Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Anadolu yakası temsilcilerini belirledi

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin temsilcilerinin seçileceği ilk toplantı bugün İstanbul Anadolu yakasında düzenlendi. 27 temsilci Meclis'e seçildi.

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Anadolu yakası temsilcilerini belirledi

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM), ilk hazırlık toplantısını İstanbul Anadolu yakasında, Maltepe’deki Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenledi.

THTM, laik, bağımsız, egemen bir ülke, devletçi-planlı bir ekonomi ve tüm yurttaşların eşitlik ve kardeşlik içinde, refah ve aydınlığa kavuşacağı bir toplumsal sistem için yola çıkan bir oluşum.

TEMSİLCİ ADAYLARI BELİRLENDİ

Sol Portal'da yer alan habere göre; THTM, ilk katılımcıların yanı sıra, Türkiye’nin dört bir yanındaki toplantılarda seçilecek temsilcilerin katılımıyla ilk toplantısını 7 Ocak'ta Ankara’da yapacak. Maltepe’de düzenlenen toplantıda İstanbul Anadolu yakasından temsilcilerin seçimi yapıldı.

İlk oturumda, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, akademisyen Doç. Dr. Cangül Örnek, gazeteci-yazar Aytunç Erkin, gazeteci-yazar Barış Terkoğlu ve gazeteci-yazar Murat Ağırel'in konuşmalarını tamamlamasının ardından temsilci seçilmek isteyen adaylar, toplantı Divan’ına başvurularını yaptılar.

İkinci oturumda tüm adaylar kürsüden konuşmalarını yaptılar. Ardından İstanbul Anadolu yakasından 27 kişi, THTM için temsilci olarak belirlendi.

"BU MECLİS YALNIZCA HALKIN SEÇECEĞİ TEMSİLCİLERDEN OLUŞACAK"

İlk konuşma, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan tarafından yapıldı. Okuyan, önemli ve heyecan verici bir yolculuğa çıkıldığını ifade ederken, bir süredir THTM'lere yönelik çalışmaların yürütüldüğünü anlattı. İlk kez bu salonda olanların 7 Ocak'ta toplanacak Meclis'in ilk katılımcılarını seçeceğini duyurdu.

Okuyan, “atanmışlar” denilebilecek bir toplam olduğunu hatırlatarak sözlerine başladı:

“‘Atanmışlar’ diyebileceğimiz bir topluluk var. İşe bir yerden başlamamız gerekiyordu. Bu Meclis yalnızca halkın seçeceği temsilcilerden oluşacak. ‘Atanmış’ isimleri de Türkiye’de yıllardır laiklik, bağımsızlık, devrim, halkçılık, devletçilik, yurtseverlik için mücadele eden insanlardan belirledik, sizler de onları tanıyorsunuz zaten. 1919’da başlayan onurlu bir mücadelenin zirve noktasıdır Cumhuriyet’in ilanı. 1923, Anadolu insanı, ayrıca dünyanın birçok yerindeki halklar tarafından büyük heyecanla karşılandı. Cumhuriyetin kazanımlarının önemini kimse tartışamaz, asla. Ortada gerçek bir başarı öyküsü var 1919-1923 arasında.

Öte yandan, herhalde yüz yıl sonra hiçbirimiz akılsızlığın, cehaletin, adaletsizliğin, eşitsizliğin kol gezdiği bir ülkede yaşamaktan mutlu değiliz. Cumhuriyet bunun için kurulmadı. Demek ki ortada bir mesele var. Bu mesele ah vah’larla, yakınmalarla, geçmişi yad etmelerle, veya birilerinden kahramanca çözümler beklemekle, zenginlerden çağdaşlık beklemekle çözülemez. Mesele hepimizin meselesi.  Yüz yıl sonra bu ülkenin geldiği yerden mutsuzuz.”

"CUMHURİYET KAVGASINDA İLK SIRADA KOMÜNİSTLER VARDIR"

“Peki sosyalistlerin, komünistlerin burada ne işi var? Öyle ya, Türkiye’deki cumhuriyetçi birikim, kurucu birikim. Türkiye tarihi boyunca dışlanmış, haksızlığa, iftiraya uğramış devrimcilere, sosyalistlere ne oluyor?

Kimileri sanıyor ki, bunu sağdan da soldan da söyleyenler var, ‘Sanki bu dönem herkes AKP iktidarı yüzünden Cumhuriyet’i keşfetti, biz de modaya uyduk’. Affınıza sığınıyorum, ama dikkatle izlemenizi talep ediyorum. Bir konuya açıklık getireceğim. Cumhuriyet fikrinin mazisi çok eski, ama cumhuriyet dediğimiz zaman ilk, 1789 Fransız Devrimi’dir. O dönem cumhuriyetin kuruluşuna giden mücadelenin bütün yükünü yoksullar, emekçiler taşıdı. Baldırı çıplaklar terimi oradan gelir. Eşitlik, özgürlük, kardeşlikti slogan. Eşitlik zaman içinde bir kenara atıldı, sömürenlerle sömürülenler aynı kaldı. Olan, saraya baş kaldıran yoksullara oldu. Ama 1830’larda halk yine ayağa kalktı. 

Komünizm çağdaş anlamıyla Marx’la başladı ama komünizm fikri çok eskidir. Fransa’da saraya karşı mücadeleyi yürütenler, kendilerine cumhuriyetçi komünistler diyenlerdi. Fransa örneğini şu yüzden anlatıyorum: Devrimcilerin, sosyalistlerin her zaman cumhuriyetçi bir karakteri vardır. Sonradan cumhuriyetçi olmuş değiliz.

Almanya ikinci örnek. 1. Dünya SavaşI’nda Türkiye’nin başına örülen çorabın müsebbibi Almanya. Savaşın sonuna doğru Almanya’da saraya karşı ayaklanma oldu. Kim ayaklandı? Bahriyeliler ve işçiler. İşçiler kurdu Almanya’da cumhuriyeti. Sonra cumhuriyeti işçilerin elinden aldılar, faşizm getirdiler. 1918 Almanya Cumhuriyeti’nin kaynağında devrimciler, işçiler vardır.

İspanya’da Cumhuriyet’e Franco saldırdığında kim savundu? Devrimciler, komünistler.

Biz cumhuriyet kavgasında misafir değiliz. Dünyanın her yerinde cumhuriyet kavgasında, vatan kavgasında ilk sırada komünistler vardır.

Bugün öyle bir noktaya geldik ki… Eskiden göstermelik de olsa cumhuriyetçiliğe, laikliğe, bağımsızlığa sahip çıkılırdı. Artık bunlardan tamamen kurtulmak istiyorlar. Türkiye’de holdingler ve tarikatlar, iki temel güç, 1923 Cumhuriyeti’ni karanlığa gömmekle kalmadılar, Cumhuriyet fikrini de öldürmeye çalışıyorlar. Öyleyse bir şey yapmalı.”

"LAİKLİKTEN TAVİZ YOK, HOLDİNGLERE, TARİKATLARA TAVİZ YOK"

THTM'lerin çerçevesini tarifleyen Okuyan bunun bir ittifak olmadığını, gerçeklerin örgütlendiği bir Meclis olacağını anlattı:

“Biz sınıfsız, sömürüsüz bir toplum için mücadele ediyoruz. Bunun bir parçası cumhuriyet, bir parçası laiklik, bir parçası bağımsızlık. Bu kavga kimsenin tekelinde değildir. Bu kavganın ilkeleri, doğrultusu, dostlukları ve ittifakı olur.

Bu Meclis’i bir araya getiren değişik ideolojiler, görüşler var… Ama bir konuda anlaştık. Sermayenin, holdinglerin, tarikatların cirit attığı bir Türkiye istemiyoruz. Holdinglerin ve tarikatların egemenliğini istememek için komünist olmanız gerekmiyor. O yüzden bu Meclis’in çağrıcısı görevini yaptıktan sonra tüm görevi bu Meclis’e bırakacak partimiz. Bu Meclis’te fonculara, emperyalist çıkarların savunucularına yer yok. Laiklikten taviz yok. Holdinglere, tarikatlara taviz yok. Yolumuz budur. Biraz da bilinmeyen bir yol konuşuyoruz. Bu Meclis, bir siyasi parti değil, bir siyasi hareket değil. Burası, Türkiye’nin cumhuriyetçi birikiminin, belirli ilkeler etrafında, olmazsa olmazlarımız etrafında bir araya geldiği yer.

Düzen siyasetine bulaşmayacağız. Şu veya bu partinin iç dengeleri umrumuzda değil. Biz, ortak akıl ve irade üreteceğiz ve bunların çıktısından kim faydalanırsa, hangi parti, hangi dernek, hangi gazeteci, hangi akademisyen faydalanıyorsa faydalansın. Biz bu birikimin ayağa kalkması için gerçek bir meclis kuruyoruz. Meclis’te farklı görüşler olur. Bizim aramızda da farklı görüşler var. Ama ilkelerimiz ortak. Değişmez hükümlerimizi tartışmaya açmıyoruz."

Okuyan'ın ardından, THTM'nin ilk katılımcıların akademisyen Doç. Dr. Cangül Örnek söz aldı. Örnek, emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini anlatarak başladı sözlerine ve “Bir Kürt kadını olarak, entelektüel olmaya çalışan bir Kürt kadını olarak, Cumhuriyet’in adı dahi beni heyecanlandırıyor, fakat Cumhuriyet’in tarihi bitmedi” dedi. 

"EMEKÇİ SINIFLARI MÜCADELEYE KATMANIN YOLUNU AÇACAĞIZ"

1960'ları hatırlatan Örnek, şunları söyledi:

“Cumhuriyet’i sahiplenen insanların bir araya gelmesi, omuz omuza mücadele etmesi, 60’larda adı böyle konulmasa da yaşanıyor. Örneğin, 1961’de, darbenin hemen ardından sol yükselmeye başladı. Ardından Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Yön dergisi geldi. Avcıoğlu’na baktığınızda, ki bize unutturulan bir aydındır, bugünkü Kemalist imgesinden çok farklı bir imge görürsünüz. Çünkü Avcıoğlu da o sırada “ülke nerede tıkandı” diye soruyordu. O dönem, bu soruya yanıt arayanlar, Cumhuriyet’in ileri doğru atmaya çalıştığı adımlara sermaye sınıfının engellediği yanıtına ulaşıyorlardı. 

Liberal kesim, bu yanıta ulaşanlara hep 'cuntacı' dedi, böyle böyle bu soruyu ve yanıtı unuttular ve unutturdular. Bir kesim de, kendisini kemalist olarak tanımlayan bir kesim de, okumayı unuttular. Sol kemalistlerin neyi eleştirdiğini, ne sonuca vardığını bir yana bıraktılar. Koç grubu başta olmak üzere, sermaye sınıfını cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan insanlar zannetmeye başladılar. 

Doğan Avcıoğlu, 1970’te büyük bir hata yaptı. Emekçi sınıfları zayıf buluyordu, yeterince güç alamayacağını düşünüyordu. Ama hatası bundan kaynaklandı. Sonuç, 12 Mart cuntası oldu.

Bu salonda umutsuzluk olmayacak demiştik. Avcıoğlu’nun teşhisleri doğruydu, dayandığı kesimler yanlış oldu. Ama bu birikimi bizim yeniden yaratmamız gerekiyor. Ve sınıfsal baktığımız oranda, emekçi sınıfları da bu mücadeleye katmanın yolunu açacağız.

Bize unutturulan bir cumhuriyetçi birikim vardı. Sonraki kuşaklarda bu çizgiyle devrimciler arasındaki siyasi açı giderek açılmaya başladı. 1960’lardaki kemalistlerin cumhuriyette neyi eksik gördüklerine tekrar dönüp bakmak, bu açıyı kapatmanın ilk adımlarından biri olacaktır.”

Erkin: Solcu olmanın ön koşullarından biri Cumhuriyet’e, Kurtuluş Savaşı’na sahip çıkmak

Kürsüye çıkan bir diğer isimse gazeteci-yazar Aytunç Erkin oldu. Erkin, tarihi 1. TİP’in Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın yaptığı bir konuşmadan alıntı yaptı ve “Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının solcu olduklarının bilincinde olup olmadıkları önemli değildir, tutturdukları yol, sola çıkan bir yoldur” sözlerini aktardı.

"BU ÜLKENİN BAĞIMSIZ, HALKÇI, LAİK BİR ÇİZGİYE GELMESİNİ ARZULUYORUM"

Erkin şunları söyledi:

“23 Kasım 1994. Başbakan Tansu Çiller. Meclis’ten özelleştirme yasası geçti. 'Türkiye son sosyalist devlet olmuştu, bugünleri anlatırken torunlarınıza ‘biz onu yıktık’ diyeceksiniz' dedi.

Bugün cumhuriyeti savunmak, sosyalistlerin, komünistlerin olduğu kadar, kendisine kemalist diyenlerin de üstlenmesi gereken bir görev. Evet, ben gazeteciyim, halka gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Ama bu ülkenin bağımsız, halkçı, laik bir çizgiye gelmesini de arzu ediyorum.

Bir yanda iktidar var. Bir yanda, altındaki kırmızı halı çekildiği için muhalif olan ama ‘sosyalizmi yıktık, kemalizm öldü’ diyen liberallerin tekrar Atatürk’e sahip çıktığını görüyoruz. Ama solcuların da sahneye çıktığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde bu üç kesim arasında bir mücadele verilecek.

Türkiye’de ordu ve bürokrasi, solculara ve sol kemalistlere karşı islamcılarla ittifak yaptı ve Cumhuriyet’i yıktı. Bugün bu coğrafyada bu yüzden solcu olmanın ön koşullarından biri Cumhuriyet’e, Kurtuluş Savaşı’na sahip çıkmak.”

Gazeteci-Yazar Aytunç Erkin

"BİZ, BUNLARIN AKSİNE TAM BAĞIMSIZLIKÇIYIZ"

Erkin’in ardından konuşmaya başlayan gazeteci-yazar Barış Terkoğlu, aslında gecikmiş bir bir toplantının yapıldığını söyledi. Turgut Uyar’ın dizelerine atıfta bulunan Terkoğlu, “’Ben o yılların macerasından geldim/Barut, toz ve ihtilaldi hepten’ dediği zamanda toplanmalıydık” dedi.

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin adının TBMM’yi andırdığını dile getiren Terkoğlu, “Ne işimiz var THTM’de” sorusunun yanıtını verdi:

“Kimse bize koltuk vermedi. Sovyet, şura, meclis… Bunların üçü de aynı anlamdadır. Hatırlayın, 1917’de Rusya’da Şubat Devrimi olduğunda Lenin ülkeye dönüyor ve ‘Bütün iktidar Sovyetlere’ diyor. 

Ama bu Rusya’ya özgü değil. Tüm devrimciler aynısını yaptılar. Bir meclis kurdular ve ‘bütün iktidar Meclis’e’ dediler. Mustafa Kemal Atatürk de bunu yaptı. TBMM’yi kurdu ve iktidarı aldı.

1923’te kurulan TBMM, bir devrim örgütlenmesidir. Bizim meclisimiz, TBMM’yi kastediyorum, bir ikili iktidar Meclis’idir. 1919’dan 1922’ye kadar TBMM, İstanbul’daki iktidara karşı bizim iktidarımızdır. İkincisi, TBMM, iki iktidarın birbiriyle ayrışmasını yönetmiştir. Onların kanunlarına karşı bizim kanunlarımız. Onların uzlaşmalarına karşı, bizim uzlaşmalarımız.

Ayrıca, Türkiye’de mücadele yalnızca dışarıya karşı verilmedi. Bir iç savaş yaşadık biz. TBMM, içerikdeki gericilikle Anadolu’nun her yerinde savaş vermiştir.

TBMM, bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Bugün Cumhuriyet’in yüzüncü yılında, birileri donanmamızı Vahdettin Köşkü’nden selamlıyor. O köşk, aslında Vahdettin Köşkü bile değildir. Vahdettin o köşkü gitmeden önce cariyesinin üzerine yapmıştır. Biz, bunların aksine tam bağımsızlıkçıyız.

TBMM, ‘Biz turancılığı, islamcılığı, ümmetçiliği reddediyoruz’ demiş, Misak-ı Milli’yi kabul etmiştir.

İşgale karşı verilmiş bir mücadelede esas yükü yoksul halk sırtlar. Bizi işgale gelen orduların askerleri de böyledir aslına bakarsanız. 30 Ağustos’ta zafer kazanıldığında, Atatürk harp meydanında zaferden bahsederken şunları söyler:

'Savaş meydanında yatan yüzlerce, binlerce Yunan yoksul halk çocuğuna bakıyorum. Yunan kralı da bugün esirler meydanında bulunmuyorsa bu, taç sahiplerinin, şiarı esasen yalnız milletlerinin safalarına iştirak etmek olduğundan ve muharebe meydanlarının felaketli günlerinde onların saraylarından başka bir şey düşünmemek tabiatlarındandır.'

Meclis salonunda saatlerce saltanat kaldırılsın mı diye tartışılır. Mustafa Kemal salona girer, masaya vurur. O an çıkan ses, işte devrimcilerin sesidir. Tarihte zorun rolü budur.

Gericiliğin, TBMM’nin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmasına bakarsak, TBMM bu kadar itibarsızlaşmışsa, bunda TBMM’yi savunmakla yükümlü olanların da payı var. Her seçimde sizden 'Aman sokağa çıkmayın, sandığı bekleyin, stratejik oy verin' diyenlerin, yoksulların kaderini en çok belirleyecek meselelerde iki çift laf etmeyenlerin, TBMM’nin bu kadar itibarsızlaşmasında büyük payı var.

Dediğim gibi, yıllar önce yapmamız gereken bir toplantıyı şimdi yapıyoruz. Cumhuriyet bir kazanımdır, ister Fransa’ya gidin, ister Sovyetler’e, ister Türkiye’ye. Cumhuriyet bir laiklik, kalkınma, anayasa, dil ve kültür devrimidir. 

Arkadaşlar, bizim İstiklal Marşımız, “Korkma” der. Korkunun hakim olduğu bir dönemde yazılmıştır. Yüz yıl önce 'korkma' diyenler, korkuyu yendiler. Mücadele etmek, korkuyu yenmenin en önemli yöntemidir. Bugün, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında, korku bu kadar hakimse, biz bu meclislerde önce korkuyu yenmeliyiz. Cumhuriyet devrimlerinin savunmasını donanmayı Vahdettin Köşkü’nden selamlayanlara bırakacak mıyız? 'Cumhuriyetçi misin, sosyalist musun, o musun, bu musun' diye birbirimize sormak yerine, bu savunmayı yapmak zorunda değil miyiz?”

Gazeteci-yazar Barış Terkoğlu

Ağırel: İnanıyoruz, bu Meclis başaracak

İlk oturumda son konuşmacı gazeteci-yazar Murat Ağırel oldu. Ağırel, geç kalmış bu haklı mücadelenin bir parçası olmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu dile getirdi.

"BU MECLİS BAŞARACAK"

Ağırel şunları söyledi:

“Hepimizin bir isyanı var. Bu isyanı, bu sömürü düzenini değiştirmek üzere elimizden geldiğince dile getiriyoruz.

Ben kemalistim, bunu söylemekten hiç çekinmedim. Ama kemalizmi belli tanımlara sıkıştırmaya çalışanlara hiç katılmadı. Bu açıdan, sevgili Cangül Örnek hocamızın konuşması, benim de konuşmamı rahatlattı. Doğan Avcıoğlu’lar, bizim de çok önemsediğimiz bir çizgiyi temsil ediyordu.

Elbirliğiyle, göz göre göre karanlığa mahkum edilmiş olan bu ülkenin tam bağımsızlık yolunda, gericiliğe, yobazlığa karşı devrimcilerle el ele olduğumuzu açıkça beyan etmemiz gerekiyor. Evet geç kaldık, ama güçlüyüz. Ve bizden korkuyorlar. Halktan korkuyorlar. İşçi kesimin, emekçi kesimin haklılığından korkuyorlar.

Bugün siz İslamcı kesimden protestolarda polis şiddeti görüyor musunuz? Oysa ne zaman solcular sokağa çıksa, korkuları da ortaya çıkıyor. İsrail protestoları sırasında polis taşkınlık yüzünden gaz kullanınca, islamcılar ilk kez karşılaştıkları biber gazı için 'Bu ne menem bişeymiş yahu, nefes alamıyoruz' dediler. 'Hoş geldiniz' dedim onlara.

Cumhuriyetin bütün devrimleri yok edilmiş. Yurtseverleri, devrimcileri yok etmek isteyen bir güruh, şu anda Türkiye’de iktidarı ele geçirmiş durumdadır. 776 milyon dolar Türkiye’nin ilk fabrikaları, okulları, tesisleri yapılmıştır. Bugünkü iktidar, 20 yılda bunun kat ve kat üstünü hepimizden toplayıp, tek bir fabrika yapmamıştır. Şeker fabrikaları zarar ediliyor diye özelleştirildi, alınan para, yapılan Saray’ın maliyetiyle kıyaslanamaz bile.

Bu salonda, çeşitli dünya görüşüne sahip her insan bir araya gelmiş durumda. Bir araya gelmemizi engellemek istiyorlar, ama yapamıyorlar. İnanıyoruz, bu Meclis başaracak. 

Devrimlere, aydınlığa inan herkes, amasız, fakatsız, bu çatı altında bu mücadeleye destek vermelidir. Ben kemalist, yurtsever bir gazeteci olarak, elimden ne gelirse bu mücadele için ortaya koyacağımı bir kez daha dile getiriyorum.”

Gazeteci-yazar Murat Ağırel

ADAYLAR SEÇİLDİ

İstanbul Anadolu yakasında 27 temsilci seçildi

Yapılan konuşmaların ardından ilk oturum bitti. İlk oturumun ardından, temsilci seçilmek isteyen adaylar, toplantı Divan’ına başvurularını yaptılar İkinci oturumda tüm adaylar kürsüden konuşmalarını yaptılar. Ardından İstanbul Anadolu yakasından 27 kişi, THTM için temsilci olarak belirlendi.

Seçilen isimler şöyle:

Gökmen Dumlu

Gizem Batı Ayaz

Mustafa Ovacık

Buket Sarıbıyık

Dicle Gündüz

Hürriyet Yaşar

Muhammed Münircan Özdemir

Ozan Yılmaz

L. Firuze Tanıl

Satı Tokgöz

Fahri Kaan Arslan

Şenay Yavuzbilge

Güney Çalağan

Aysel Çakır

İlyas Salman

Özgür Özkan

Serkan Keskin

Süleyman Reyhani

Tunahan Kayran

Eren Hakvar

Hülya Eryılmaz

Gülşen Bababcan

Ercan Küçük

Hasan Doğan

Yener Coşkun

Ömür Yaşayan

Berivan Pektaş


Haber Kaynağı : 12punto

Aytunç Erkin gazeteci Kemal Okuyan Murat Ağırel Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi