke için de ağırlaşıyor.

Rusya-Ukrayna savaşında gidişat nereye doğru? Cephede üçüncü yıl

Suat TEKİN - 12punto.com.tr

Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş üçüncü yılına girdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘özel askeri operasyon’ olarak tanımladığı ve hem Rus hem de batılı analistlerin kısa sürede sonuçlanacağını düşündüğü savaşta, bugüne kadar iki taraftan en az on binlerce insan hayatını kaybetti.

Geçen iki yılda milyonlarca insan mülteci durumuna düştü. Bu sırada Avrupa’da silahlanma büyük bir hız kazandı. Avrupa ülkeleri, 2014-2018 dönemine kıyasla 2019-2023 döneminde yüzde 93 daha fazla silah ithal etti. Geçtiğimiz aylarda ise hem batılı hem de Rus yetkililer, önümüzdeki yıllarda batı ile Rusya arasında bir çatışma çıkması ihtimaline dikkat çeken açıklamalar yaptılar. Son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna’ya asker gönderilebileceğini dile getirdi. 

CGTN Türk haber koordinatörü Erkin Öncan ve harici.com.tr editörü Emre Köse, Ukrayna ve Rusya’nın savaştan nasıl etkilendiğini, bölgeyi ve dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğini ve savaşın olası sonuçlarını 12punto.com.tr’ye değerlendirdi.

RUSYA VE UKRAYNA: SAVAŞTAN ÖNCESİ VE SONRASI

Ukrayna ve Rusya’nın şu anki durumunu değerlendiren Öncan, Ukrayna’nın siyasi çekişmeler, yolsuzluk ve kaynak sorunları yaşadığını belirtti. Öte yandan Rusya’nın askeri, ekonomik ve toplumsal olarak savaşa çok daha hazır halde olduğunun altını çizdi. Köse ise Rusya’nın ekonomik olarak doğuya yöneldiğine dikkat çekerken, Ukrayna’nın durumunu ise ‘siyasi ve mali açıdan tükenmişlik’ olarak tanımlıyor.

Öncan durumu şu sözlerle tarif ediyor:

“Yaşanan çatışmalar elbette iki ülkeyi de çeşitli açılardan etkiledi. Ukrayna açısından, 2004 Turuncu Devrim, 2014 Maydan Olayları (ya da Maydan Darbesi) ve Zelenskiy’in iktidara geldiği 2019 gibi dönüm noktalarının ardından, Ukrayna’nın geçirdiği ‘sağcı’ ve ‘Batı yanlısı’ dönüşümün başarısızlıkla sonuçlandığını söylemek mümkün. Ukrayna’da bütün bu önemli dönüşümlerin yaşandığı süreçler, aynı zamanda bir arada dururken aynı anda birbirleriyle mücadele halinde olan siyasi kesimlerin rekabetine sahne olmuştu. Zelenskiy’in 2019’da ‘barış’ vaadiyle iktidara gelmesi ise hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bu hayal kırıklığı ise Rusya’nın saldırısından çok önce, söz konusu kesimlerin en dinamik gücünü temsil eden, silahlı neo-Nazi grupların dominasyonu nedeniyle yaşanmıştı. Ukrayna bugün, hem Rusya’ya karşı savaşmakla, hem iç iktidar çatışmalarıyla, hem de Batı’dan gelen (ve yetersiz görülen) askeri/mali yardımların kullanımlarına dair problemlerle boğuşuyor. Sosyal açıdan ise, geciken terhis süreleri, zorla askere alımlar ve kamuoyuna yansıyan yolsuzluklar, toplumsal huzursuzluğu da git gide artırıyor.”

Öte yandan Ukrayna’nın sorunlarına dikkat çeken Köse, şöyle diyor:

“Ukrayna tarafında ise siyasi ve mali açıdan bir tükenmişlik seziliyor. 2014'ten sonra sokak gösterileriyle birlikte kurulan hükümetin Rusya'yla bağları koparması bile tek başına yıkıcı etkiye sahipti. Ayrıca Ukrayna, sanayi üretiminin beşiği olan Donbass bölgesini de kaybetmişti. Savaşla birlikte ülkeden göç edenlerin sayısı da bir şeyler anlatabilir. Ülke işgücünün çoğunu kaybetti. Financial Times, geçenlerde genel seferberlik kapsamında tarım sektörü çalışanlarının da silah altına alınmasının gıda sektörünü batıracağı uyarısını yapmıştı. Yaşanan asker sıkıntısı ve seferberlik uygulamalarının sertleştirilmesinin de gösterdikleri var. Ukrayna'nın bir devlet olarak varlığını sürdürebilecek kaynağı kalmamış görünüyor.”

Öncan, Rusya’ya yapılan ekonomik yaptırımların büyük oranda işlevsiz olduğunu da belirtiyor.

“Rusya açısından ise, Kremlin’in, Ukrayna’da yaşanan gelişmelere paralel olarak Donbass konusunda Rus kamuoyunu uzundur operasyona ‘hazırladığını’ söylemek mümkün. Yani, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın operasyonu başladığında, Rusya’da çoğunluk bu savaşı zaten destekliyor, desteklemese bile ‘gerekli’ görüyordu. Savaşla birlikte Rusya’ya yönelik ekonomik, siyasi, hatta sosyal alanda uygulanan yaptırımların da beklendiği kadar işe yaramadığı görüldü, özellikle ekonomi alanında. Elbette Rus ekonomisi de savaştan büyük zarar gördü, ancak Batı’nın beklediği kadar zarar görmemesinin sebebi, Rus ekonomisinin gerekli önlemleri hızlı bir şekilde alması kadar, Batı’nın Rusya’ya olan bağımlılığından da kaynaklanıyor. Bugün, Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımların, bizzat çok sayıda Avrupa şirketi tarafından çeşitli yollarla delindiğini görüyoruz.”

Öte yandan Rusya’nın savaşa Rusya-Ukrayna savaşı değil, NATO-Rusya arasında bir savaş olarak yaklaştığının altını çizen Öncan, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bir diğer önemli mesele ise şu, Kremlin, bu savaşa hiçbir zaman Rusya-Ukrayna savaşı olarak hazırlanmadı. Rusya, bu savaşın her zaman Rusya ile ABD’nin öncülüğündeki Batı arasında yaşanan bir ‘hesaplaşmanın’ bir basamağı olduğu fikrini işledi. Hem bu, hem de Donbass halkının Ruslardan oluşması ve Ukrayna ile sahip olunan tarihsel bağlar, Rus kamuoyunun bu savaşı büyük oranda desteklemesine yol açtı. Rusya’da milliyetçiler, komünistler ve liberaller çoğunlukla bu savaşı destekliyor. Hatta, Komünist Parti ve Liberal Parti, Putin iktidarının kararından çok daha önce, uzun süredir Rusya’nın Donbass’ı kontrol altına alması gerektiğini savunuyordu. Dolayısıyla, Rus devleti, Sovyetler’den kalan ‘mirasına’ ve ‘Rus kimliğine’ sahip çıkma duygusunu en başa yazarak, ekonomik ve siyasi yaptırımlara karşı -ekonomik sıkıntılar yaşansa bile- gerekli motivasyonu sağlamayı başarıyor.”

Köse de Rusya’nın durumu için şunları söylüyor:

“Rusya'yla başlayacak olursak, Şubat 2022'den sonra yaptırımların ağırlaşması hayatın her alanında kendini hissettiren bir olgu oldu. Yabancı şirketlerin bir kısmının ülkeden çekilmesi ya da işlerini devretmesi söz konusu oldu. Rusya yurttaşlarının uluslararası spor müsabakalarından ve kültür sanat etkinliklerinden men edilmesine şahit olduk. Akıl dışı yöntemlerle yoğun bir cadı avı başlatıldı. İktisadi açıdan Rusya'nın Batı'dan koparak Doğu'ya yönelişinin, yani Batı'nın ambargoları nedeniyle elindeki petrol ve doğalgaz başta olmak üzere emtiaları Çin ve Hindistan'a tedarik etmeye başladığı görüldü. Öte yandan yaptırımların beklenen etkiyi yaratmadığı da rahatlıkla fark edilebilir, Rusya'nın bu yılki büyümesi gelişmiş Batı ekonomilerinin çoğununkini aştı. Keza yaptırımlar Ukrayna'daki askeri müdahalenin sonlanmasını da beraberinde getirmedi.”

ÜÇÜNCÜ YILINDA SAVAŞTAKİ DURUM NE?

İki isim cephedeki duruma göre Rusya'nın savaşta avantajlı durumda olduğunu düşünüyor, ancak Rus ordusunun nasıl bir strateji izleyeceği henüz netlik kazanmış değil.

Öncan sahadaki askeri durumu şu ifadelerle değerlendiriyor:

“Sahadaki mevcut duruma baktığımızda, genel görüş savaşın bir ‘tıkanma’ evresine girdiği yönünde. Bir diğer öne çıkan görüş ise, Rusya açısından bütün bu adımların başka bir ‘büyük resmin’ parçası olduğu, Rusya’nın sahayı kilitleyerek Ukrayna ve Batı’nın yıpranmasını beklediği görüşünde. Ben ikisinin de kısmen doğru olduğunu düşünüyorum. Özellikle, neo-Nazi güçlerin aktif şehir savaşı stratejisinin, NATO/ABD tarafından sağlanan silahların ve CIA eğitimlerinin Rusya’yı zorladığı aşikar. Rusya hem sahada, hem de Batı’ya güvenen Ukrayna yönetiminin ‘tavizsiz’ açıklamaları nedeniyle ‘askeri caydırıcılıkla Ukrayna’yı müzakere masasına oturtma’ stratejisinde gecikmeler yaşadı. Bu durum elbette sahaya da yansıyor. Ancak, unutulmaması gereken önemli bir diğer nokta ise, 3. yılına girdiğimiz savaşta Rusya’nın hala ‘tam kapsamlı savaş’ moduna girmemiş olduğu. Üstelik, asker kaynağı ve ‘siyasi birlik’ açısından da Rusya hem Ukrayna, hem de Batı’ya karşı daha avantajlı konumda. Yani Rusya içerisinde bu savaşın gidişatını değiştirmeye gücü yetecek bir toplumsallık yok. Var olan savaş karşıtlarının ise bir bölümü doğrudan Batı yanlısı olduğu için itibarsızlaşmış durumda ve siyasi alanları çok kısıtlı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu savaş karşıtlarının çoğu ise örgütsüz.”

Öncan aynı zamanda Ukrayna’nın saldırı gücünün tükendiğini de söylüyor.

“Batı ve Ukrayna tarafından büyük umutlarla beklenen ve ciddi yatırım yapılan karşı taarruz ise başlamadan bitti. Bu, yardımların Batı’da daha çok tartışma konusu olması, yardımda bulunan ülkelerin ekonomilerini etkileyecek duruma gelmesi, yardımların zamanında yetiştirilememesi, Ukrayna siyasetindeki istikrarsızlık ve sahadaki başarısızlık gibi bir dizi olgudan ortaya çıkan bir tablo. Tam olarak bu yüzden Ukrayna güçleri de son aylarda topyekun cephe saldırılarından Rusya’ya yönelik sabotaj saldırılarına ağırlık vermiş durumda. Söylem düzeyinde Ukrayna yönetimi Kırım’ı dahi geri almayı amaçladığını söylüyor, ancak etkili bir karşı taarruzun artık hayal olduğu herkesin malumu diyebiliriz.”

Ukrayna’nın askeri durumunu değerlendiren Köse ise Batı’nın askeri yardımlarının etkisiz kaldığını şu sözlerle ifade ediyor:

“Kiev'in geçen yılki bahar taarruzu ağır bir hezimetle sonuçlandı ki başta ikircikli olan Almanya'yı ikna etmek üzere Ramstein temas grubu nezdinde yapılan toplantılar neticesinde tedarik edilen Leopard tankları ve diğer ABD üretimi Abrams'lar ve İngiliz üretimi Challenger'ların 'mucize silah' olarak anılmalarına rağmen pek işe yaramadıkları ortaya çıktı. Ukrayna'ya tedarik edilen silahların türü zaman içinde ciddileşti ve son dönemde Rusya topraklarındaki hedefleri vurmalarını sağlayabilecek uzun menzilli füzelerin tedariki gündemde. Berlin, şu aralar Taurus füzesi tedariki konusunda baskı altında. Ve silahlar tükendi, şimdi NATO birliklerinin Ukrayna'ya sevki Macron'un ağzından duyuldu. Başta Birleşik Krallık olmak üzere 'danışman' sıfatıyla çok sayıda Batılı askeri ve istihbarat personelinin Ukrayna'da bulunduğu bilinse de bu beyanın başka bir anlamı var. Moskova ya da Kiev'in savaş kabiliyetini kıyas etmekten ziyade, bunun bir NATO-Rusya doğrudan savaşına evrilip evrilmeyeceğini konuşmak daha doğru olur. Görünen o ki bu ihtimal çok da uzakta değil.”

BATI’NIN UKRAYNA’YA DESTEĞİ VE SAVAŞIN MALİ YÜKÜ

Savaşın gidişatını değerlendiren Öncan ve Köse, Ukrayna’ya verilen desteğin Batı’da siyasi tartışmalara sebep olduğuna da dikkat çektiler. Aynı zamanda Köse’ye göre Ukrayna’yı destekleyen Batılı ülkelerin mali sorunlar yaşamaya başlamış olması, Ukrayna’nın savaş çabalarını tehdit ediyor. Öncan da Batı’nın askeri desteğinin kısa sürede sonlanmayacağını belirtti.

Köse, Batı’nın savaşın mali yükü nedeniyle yorulduğuna dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Rusya'nın savaş alanında eli halihazırda güçlü ve ekonomisini aktif silah üretimine çok iyi adapte edebildi. Bunu daha önce Foreign Affairs'teki makalesinde CSIS düşünce kuruluşu uzmanlarından emekli asker Mick Ryan da söylemişti. Moskova, savaşın başlarında Moskova vites değiştirmekte zorlandı ama şimdi Kiev'den daha iyi öğreniyor. Ve hatta belki savaş zamanının ihtiyaçlarına göre silah üretmekte zorlandığını fark eden Batı'dan da daha iyi öğreniyor. Diğer yandan kamuoyu desteği de zora girdi. Yaptırımların etkisi, ucuz doğalgaz tedarikinin kesilmesi nedeniyle başta Almanya olmak üzere Avrupa'da sanayisizleşmeyi körükledi. Dolayısıyla ciddi bir yorgunluk hâkim ve müzakerelere başlanması çağrılarının da arttığı görülebilir.”

Öncan ise görüşlerini şöyle özetledi:

“Öncelikle, Batı’nın Ukrayna’ya yönelik askeri desteğinin kısa vadede sonlanacağını düşünmüyorum. Bunun en büyük örneği, Steadfast Defender ile başlatılan yeni güç gösterisi. Ayrıca, ABD ve Batı’nın bir ‘Rus tehdidine’ ve savaş iklimine çok ihtiyacı var. Bu, göç krizi, iklim krizi, ekonomik kriz gibi ciddi problemlerin yarattığı toplumsal huzursuzlukları ötelemenin önemli bir yolu. Bir nevi ‘dış mihrak’ anlatısı da diyebiliriz. ABD açısından ise, Ukrayna Rusya’yı çevreleme stratejisinin en önemli duraklarından biri. Üstelik, bu tarihten sonra Ukrayna’da yenilgiyi kabullenmek, bizzat Batı ülkelerindeki muhalefetin elini güçlendirecek bir gelişme olacak. Bu yüzden, desteğin kesintiye uğrayacağını düşünmüyorum ancak bunun kapsamı kesinlikle azalacaktır, çünkü bizzat Batı ülkelerini etkileyen bir noktaya geldi. Tabii, ABD’de Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ise, denklemi tamamen değiştirecektir. Biliyorsunuz, Trump’ın Biden yönetimine yönelttiği en büyük eleştirierden biri Ukrayna savaşındaki tutumuna dair.”

TRANSDİNYESTER VE GAGAVUZYA’NIN ‘KORUNMA’ TALEBİ

Transdinyester ve Gagavuzya’nın Rusya’dan ‘korunma’ talep etmesini de değerlendiren Öncan ve Köse, savaşın yayılma ihtimalini düşük görüyor.

Öncan Transdinyester ve Gagavuzya’nın ‘korunma’ talebini değerlendirirken, Odessa limanının önemine dikkat çekti:

“Transdinyester ve Gagavuzya’nın yaşadığı süreç, Ukrayna ve Donbass hattında yaşananlarla çok büyük benzerlikler gösteriyor. Moldova’da Transdinyester’de aynı Ukrayna’da olduğu gibi önemli bir Rus nüfusun bulunması, Rus askeri varlığının bulunması, Gagavuz Türklerinin siyaseten Rusya’ya daha yakın oldukları için ‘Rusçu’ kabul edilmeleri, bu iki bölgeye dair merkezi hükümetin uyguladığı baskılar, yine aynı Ukrayna’nın yaptığı gibi, Gagavuzların ve Transdinyesterlilerin ana dillerine, kimliklerine ve siyasi tercihlerine yönelik baskılar ve benzeri… Bütün bunlar, Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte bugüne kadar çözülmeyen problemleri ifade ediyor. Batı yanlısı hükümetlerle, Rus veya Rusya’ya yakın etnik gruplar, özerklikler vs…

Dolayısıyla, bütün bunlar, SSCB’nin dağılması sürecinde ve devamında ortaya çıkan renkli devrim kuşağının yarattığı problemler. Moldova’daki bu iki bölgenin de Rusya’dan yardım istemesi beklenen bir durumdu. Çünkü iki bölge de Sovyetler dönemine özlem duyan, Rusya’ya yakınlığı savunan, Rus kimliğiyle barışık halklardan oluşuyor.  Savaşın Ukrayna dışına sıçrayacağını tahmin etmek güç, her gün beklenmedik bir gelişme yaşanabiliyor. Ancak, Moldova özelinde düşünürsek, tartışmalı Transdinyester ve Gagavuzya’nın, Ukrayna’nın Odessa bölgesiyle sınır komşusu olması, Odessa’nın ise Ukrayna’nın Karadeniz’e açılan önemli bir bölgesi olması ve Rusya’nın en önemli hedefleri arasında olduğunun bilinmesi, bazı işaretler veriyor tabii… Eğer savaş aktif bir şekilde devam ederse ve Rus güçleri Odessa’yı ele geçirirse, Rusçu kabul edildikleri için baskı gören, Rusya’dan açıkça yardım istemiş Transdinyester ve Gagavuzya’yla sınır komşusu olacaklar.”

Köse ise Rusya’nın savaşı farklı coğrafyalara yaymak istemediğini vurguladı:

“Tiraspol parlamentosundan ya da Gagavuzya tarafından spekülasyonlara pek benzemeyen beyanlar çıktı ve 'diplomatik destek' talebi gibi belirsiz bir talep işitildi. Her halükârda bu bölgelerin Rusya ile teması artırdıklarına kuşku yok. Fakat Moldova, son yıllarda iyiden iyiye NATO üyesi Romanya'nın güdümüne girmiş olan ve Bükreş'in içten dışa dönüştürdüğü, hatta kendi toprağı saydığı bir bölge. Buradaki özerk bölgelerin yeni cepheler haline gelmesi ihtimal dışı değil ve Kişinev'in Sosyalist Partili İgor Dodon'dan sonra Maya Sandu yönetiminin iyiden iyiye Batı'ya angaje olması ve tarafsızlıktan cayma belirtileri göstermesi tehlikenin göz ardı edilmemesi gerektiğini söylüyor. Doğrusu Moskova'nın, Batı'daki histerik tepkilere rağmen ne Polonya'yı ne Baltıkları ne de güney Avrupa'yı savaş alanına döndürmeye niyeti yok. Hatta Batı Ukrayna'yı bile ele geçirme niyeti yok.”

RUSYA VE NATO ARASINDA ÇATIŞMA İHTİMALİ VAR MI?

NATO ve Rusya arasında çatışma ihtimalini de değerlendiren iki isim, NATO ve Rusya arasında kısa vadede bir çatışma beklemenin yanlış olacağı düşüncesinde.

Öncan’ NATO ve Rusya arasındaki çatışma ihtimalini şu sözlerle değerlendirdi:

“Eski Sovyet ülkeleri başta olmak üzere, Rusya’nın sınır komşusu olan diğer NATO ülkeleri için yakın bir zamanda savaş riski var mı, açıkçası emin değilim. Zira bugüne kadar gördüğümüz riskli alanların hepsinde, Rusların, Rus nüfusunun konunun bir tarafı olduğu etnik ya da siyasi çatışma alanlarını gördük. Ukrayna’da böyleydi, Moldova’da da böyle. Saydığım ülkeler ise kayda değer Rus nüfusu ya da ‘Rusçu’ siyaset barındırmayan, Batı entegrasyonunu çoktan tamamlamış ve son üyeliklerle birlikte NATO’ya katılmış ülkeler. Bu yüzden bu ülkelerde Moldova ve Ukrayna’da olduğu gibi bir çatışma çıkacağını zannetmiyorum. Ancak, oralar için gerilimi artıracak şey ise, NATO’nun askeri varlığını artırması olacaktır. NATO’nun Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük tatbikatı olan Steadfast Defender-24’te, ittifakın Atlantik’ten Doğu Avrupa’ya ‘askeri güç nakli’ tatbik edilecek ve Rusya’ya yakın, sınır komşusu bazı ülkeler de bu tatbikatın önemli üsleri haline gelecek. Rus tarafı, tehdidin artması durumunda ‘tehididin geldiği yerlerin’ de meşru hedef olabileceğini söylemişti. Gerilimi artıran da, NATO’nun geniş çaplı savaş provasına başlaması oldu. Dolayısıyla, önümüzdeki 5 yıl içerisinde toptan bir dünya savaşı çıkıp çıkmayacağını söylemek için bence erken ancak askeri gerilimlerin ve bölgesel çatışmaların süreceğini söylemek mümkün.”

Köse ise şunları söyledi:

“Bunu en çok Rusya'nın istemediği söylenebilir. Umulur ki kısa süre içerisinde müzakerelere dönülsün. Tarihçiler, Avrupalı güçlerin nasıl olup da 20. yüzyılın ilk felaketi olan Birinci Dünya Savaşı'nın içine düştüklerini girdiklerini epey sorgulamıştı. Fakat Rusya'yı konvansiyonel yenilginin eşiğine ancak NATO'nun tamamının katılacağı geniş çaplı bir askerî harekât getirebilir.”


Haber Kaynağı : Suat Tekin

Rusya ukrayna erkin öncan emre köse Rusya Ukrayna NATO Moldova